13 Ağustos 2017 Pazar

OSMANLIYI YENİDEN KURALIM?

OSMANLIYI YENİDEN KURALIM?

“YENİ OSMANLICILIK OYNAYAN OSMANLILARIN DÜNYA GAZETELERİNDE OSMANLININ ÇÖKÜŞÜYLE İLGİLİ BU YAZILANLARDAN HABERDAR MI”???  Osmanlı'nın çöküşüyle ilgili çok konuşulacak açıklama 200 yıllık mahkeme kayıtlarının incelenmesine dayanan çalışmaya göre, varlıklı kişilerin lehine kararlar almaya başlayan Şeriat mahkemeleri Osmanlı Devletinin çöküşüne katkı sağlamış olabilir…

Türkiye'de tüm üst düzey yargı mensuplarının tasfiyesine yol açacak olan "yargı reformu" tartışılırken, Independent gazetesinde ilginç bir makale yayımlandı. Osmanlı Devleti'nin çöküşüne değinilen makalede, Şeriat Mahkemeleri'nin varlıklı kişilerin lehine kararlar almaya başlamasının devletin çöküşünde önemli bir rolü olduğu vurgulandı.

Türkiye'de mahkememeler in "AKP'lileştiği" ve hükümet aleyhi kararların alınamadığı eleştirileri konuşulurken böyle bir makale kaleme alınması dikkat çekti. İşte o makale:"200 yıllık mahkeme kayıtlarının incelenmesine dayanan önemli bir çalışmaya göre, zaman içerisinde varlıklı kişilerin lehine kararlar almaya başlayan Şeriat mahkemeleri Osmanlı Devleti'nin çöküşüne katkı sağlamış olabilir.

Amerikalı bir ekonomistin 1602-1799 yılları arasında verilmiş mahkeme kayıtlarını incelemesi neticesinde Kadıların "saygın kişiler" lehine karar vermeye gayret gösterdikleri ve bu durumun "beklenmedik bir sonuca" sebep olduğu gözlendi. Osmanlı elitleri duruşmaların neticesinde mahkemelerin kendileri lehine karar alacağına dair bir çeşit güven içerisindelerdi, çünkü bu kimseler, yasal anlamda cezalandırılacaklarını düşündükleri için mahkemeye gelmekte isteksiz davranan kadınlar, ecnebiler ve fakirlere nazaran dikkate değer şekilde daha yüksek oranda borç ödemeye yatkınlardı.

“Profesör Timur Kuran'ın yayınladığı bir makale ile öne sürdüğü tartışmaya göre, Avrupa'da yükselişe geçiren Endüstri Devrimi, yatırımlar üzerinde boğucu bir etki yaratmıştı”.

Kuran sözlerine devam ederken günümüz Avrupa devletlerinde benzer bir etkinin süregeldiğini, fakat toplumun farklı bir kesimini etkilemekte olduğunu belirtiyor. Çünkü Batı'da yasalar fakir insanları onların alacaklılarına karşı korumak üzerine inşa edilmişlerdir, tefeciler kendilerine borçlanan fakirlere karşı acımasız ölçülerde faiz uygulamalarında bulunurken, aldıklarını geri ödeme olasılıkları daha yüksek olan zenginlere karşı daha düşük faiz oranlarıyla para vermektedirler.

Düke Üniversitesinden Profesör Kuran'ın söylediğine göre, Osmanlı Şeriat mahkemelerinin kadıları bu tip bir durumda sosyal statüsü yüksek olan kişiye yardımcı olmaya yönelik bir tavır içerisindeydi. Bu durumun istenmeden yaşanmış olabileceğini belirten Kuran, mahkemenin niyetinin desteklenmeye değer görülen yüksek statülü insanların kayrılmasına neden olduğunu söylüyor ve ekliyor, "istenmeden yapılan bu hareket mahkemeleri güvenilmez hale getirirken borç oranlarının da artmasına neden oldu.

“Mahkemelerin verdikleri bu imtiyazların ayrıcalıklı kişiler için riskli bir durum da yarattığını söyleyen Kuran, yargı kararlarının bu kişilerin sözleşmeleri feshetmelerini yönelik bir dürtü yaratmış olabileceğini de sözlerine ekliyor. Kredi ödemelerinde seçkin sınıfın fakirlere göre sözlerinin daha güvenilir olması verilen yargılar üzerinde etkili olmuş görünüyor.

Örneğin kadınlar, yasalar yanlarında bir erkek bulunmadan seyahat etmelerini kısıtladığı için, yaptıkları iş anlaşmaları olumsuz bir noktaya girdiğinde kaçma olasılıkları çok daha düşük olacaktır. Bu kısıtlama aldıkları borç karşılığında, yüzde 26 seviyesinde faiz ödemek zorunda olan erkeklere göre daha düşük bir faiz seviyesinde tutmaktaydı.

Zengin, ünlü ve güçlü insanlar ise ötekilere nazaran tutuklanacaklarını anladıklarında kontratları bozmaya daha yatkınlardı. Profesör Kuran'ın söylediğine göre, mahkeme önünde yaptıklarının yanına kar kalması ve cezasız kurtulmaları için bu onlara sunulmuş bir şanstı. Endüstri Devrimi Avrupa'nın her köşesinde fabrikaların türemesine neden olurken, zenginler bu işlerin kurulmalarında ve sürdürülmelerinde gereken yüksek oranda parayı borç olarak vermekteydiler.

16.yy'da Osmanlı Devleti, orduları Viyana kapılarına dayandıklarında gücü elinde tutan taraftı.

Fakat Endüstri Devrim'ini yakalayamamış olması 19. yy ‘da "Avrupa'nın hasta adamı" olarak anılmasına sebep olmaya başladı. Profesör Kuran, Osmanlı'nın zengin tabakasının yüksek faiz oranları ile ekonomiyi zora soktuklarını belirtiyor ve seri üretime geçmenin kişilerin geçmiştekine nazaran daha fazla paraya ihtiyaç duymalarına neden olduğunu ekliyor.
Bu durum ise alınan borçların geri ödenmelerinde tahammül edilmesi zor yükseklikte faiz yükümlükleri getirdiğinin altını çiziyor.  “Orta Doğu'da yaygın olan Şeriat mahkemeleri ve Profesör Kuran'ın yaptığı iktisadi incelemelerin, bu coğrafyada Şeriat yasalarının neden toplumları ve devletleri gerileten bir unsur haline geldiklerini anlamamızı kolaylaştırıyor”.

Fakat Kuran aynı zamanda Batılı ülkelerdeki mahkemelerin de yoksulluğu desteklemekte olduklarını belirtiyor. İflas yasalarına göre fakirlerin korunmak istenmeleri istenmedik bir sonuç doğurarak çok sayıda topluluğun olumsuz etkilenmelerine neden olabileceği Kuran'ın öne sürdüğü fikirler arasında.

Yasalar karşısında daha zayıf bir konumda olan finansörlerin verdikleri borçları geri almalarının zorlaşması nedeniyle kayıplarının arttığını, bu durumun da fakirlere verilen borçların daha yüksek oranda faiz seviyesine sahip olmalarına neden olabildiğini ekliyor sözlerine ve fakirlerin yasalar nezdinde korunmalarının finansal pazar üzerinde istenmeden ortaya çıkan olumsuz bir etkiye neden olduğunu söyleyerek devam ediyor. Kuran'a göre modern yasaların bu yapısal sıkıntıları fakirliğin artmasına neden olabilmektedir.

Tüm bu sözlere rağmen iflas durumlarına istinaden kurulan koruma mekanizmasının kaldırılmasını savunmadığını belirten Kuran, kanunlarda bir takım yapısal değişimlere giderek daha düşük oranda kredi faizi uygulamasının ortaya çıkmasının faydalı olabileceğini belirtiyor." Kaynak: Independent.co.uk Çeviri: Sıvan Okçuoğlu Odatv.com… Ali Berham ŞAHBUDAK…


Laikliğin değerini bilmeyen bu kadına kulak versin ATATÜRK'ün ve cumhuriyetin değerini oraya gidince anladı İZLE PAYLAŞ

Laikliğin değerini bilmeyen  gerici yobaz bu kadına kulak ver ATATÜRK'ün ve cumhuriyetin değerini oraya gidince anladı.



Gerici ve yobaz sürüsü asalakların dikkatine!!! Özellikle de Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı alçaklara duyurulur...
LAİK CUMHURİYETİN, ÖNEMİ ve TÜRK MİLLETİNE KAZANDIRDIKLARI!

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ki “ Bir dünya dahisi eşsiz lider büyük devlet adamı dünyada adını altın harflerle yazdıran tek Liderimiz ATAMIZ Atatürk “ Bu yıl, 94. yıl dönümü kutladığımız Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden yolun başlangıcında milletimizin “kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk Devleti” kurmak üzere “ya istiklal ya ölüm” ilkesi ile başlattığı Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşımız yer almaktadır.

Bu süreç içinde Erzurum ve Sivas Kongrelerini takiben 23 Nisan 1920’de, millî iradeye dayanan Türkiye Büyük Millet Meclisi açılmış ve bütün dünyaya karşı, yayınladığı beyanname ile “egemenliğin kayıtsız şartsız Türk milletine ait olduğunu” ve “Büyük Millet Meclisi’nin üzerinde hiçbir makam bulunmadığını” ilân etmişti. Gerçi bu meclis ve bu meclisin içinden çıkan ‘Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti”, yapısı ve işleyişi yönünden, aslında ismi konmamış bir cumhuriyet yönetiminden farksızdı. Ama Millî Mücadele’nin ve Kurtuluş Savaşı’nın zaferle bitişini ve Lozan Antlaşması’yla bağımsızlığımızın bütün devletlerce onayını takiben, artık devlet yönetiminin daha açık biçimde isim alması gerekiyordu. İşte 29 Ekim 1923 günü yapılan Anayasa değişikliği ile bu husus da yerine getirildi ve bu yıl 80. yıldönümünü kutladığımız Cumhuriyet ilân edildi.

Cumhuriyet, egemenliğin kaynağının millete ait olduğunu kabul eden devlet şekli demektir; dolayısıyla devletin temel organlarının seçimle iş başına geldiği bir yönetim biçimidir. Bu rejimde Devlet Başkanı olan Cumhurbaşkanı da milletçe veya milletin temsilcisi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilir. Cumhuriyet yönetimi bu niteliği ile şüphesiz ki demokrasinin en gelişmiş şekli, demokrasi prensibinin en iyi uygulanmasını temin eden bir siyasi rejimdir.

Cumhuriyet yönetiminin birinci Özelliği, seçim esasına dayanan bir idare olmasıdır. Bu seçim de gerek seçme gerekse seçilme hakkı bakımından belli bir kişiye, belli bir zümreye, belli bir sınıfa ait değildir; bütünüyle millete aittir. Cumhuriyetle yönetilen bir devlette bir görevin, ilâhî bir kuvvete dayanması veya babadan oğula geçmesi gibi bir usul de yoktur ve olamaz Cumhuriyet yönetiminde seçimle iş başına gelenlerin görev süresi belli bir dönemi kapsar; yani cumhuriyet rejiminde kaydı hayat şartı ile bir görev söz konusu olamaz.

Cumhuriyet rejiminin ikinci bir özelliği, bu rejim her şeyden önce kişi, zümre ve sınıf yararını değil, kamu yararını ön planda tutan, kamu yararına dayanan bir yönetim şeklidir. Çünkü cumhuriyet rejimi, kuvvetini, dayanağını kişi, zümre ve sınıf hâkimiyetinden değil, geniş halk kitlesinden, millet iradesinden almaktadır.

Cumhuriyet rejimi, memleketimize, milletimize sayılamayacak kadar çok şeyler kazandırmıştır. Bir kere cumhuriyet yönetimi, devlet hayatımıza, siyasi hayatımıza egemenliğin bir şahsa, bir zümreye, bir sınıfa değil, millete ait olduğu gerçeğini kazandırmıştır. Çünkü bundan evvel, Osmanlı Devletinde egemenliğin kaynağı ilâhî iradeye bağlanıyor, bunu da Sultan-Halife sıfatıyla bir şahıs temsil ediyordu. Millet haklarını yok eden, milli iradeyi geçersiz kılan bu çağ dışı anlayış, memleketimizde ancak Cumhuriyet rejimi ile yıkılmıştır.

Cumhuriyet rejiminin, bütün vatandaşları kanun önünde eşit sayması, onlar arasında hiçbir ayrıcalık tanımaması, onların devlet yönetimine eşit olarak katılımını sağlaması, vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini devlet teminatı altına alışı, millî birlik ve beraberliğimiz açısından da birleştirici, pekiştirici olmuş, millî sınırlarımız içinde hiçbir ayrıcalık yapmaksızın bütün vatandaşlarımızın paylaştığı, yararlandığı, bu nedenle korumaya ve yaşatmaya kararlı olduğu bir idare haline gelmiştir.

Cumhuriyet rejimi aynı zamanda, insan unsuruna verdiği değer, insan hak ve hürriyetlerine gösterdiği saygı nedeniyledir ki, çağdaşlaşmayı, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmayı en iyi şekilde gerçekleştiren bir ortam oluşturmuştur. Diyebiliriz ki Türkiye’nin çağ atlaması, milletimizin Atatürk’ün önderliğinde her türlü engeli aşarak uygar bir toplum haline gelişi, lâik ve demokratik cumhuriyet rejimi sayesinde mümkün olabilmiştir.

İşte bize kazandırdığı bu değerler nedeniyle, lâik ve demokratik cumhuriyet rejimi, memleketimizin geleceği bakımından o derece önemlidir ki, Anayasamızda “Türkiye Cumhuriyeti’nin idare şeklinin Cumhuriyet olduğu” hükmünün değiştirilemeyeceği, değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceği ayrı bir anayasa maddesiyle teminat altına alınmıştır.

Gençlerimizi ve her gelecek kuşak bilmelidir ki, bu vatanda kurduğumuz Cumhuriyet yönetimi, Atatürk’ün önderliğinde çok büyük fedakârlıklarla kazanılan bir ölüm kalım savaşından sonra gerçekleştirilmiştir. Bu büyük başarının arkasında binlerce şehidin, binlerce gazinin harcı vardır. Bu bakımdan, kurulan bu büyük eserin her yönü ile gelişmesi, geliştirilmesi, doğabilecek her türlü tehlikeden titizlikle korunması, Cumhuriyet kuşaklarının Atatürk’e ve onun inkılâp arkadaşlarına borçlu olduğu kaçınılmaz bir görevdir.





Cumhuriyet kuşakları, bu görevin bilinci içinde, kendilerine bırakılan emaneti daima koruyacaklar, Türkiye Cumhuriyeti’ni Büyük Önderin çizdiği yolda ebediyen yaşatacaklardır. Ali Berham ŞAHBUDAK…

ERDOĞAN NASIL YÜKSELDİ ? | Siyaset Gündemi - Levent Gültekin / Gazeteci

Yedi Yıl Sonra Gelen Hesaplaşma: Cumhuriyet, Demokrasi ve Siyasi Sorumluluk 2018 yılında, Türkiye'nin yönetim sisteminde yaşanan kritik ...