YENİDEN DİRİLİŞİ
ZAMANI GELMİŞTİR? A Berham ŞAHBUDAK…
Türk Ulusunun asla
esir edilemeyeceği ve esaret altına alınamayacağının ispatı Sakarya
meydan muharebesi ve savunma yaptığı başkomutanlık meydan muharebesidir o nu
yapan da Önderimiz Mustafa kemal paşa ve silah arkadaşlarıdır:"hattı
müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış
toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz. Diyen Laik
Cumhuriyetimizin Kurucusu Önder Mustafa Kemal Atatürk tür" Atatürk bugün içinde onurla gururla yaşadığımız
Ülkemizin yüz yıl olmadan dağılacağını görmüş ve bize emanet ettiği
Cumhuriyetimizi koruyup kollamamızı istemiştir…
Onurlu Türk Milleti Saygın Halkım, Öncelikli olarak
siz aziz yurttaşlarıma “ Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözüyle siz
yurttaşlarıma seslenmek istiyorum! "Milli
benliğini yitirmiş uluslar, başka milletlerin avıdır. Mustafa Kemal Atatürk.
Önder Mustafa
Kemal Atatürk ne kadar da doğru ve isabetli bir uyarı da bulununmuş bu uyarıyı 1923
yılında Kendi elleriyle kurduğu Cumhuriyeti Türk Milletine armağan ederken
söylemiş bizi de uyarmayı ihmal etmemiş tıpkı Ülkemiz olarak bu günlerimizi
adeta hayattayken neler olabileceğini görmüş ve hissetmiş olmalı ki bizleri
bundan tam 97 yıl önce uyarmış”…
Yüce Türk Milleti Atamız bizleri uyarırken kuşkusuz ki
yaşadıkları ve kurduğu Onurlu Cumhuriyeti hangi koşullarda ve hangi şartlarda
kurulduğunu bildiği için Cumhuriyet bir hiç uğruna kaybetmemizi istememiş çünkü
Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk Osmanlı İmparatorluğunun nasıl ve hangi
şartlarda çöktüğünü ve niçin emperyalist ülkelerce işgal edildiğini gerek
yaşayan gerekse gözlemleyen bir Dünya dâhisidir o nedenledir ki olası bir Dini
hassasiyeti ne önem verdiğini iddia edenler hileyle de olsa halkı kandıracağını
Osmanlı yönetiminde de aynı süreçlerin yaşanması nedeniyle Ülkemizde de aynı
akıbetin yeniden yaşanacağını görerek bizleri uyarmış “ Bu uyarısında da yanılmadığı gibi işaret ettiği tüm uyarılar bir bir
gerçekleşmiş tıpkı Bu Anayasa da olduğu gibi “
ÜLKEMİZ SON ON YIL İÇERİSİNDE Başta İnsan hakların olmak
üzere özgürlükler alanında çok büyük “ risk” taşıyor. 2015 ve sonu 2016
başlangıcında, güzel ülkemizde iktidar paylaşımı için yine büyük bir çatışma
yaşanmakta. Bu sırada oluşan ekonomik ve
siyası kaos halkımızı üzerinde büyük bir baskı olmakla birlikte artık halkımızı
tehdit eder noktadadır “ Anayasal haklarımız olan Özgürlükler ve yurttaşlık
haklarımız Mevcut İKTİDAR tarafından cebren askıya alınmış noktadadır”.
Oysa İnsan hakları, tüm insanların sahip olduğu
temel hak ve özgürlüklerdir. İnsan hakları, ırk, din, dil ve cinsiyet ayrımı
gözetmeksizin tüm insanların yararlanabileceği haklardır. Bu hakları
kullanmakta herkes eşittir. Diğer yandan insan hakları terimi bir ideali
içerir. Bu terimi kullananlar, bu alanda olanı değil, olması gerekeni dile
getirirler. İnsan hakları, tüm insanların hak ve saygınlık
açısından eşit ve özgür olarak doğduğu anlayışına dayanır. İnsan hakları, her
bir bireye bağımsız seçim yapma ve yeteneklerini geliştirme özgürlüğü sağlar.
Bu özgürlükler başkalarının haklarına saygılı olmak ve bu hakları çiğnememe
zorunluluğu ile dengelenmektedir. Bir başka deyişle, birçok hakkın yanında bir
sorumluluk da bulunmaktadır.
Bütün
insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine
karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler. 2002 sonrası
AKP iktidarının “ Sözde kimi “
yöneticilerimiz ve danışmanları maalesef geçmişten ders almasını bilmediği için
tüm Türk halkı olarak izledikleri yanlış politikalar ve ekonomik
başarısızlığının faturasını bizlere kesmektedirler “ Oysa tarihler göstermiştir ki kişiler gelip geçicidir, asıl olan ise Laik
Cumhuriyetimizin kuruluş değerleriyle bölünmez tüm sınırlarıyla bir bütünlenmiş
kurumları ve Türk Milletidir.
O nedenle Cumhuriyetimizin
varlık nedeni ve sebebi olan bu kurumlarımızı Türk Halkı olarak korumalıyız.
Ayrıca yasama, yürütme ve yargının birbirine saygısı yıpratılmamalı,
birbirinden bağımsız ve bağlantısız çalışması sağlanmalıdır. En önemlisi,
bağımsız ve tarafsız yargının, herkesin güvencesi olduğu unutulmamalıdır. Bu
aşamada dünyamız büyük bir ekonomik sarsıntı geçirirken, güzel ülkemizin de hem
içte hem de dışta birçok önemli sorunu var ve halkımız ulusal çıkarlarımıza
uygun çözümler beklerken Mevcut AKP
iktidarının MHP desteğini de alarak çözüm diye bölünme Anayasasını
dayamıştır tabi ki bu bölünme anayasasına biz yurttaşlar olarak çocuklarımızın
geleceği ve Ülkemizin kuruluş felsefesi için HAYIR DEMELİYİZ…. Ali Berham
ŞAHBUDAK….
Örneğin;
• AR-GE’de DÜNYA UZAYA ÇIKTI, TÜRKİYE YAYA KALDI. Türkiye’nin Ar-Ge
harcamalarının GSYİH’ye oranı 2012’de binde 9,2 ye çıktı. Ancak bu oran krizle
boğuşan Fransa, İspanya ve Portekiz gibi ülkelerin gerisinde kaldı
• İNSAN HAKLARINDA “YÜKSEK RİSK” TAŞIYORUZ.
İngiliz küresel risk ve stratejik danışmanlık şirketi Maplecroft, “insan
hakları riski atlası 2014” raporuna göre, insan hakları karnesi en kötü olan
Suriye’nin en başta olduğu 197 ülke içinde TÜRKİYE CUMHURİYETİ HUKUK DEVLETİ
OLARAK 78 inci sırayı aldık.
• ÇOCUK SAYISI ARTTIKÇA YOKSULLUK TIRMANIYOR. Üç
çocuklu ailelerin yarısı yoksulluk sınırının altında yaşıyor. • BİNLERCE
ÖĞRENCİ CEZAEVİNDE. Tutuklu ve hükümlü öğrenciler derslere giremiyor, ders
notlarına ulaşamıyor, bazı okullar tutuklu öğrencileri sınavlara almıyor.
• PİSA 2012 EĞİTİM RAPORU AÇIKLANDI: TÜRKİYE
YİNE EN ALT SIRALARDA. 65 ülkenin katıldığı PİSA 2012 raporuna göre, Çinin
Şanghay eyaleti ve Singapur Matematikte en üst sıraları paylaşıyor. • TEK POLİTİKA SATIŞ. Geçen yıl sattığı 14,5 milyar
dolarla kurun ateşini düşüremeyen Merkez Bankasının stratejisi yine değişmedi
ve dolar satışına devam ediyor. • 5
HAFTADA 50 MİLYAR UÇTU. 14 Ocak itibarıyla şirketlerin piyasa değeri 50,5
milyar TL düştü ve kısa vadeli dış borç stoku 18,9 Milyar TL arttı.
• TASARRUF YAPAMIYORUZ. ING’nin araştırmasına
göre 2013’te Türkiye’de tasarruflar bir önceki yıla göre %26 azaldı.
• TÜRKİYE BORCA BATTI. Türkiye’nin brüt dış borç stoku 2013 yılı üçüncü
çeyreğinde 2012 sonuna göre %10 artışla 372,6 milyar dolara yükseldi. • EN BÜYÜK 10’A GİRECEKTİK, EN KIRILGAN 5’TEYİZ. Türkiye 18 Aralık’ta
Fed’in 2014’te para musluklarını kısacağını açıklamasıyla kendine benzeyen
ekonomilerden hızla ayrışarak, Güney Afrika, Brezilya, Hindistan, Endonezya ile
en kırılgan 5. Ülke oldu. • MALİYE
2013’TE 19,8 MİLYAR TL’LİK CEZA YAĞDIRDI. Maliye Bakanlığı direkt vergi kayıp
ve kaçağını önlemek için yaptığı çalışmalar sonucunda 2013 yılında bir rekora
imza attı.
• DÜNYANIN YARISINI YİYORLAR. Dünyada en zengin 25 kişinin, 3,5 milyar
kişiden fazla parası var.
• DÜNYA İŞSİZ. Devletler gayret göstermedi,
işsizlik 5 milyon kişi artarak 202 milyona ulaştı.
• ÜLKEMİZDE SENDİKALAŞMA %10 BİLE DEĞİL. Ocak
2014 istatistiklerine göre Türkiye’de 11 milyon 600 bin 554 işçiden 1 milyon 96
bin 540’ı sendika üyesi. Sendikalaşma oranı ise yüzde 9.45. • SURİYELİLERE 2 MİLYAR DOLAR HARCANDI. Suriye’deki iç
savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan 700.000 Suriyeli mülteciye AB ülkeleri ve
dünyanın çeşitli ülkelerinden 130 milyon dolar yardım yapılırken, ülkemizin
harcaması 2 milyar dolar oldu. •
TÜRKİYE ORTADOĞU’NUN SEVGİSİNİ KAYBETTİ. TESEV’in Ortadoğu’da Türkiye Algısı
araştırmasına göre, Mısır ve Suriye’nin etkisi ile Türkiye hakkında olumsuz
algı yükselişe geçti. Türkiye “en sevilen ülke” unvanını Birleşik Arap
Emirlikleri’ne kaptırdı.
Değerli HALKIM, yukarıda verilen örnekleri çoğaltarak sıralaya biliriz.
Bizler Türk halkları olarak bunları hak etmediğimize hepimiz inanmalıyız ve
dünyada eşi benzeri olmayan dört mevsimi bir arada yaşayan bu Cennet ÜLKEMİZİ
yönetmeye aday olanları iyi analiz etmeliyiz. Aksi takdirde ÜLKEMİZDE
Türk halkı olarak bizlerde uçurumun eşiğindeyiz… Demokratik ve çağdaş yaşama kavuşmak kolay değildir. Hele de laik bir demokraside barış içinde yaşamak
herkese nasip olmuyor. 53 İslam ülkesi içinde tek Laik ve demokratik ülke
olarak, tüm dünyaya örnek olduğumuzu bir kez daha vurgulamak isterim. Yüce önderimiz
ve kurucu liderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK'ÜMÜZE ne kadar şükran borçluyuz.
Umarım sizlerde, yukarıdaki
uyarı ve önerilerime ekleyecek, geliştirecek ve de ulusal çıkarlarımız
doğrultusunda, yeni öneriler üretebilirsiniz biliyorum ki emeklerinizin boşa
gitmeyecek çünkü kazanan güzel ülkemiz ve ulusal birlikteliğimizle Türk Milleti
olacaktır..
Dipnotlar: “ Vergilerimiz ve Elektrik
faturalarımızdaki zorunlu ödemelerle ayakta duran TRT-1 de yaklaşık 25 yıldır
her Pazar günü bir kovboy filmi oynatılır”.Bir başka ülke varımıdır ki en büyük
devlet TV’sinde her Pazar bir kovboy filmi oynatılsın. Korkarım AB-D emperyalizmi
sonunda, Türk milletini de kovboy yapacak galiba. Yani herkes silah sahibi olacak ve silahını erken
çeken son sözü söyleyecek. Silah kaçakçılarına gün doğdu. Yıllardır
bireysel silahlanmaya karşı mücadele veren UMUT VAKFI’NIN emeklerine yazık
oluyor bu güzel ve Modern Ülkemizde…
BAŞKOMUTAN MUSTAFA KEMAL PAŞA´NIN SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİ SAVUNMA
KONSEPTİ:
"HATTI MÜDAFAA
YOKTUR, SATHI MÜDAFAA VARDIR. O SATIH BÜTÜN VATANDIR. VATANIN HER KARIŞ TOPRAĞI
VATANDAŞIN KANIYLA ISLANMADIKÇA TERK OLUNAMAZ.
"MUSTAFA KEMAL PAŞA
Türklüğü
yok etmek ve tarihten silmek isteyen haçlı zihniyetine sahip Avrupalı
Emperyalist devletler karşısında, Türk Ordusunun 1683 yılında yaptığı ikinci
Viyana Kuşatması yenilgisinden beri süregelen geri çekilme harekâtını red eden
ve bundan 94 yıl önce bugün Başkomutan Mustafa Kemal Paşa yönetiminde
gerçekleşen Sakarya Meydan Muharebesi zaferi, düşmana son darbeyi indirecek
olan 26-30 Ağustos 1922 Başkomutanlık Meydan Muharebesi için, Türk Ordusunun
moral motivasyonunu ve kendine güven duygusunu aşılamıştır.
SAKARYA MEYDAN
MUHAREBESİ(22 AĞUSTOS- 13 EYLÜL 1921) DESTANIN GERÇEK ÖYKÜSÜ
25 Temmuz 1921´den sonraki
günlerde, T.B.M.M´i içinde ve dışında kurtuluş savaşının kaybedilmesi ile
ilgili birçok tartışmalar yapılmış, sorumlular aranmıştır. Sonunda olağanüstü
önlemler alınması kararlaştırılmıştır. Çünkü bundan sonraki yapılacak
muharebeler, Türk ulusu için bir ölüm kalım uğraşısı olacaktı. Dolayısıyla,
ülkenin tüm gücü ile hazırlanması, kesin bir zorunluluktu. Alınacak önlemlerin,
tek elden yönetilmesi amacı daha uygun düşecekti. Bu durumda, herkesin
birleştiği tek kişi vardı: Mustafa Kemal Paşa. Ona inananlar, bu ağır sorumluluğun
altından Mustafa Kemal Paşanın
kalkabileceğini biliyorlardı. Ancak Onun gibi bir askeri deha, bu koşullar
altında düşmanı yenebilirdi. Mecliste, Büyük Önder´e karşı olanlar ise, bu
yolla Onun otoritesinin kırılacağını umuyorlardı. Bu kötü görüş sahipleri
çoğunlukta değillerdi. Fakat ortamı bozuyorlardı.
Mustafa Kemal Paşa, bu görüşleri bildiği halde, sorumluluğu
üzerine almakta gecikmedi. T.B.M.M. O´nu "Başkomutan" seçecekti. Ulu Önder, savaşın
kazanılması için bu Başkomutanlığın, Meclisin yetkilerine sahip kılınmasını da
istedi. Büyük tartışmalara yol açan bu öneri, sonunda kabul edildi. 5 Ağustos
1921´de İsmet ve Fevzi Paşanın önergeleri ile T.B.M.M´de kabul edildi 144
sayılı yasa ile Mustafa Kemal Paşa Başkomutan atandı. Meclisin bütün
yetkilerine sahip kılındı. Artık vereceği kararlar, kanun gücünde olacaktı.
Ancak o, verdiği bir önerge ile ulusal egemenlik ilkelerine herkesten fazla
bağlı olduğunu belirterek bu yetkinin, üç aylık bir süreyle sınırlı olmasını
istedi.
Başkomutan, ilk iş olarak 7-8 Ağustos
1921 de Sakarya nın doğusunda bulunan orduyu güçlendirmek amacıyla, tüm
ulusu özveriye çağıran "Ulusal Yükümlülük Emirleri" (Tekâlif-i Maliye
Emirleri) ni çıkardı. Eskişehir - Kütahya Muharebesinden sonra Yunanlılar, Türk
Ordusunun yenilemeyeceğini anlamış, kazançlarının sadece birkaç şehirle, biraz
topraktan oluştuğunu görmüştür. Türk Ordusunu, bir meydan savaşında yenip,
dağıtmadıkça amaçlarının gerçekleşemeyeceğini de çok iyi biliyorlardı.
13 Ağustos 1921 de yeniden
harekete geçen Yunanlılar, 14 Ağustosta Sivrihisar´ı işgal ettiler. 15
Ağustosta da Yunan Kralı, askerlerine, Ankara´yı hedef olarak gösteren emrini
verdi. İngiliz İrtibat Subaylarını, Ankara´da vereceği ziyafete çağırdı. Bundan
sonra 10 piyade ve bir süvari tümeni ile Yunanlılar Porsuk Çayı´nın kuzeyinden
ve güneyinden, doğuya doğru yürümüş ve hiçbir engelle karşılaşmadan, 17 Ağustos
1921´de Sakarya´nın batısındaki Türk Kuvvetleri ile karşılaşmışlardı. Buradaki
Türk Kuvvetlerinin görevi, Yunan ileri hareketini durdurmak ve mümkün olduğu
kadar geciktirmekti. Onun için bu birlikler yavaş yavaş oyalama muharebeleri
yaparak geri çekiliyorlardı.
13 Ağustos´tan 22 Ağustos 1921´e
kadar önemli bir harekette bulunmayan düşman ordusu yeniden tertiplendi. 22
Ağustos 1921 sabahı bütün gücüyle Türk ileri mevzilerine taarruz ettiler. Daha
o gün askerlik bakımından önemli olan bazı yerleri, bu arada Mangal dağını ele
geçirdiler. 24-25 Ağustos muharebeleri her iki taraf içinde personel kaybına
sebep oldu ve çok kanlı oldu. 27-28ve 29 Ağustosta ise Türk Kuvvetleri çok
sıkışık bir duruma düşmüştü. Gerçekten 100 Km. lik bir hat üzerinde yapılan bu
muharebelerde, sol kanattaki Türk Kuvvetleri, Ankara´ya 50 Km. ye kadar çekildi
batıya doğru kurulmuş olan Türk Cephesi, biraz daha gerideki bir hatta alındı.
Bundan umutlanan Yunanlılar, 30 ve 31 Ağustosta yeniden taarruza geçtiler.
Fakat bu günden sonra Yunanlılar, Türk sol kanadına giriştikleri taarruzdan
vazgeçerek, 1 Eylül 1921 de Türk Kuvvetlerinin sağ kanadı ile merkezine taarruz
ettiler. 2 Eylülde aynı hareketi tekrarlayan Yunan ordusu, hareketsiz kaldı.
Gerçi 4-5 Eylül de yeniden taarruzlarını sürdürdüler. Fakat taarruz güçleri
kırılmıştı. Bu durumda Türk Ordusu, onların savunmadaki direnme derecelerini
yoklamak için 6 Eylülde bir karşı taarruz düzenlemiş ve bu hareketini 8 Eylülde
tekrarlamıştı.
Her iki hareket başarı ile sonuçlandığı için Türk Komuta Heyeti,
10 Eylül 1921 de genel taarruz kararı aldı. Yapılan bu karşı taarruzda başarı
çok büyük olmuş ve düşman geri çekilmeye başlamıştı. 12 Eylülde sürdürülen
ileri yürüyüş karşısında ise yunan kuvvetleri, düzensiz bir şekilde, kaçmak
zorunda bırakılmışlardı.
Böylece Sakarya kıyılarında 13
Eylül 1921 tarihinde Türk ordusu tarafından çok büyük bir meydan muharebesi
kazanılmıştı. Zaferin kazanılmasında, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa´nın:
"Savunma hattı yoktur, savunma alanı vardır. O alan bütün yurttur. Yurdun
her karış toprağı yurttaşın kanıyla ıslanmadıkça, düşmana bırakılmaz. "
İlkesinin uygulanması, en önemli rolü oynamıştır. Ayrıca Fevzi Paşa´nın
(ÇAKMAK), savaş alanının hemen her noktasında gece ve gündüz hazır bulunması,
İsmet paşanın yorulmaz bir gücü, imanı ve etkinlikleriyle orduyu üstün bir
biçimde yönetmesinin savaşın kazanılmasındaki payı büyüktür. Bunun yanısıra
cesur ve yetenekli kolordu ve tümen komutanları ile ölümü hiçe sayan, gözü pek
subaylar ve ordunun asıl kitlesini oluşturan Mehmetçiğin gösterdiği
kahramanlıklar ve özveriler, Türk Tarihinin altın sayfalarından birini
oluşturur.
Sakarya Meydan Muharebesinden sonra siyasal alanda büyük bir
etkinlikler başladı. Yunanlılar uğradıkları bu yenilgiden ötürü, büyük bir
moral çöküntüsüne düştüler. Batılı müttefiklerinden, özellikle İngilizlerden, tekrar yardım
istediler. Ancak kimseden yardım alamadılar. Batılılar, Türk ve Yunan
Devletlerine, barış önerdilerse de, T.B.M.M. tarafından kabul edilmedi. Büyük
bir saygınlık kazanan yeni Türk Devleti, Rusya´nın aracılığıyla Güney Kafkasya
Cumhuriyetleri ile Kars (13 Ekim 1921), Fransa ile de Ankara Antlaşmasını (20
Ekim 1921) imzaladı. Böylece Türk Kurtuluş Savaşı, dünya kamuoyunda destek
görmeye başladı.
Bu muharebede 16 Ağustos 1921
günü Mustafa Kemal attan düşerek yaralanmış ve kısa bir baygınlıktan uyanarak,
hiçbir şey olmamış gibi işine devam ediyordu. Bir taşa rastlayıp kırılan
kaburgaları acı vermesine rağmen bu yaralı haliyle günlerce muharebeyi sedye ile
sevk ve idare etmiştir. Bir gece gizlice Ankara´ya getirilmiş ve röntgen
çekilmiş ve tedavisine başlanmıştır. Ancak başta özel doktoru M. Kemal ÖKE ve
diğerlerinin ısrarla istirahat etmesini önermelerine rağmen o büyük komutan bu
tavsiyeleri dikkate almayarak 21 Ağustos günü komuta yeri Polatlı´da ki
karargâhı Alagöz´e dönmüştür. Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa´nın zaferin kazanılmasına
müteakip 13 Eylül´de Başkomutan Mustafa Kemal Paşa´ya gönderdiği telgraf şu
cümlelerle bitiyordu:
Başkomutanlığa, "23 Ağustos´tan
bu yana süren Sakarya Meydan Muharebesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Ordusu´nun kesin zaferi ile sonuçlanmıştır. Üç gündür süren genel karşı
taarruzun etkisiyle bugün öğleden sonra düşman ordusu yenik olarak ve tümüyle
Sakarya ırmağı batısına atılmış bulunuyor. Düşmanı aralıksız izliyoruz".
13.9.1921.( Batı Cephesi Komutanı İsmet) 12 Eylül 1921´de Genel Kurmay Başkanı
Fevzi Paşa´nın (ÇAKMAK) Basri Tepe´den Türkiye Büyük Millet Meclisi´ne
gönderdiği tarihi telgraf. Bu telgraf şu cümlelerle bitiyordu: “Anadolu´nun
Yunan ordusu için bir mezar olacağı hakkındaki kanaatimizin tahakkuk eylemekte
olduğunu arz ederim. "
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
MUSTAFA KEMAL PAŞA´YA MAREŞAL RÜTBESİ VE GAZİLİK ÜNVANINI VERİYOR
Büyük Türk ulusu, tüm komutanlık
niteliklerini kişiliğinde toplayan Başkomutanına, bu büyük evladına, hak ettiği
armağanı vermekte gecikmedi. T.B.M.M. Sakarya Meydan Muharebesini kazanan
Mustafa Kemal Paşa´ya "Gazi" unvanı ile "Mareşallik"
rütbesinin verilmesi için İsmet ve Fevzi Paşaların Büyük Millet Meclisine 16
Eylül 1921 tarihinde önerge verdiler. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk
tarihinde bir dönemeç niteliği kazanan bu büyük Meydan Muharebesi ve görkemli
zaferden sonra Başkomutan Mustafa Kemal Paşa´ya 19 Eylül 1921´de 153 sayılı
kanunla ″Mareşallik″ rütbesi ve ″Gazilik″ unvanı verdi. Bundan sonraki aşama
Türk ordusu emperyalizmin desteklediği son düşmanı olan Yunan ordusunu denize
dökmekti. Bunun için 26 Ağustos 1922´ye kadar bir hazırlık dönemi için beklemek
gerekecekti.
ATATÜRK´ÜN ANNESİ ZÜBEYDE
HANIM´IN SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİ ZAFERİNDEN SONRA OĞLUNA GÖNDERDİĞİ TELGRAFI MÜŞİR (MAREŞAL) VE GAZİ OĞLUM MUSTAFA KEMAL PAŞA´YA: 27 Eylül 1921 ″Milletin
hakkınızdaki mareşallik ve gazilik unvanı ile bu sevgi ve itimadı, benim kadar
kimseyi duygulandıramaz. Kız Kardeşinle beraber anlından öperek ve bağrımıza
basarak, seni tebrik ederiz. Muhafaza-i din ve istikrarı vatan uğruna çalışan
mücahitlerle beraber seni cenabı hakkın birliğine emanet eder ve hakkınızda
gece gündüz sıhhatler ve muratlar temenni ederim sevgili oğlum.″ Valideniz
Zübeyde. Mustafa Kemal´in
Annesine Cevabı: Validem Zübeyde Hanım´a 29 Eylül 1921 ″Benim için dünyevi
mükâfatların en yücesi olan tebrik kartınızla mesut oldum.″ Gazi Mustafa Kemal
Orgeneral Asım GÜNDÜZ´ün yıllar
sonra yayımladığı anılarından alınan aşağıdaki bölüm Türk Askerinin İstiklal
Savaşını hangi koşullar içinde başardığını çok güzel anlatmaktadır:″Mustafa
Kemal Paşa´nın emriyle Batı Cephesi Kurmay Başkanlığı´na getirildim.
Karargâhımızın Alagöz köyünde idi. Karargâhımızın camı çerçevesi bulunmayan iki
küçük çiftlik binası idi. Bunların birinde Mustafa Kemal Paşa, diğerinde de
İsmet Paşa ile Kurmay Başkanı olarak ben kalıyorduk. Karargâhımız rahmetli
Tevfik BIYIKLIOĞLU dâhil dört kişiden ibaretti. Öteki arkadaşları çevredeki
çadırlara yerleştirdik. Orduyu nasıl besleyecektik?... Büyük problemlerin
başında bu vardı. Mevsim yazdı. Birliklere bulundukları yerlerdeki ekinleri
biçmelerini, harman yaparak saçlarda kavurmalarını, değirmen olan yerlerde
öğüterek un haline getirmelerini, köy fırınlarından yararlanarak ekmek
yapmalarını, çevreden tedarik edilerek kesilmiş hayvanlarla et ihtiyacını
karşılamalarını emrettik. Biz bu tedbirleri dünyadaki son Türk Devleti´nin varlığı
için alıyorduk. Aksi halde son Türk Devleti yıkılıyordu. Erlerimizin kılık
kıyafetleri de içler acısı idi.″
ALAGÖZ KARARGAHI
Kütahya-Eskişehir Muharebeleri
sonunda Türk Ordusu Sakarya hattına çekilirken Başkomutan Mustafa Kemal´in
Karargâhı ile Batı Cephesi Komutanlığı Karargâhı 1921 yılı Ağustosunda
Alagöz´deki çiftlik binasına yerleşmişti, Başkomutan Mustafa Kemal ATATÜRK´ün Büyük
Nutuk´unda″12 Ağustos 1921 günü Erkan-ı Harbiye Umumi Reisi Fevzi ÇAKMAK Paşa
hazretleriyle beraber Polatlı´da cephe karargâhına gittim″ diye yazdığı yer
Alagöz Karargâhı´dır. Başkomutan Mustafa Kemal, Sakarya Muharebeleri´ne ait
buhranlı ve sevinçli bilgileri bu karargâhta almıştır. ATATÜRK 22 Ağustos´tan
13 Eylül 1921 tarihine kadar 22 gün, 22 gece aralıksız devam eden savaşı bu
binadan idare etmiş, bütün planlarını burada hazırlamış, tarihi kararlarını
burada vermiştir.
SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİ´NİN
KADERİNİ DEĞİŞTİREN KRİTİK ARAZİ ARIZALARI
Sakarya Meydan Muharebesi´nde Türk Ordusunun
karşı taarruzu esnasında 10 Eylül 1921´de ilk defa ele geçen Dua Tepe-Polatlı
batısı. Bu tarihten itibaren Mustafa Kemal Paşa muharebeyi buradan sevk ve
idare etmiştir. Bu muharebede yedi
defa el değiştiren Kara Tepe-Polatlı güney batısı.
BU MUHAREBEDE TÜRK VE YUNAN
ORDUSUNUN ZAYİATI
Sakarya Meydan Muharebesi dünyanın en uzun ve en
yüksek zayiatın verildiği bir muharebedir.
Sakarya Meydan Muharebesi sonunda, Türk Ordusunun zayiatı; 5.713
şehit 18.480 yaralı, 828 esir ve 14.258 kayıp olmak üzere toplam 49.289´dur.
Yunan ordusunun zayiatı ise; 3.758 ölü, 18.955 yaralı, 354 kayıp olmak üzere
toplam 23.067´dir. Türk Ordusundaki subay zayiatı % 80 olmuştur. Bu nedenle ATATÜRK
Sakarya Muharebesi için "Subay Harbi" demiştir.
SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİNDE
ŞEHİT DÜŞEN KAHRAMALLARIMIZIN TÜRK GENÇLERİNDEN İSTEK VE BEKLENTİLERİ
ATATÜRK´ün Türkiye Büyük Millet
Meclisinde 20 Ekim 1927 tarihinde okuduğu nutkun son bölümünde Türkiye
Cumhuriyetini Türk Gençlerine teslim etmiştir. Bu zafere ulaşmak için aziz ve
kutsal vatan uğruna canlarını veren ve şahadet mertebesine ulaşan kahraman ve
vatansever şehitlerimizin gençlerimizden istek ve beklentileri:
Biz burada YUNAN´a mezar kazdık.
Can verdik TÜRKİYE yaşasın diye.
Al kanla SAKARYA tarihi yazdık.
Millete bir vatan ettik hediye.
"Ey Türk Çocuğu!
Bizlere olan minnet ve şükran
duygularını unutma. Nurdan örülmüş şahadet gömleğine sarılmış meleklerin diktiği
kaftana bürünmüş, Tanrının huzurunda yatıyoruz. Meleklerin;"Tanrı uludur,
yurdunu seven yine uludur, ulusu uğrunda can verenler, Tanrı katında daha
uludur." Yüceltme söylemleriyle uyuyoruz. Bize kabul ve izzet kapılarını
açan Tanrıya yalvarıyoruz. Türk çocuğu, Türk Ulusu´nu sev, onun yükselme
alanındaki çalışmalarına yardım et, kudretli yurdunu feyizli kıl. İstiklal
sancağını ve şerefini yüksek tut! Tanrının rahmeti bize, selameti size
olsun!"
SONUÇ OLARAK:
Milli mücadeleyi başlatan ve en
büyük rolü oynayan Mustafa Kemal´e olan güvenini ve inancını ifade etmek için
Eşref Edip, Mehmet Akif ile ilgili şu şu hatırayı naklediyor: ″Sakarya
Muharebesi sırasında, düşmanın Ankara´yı tehdit etmeye başlaması üzerine
Ankara´dan göç etme tartışmaları başlar, Mehmet Akif bu sırada şöyle der: Telaşa
mahal görmüyorum. Evvel Allah, ana (Mustafa Kemal´e), onun askerliğine
güvenilir. Ordumuz inşallah galip gelecek, buna imanım var.″ Ünlü tarihçi
Toynbee diyor ki: ″Bu savaş Dünyamızda
ki 20. yüzyılın en büyük savaşlarından biridir.″ Gazeteci Claire Price da şöyle
diyor: ″Batı 200 yıldan beri ihtiyar Osmanlı Devleti´ni parçalamaya
çalışıyordu. Fa kat Sakarya´da Türk´ün kendisiyle karşılaşmış ve ona dokunduğu
anda da tarihin yönü değişmiştir. Tarih bu olayı devrimizin en büyük
olaylarından biri olarak kaydedecektir.″
ÂŞIK VEYSEL´İN
HAYATI BOYUNCA DUYDUĞU EN BÜYÜK ÜZÜNTÜ NEYDİ ACABA?
Sakarya
Muharebesi ilginç anılar ve sahnelerle doluydu. Türk
milletinin düşen gururu, Mustafa Kemal ile tekrar canlanmıştı. Başlar eğik,
omuzlar yıkık değildi artık. Herkes Mustafa Kemal etrafında bütünleşti. Onun
emri ile cepheye koştu. Savaşa katılanlar sevindi, katılamayanlar ağladı. Örneğin
Âşık Veysel. Kurtuluş Savaşı ile ilgili olarak
diğer bir gerçek ise Âşık Veysel gerçeğiydi. Aşık Veysel aslında Homeros gibi
bir Anadolu ozanıydı. İkisinin de gözleri görmüyordu. Âşık Veysel´e sordu bir
gün bir bayan gazeteci: ″Aşık, gözlerinin görmeyişine en çok ne zaman üzüldün?″
Veysel, görmeyen gözleriyle düşünceye daldı. Hüznünde sisli bulutlar vardı. Ve
acıyla cevap verdi Homeros gibi:
″Kızım Seferi birlik (Kurtuluş Savaşı) zamanıydı.
Köyümüz güzeldi. Bi sürü arkadaşlarım vardı. 16-17 yaşındaydık. Oynardık hep
birlikte. Bir sabah kalktım, köye bir sessizlik çökmüş. Nerde bu çocuklar
dedim, Yunan harbine cepheye gitti dediler. Hepsi de benim akranlarımdı. Harbe
gittiler. Köye bir matem çöktü. Ölü gibi sessizleşti birden. Günlerce ağladım,
kör olan gözlerim az da olsa göreydi de ben de gideydim dedim. Beni niye buraya
goydular dedim. Gözlerimin görmeyişine işte o zaman çok üzüldüm.″ Âşık Veysel´in arkadaşlarının çoğu
gelmedi cepheden. Şehit oldular. Yüzyılımızın Anadolu Homeros´u gözlerinin görmeyişine
değil, arkadaşlarıyla birlikte savaşa gidemediğine ve şehit olamadığına
üzülüyordu. İşte Kurtuluş Savaşı´nı yazan destan, bu destandı. Mondros
basınının anlayamadığı gerçek, işte bu gerçekti. Ahmet´ler, Mehmet´ler,
Veysel´lerdi…
SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİ ZAFERİNİ YENİ ADANA GAZETESİ
YÜCE TÜRK MİLLETİNE VE ADANALI HEMŞERİLERİNE NASIL BİR MESAJLA BİLDİRMİŞTİ
Mustafa Kemal 10 Eylül günü ordularına taarruz emri
verdi. Mustafa Kemal´in askerleri hep birlikte saat 07.30´da karşı taarruza
geçtiler. Mustafa Kemal´in emri üzerine Sakarya nehrinin geçitlerini tutan
Türkler, bir gün sonra Sakarya nehrinin batısına geçmeye ve kaçmaya çalışan
Yunanlıları bu geçitlerde kıstırdılar. Fırtınadan çaldıkları kılıçlarıyla her
tarafı yakıp yıktılar ve bir rüzgâr gibi biçtiler. Neye uğradığını şaşıran
Yunanlılar kaçmaya çalıştı. Ama birçoğu Mustafa Kemal´in askerlerinin elinde,
birçoğu da Sakarya nehrinde boğuldu. Bu kuşatmada Tam 15.000 kayıp verdiler.
Kalanlar, Mustafa Kemal´in askerlerinin gümüş renkli kılıçlarının altından sel
gibi akarak çekildiler.
Yunan ordusu
dağıldı. Sakarya nehri kan aktı. Ve
sonunda Başkomutan Mustafa Kemal Paşa´nın yönettiği Türk ordusu tarafından
Sakarya Meydan muharebesi zaferi kazanıldı. Sakarya nehri, dökülen kanların tüm
kızıllığıyla akarken, ayın gümüş renkli rengi, şafağa bırakıyordu yerini.
Yurdun her yanında bayramlar yapılıyor, insanlar sevinçten çılgınca ağlıyordu.
Türkler, bu zaferden sonra sabahlara kadar eğlendiler. ″Ordumuz, kesin
zaferi kazandı!″ Bu sözler Toroslar´ın eteğinde bir gazeteci tarafından diziliyordu
manşete. Ama gazetecinin gözyaşları inci gibi dökülüyordu harf kutularına.
Harfleri dizdikten sonra ellerini gözlerine kapattı ve sevinçten, deliler gibi
ağladı. Hıçkırıkları bir kelebek olup uçtu Toroslar´a. Bu yazıyı dizen gazeteci, vagonda çıkarılan Yeni Adana gazetesinin
yazarlarından Hamdi GÖNEN´di. SAKARYA SAVAŞI
YÜREKLERDE BİTMEYEN O VATAN AŞKI,
MEHMET´İ COŞTURUYORDU DÜŞMANA KARŞI.
UNUTULUR MU? TARİHİN BU ALTIN SAYFASI,
BİR DESTANSI ARTIK, SAKARYA SAVAŞI.
DÜŞMANA “DUR” DEDİ, ÇEKTİ HATTI,
MUSTAFA KEMAL´İN TAKTİK ANLAYIŞI.
KANLA SULADI MEHMET, TAŞI TOPRAĞI,
BİR DESTANSI ARTIK, SAKARYA SAVAŞI.
Bu mutlu ve gurur dolu günleri
bizlere armağan eden, bizlere özgürlük ve egemenliğimizi bağışlayan, ay
yıldızlı bayrağımıza kavuşturan ulu önder ATATÜRK ve silah arkadaşları ile
şehit ve gazilerimizin manevi huzurunda saygı ve hürmetle eğiliyoruz. Ruhları
şad olsun! Ali Berham
ŞAHBUDAK…
KAYNAKÇA:
1.
NUTUK MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
2.
TEK ADAM C.2 ŞEVKET SÜREYYA AYDEMİR
3.
ANITKABİR KOMUTANLIĞININ ALAGÖZ
KARARGÂH MÜZESİ BROŞÜRÜ
4.
ATATÜRK VE LİDERLİK HARİKA YAMAK
5.
SAMSUN VALİLİĞİNİN 29 EKİM 1981
TARİHLİ SAMSUN VE İLK ADIM DERGİSİ
6.
BAYRAK MÜCADELEMİZ VE İSTİKLAL MARŞI
YAŞAR ÇAĞBAYIR
7.
İHANET BASINI AYDIN KELEŞOĞLU
8.
GÖLGESİNDE MUSTAFA KEMAL´İ BÜYÜTEN
KADIN ZÜBEYDE HANIM FATİH BAYHAN
9.
İSMET İNÖNÜ VE YAKIN TARİH SIRLARI
KAHRAMAN YUSUFOĞLU
10.
ATATÜRK´ÜN KEHANETLERİ ALİ
BEKTAN