13 Haziran 2021 Pazar

HİÇ KİMSE BİZE BU ÜLKEDE “KADINA YÖNELİK ŞİDDETİ”UNUTTUĞUMUZU SÖYLEMESİN ÇÜNKÜ UNUTMADIK!

HİÇ KİMSE BİZE BU ÜLKEDE “KADINA YÖNELİK ŞİDDETİ”UNUTTUĞUMUZU SÖYLEMESİN ÇÜNKÜ UNUTMADIK! Kadına yönelik şiddete sende yeterde ve bir daha böylesi bir insanlık sucu bu ülkede işlenmesin? Sende oku ve paylaş duymayan sağırlar körler varsa aramızda duysun ve bir daha kadına yönelik şiddete yönelmesin? Özelliklede “ Atatürk'ün kurduğu laik sosyal hukuk devleti olan bu cumhuriyette! Cumhuriyetimizin aydın çağdaş modern kadınlarına bu şiddet son bulsun? Dünyada ve ülkemizde olmak üzer kadına yönelik şiddet, özellikle ekonomik, siyasal ve etnik sorunlarla iç içe geçerek artmaktadır. Diğer yandan; namus, töre cinayetleri, koca-baba dayakları, işkence medyada magazinleştirilerek bu yürek yakan sunuluyor gün geçtikçe artarken ( bir gece kararnamesiyle İstanbul sözleşmesinden vazgeçmek neden?) Şiddete uğrayan kadının ne yaptığı, ne söylediği ya da nasıl giyindiği sorgulanıyor. Fiziksel, sözel ve cinsel şiddete uğrayan kadınların bunu hakkedip hakketmediği tartışılıyor; kurbanlar suçlanıyor, suçlular "mağdur" ilan ediliyor. Şiddet, dinsel-geleneksel önyargılarla, cinsiyet ayrımcı politikalarla ve yasalar eliyle meşrulaştırılıyor. Bu Devleti yöneten siyasi düşüncenin kadınlara yönelik her türlü şiddet eylemini açık bir şekilde kınamasını, Şiddete uğrayan kadınlar için başvuru ve sığınma evlerinin sayısının artırılmasını, ücretsiz danışmanlık, psikolojik ve tıbbi destek ve yasal yardımın yapılması neden? Kadına yönelik alçakça işlenmiş cinsiyetlerde ayrımcı politikalar neden? Yasalar ve uygulamaların kaldırılması, eylem ve eğitim projelerinin kadın örgütleriyle birlikte hayata geçirilmemesi neden? Yıllardır din iman yerli milli bayrak ezan diyerek halkı uyuşturan ve manevi duygularını istismar eden AKP’nin çürümüş çağ dışı zihniyeti kadına yönelik şiddeti ve kadın cinayetlerini önleye bilir mi? Aile içi şiddeti ve genel olarak kadın ve çocuklara yönelik şiddeti önlemek için kampanyalar yapılarak ana-baba eğitim programları neden iktidar tarafından başlatılmaz neden? Kadınların ekonomik özgürlüğü için çalışmasının önündeki engellerin kaldırılması, sosyal güvenlik, parasız eğitim ve parasız sağlık hakkından yararlanılması ( sosyal devletin görevi değil mi) Medyanın, kadın ve çocuklara yönelik şiddeti teşvik edici yayınlar üzerinde kendi oto-denetim mekanizmasını kurarak kadın ve çocuklara yönelik şiddeti bir malzeme olarak kullanmaktan vazgeçmesi gerekmez mi? Evde, sokakta, işyerinde, gözaltında, cezaevinde yaşanan bunca kadına yönelik şiddetin sorumlularının yargılanması ve caydırıcı yasal tedbirler alınması hukuk devleti olan ülkemizin asli görevi değil mi? “Anayasanın 10. maddesine "cinsel yönelim" ibaresinin eklenmesi ve bu değişikliğin hayata geçirilebilmesi için kanunlardan tüzüklere, yerel yönetimlerin işleyişinden yönetmeliklere tüm ayrımcı yasal düzenlemelerin kaldırılmasını, "genel ahlak", "yüz kızartıcı suç" gibi ifadelerin eşcinsellere karşı kullanılmamasını, vatandaşların yaşamlarını işten atılma, yurttan atılma gibi ayrımcılığa, şiddete, tehdide karşı güvence altına alacak şekilde gerekli değişikliklerin eşcinsel örgütleriyle işbirliği içerisinde düzenlenmesini“ içinde bulunduğumuz cağa uygun olarak 21;yüz gelişmişlik çağına göre yapılması bir zorunluluk değil mi? Biz Atatürk’ün 20; yy yılda çağdaş ve modern bir ülke olarak kurduğu bu cumhuriyette 100 yılın sonunda 21; yy da AKP’nin çürümüş çağ dışı zihniyetiyle tekrar Orta cağ karanlığına mi döndük de biz yurttaşlar olarak haberimiz olmadı! Ali Berham ŞAHBUDAK…

9 Haziran 2021 Çarşamba

AKP’NİN YILLARDIR SÖYLEDİĞİ YALANLAR?

AKP’NİN YILLARDIR SÖYLEDİĞİ YALANLAR? Salgının başından bu yana muhalif olan herkes AKP’nin yalanlarını yakalamanın, onları açığa çıkarmanın peşinde koşuyor. Haksız oldukları söylenebilir mi? Ya da başka türlü sorarsak, AKP’nin 20 yıllık siciline bakıldığında bu çabanın boşa gideceği iddia edilebilir mi? 20 yıldır insanlara yalan söylediği bilinen bir partinin bugün salgın konusunda ülkeye ve dünyaya tam doğru bilgi verdiğini düşünmek için insanın gerçekten aklını kaybetmiş olması lazım. AKP zaman zaman doğruları söylüyor olabilir, ama AKP’nin hiç yalan söylemediğini, mesela sayıları çarpıtmadığını ya da verileri saklamadığını iddia etmek bambaşka bir şey. İktidar partisi bunların hepsini yapıyor. Maske dağıtımı konusunda yanlış bilgi veriyor, ölüm sayılarıyla oynuyor, salgının gidişatı konusunda bazı kritik kararları ya da kararların nedenlerini toplumdan saklıyor. İnsanlar bunları görüyor, fark ediyor ya da hissediyor ve aslında daha büyük yalanların gelmesinden, işler kötüleşirse yalanların büyümesinden endişe ediyor. Çünkü herkes yalanın da aslında bir gerçekliği olduğunu, süreç daha o kadar kötüleşmeden söylenen yalanla, durum kötüleştikçe büyüyen yalanın arasındaki farkı biliyor. İnsan, çoğu zaman adını koyamasa da yalanın maddi bir zemini olduğunu fark ediyor. AKP’nin yalanları yeni değil. Virüs, AKP’de hiç olmayan bir huyu baştan yaratmadı veya gizli saklı uyuyan bir refleksi tetiklemedi. İktidar 20 yıl boyunca Türkiye'nin ekonomik verilerini çarpıttı, dış politika konusundaki gelişmeleri sakladı, toplumsal olaylar hakkında alenen yalan söyledi. Peki, ama Türkiye’de yalan AKP’yle mi başladı? Türkiye siyasetinde bir yöntem olarak yalanı AKP mi icat etti? Bu ülkede kötü olan her şeyin AKP ile başladığına dair yanlış ve yanlış olduğu kadar da tehlikeli bir algı var. Bu algı hep sanıldığı gibi bütün kötülüklerin merkezi olarak görülen AKP’nin işini zorlaştırmıyor. Tam tersine, bazı durumlarda AKP dışındaki aktörlerin kötü olamayacağına dair yanlış düşünceyi besleyerek AKP’ye hayat veren genel işleyişi canlı tuttuğu için AKP’nin işini kolaylaştırıyor. Yalanın AKP’yle birlikte boyut değiştirdiği ve kolay kolay kimsenin bu konuda AKP’nin eline su dökemeyeceği doğru olsa da, Türkiye siyasetinde yalan hep vardı. Erbakan, Türkeş, Demirel, Özal ve daha niceleri… Hepsi yalan söylüyor, yalanı siyasetin bir parçası olarak kullanıyordu. Siyasetin hep yalana ihtiyacı vardı. Bugün de var. Yalanı yaratan koşullar değişmediği sürece yarın da var olacak. Çünkü bu düzen bir bütün olarak yalana muhtaç ve düzenin kendisi büyük yalanların üzerine kurulu. Evet, bugün AKP ekonomi üzerine yalan söylüyor. Peki ama ekonomi konusunda yalan söyleyen yalnızca AKP mi? Akla hemen işi yalan dolan üzerine kurulu sahtekar tüccarlar gelmesin. Sakın derme çatma fabrika veya atölyesinde bin bir türlü yalanla işçisinin kanını emen zalim patronlarla da yetinilmesin. Bunlar belki kolay hedef, ama sorun bunlardan ibaret değil. Hisseleri borsada işlem gören anlı şanlı kurumsal şirketlerde, onların modern görünümlü patron ve yöneticilerinde de yalan ve çarpıtma olmazsa olmaz bir özellik. Yoğun sömürüye dayanan işleyişlerini bir an olsun geçelim, her yıl sonunda patronların veya üst düzey yöneticilerin çıkar ve istekleri doğrultusunda şirketin o yılki bilançosuyla ince ince oynanması da yalanın yaygınlığına dair güzel bir örnek değil mi? Büyük tekellerin bu yalanları, veriler üzerindeki oyunları bazen öyle büyüyor ki 2008’deki gibi tüm dünya ekonomisini saracak bir krizi bile tetikleyebiliyor. Evet, AKP salgına dair sayılarla oynuyor ve olguları saklıyor. Ama bu konuda yalnız değil. Şirketler de ürünleri hakkında yalan söylüyor, verileri çarpıtıyorlar. Üstelik yalnızca Türkiye’de değil tüm dünyada yapıyorlar bunu. Çevreye verdikleri zarar hakkında yalan söyleyen petrolcüler, insan sağlığına kast ettikleri olayları saklayan kimyacılar, emisyonla ilgili test sonuçlarını çarpıtan otomotiv şirketleri, ilaçlarının yan etkilerini gizleyen ilaç tekelleri ve daha niceleri… AKP ne yapıyorsa, onlar da yapıyor. Tersi de doğru; onlar nasıl yalan üretiyorsa AKP de öyle üretiyor. Yalan böylece meşrulaşırken, hepsi birbirinden cesaret alıyor. Dış politikada AKP yalancı da, mesela ABD veya Almanyayı yönetenler değil mi? Sınırlarından binlerce kilometre uzaktaki ülkelerde operasyon yapan bu ülkeler, bu eylemlerini demokrasi ve özgürlük palavraları üzerine inşa etti. Batı, ülkeleri işgal etmek için kimyasal silah yalanlarına başvururken hiç ama hiç çekinmedi. Şimdi bu ülkeler salgın konusunda şeffaf ve dürüstler öyle mi? Oysa mesela bugünlerde her açıdan örnek gösterilen Almanya'nın, faşist örgütlerle bağını yıllarca saklayan, bu örgütlerin işlediği cinayetlerin üzerini örten, göçmen politikasında sürekli yalan üreten, rüşvetle, gizli saklı pazarlıklarla yurt dışında ihale kovalamak konusunda uzman Alman devletinin kimseye dürüstlük ve şeffaflık dersi vermeye hakkı yok. Evet, Türkiye'yi yönetenler yalancı. Ama diğerleri dürüst olduğu için değil, tam tersine, dünyayı yalancılar yönettiği için, Türkiyeyi de yalancılar yönetiyor. Üstelik AKP Türkiye'nin en büyük yalancısı olsa bile, Türkiye'nin tek yalancısı da değil. Kural değişmiyor, yalan bu düzenin işleyişinin bir parçası olduğu için bu düzenin tüm bileşenleri, herkes kolayca yalan söyleyebiliyor. Bu düzen hiç durmadan yalan ve yalancı üretiyor. Çünkü bu düzenin kendisi kocaman bir yalan. Zenginliğin ve yoksulluğun hak edildiği bir yalan, üretmek için patronlara ve sermayeye ihtiyaç duyduğumuz bir yalan, patronlarla işçilerin aynı gemide olduğu bir yalan, bu düzenin bize sundukları arasında özgürce tercih yaptığımız bir yalan, devletin ve hukukun tarafsızlığı bir yalan. AKP’nin salgın konusunda ürettiği yalanlar kesinlikle önemsiz değil. Tıpkı AKP’nin yıllardır ürettiği diğer yalanlar gibi. Bu salgın bir gün bitecek ama yalanlar bitmeyecek. Çünkü bu yalanların ürediği ve sırtını yasladığı bir zemin var. AKP’yi, patronları, şirketleri, dünyanın tüm yalancılarını birleştiren bir zemin… Ama bu yalanlardan mağdur olanları birleştiren ve yalana karşı güçlendiren de bir yalan var. Çünkü yalanlarla dolu bu düzenin sonsuza kadar süreceği de bir yalan. Ali Berham ŞAHBUDAK…

5 Haziran 2021 Cumartesi

ONURLU #İNSANLAR İÇİN“Onurlu #Yaşamanın Bedeli! Selahattin Demirtaş, Can Dündar ve Sedat Peker... | MERCEK (1 HAZİRAN 2021)

ONURLU #İNSANLAR İÇİN“Onurlu #Yaşamanın Bedeli! #ONURLU İNSANLAR İÇİN “Onurlu yaşamanın bedeli çok ağırdır bu onuru her can taşıyamaz hangi mesleği icra ederse etsin! Önemli olan her şeye rağmen yaşamak değil, onurlu yaşamaktır. İnsan için hayattan daha değerli şeyler vardır. #Gerektiğinde insan bu değerler için canını ve malını seve seve verir. Irzını, namusunu, şerefini, dinini, vatanını korumak için her fedakarlığa katlanır. Yaşamaktan daha değerli şeyler olmasaydı insan hiçbir şey için ölümü asla göze alamazdı. Fakat bu tespitlerimiz onurlu insanlar için geçerlidir. #An çak "Sayın Yılmaz Özdilin beyin anlattığı anlatımda olduğu gibi" ( Ben gazeteciyim diyen gazetecilerin onurla hasiyet ve şerefle işi yoksa ve bunların gayesi sırf yemek-içmek, mevki-makam, para-pul, eğlence, cinsellik olanlar için bu süfli emeller uğruna feda edilmeyecek manevi değer yoktur.) #Onurlu yaşamanın ilk şartı hürriyettir. Kişilik hürriyet ortamında oluşur. #Hür yaşamak gür yaşamaktır. #Esaret boyunduruk-tur. Fekkü rakabe = boynu boyunduruktan kurtarma, yani köleyi hürriyete kavuşturma en erdemli ameller-dendir. Ancak hürriyete kavuşmak için esirlerin de istekli ve gayretli olmaları gerekir. Köleliği içlerine sindirenler bazen hürriyet mücadelesi verenlere ayak bağı olurlar. #Son 20 yıldır AKP’nin siyasi kaos yarattığı bu #Cumhuriyette İnsanlar hedeflerini şaşırmış, umutlarını yitirmişlerdir siz eğer kendinizi bir dava adamı olarak görüyorsanız zikzaklar çizmeden bu onurlu ve gururlu yoldan sapmamamız gerekir. Bu karamsarlığın elbette sebepleri vardır. Aileler, bireyler, kurumlar ve devlet ideal insan tipi yetiştirmede sorumluluk almamış. Hayata kararlı tutarlı şekilde, belli bir amaca göre yön verilmesi gerekir. Burada fertlere ve devlete sorumluluklar düşer... #İnsan yaşamında idealler yapılması gerekenleri tetikler, başarmak için istenilen hedefleri vardır. Bir şeyi amaç edinmek ve bunun peşinde koşmak, idealist olmak, her insanın hayatında olması gerekenler arasındadır. Herkesin hayatında bir ideal vardır. Kimi iş hayatında, kimi önemli projelerde, kimi eğitim hayatında, kimi spor yaşamında bunları çoğaltabiliriz... Hayatta bir şeyleri amaç edinmek için sağlam ve sarsılmaz bir #KARAKTERE sahip olmanız gerekir bu da sizi daha çok çalışan, üreten, düşündüren, yapıcı olan bireyler haline getirir. #Yapılacak işlerde daha kararlı, istekli olmamızı sağlar. Bu sayede sonuca giden ve başarılı olmak için çabalayanlardan oluruz. Günümüz insanlarının önemli eksikliklerinden biri de sorumluluğun ne olduğunu bilmeden gaye ve hedefinin olmaması, iç dinamizm ve motivasyonu harekete geçirememesidir... #Atatürk’ün milli mücadele sonrasında kurduğu bu cumhuriyette yaşıyorsan İdealistliğin ilk temeli insan olarak #KEMALİST devrimi çok iyi bilmek gerekir çünkü yüksek ahlaki amaçlara bağlanmış, zihinsel tasarımı yapmış, maddi endişelerin karşısında yer almış, ulvi ve insani değerler ölçeğinde rol üstlenip belli bir konuma yükselmiş sorumluluk sahibi demektir. Ecdadımızı kıt'alarda gezdiren, köklü devlet haline getiren de belli bir gaye ve ideal değil miydi? Dünyaya nam salan adaleti, hoş görüsü, insan sevgisi ve Allah'a ve Adalet duygusuna bağlılığı değil miydi? Yoksa ne işi vardı Avrupa’da, Afrika’da, Asya da… Bu Makalenin ve diğer alıntıların devamı http://www.bagimsizozgurmedya.com/makale_5188_98.html adresinde yayımdadır! #ONURLU İNSANLAR İÇİN“Onurlu Yaşamanın Bedeli! - LinkedIn // Ali #Berham ŞAHBUDAK...

BİZ İNSANLARIN ÇEVRE BİLİNCİMİZ VAR’MI?

BİZ İNSANLARIN ÇEVRE BİLİNCİMİZ VAR’MI? Marmara denizi bizim yüzümüzden kendini öldürüyor ve kendini ölürken bizi ’de kendisiyle birlikte öldürüyor? Peki, biz insanlar olarak çevre bilincimiz var mı bireylerin ve toplumların çevre ile dengeli bir şekilde ilişkilerde bulunabilmesi için sahip olması gereken davranış, tutum ve düşünce şeklidir. Ancak ne var ki 20 yıldır Ülkemizde çökmüş bir zihniyetin yönetiminde olan ülkemiz de çevre ve doğa yeşil adına ne varsa rant uğruna katledildiği için “ Denizler ovalar ırmaklar ormanlar artık isyan etti ve kendileri ölürken bizi’ insanlar olarak öldürmeye kararlı görünüyorlar Marmara Denizinde olduğu gibi? Hepimizin de bildiği gibi son yıllarda dünyanın çeşitli yerlerinde sel baskınları, aşırı kuraklık, şiddetli rüzgârlar ve öldürücü yaz sıcakları gibi doğal afetler görülmekte ve sayılarla ifade edilemeyecek kadar mal ve can kaybı oluşmaktadır. Bu afetler ilk bakıldığın da insanlığın karşılaştığı sürprizler değil Ülke yönetimlerinin yıllardır vurdumduymaz önlem alınmayan ölümlü afetlerdir “ Doğa ve insanlar olarak her ikisi de can çekişerek ölüyor? Hepimizin de bildiği gibi son yıllarda dünyanın çeşitli yerlerinde sel baskınları, aşırı kuraklık, şiddetli rüzgarlar ve öldürücü yaz sıcakları gibi doğal afetler görülmekte ve sayılarla ifade edilemeyecek kadar mal ve can kaybı oluşmaktadır. Bunlar insanlığın karşılaştığı sürpriz gelişmeler değildir. Bunlar, yıllardan beri bilim adamlarınca dile getirilen fakat daha çok refah ve kazanma hırsıyla kulak ardı edilen acı gerçekle insanlığın yüzleşmesidir. #Eğer çevrenin korunması konusundaki duyarsızlık böyle devam edecek olursa büyük bir olasılıkla insanlık daha birçok felaketle karşılaşacaktır. Tüm bunların temelinde sanayileşme ile birlikte insanoğlunun doğayı yağmalaması, doğayı kendi çıkarları doğrultusunda acımasızca kullanması yatmaktadır. Bunun sonucunda da hem bizim yaşamımızı hem de gelecek nesillerin ve diğer canlıların yaşamlarını tehdit eden birçok çevre sorunu bize meydan okurcasına karşımızda durmaktadır. Dünyadaki endüstrileşme ile birlikte insanoğlunun ulaştığı refah seviyesi bugün herkesin şikayette bulunduğu çevre sorunlarını da beraberinde getirmiştir. Çevre sorunları nedir? Canlıların (insanların) davranış ve yaşam şekillerinde olumsuzluklar meydana getiren faktörlerin tümüdür. Bu çevre sorunlarından bazılarının sebepleri ve sonuçlarını kısaca şu şekilde sıralayabiliriz. Hava kirliliği Sebepleri: Tüketilen fosil yakıtlar, çöplerin yakılması, radyoaktif ışınlar Sonuçları: Asit yağmurları, küresel ısınma, ozon tabakasının zarar görmesi, sis oluşumu. 2.Su kirliliği Sebepleri: Aşırı gübreleme, temizlenmeyen evsel ve endüstriyel atık sular, tanker kazaları, kimyasallar, denizlere bırakılan tüm zararlılar Sonuçları: Akarsuların kirlenmesi, denizde yaşayan canlıların toplu ölümleri, içme sularının kirlenmesi, salgın hastalıkların artması. 3.Toprak kirliliği Sebepleri: Çöpler ve çöp yığınları, asit yağmurları, gübreleme çalışmaları, pestisitler Sonuçları: Topraktaki ağır metal yoğunluğunun artması, toprağın PH- değerinin değişmesi, hastalık yapıcıların kaynağını oluşturması, estetiğin bozulması. 4.Hayvan ve bitki türlerinin ortadan kalkması Sebepleri: Asit yağmurları, yağmur ormanlarının talan edilmesi, mono kültür ziraatçılık ve ormancılık, doğrudan bitki ve hayvanları ortadan kaldırma, pestisitler Sonuçları: Birçok bitki ve hayvan türünün ortadan kalkması, ormanların yok olması, iklimlerin değişmesine bağlı olarak doğal afetlerin sürekli olarak artması. 5.İklimlerin değişmesi Sebepleri: Tropik yağmur ormanlarının yok olması, sınırsız bir şekilde fosil yakıtlarının tüketilmesi, FKC gazlarının kullanılması Sonuçları: Sera etkisinin oluşması (Küresel ısınma), ozon tabakasından yeryüzüne yani canlılara zararlı ışınların ulaşması. 6.Çöp Sorunları Sebepleri: Tüketim toplumu olma, kullanıp atma, savurganlık, yeterli derecede atıkların değerlendirilememesi, eğitim eksikliği… Sonuçları: Enerji ve ham madde savurganlığına bağlı olarak doğal kaynakların aşırı derecede kullanılması sonucu bu kaynakların tükenme noktasına gelmesi, yeraltı ve yer üstü sularının kirlilikten dolayı kullanılamaz hale gelmiş olması, toprakların çöplerden kaynaklanan zararlı maddelerce kirlenerek verimsizleşmesi ve toprak içinde veya üzerinde yaşayan canlıları tehdit eder duruma gelmesi, havanın kirlenmesine ve salgın hastalıkların oluşmasına neden olması. Tüm bu çevre sorunları insan varlığını tehdit ettiği gibi dünyamızı da yaşanmaz hale getirmektedir. Bu büyük felakete dur demenin bir yolu ise insanların şimdi ve gelecekte alışıla gelmiş düşünce ve davranışlardan vazgeçmesi olacaktır. Bu yüzden, hiç zaman kaybetmeden insanlar, söz konusu çevre problemlerine çözüm bulmak için Üzerlerine düşeni yapmak zorundadırlar. Bu gün, çevre problemleri sadece teknoloji ile veya insanların üzerine düşeni yapmasıyla mümkün olacak bir işlem değildir “ Öncelikli olarak
Ülkeyi yöneten siyasi iktidarlar rant uğruna çevreyi ve doğayı yasa dışı bir şekilde ölümüne neden olacak işlerden vazgeçmesi ve çözülebilecek bir problemi çözmeyip bunu ranta dönüştürmek için elinde bulundurduğu yetkiyi kişisel çıkar amaçlı kullanmayacak? Ali #Berham ŞAHBUDAK…

Anadolu'nun Kayıp Şarkıları - Ahmet Yurt Dede - Eşrefoğlu (Deyiş)

EY YOBAZ SEN ASLA BU SIRRA EREMEZSİN? ÇÜNKÜ BU YOL HAK YOLUDUR” Bu yolda fitne fesat olmaz bu yolu yol gören kalbi temiz ben bir insanım diyen Allahtan korkan kuldan utanan canların yoludur” Bu yolda olan canların yaşadığı hayta asla yaratanın yarattığı canlısına kıyılmaz! Sen yobaz tarihler boyu insanlığı fitne ve fesadınla yüz yıllardır insanlığı öldürüyorsun bu yol sana uzak bir yol? Alevi inancında “Yol ve Erkan” teriminin anlamı, ibadet sisteminin kuralı ve düzeni anlamına gelir. Onun için inançsal anlamı taşıyan yaptırımlara “Erkân” deniyor. Misal; Nikâh Erkânı veya Sünnet Erkânı ismiyle söylenir. Bunların haricinde ibadet sistemimizde beş erkânımız vardır. 1- İbadet ve öğreti cemleri, Birinci Erkân. 2- Musahiplik Erkânı. 3- Görgü Erkânı. 4- Düşkünlük Erkânı. 5- Dardan indirme Erkânı. Birinci Erkân; Öğreti ve ibadet Cemleri: Cem kelimesi= birlik veya bir araya gelmek demektir. Cem Evi, kul, köle, efendi, bey farkının olmadığı eşitlik meydanıdır. O mekân, medet Mürvet af dileme kapısıdır. Arzu ve isteklerini Allah’a bildirme mekânıdır. Rızalık alma, şefaat isteme alanıdır. Hüküm ve yargı meydanıdır. Hakk’ın tecelli ettiği ulu divandır. Miraca giden yoldur. Topluca ibadet edilen kutsal mekândır. İnsanların kendini eğitme evresidir. İKİNCİ ERKÂN; MUSAHİPLİK ERKÂNI: Ehlibeyt İslam inancının özü, şeffaf insan, temiz toplum yaratmaktır. İnsanları dostluk ortamı içerisinde kardeşçe yaşatmaktır. Medine’de Hz. Muhammed’e gelen ilahi emir, En fal Suresinin 72-73-74-75 ayetleri şunu emrediyor. “Onlar ki mallarıyla, canlarıyla Allah yolunu hicret ettiler. Onlar ki hicret edenleri barındırdılar, onlara yardım ettiler; İşte onlar sizdendir. Birbirinin mirasçısı olan akrabadan, Allah’ın kitabına göre birebirine daha yakındırlar. Onları birebirine kardeş yap. Eğer yapmazsan, yeryüzünde kargaşalık, fitne ve bozgunluk çıkar.’’ Bu ilahi emirden hemen sonra, Hz. Muhammed 90 aile Ensar’dan, 90 aile Muhacirden birbirilerine kardeş (Musahip) yapar. Bu Musahiplik düzenini kurmakla, güvenilir bir birliktelikle sosyal ve manevi dayanışmayı yaratır. Bu dayanışma ruhunun etkisi sadece musahipler arasında değil, aynı zamanda içinde yaşanılan topluma da yansımaktadır. Alevi toplumu Kuran’ın hükmünü Hz. Muhammed’in gerçekleştirdiği Musahipliği kutsayarak bugüne kadar yaşatmaktadır. Bu Musahiplik erkânında, Musahip çiftlerin Ehlibeyt İslam yol ve erkânına bağlı kalacaklarına, teville, teberrua yemini yaparak ikrarları alınır. Bu ikrarı verenler Alevi İslam inancının talibi olurlar. Ali Berham ŞAHBUDAK...

4 Haziran 2021 Cuma

Türkmenistan: Bir iktidar hikayesi

21,YÜZYILDA TÜRKMENİSTAN’DA BİR İKTİDAR HİKAYESİ! Bugününki Türkmenistan’da dahil tam 600 yıl Ortadoğu’da birçok coğrafi bölgeye hakim Osmanlı İmparatorluğuna dahi sizin anlatımınızda ki gibi o günün şartlarında bu kadar kapalı bir yönetim yaşanmamıştı? Osmanlı coğrafyasında yaşayan Din Irk Renk Mezhep gözetmeksizin tüm halklar istediği inancı yaşamakla birlikte sizin anlatımınızda ki gibi o yoklukta dahi böylesi bir karanlığı yaşamamıştı ve bundan çok uzaktı oysa bugün içinde bulunduğumuz bu cağ 21; yy bilgi ve iletişimin yanı sıra uzay cağı T.C. Devletinin yanı başımız da ki Türkmenistan’da yaşanılan tam bir kaos içim yaktı? Oysa Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde yaşamış tüm halkların bütününü ifade eder ta ki Kurtuluş savaşına kadar” Kurtuluş savaşı sonrası ise halkların tamamen geri kalmışlığı hilafet ve monarşi yıkılarak kulluk dahi tarihin çöplüğüne gönderilmişti o günün şartlarında "Emperyalist İşgalcilerin dört bir koldan Osmanlının işgali dahi Türkmenistan’da yaşanan kapalı rejim dahi yaşanmadı"... Kuşkusuz ki bizim eşi benzeri olmayan dünyanın önünde eğildiği ve mazlum milletlerin de minnet duyduğu bir Atatürk'ümüz vardı…"Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz." "Hürriyet olmayan bir memlekette ölüm ve çöküş vardır. Her ilerleyişin ve kurtuluşun anası hürriyettir." "Cumhuriyet, fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre hürmet ederiz." “Uygarlık yolunda başarı yenileşmeye bağlıdır. Sosyal hayatta, iktisadi hayatta, ilim ve fen sahasında başarılı olmak için yegane gelişme ve ilerleme yolu budur” ATATÜRK : "Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz." "Türk milletinin karakterine ve adetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir." "Cumhuriyet, yeni ve sağlam esaslariyle, Türk milletini emin ve sağlam bir istikbal yoluna koyduğu kadar, asıl fikirlerde ve ruhlarda yarattığı güvenlik itibariyle, büsbütün yeni bir hayatın müjdecisi olmuştur." 1936 (Atatürk'ün S.D. I, S. 372) "Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır." 29 Ekim 1923 (Nutuk II, S. 814-15) "Cumhuriyetimiz öyle zannolunduğu gibi zayıf değildir. Cumhuriyet bedava da kazanılmış değildir. Bunu elde etmek için kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık. İcabında müesseselerimizi müdafaa için lazım olanı yapmağa hazırız." 1923 (Atatürk'ün S.D. III, S. 71) "Onlar, kolaylıkla anlayacaklardır ki, çürümüş bir hanedanın, halife unvanıyla başının üstünden zerre kadar uzaklaşmasına imkan kalmayacak surette muhafazasının mecburi kılan bir devlet şeklinde, cumhuriyet idaresi ilan olunsa bile, onu yaşatmak mümkün değildir." 1927 (Nutuk II, S. 831) Bu ve daha binlerce söylenmiş sözler! Kuşkusuz ki eğitim çok önemli siyasiler çıkarlarını korumak için halkı yalanlarla aldata biliyorlar “ o zaman ülke halkları seçtiklerine tapmak yerine seçtikleri halkına tapmalı çünkü asil olan halk olmalı? Buda sadece eğitimle mümkündür… Konumuza dönecek olursak / Osmanlıyı anlatıyordum: bundan 300 yıl önce Osmanlı topraklarında yaşayan Toplum, Müslüman ve Müslüman olmayan "milletlerden oluşuyordu. Gayri Müslimler ayrıca "cizye" vergisi ödemek dışında toplumdan bir ayrıma tabi değildi. Müslüman toplumun yaşantısı şeriat ile şekillenirken farklı milletlerin din ve örflerine göre mahalli yaşam tarzlarını koruma imkanı vardı. Toplumu yönetenler ve yönetilenler olarak, art zamanlı şekilde, iki sınıfa ayırmak mümkündür. Sınıflar arası geçiş yasak değildir, ancak sınırlı tutulmuştur. Osmanlılık, 1839'da ilan edilen Tanzimat Fermanı'ndan itibaren Osmanlı İmparatorluğunun resmi görüşü olan Osmanlıcılıkta; Türk, Yunan, Ermeni, Bulgar, Macar, Bosnalı, Arap, Kürt gibi etnik grupların üst kimliği olarak kabul edilmiştir ve kapsam konusunda Müslüman-gayrimüslim ayrımı yapılmamıştır. "Ancak bu anlayış hem Müslümanlar hem de gayrimüslimlerce kabul görmemiş ve bu politika başarılı olmamıştır. Bu etnik grupların bir bir isyan edip bağımsızlıklarını kazanmalarıyla geçerliliğini yitirmiştir". Bir ülke düşünün, sadece 5 milyon nüfusu ile dünyanın en fazla doğal-gaz rezervlerine sahip ülkelerden biri. Ancak ülke nüfusunun yarısı işsiz ve fakir. Sadece bununla bitmedi. Ülke halkı yasaklarla boğuluyor. Örneğin, siyah araba kullanamazsınız, çünkü ülkenin lideri siyah rengi pek sevmiyor. Uğursuzluk getirdiğini düşünüyor. Kadınların pantolon giymesi, araba kullanması bile yasak… Hayır, Suudi Arabistan’dan bahsetmiyorum. 30 yaşını doldurmayan gençlerin ülkeden çıkması yasak. Hatta bu ülkede koronovirüs bile yasak. Tüm bunlar Türkmenistan'daki yasakların sadece birkaçı… Devlet başkanı Gurbangulu Berdimuhammedov'un iktidarındaki Türkmen halkının yaşadıklarını GZT Avrasya Editörü Nazgül Kenzhetay 10 başlıkta özetledi. Günümüzde sürekli olarak değişen, gelişen ve rekabetçi bir çevre içerisinde faaliyetlerini sürdüren kurumlar, amaçlarını gerçekleştirmek için toplumsal ilişkiler kurmak zorundadır. Kurumun çevresiyle kurmuş olduğu bu tür ilişkiler halkla ilişkiler anlayışıyla gerçekleştirilmektedir. "Çağın popüler mesleklerinden biri haline gelen halkla ilişkiler bir yönetim fonksiyonu olarak hem kar hem de hizmet amaçlı kurumların örgüt yapısı içerisinde yer almaya başlamıştır". Ekonomik rekabetin artması, yönetimin kitle desteğine bağlanması, dünyadaki karşılıklı bağımlılık, teknolojideki değişimler ve dönüşümler, kitle iletişim araçlarındaki çeşitlilik, bilgi talebi, şirket birleşmeleri ve dünyanın küresel bir köye dönüşü yolunda hızlı ilerlemeler kaydedilirken Türkmenistan veya bu videoda anlatıldığı gibi Türkmenistan benzeri yönetimlerin kapalı devre çalışması otoriter veya faşizmim de ötesinde bir yönetim olmalıdır… Bilenler lütfen bizi aydınlatsın! 21,yüzyılda Türkmenistan ve benzeri ülkeler yeniden orta çağ karanlığına ‘mı gömülüyor? O zaman şu soruyu sormak gerekir bu tarz ülkeler nüfusuna kayıtlı ülke yurttaşları içinde bulunduğumuz bu çağda tıpkı T.C. Devletinin belirli bir kısmını oluşturan yönetimin kulu olduklarına inananlar gibi uyuyorum? O zaman şunu mu söylememiz gerekiyor “Bunlar daha sizin iyi günleriniz ”diyerek TBMM grubu bulunan T.C. Devletinin Millet ittifakını oluşturan muhalefeti tehdit eden Erdoğan'ın da hayali bu mudur.? Dünyanın 4. büyük doğal-gaz rezervlerine ve en zengin yeraltı kaynaklarına sahip bir ülkenin bir psikopat elinde ne hale geldiğini izleyin. Yani mesele doğal-gaz rezervi bulmak değil... Sonuna kadar izleyin.. Ali Berham ŞAHBUDAK…

1 Haziran 2021 Salı

DÜŞKÜN ABDÜLKADİR KİMDİR? Ali Berham ŞAHBUDAK…

Düşkün ne demek? Sedat Peker’in bahsettiği düşkün Abdulkadir kim? Öncelikle şu hususun aydınlığa kavuşması gerekir “Organize suç örgütü lideri Sedat Peker,” Abdülkadir gibi birinin Alevi Kültüründe olmadığını altı kalın çizgilerle çizilmesi gerekir çünkü bu kişiler bırakın Alevi olmalarını Pir sultanın köpekleri kadar dahi hasiyeti yoktur? Aleviler, Kültürüyle yetişmiş bir can önce hak ve adaleti sağlamak amacıyla mazlumun yanında durması için birtakım kurallar koymuşlardır. Bu kurallara uymayanlara, suç işleyenlere ceza verilmiş ve bu cezaya da düşkünlük denilmiştir. Pir gözünde düşkünlük ve yol düşkünlüğü olmak üzere iki tür düşkünlük vardır. Pirin “Düşkünsün.” dediği kişi toplum içinde toplumla yaşantısını sürdürür fakat ceme gelemez. Yol düşkünlerinin ise, bulunduğu ortamda selam verilmez, onların selamı alınmaz, düğünde bayramda dahi topluma konulmaz, malı mala katılmaz, cenazesi olsa darı çekilmez. Dedesi gelene kadar toplumdan dışlanır. Yol düşkünlerine bir yıldan on iki yıla kadar topluma katılmama cezası verilir. Düşkün olan kimseler verilen cezanın yılı dolunca dedelerine giderek düşkünlükten kurtulmak için dedeye danışırlar. Dede ileri gelen canları toplar ve canlar da münasip görürlerse “düşkün cemi” düzenlenir. Peki, Sedat Peker’in videolarında sık sık bahsettiği düşkün Abdülkadir kimdir? Düşkün Abdülkadir’in gerçek adı ne? Organize suç örgütü lideri Sedat Peker, haftalardır yayınladığı videolarla Türkiye’nin gündemine damga vuran açıklamalarda bulunuyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’dan derin devletin başı olarak nitelendirdiği eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’a kadar pek çok kişi hakkında birtakım iddialarda bulunuyor. Sedat Peker’in videolarında bahsettiği isimlerden biri de düşkün Abdülkadir isimli kişi. Peki Düşkün Abdülkadir kimdir? Sedat Peker kime düşkün Abdülkadir diyor? İşte yanıtı… BU KONUŞMALARDA ADI GECEN DÜŞKÜN ABDULKADİR KİMDİR? Sedat Peker’in bahsettiği Düşkün Abdülkadir, Hürriyet gazetesi köşe yazarı Abdülkadir Selvi‘nin ta kendisidir. Peker, Abdülkadir Selvi’nin hükumetten kendisine verilen bilgileri “kulis bilgisi” diye yazdığını söyleyip, onu ısmarlama haber yapmakla suçluyordu. Kendisinin aslında gazetecilik başarısı olmadığını, elindeki tüm bilgilerin hükumet yetkilileri tarafından sızdırıldığını iddia ediyor. DÜŞKÜN NE DEMEK, ANLAMI NE? Türk Dil Kurumuna (TDK) göre düşkün kelimesinin birkaç anlamı bulunuyor. Bunlardan birincisi; bir şeye kendini aşırı vermiş olan, çok bağlı, aşıklı, tutkun. İkincisi; yoksulluk sebebiyle mutluluk ve refahını yitirmiş, geçim sıkıntısına düşmüş anlamında kullanılıyor. Düşkün kelimesinin en dikkat çekici anlamlarından biri de; değer ve onurunu yitirmiş, kötü yola düşmüş, ahlaksız. ABDULKADİR SELVİ KİMDİR? ABDÜLKADİR SELVİ ALEVİ Mİ? Abdulkadir Selvi 1964’te Sivasın Yıldızeli ilçesinde dünyaya geldi. İlköğretimini Sivas’ta tamamlayıp üniversite eğitimi için Ankara'nın yolunu tuttu. Gazi Üniversitesi Metalurji bölümünde okudu. Ancak okuduğu bölümle alakası olmayan gazeteciliğe merak sardı. Okul yıllarında gazete ve dergilerde editör olarak çalıştı. Yeni Nesil ve Yeni Asya gazetelerinde görev yaptı. 1992-2000 yılları arasında yayın yapan HBB TV’de muhabir olarak başladığı görevinde haber müdürlüğüne kadar yükseldi. Aynı kanalda ‘Polita Gündemi’ adıyla bir program sundu. Abdülkadir Selvi’nin duraklarından biri de Yeni Şafak gazetesi oldu. 2001 yılında Yeni Şafak gazetesinin Ankara Temsilciliğine getirildi. 2016 yılında ise Türk basınının amiral gemisi Hürriyet gazetesine transfer oldu. Hala gazetede köşe yazarlığı yapmaktadır. “İşkence Koğuşlarından Siyaset Meydanlarına: Alperen“, “Ateşten Yıllar: Siyasette Said Nursi Tartışması“, “İçimizdeki Gladio ile Yüzleşmek” adlı 3 kitabı bulunmaktadır. Evli ve üç çocuk babasıdır. Abdulkadir Selvi, muhalif yayın çizgisiyle bilinen Evrensel gazetesinin karikatüristi Sefer Selvi ile kuzendir. Sefer Selvi’nin hükümeti eleştiren çizimlerinin aksine Abdulkadir Selvi’nin hükümete yakın çizgide olması, pek çok kişiyi şaşkınlığa uğratıyor. Sedat Peker Abdulkadir Selvi’nin "Alevi olduğunu da belirtiyor “Böylesi bir Abdulkadir Selvi’nin asla Alevi olması mümkün değildir ”Alevi kültüründe yetişmiş bir can bırakın dünya halklarını "dünyada yaşayan hiçbir canlıya ihanet edemezler" Ancak Abdulkadir Selvi’ gibi kişiler bırakın ihaneti dünyayı üç kuruşa satacak ve insanlığı bir birine takacak kadar insanlıktan nasibini almamış olanlardır karakteri sağlam olmayan de kişilerdir? Bu karakter ‘de olan kişiler de asla Alevi olamazlar ... Ali Berham ŞAHBUDAK…

ERDOĞAN NASIL YÜKSELDİ ? | Siyaset Gündemi - Levent Gültekin / Gazeteci

Yedi Yıl Sonra Gelen Hesaplaşma: Cumhuriyet, Demokrasi ve Siyasi Sorumluluk 2018 yılında, Türkiye'nin yönetim sisteminde yaşanan kritik ...