23 Kasım 2017 Perşembe

LAİK CUMHURİYET'İN LAİK ÖĞRETMENLERİ

LAİK CUMHURİYET'İN LAİK ÖĞRETMENLERİ

Hayatımızda birçok değerleri borçlu olduğumuz Başöğretmenimiz M.K. ATATÜRK ve sizler eğitim emekçisi öğretmenlerimiz! Emeklisi, çalışanı bütün öğretmenlerimize gönül isterdi ki yazıma güzel haberler ve gelişmelerden bahsederek başlayayım.

Ancak günümüz koşulları maalesef buna imkan vermemekte, mevcut iktidarın ve Milli Eğitim Bakanlığının ısrarlı tutumu sonucu gerek çağdaş eğitim alanlarımızda gerekse, sosyal ve inanç alanlarında ciddi kırılmalar yaşanmakta. Oysa Önderimiz M.K. ATATÜRK’ÜN işareti ise tam tersi öğretmenlerimiz BİLİMİN ve AYDINLANMANIN ANAHTARIDIR DEMEKTE!

Ancak bugün ülkemizde AKP iktidarıyla eğitimde ciddi bir yozlaşma ve gerileme dönemine girilmiştir “ Din öğretmenlerimizi ülke genelinde çağdaş eğitim kurumlarımızın başına idareci olarak atanması yetmezmiş gibi M. E. B. MÜFREDATI CUMHURİYET KAZANIMLARI DAHİL KOMPLE DEĞİŞTİRİLMİŞTİR.

Sözde bu alandaki boşluğu doldurmak için de, cami imamlarını din dersi öğretmenleri veya branş öğretmeni olarak okullarımızda istihdam etmesi, cami imamlarının yerine de yeni imamlar görevlendirmesi ÇAĞDAŞ LAİK EĞİTİM SİSTEMİNE CİDDİ DARBE VURMUŞTUR. Bu durum okullarımızda ve din alanlarında ciddi tartışmalara neden olmuş, mevcut müfredatın da dışına çıkılarak, tam bir İslami argümanları barındıran anlayış hâkim olmuştur.

Önderimiz M.K. Atatürk’ün işaret ettiği çağdaş eğitim bu değildir. Sevgili Öğretmenlerimiz, bizleri yetiştirirken eminiz ki birçok fedakarlıkta bulundunuz. Nice sıkıntılara göğüs gerdiniz. Onca yaşadıklarınıza rağmen; bir gün de açım, üşüdüm, hastayım vs' demediniz. Sanki ağzınıza kilit vurdunuz. Zor şartlar altında, of demeden her öğrencinizin bütün sıkıntılarına eğildiniz. Onları cumhuriyetimize yaraşır bir birey olmaları için elinizden geleni esirgemediniz.

Atatürk İlke Devrimlerini genç beyinlere anlatmak ve onları Türkiye Cumhuriyeti için yetiştirebilmek en büyük ideallerin izdi. Ancak bugünkü sonuca baktığımızda hedeflenen resmi görmek olası değil. Sevgili öğretmenlerimiz inanıyorum ki hep birlikte bunların da üstesinden geleceğiz. Sizler, eğitim orduları bugünkü durumlara düşürülmeye asla layık değilsiniz.

Aslında yeriniz başımızın üzeridir. Ama maalesef, Atatürkçü Düşünce karşıtları tarafından bu şartları yaşamak zorunda bırakılıyorsunuz. Bunları oluşturan, yani Atatürk’ün hedeflediği değerleri yok etmek ve dolaysıyla da Türkiye Cumhuriyetini ortaçağ karanlığına sürüklemek isteyen gerici, yobaz dinciler (Dini her türlü menfaatleri için kullananlar) geçmişte vardı, gelecekte de olacaktır. Bunların üstesinden gelmenin tek yolu Atatürk aydınlanmasını ve Türk Devrimlerini Türk Ulusuna anlatmaktır.

“Milli Mücadele ve daha sonraki yıllara baktığımızda; Atatürk'ün, Öğretmenlere ne büyük değer verdiği açıktır.’’ Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir' sözü bunu tespit eden örneklerden sadece birisidir”.

O, Ulusal Kurtuluş Savaşının en yoğun ortamında bile ilgisini öğretmenlerimiz üzerinden eksik etmemiştir. Ulusal Kurtuluş Savaşının, Kütahya-Eskişehir civarında bütün şiddetiyle sürdüğü 1921 yılı Temmuz ayının ortalarında; Öğretmenler Kongresinin Ankara'da toplanması kararlaştırılmıştır. Savaşın bütün azametine karşılık, Ankara'da da oldukça yoğun çalışmalar yapılmıştır. Bu yoğun temponun içinde, bir gün, Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi ( TANRIÖVER ) Bey ile Öğretmenler Derneği Başkanı Mazhar Müfit ( KANSU ) Bey, Meclis Başkanı Mustafa Kemal'i, Meclis'teki odasında ziyarete giderek;



Efendimiz “Fazla vaktinizi almayacağız.” diyerek, söze, başlar: “Mazhar Müfit Beyin başkanı olduğu Öğretmenler Derneği birkaç gün sonra Ankara'da toplanacak. İki yüzden fazla öğretmenin de bu toplantıya katılması bekleniyor. Fakat Fevzi Paşa'yı dinleyince tereddüde düştük. Savaşın yoğun olduğu bir sırada böyle geniş bir toplantı size ayak bağı olabilir. Uygun görürseniz erteleyelim”. diye bitirerek, durumu kısaca arz eder.

Mustafa Kemal “ Hayır, hayır ertelemeyin!” diyerek öneriye karşı çıkar ve cahillikle, ilkellikle savaş, düşmanla savaştan daha az önemli değildir. Toplantıya katılacağım ve bir de konuşma yapacağım.” şeklinde görüşünü ifade eder.
Savaşın zaferle sonuçlanmasının ardından, Cumhuriyet'in ilanı gerçekleşir. Bu süreçte, Atatürk düşüncelerini arkadaşlarıyla, bilim ve edebiyat adamlarıyla her fırsatta konuşur ve tartışır. Çünkü Türk Ulusu için eğitimin ne denli önemli olduğu ortadadır. Asırlardır cahil bırakılmış insanımız, bu karanlığın içinden sadece eğitilerek çıkartılabilir. Cumhuriyetimizin ilanından sonra, Atatürk Öğretmenlerin görev ve sorumluluklarını bulduğu her fırsatta dile getirir.

Atatürk; Cumhuriyet'i sonsuzluğa taşıyacak Türk Gençliğini yetiştirme sorumluluğunun öğretmenlerde olduğunu belirtirken, “ Öğretmenler! Cumhuriyet'in özverili öğretmen ve eğiticilerini sizler yetiştireceksiniz. Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin beceriniz ve özverinizin derecesi ile uyumlu bulunacaktır. Hiçbir zaman aklınızdan çıkmasın ki; Cumhuriyet sizden, fikri hür, vicdanı hür ve irfanı hür nesiller ister der.

Ne acıdır ki; Atatürk'ün aramızdan ayrılışının ardından kısa bir süre sonra, ülkeyi yöneten siyasi iradenin ilk olumsuz faaliyetlerini maalesef eğitim üzerinde görürüz. Köy Enstitülerinin kapatılması bunun açık bir kanıtıdır. “Çağdaş Eğitimin” gereğine yeterince ilgi gösterilmezken; bıraksanız medrese eğitimini yeniden uygulamaya koyabilecek siyasi hırs, ’’ Atatürk Aydınlanması ve Türk Devrimleri konusunda arzulanan mesafeyi kat edememiş olan, Türk Ulus’unun bir kesiminden destek de görür.

Laik Cumhuriyet'in Değerli Öğretmenleri; sizin, Atatürk İlke ve Devrimleri ile Laik Cumhuriyet'in temel değerleri ve bugüne değin elde edilmiş kazanımlara olan inanç ve bağlılığınızdan asla şüphemiz yoktur. Ancak, devlettin kamu kuruluşlarında, hızla dinci kadrolaşma süreci yaşanıyor.

Tüm branşlardaki öğretmenlerimiz atama beklerken, sözleşmeli öğretmen uygulamasıyla, mevcut siyasi zihniyete uygun gençler eğitim ordusuna yerleştirilse bile, siz, Laik Türkiye Cumhuriyet'inin öğretmenleri, yılmadan, Atatürkçü Düşünce karşıtlarına aldırmadan, kararlı bir şekilde Türk Gençliğini yetiştirmeye devam etmelisiniz.

Atatürk'ün; 'Öğretmenler! Ordularımızın kazandığı zafer, sizin zaferleriniz için yalnızca ortam hazırlar. Gerçek zaferi siz kazanacaksınız ve sürdüreceksiniz. Kesinlikle de başarılı olacaksınız. “Öğretmen, ödülünü yıllar sonra alır”. ifadesi sizin için rehber olmalıdır. Türkiye Cumhuriyet’inin emanet edildiği Türk Gençliği, sizi asla unutmayacaktır! 23.11.2017.

MİLLİ MÜCADELE PARTİSİ
Genel Sekreteri Ali Berham ŞAHBUDAK…

21 Kasım 2017 Salı

MİLLİ MÜCADELEDE TÜRK MİLLETİ YENİDEN UYANDIRILMALI!

MİLLİ MÜCADELEDE TÜRK MİLLETİ YENİDEN UYANDIRILMALI!

Milli Mücadeleyi her noktasından ve her aşamasında düşünen kabul etmiş olan ve Demokratik, Laik Cumhuriyetimizin düşürüldüğü bu zorlu koşulları gören, bilen bertaraf etme arzusunda olan tüm vatansever güçlerin, ülkemizi yeniden bu emperyalist oyunun uzantısı konumun da olan işbirlikçi piyonlardan kurtarmaktır…. Milli Mücadele de görev almış ve almayı düşünen herkes bu bilince ve bu kararlılıkla hareket etmek zorundadır…

Bu mücadelede kişisel ve egoya yer yoktur tek hedef istikrar ve ülkemizde huzurun ve güvenliğin sağlanması için mücadele etme görevi vardır milli mücadele bugün yeniden ülkemizi için içte tıpkı 1919 da Atatürk önderliğinde olduğu gibi mücadele etme kararlılığı göstermelidir. çünkü bizlere emanet edilen bu kutsal Vatanımız ve Bağımsız Cumhuriyet rejimimiz emperyalist güçlerin kuşatması altındadır….

Mevcut AKP iktidarı bu kuşatmanın altın da kalmış ve bu kuşatmayı bertaraf edeçek irade ve kararlılığın da değildir TBMM Bulunan siyasi partiler de aynı konu dadır buda şu anlama gelmektedir yeniden bir milli uyanış ve Tüm Türk Halklının Milli Mücadele catısı altın da toplamak ve bu kuşatmayı tıpkı 1919 ‘ da olduğu gibi denize dökmek demektir.

Milli Mücadelede Görev almış ve almak isteyen tüm dava arkadaşlarım bu hassayiti göz önünde bulundurarak davran ması kacınılmaz birlikte oluşturdukları il ilçe belde örğütleriyle kordineli ve bilği alışı iştişare yaparak karar alamalı”…Bilindiği gibi, Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayıs 1919'da Milli Mücadeleyi başlattığın da Osmanlı devleti parçalanmış ve 19. yüzyıldan en ağır 

yenilgisinin vermiş bir imparatorluktu…

Bunu gören Dünya Liderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde milli mücadele uyanışı ve bağımsızlık mücadelesi başlatılmıştı bu mücadele sonucun da bugün gücveren ve huzurla yaşadığımız Türkiye Cumhuriyetini kurarak Türk Gençliğine emanet etmişti bu emanet zor durum yeniden Türk Milletinin uyanışının başlatmasının zamanı gelmişti tüm milli mücadele kadroları olarak Anadolu’ya tekrar gitmeli ve il ilce köyler dahil gezerek zorda olanan Cumhuriyetimizi anlatmalıyız bunun için de zaman kaybı yapmaksızın bir birimizi aldatmadan dürüst ilkeli kararlı emin adımlarla yollara çıkmalıyız ….

Yeniden Milli Mücadele Nedir!,.

Yeniden Milli Mücadele Türk Milletinin gerçek gündemini konusudur. Emperyalist zihinlerin Türk Milletini meşgul etmek için uydurduğu geçici, yanıltıcı gündemlerle uğraşmaz. Milli Davalarımızı, ıstıraplarımızın ve çözüm yollarının esaslarını dile getirir. Yeniden Milli Mücadele, bilimin ve hakkın yol gösterdiği fikirleri, Türk Milletinin uyanış davasına yönlendirecek aksiyonları işaret eden davaya adanmışlığın adıdır… Buradan hareket, ederek tıpkı 1919 ’lar da ki emperyalizme ve insan fıtratına aykırı her türlü baskıya dirayetle, sabırla ve azimle meydan okumaktır milli mücadele.

Yeniden Millî Mücadele’nin logosu ve ismi birlikte düşünülmelidir. Yeniden Millî Mücadele ismi sadece bir teşkilata verilen sıradan bir isim değildir. Her bir kelime anlam içerir.

Millilik, sadece Büyük Türk Milletine bağlı olmayı ifade eder. Kökü bu topraklarda olan Anadolu ve Türk illerinin kadim medeniyetine kök salmıştır milli olmak. Türk Milleti dışında herhangi grup ile “bizden olmayanlarla” işbirliği yapmayı reddediştir. Mücadele ise fikirlerin, inanışların hayata uygulanışı ve vücut buluşudur. Uğrunda çaba sarf edilmeyen, mücadele edilmeyen fikirler ne denli kıymetli olursalar olsunlar, bu fikirler ve inanışlar uğruna fedakarlıkta bulunma iradesine sahip toplulukların çabaları olmadan yaşayamazlar. Mücadele Hak için ortaya koyulan azimli, kararlı ve istikrarlı yapılanma yani teşkilat içinde yürütülen sonuç almaya aday eylemler bütününü tanımlar.

Yeniden Milli Mücadele kavramı, sadece yüce Türk Milleti’ne bağlı olanların, değil tüm Türk dünyasının hakkıyla milli olanların, aziz millete unuttuğu büyük davasını hatırlatmak için, hayır ve hak uğruna ortaya koyacakları eylemlerini, mücadelelerini tanımlar. Yeniden Milli Mücadele. Aklı hür kılan bilimi anlatır ışığın da anlam bulacaktır.

Aziz milletin temel kabulleri etrafında toplanan, onları savunan her kıymetli vatandaşımızın teşkilatımızda yeri vardır. Vatanın birliğini için verilen tarihi yemin olan Misak-ı Milli’ye bağlı olan, Türk Milletinin menfaatlerine hizmet eden, başka hiçbir çıkar grubuna hizmet etmeyen, şanlı Bayrağa saygısı olan, Türk Milletinin yeryüzünde yaşama amacı olan büyük davasının temelini teşkil eden mukaddesatına, yüce dinimize saygısı olan, Türkçe konuşan her vatan evladının bizim teşkilatımızda yeri vardır.

1919 Milli Mücadele iradesi bu kararlılıkla ve bu azimle kuruldu bugünkü bu iradeye ve kararlı mücadeleye koşulsuz ve şartsız destek vermeyeceksen milli mücadelede görev almayacaksın alanları da engellemeyecek görev üstlendiğinde ise koşulsuz mücadelesine omuz vermeyeceksin bu anlam itibariyle tüm milli mücadelede görev almış dava arkadaşlarıma başarılar dilerim hepsine saygılar sunarım…16.11.207...

                                                                                                                                           MMP. Genel Sekreteri
                                                                                                                                           Ali Berham ŞAHBUDAK


1919 MİLLİ MÜCADELE HAREKETİ


1919 MİLLİ MÜCADELE HAREKETİ “Aslında  Bir  M. K. Atatürk Hareketidir.!

1919 Milli Mücadelenin Nihai Hedef Bellidir Oda Tam Bağımsız Türküyedir.  Atatürk’ün Milli Mücadele Hedefi de belliydi 1919 da Samsun’a ayak bastığın da emperyalist işgalcilere karşı milli mücadele kararlılığı vermek ve Tam Bağımsız bir Türkiye kurmaktı bunu da başardı ve bizlere bir Cumhuriyet emanet etti şimdi bu emanet zor durumdadır sıra Türk Milleti olarak bizdedir…

Atatürk devrimciliği ise Atatürkçü bir halk hareketi yaratmak demektir. Bugün Türkiye'de eksik olan budur. Sosyolojik olarak bakıldığında toplumda yükselen Türk milliyetçiliği ve Atatürkçü vardır ve bir çoğunluk vardır. Ama siyasal alanda Atatürkçüler en örgütsüz ve sesi en az çıkan kesimdir. Bundan dolayı Atatürkçü kurumlar ve aydınlar sürekli saldırı ve kuşatma altında kalmaktadır.

Şehit edilen aydınlarımızın, askerlerimizin veya yüksek yargı mensuplarımızın cenazelerinde toplanan yüz binler öfkeyle kabarmaktadır. Ama bu kalabalıklar siyasete ağırlığını koyamamaktadır. Bundan dolayı devran aynen dönmektedir. Utanmadan, korkmadan ve hiçbir bedel ödemeyeceklerinin farkında olarak Kürt-İslamcı güçler İslam dinin den beslenenler dün olduğu gibi bugün de emperyalist efendilerinin kanatları altında kirli planlarını yürütmeye devam etmektedirler. Atatürkçü bir halk hareketi örgütlenmelidir. Bu Türkiye'nin dengelerini değiştirecektir.

Aksi takdirde Ordu'nun bile görevini yapamadığını, hatta karşı güçlerin temsilcilerinin TSK'nın bile en üst düzeyine çıkabildiğini geçtiğimiz dönemde gördük. Eğer Atatürkçülerin sermayesi, günlük gazeteleri, televizyonları, yurtları, dershaneleri, sokak sokak köy köy çalışan ve milli meseleler söz konusu olduğunda milyonları sokağa dökebilecek bir halk örgütlenmesi olsaydı bugün Türkiye başka bir Türkiye olurdu.

O yüzden Milli Mücadele hareketi aslın da bir Atatürk hareketidir hiç kendilerini kandırmamalıdırlar. Atatürkçü halk hareketi ve örgütlenmesi oluşmadan Türkiye'yi bu kuşatmadan ve ihanetlerden asla nihai olarak kurtaramayız.

MMP'nin ve üyelerinin kısaca tek görevi bu hareketi ve örgütlenmeyi yaratmaktır. Ne cunta hayalciliği, ne de Cemaat ve tarikat hayalciliğidir amaç ve hedef bellidir “ Allah’ın Dini İslam Dinine inanmış mütedeyyin Müslümanların oylarını çantada keklik gören AKP ‘nin ve onan destek veren İşbirlikçi din simsarlarının oyunlarını bozmak tam bağımsız Laik Cumhuriyet Asil Türk Milletini bir birleriyle1000 yıllık kardeşliği tekrar buluşturmaktır ülkemiz üzerinde oynanan emperyalist oyunları bozmaktır.

MMP "siyaset değil Kuvayı Milliye" saptamasıyla yola koyulan gerçek Atatürkçülerin örgütüdür. Zaten siyaset denen kukla oyununda da Atatürkçü bir halk hareketini ve Kuvayı Maliye’yi oluşturmak imkânsızdır. Ama Atatürkçülerin ev ev, sokak sokak, meydan meydan Türkiye'ye sahip çıktığı ülkede zaten herkes ayağını denk alacaktır. Hizaya girecektir. Hem Türk Ordusu daha rahat görevlerini yerine getirebilecektir, hem de siyasi partiler emperyalizme, Kürtçülüğe ve şeriatçılığa dayanarak siyaset yapma günlerinin sona erdiğini net bir şekilde görecektir.

Onlar hizaya gelmese bile Atatürkçü bir iktidar kurmak için farklı yollar ve araçlar yaratmak mümkündür. Ama en önemlisi sahipsiz kalan Türk halkına sahip çıkmak ve Türk'ü oyunun kurallarını belirleyen unsur olarak yeniden söz sahibi yapmaktır. Atatürkçü örgütlenme var olmadan "Türkiye'yi nasıl kurtaracağız" diye kafa yormak anlamsızdır. Önce kurtarıcı olarak öne atılma iradesini göstermek zorundayız o irade de bugün Milli Mücadele de mevcuttur…


                                                                                                                                                          MİLLİ MÜCADELE PARTİSİ
                                                                                                                                             Genel Sekreteri Ali Berham ŞAHBUDAK…



17 Kasım 2017 Cuma

kaybolan insanlık değerleri

GÜNÜMÜZ DE KAYBOLAN DEĞERLERİMİZ  VE YALNIZLAŞAN İNSANLAR!

İnsan sosyal bir varlıktır. Yalnız yaşaması mümkün değildir. İçinde bulunduğumuz asır bilgi ve teknoloji çağı olarak ifade edilmektedir. Artık eskisi gibi biriyle haberleşmek istediğimizde postaneye, eve, bir telefon kabinine gitmiyoruz. Kablosu fişe bağlı telefon kullanmıyoruz. Bir yerden diğerine gitmeye gerek kalmadan işlerimizi oturduğumuz yerden halledebiliyoruz. Birbirimizle kilometrelerce uzaktan kıtalar ötesinden konuşabiliyor hatta görebiliyoruz. Arabalarımızda telefonlarımızda dijital haritalarımız var. Adres sormaya da gerek kalmadı. Adresi üzerine yazdığımızda bizi istediğimiz yere götürüyor. Bilmediğimiz bir yere gittiğimizde tanımadığımız insanlarla adres vesilesiyle konuşmak zorunda kalmıyoruz.

Aslında her şey insan hayatını kolaylaştırmak için yapılıyor. Düne göre hayat çok daha rahat görünüyor.

Modern ve teknolojik toplumda meydana gelen bu gelişmelere rağmen insan yalnızlaşıyor. Ekonomik olarak düne göre bugün daha rahatız, iletişim olarak daha rahatız, ulaşım olarak daha rahatız vs. Fakat mutsuz ve yalnız hayatlar yaşıyoruz. Eskiden bir köyde bir şehrin mahallesinde evler birbirine uzak olmasına rağmen herkes birbirini bilir ve tanırdı. Hasta olan biri hemen duyulur, cenazelerde üzüntüler paylaşılır hatta cenaze evine yemek bile yaptırılmadı. Şimdilerde çok katlı dairelerimiz var. Ceplerimizde telefonlarımız, çantalarımızda bilgisayarlarımız var fakat dairelerde oturan ailelerden kaç tanesi birbirini ne kadar tanıyor. Hatta komşuları tarafından kokudan rahatsız olup on gün sonra bulunan yaşlı haberlerini artık daha sık duymaya başladık.

İnsan yalnızlaşıyor. Anne-baba, baba-oğul, anne-kız birbiriyle konuşamıyor. Herkes kendi dünyasını kurmuş gidiyor. Baba televizyon başında haberleri seyrediyor. Anne diğer televizyonda dizilerini takip ediyor. Oğlan atari oyunda. Kız ise feysinde, tivitinde. Aynı çatı altında birbirimizden kopuk bir yaşantımız var. Dört insanın dört ayrı dünyası oluşmuş. Metroda, otobüste insanlarımız telefonlarını çıkarıp ya oyun oynuyorlar ya da kulaklıklarını takıp müzik dinliyorlar. Yanımızdaki insan bir soru sorsa, konuşmak istese bizlere zulüm geliyor. Aslında kalabalıklar içinde yalnızları oynuyoruz. Konuşamıyoruz. Aslolarak konuşmak psikolojik bir terapidir.

Konuşmadığımızdan ruhsal sorunlar artmıştır. Toplum olarak doğru yerde kullanmadığımız teknoloji bizi kültürümüzden ve birbirimizden uzaklaştırmıştır. Bugün en çok TV programı izleyen, telefon kullanan, İnternet başında sabahlayan ülkelerden biriyiz. Teknolojiyi doğru yerde kullanmıyoruz ve esiri oluyoruz.

Toplum olarak hep “ah nerede o eski bayramlar” der dururuz. Kiminle konuşsak herkes “eski bayramlar” der. Bu bayramlar Neden devam etmemiş? Neden gençler yaşamamış acaba.

Gençlerimiz akrabalarını tanımıyorlar, yaşlılara saygı kalmamış, gençler yaşlılara yer vermiyor. Otobüste şikayet ediyoruz, gençlik ne hale geldi, yaşlılara saygı kalmadı diye. Kendimize bir soralım bu gençler kimin çocukları? Bunları kim yetiştirdi? Bu gençler başka ülkeden gelmedi, Bu gençler bizim çocuklarımız. Bu gençleri biz yetiştirdik.(Daha doğrusu yetiştiremedik.)

Güzel bir atasözümüz var “Ne ekersen onu biçersin. ”Biz büyüklerimizden gördüklerimizi uygularsak, çocuklarımızda bunları görecek onlarda bayramları bizim gibi kutlayacaklardır. Geleneklerimize sahip çıkacaklar. Bizler eğer ki bayramları tatil gibi görür sahillere kaçarsak, evlatlarımızda bayramları tatil gibi görürler. Bizler yaşlanınca onlarda bizlerin elini öpmek yerine sahillere kaçarlar. Devir değişti diyorlar, bu ne biçim devir ki kültürümüzü de değerlerimizi de yok ediyor.
Toplum olarak biz nasıl bu hale geldik kendimize bir soralım.

Bugün bizlerde evlatlarımızın geleceği için onları en iyi okullara göndermeye çalışıyoruz, en iyi meslekleri öğrenmeleri için uğraşıyoruz, geleceklerini garantiye almaya çalışıyoruz. Bunları yaparken hep onların iyiliği için yapıyoruz. Fakat eksik bıraktığımız bir şeyler var. Onlara yeterince zaman ayırmıyoruz. Maddi imkanlarını çözdüğümüzde velilik görevlerimizi yerine getirdiğimizi zannediyoruz. Onların bizlere ihtiyacı var. İlgilenilmeye ihtiyacı var. Değer verildiğini bilmeye ihtiyacı var. Evdeki bir nesne, bir obje olmaktan öte bir insan, bir evlat olduklarını bilmeye ihtiyaçları var. Bizler evlatlarımıza zaman ayırmazsak, Televizyon, bilgisayar, telefon medya ve onlara zaman ayıran birileri evlatlarımızı bizden koparır.  17.11.2017…

“İnancımıza, geleneğimize, bizlere yabancı bir nesil olarak yetiştirir”. Ali Berham ŞAHBUDAK…

ERDOĞAN NASIL YÜKSELDİ ? | Siyaset Gündemi - Levent Gültekin / Gazeteci

Yedi Yıl Sonra Gelen Hesaplaşma: Cumhuriyet, Demokrasi ve Siyasi Sorumluluk 2018 yılında, Türkiye'nin yönetim sisteminde yaşanan kritik ...