EY ATATÜRK ÇOÇUKLARI!
Diren ey onurlu halkım diren karanlıktan #aydınlığa çıkışın yolu var o yol da milli mücadelenin ve cumhuriyetin temellerini oluşturan KEMALİST devrimin aydınlattığı #Atatürk'ün çizdiği çağdaş yoludur. Diren Halkım Diren Bir GÜNEŞ gibi aydınlatacağız #karanlık ufukları. Başlar dik, #Gözler yukarı!
KARANLIKTAN
AYDINLIĞA ÇIKIŞ YOLU VAR!
“Bundan önceki birçok yayınlanmış olana yazılarımdan da anlaşılacağı
üzere hayat ölümden doğar demiştim, dün bir söz duydum ve bu sözü hemen hemen yaşamımızın
her alanında istisnasız hepimiz aslında her gün duyuyoruz, aydınlığın karanlığı
aydınlatacağı, karanlık olmazsa aydınlığın olamayacağı sözü. Ama bunu bir yazı
konusu yapmak ani ilhamlarla olabiliyor ki, bu yazıda da sanırım öyle olacak,
yazıya başlarken aklımda sadece bir ilham var, nasıl gelişecek bu yazı, hep
birlikte bakalım mı”?
Stephen Hawking Kara Delikleri ilk
bulduğunda bütün maddeyi ve ışığı da yuttuklarını ve kara deliğin içinde
zamanın olmadığını çünkü olay ufku içine giren bütün maddeyi yuttuğunu
söylemişti. Sonra yine aynı Hawking yeni bulguları değerlendirdiğinde kara
delik ’in kara delik olmadığını bir olasılık bir solucan deliği olduğunu ve
çıkışında evrenin bir başka noktasına gidilebileceğini ya da kara deliğin belli
oranda madde ve ışık (ki o da madde) yuttuktan ve doyma noktasına eriştikten
sonra artık içindeki bütün maddeyi ve ışığı dışına salmaya başladığını ve
kendini bu şekilde tükettiği gösterdi.
Artık
bu duruma gelen bir kara delik ışık üretmeye başlamış demekti ve bugünkü Kara
Delik hakkındaki bilgimiz bize durumun aynen böyle olduğunu göstermekte en
azından bugünkü bilimsel verilere göre. Bir benzetme olarak karanlık ya da bağnazlık ya da cehalet ya da kötülük ona her derseniz deyin, etrafına saldırıyor,
bütün aydınlığı, bilgiyi, aklı, bilimi, insanlığı yok etmeye çalışıyor ve
dünyanın her yerinde ışığa ya da ışık taşıyan elleri yok etmeye çalışıyor. Sonuç
derin bir karanlık, engizisyon, kötülüğün, hırsızlığın, cinayetlerin,
bağnazlığın her yeri ele geçirmesi olarak ortaya çıkıyor.
Bunun
sonucunda tarikatlar, din adamları, bağnaz insanlar, eğitimsizliğin o koyu
karanlığında yuvarlanan ve her zaman çoğunluğu oluşturan kitle gücü ele
geçiriyor ve kendinden olmayanı, özellikle de ışığı, aydınlığı önce dışlıyor
sonra etrafını sarıp onu karanlıkla bir yapmaya çalışıyor.
Bunda da birçok ülkede ve coğrafyada başarılı oluyor sadece karanlığı yırtmanın yolunu büyük acılarla
öğrenmiş olan ülkelerin, eğitimi vatandaşlarını aydınlatmayı ve
mütevazılığı ön plana almış ülkelerde istediği noktaya varamıyor. Ama özellikle
o ülkelere doğru bir akına girişti karanlık, o ülkelere yerleştiriyor
elemanlarını ve tıpkı İsa’dan Sonra 5. yüzyılda başlattığı gibi küçük insan
hakları istekleriyle bu aydınlık ülkelere sirayet edip, sonra onları da kendi
karanlığıyla sarmayı ve tüm dünyaya karanlığı hakim kılmaya çalışıyor.
Ama “engizisyon
örneği çok açık, 1000 yıl bile sürse karanlığın hükmü, ya da onların dini
anlayışına bakarsak, şeytanın hükmü denebilir buna belki de, sonunda kendini
tüketen bir hiçliğe dönüşüyor”. Ve karanlık, cehalet, bağnazlığın
aslında tek düşmanı yine kendisi, ama onlar düşman diye aydınlığı, eğitimi, bilimi belliyor ve ona saldırıyorlar. Aslında karanlık kendi içinde kendini
tüketen bir et kıyma makinesi gibi.
Ne kadar azarsa, ne kadar aydınlığı boğmaya çalışırsa tıpkı çöken
bir yıldız gibi sonunda kendi içinde çökmeye, kendi kendini yok etmeye ve
içindeki karanlığın hacmi çok fazla geldiği için kendi içinden aydınlığı
doğurmaya mahkum. GiordanoBruno ve Hallac-ı Mansur karanlığın iki uçtaki kurbanı.
Birinin gerçekleşmesiyle batı dünyasında Rönesans ve aydınlanma başladı, ikincisinde İslam dünyası karanlık
çağlara girdi ve hâlâ çıkamadı.
Bu iki büyük
insan tarihin akışının gerçek temsilcileridir bence;
karanlık kendi içine her zaman çökecek ve kendini yok ederek hapsettiği ışığı
serbest bırakmak zorunda kalacak ve bu ışık dışarıda henüz yutulmamış ışıkla
birleşerek karanlığı boğup yok edecek ve yeni bir ilerleme çağında dünyayı bir
sonraki insaniyet, bilim ve teknoloji ve
düşünce aşamasına taşıyacaktır.
Bilinen gerek dünyanın hiçbir zaman geriye gitmediği her zaman
olumluya, pozitife doğru bir yöneliş yaşadığıdır. Belki bu bir döngüdür ve
içinde yaşadığımız madde evrenindeki zaman algımızla bize çok uzun gibi görünen
dönemlerde acı çeksek te toplamda insanoğlu karanlıktan, cehalet ve taassuptan
çok değerli bilgiler edinerek aydınlığa doğru yönelimini sürdürmektedir.
Dikkat
ediniz, hep karanlığın kendini yok etmesinden söz ettik.
Etrafını karanlığa bulasa da, o karanlığın içinde yaşayanlar ve hatta o
karanlığı yaratanlar bile gelinen durumdan öyle rahatsız bir hale
gelmektedirler ki, bırakın internet çağını, teknolojinin hiç olmadığı dönemlerde
bile insanoğlu her zaman gidilen yolun sadece kendine zarar vermek olduğunu
anlayarak er ya da geç bu yanlıştan dönmenin tek çare olduğunu anlamıştır.
İnsanoğlunun bu dünyaya doğmasının bir amacı olduğunu varsayarsak,
her şeyden önce bu amaç, kendini yüceltmek ve kendi varlığını önce aynada görür
gibi kendi iç gözleriyle görüp sonra onu karanlıklar içinden gördüğü o ufacık
ışığa doğru götürmeye çalışmaktır. Tibet’in ölüler kitabı belki de bu yüzden var işte.
Bize içinde bulunduğumuz karanlığın anlamını tek tek anlatmakta ve
nereye savrulursak savrulalım belirli bir zaman içinde kendi yolumuzu
bulacağımızı ve bütün yanılgılarımızı çözebildiğimizde varmamız gereken son
nokta olan ışığa ulaşacağımızı ya da bu ışığı ulaşmanın yolunu göstermektedir.
Peki, ışık taşıyan eller ne yapacak? Işık taşıyan eller neden
böyle karanlığın yoğun olup herkesin yaşamını işgal ettiği bir ortamda yaşamak
zorunda kalıyor?
Işık taşıyan
eller her zaman karanlığı delmek için varlar. Tıpkı Kara
Delik’te iç basınç aşırı arttığında küçük küçük ışık delikleri ortaya çıkıp
buradan ışığın kara delik dışına taşmaya başlaması gibi, ışık taşıyan eller de bu ve bunun gibi toplumlarda çevrelerinden
başlayarak küçük küçük ışık delikleri olarak Kara Delik’in içinden ya da
dışından bazı elleri tutup onları ışığa taşımalılar. Bu uzun ve meşakkatli
bir görev ama bu bir görev ve görevin kutsal olduğunu bilen ışık taşıyan eller
kendi toplumlarını tek tek bireyler üzerinde çalışarak, her bir karanlık
noktaya küçük ışık demetleri yollayarak, onların içinde bir mum yakmalı ve el
birliğiyle cehaleti yenmeye yardım etmelidirler.
Peki, böyle
cehalet, bağnazlık, eğitim eksikliği sorunları yaşamayan toplumlardaki ışık
taşıyan eller ne yapıyor? Onlar da toplumlarını kendi
düzeylerinin üzerine taşımaya çalışıyor elbette, ya da ışıklarını hastalara
yardım etmek için hastaneler kurarak, insanları eğitmek için okullar açarak,
yetmedi açlığın, hastalıkların kol gezdiği ülkelere büyük miktarlarda yardımlar
yapıp o insanlara da ışık saçmak suretiyle görevlerini yerine getirmeye
çalışıyorlar.
Ümidin hiçbir
zaman sönmeyeceğini bilmeliyiz. Bunu bilerek, sevgiyle ve inançla
her karanlığın aydınlanacağını bilerek ışığımızı yaymaya çalışmalıyız. Bu bazen
böyle bir yazıyla olur, başka zaman bir besteyle, bir resimle. Belki
konuşarak, belki duygulara seslenen bir şair olarak ya da köyde ışığı olmayan
bir eve elektrik taşıyarak, bir somun ekmek vererek. Ama her zaman ümitle,
inanarak, insanlara sevgiyle bağlanarak, dışlamayarak, aydınlığı karanlığın
içinde yakmanın çok zor bir görev olduğunu bilerek çalışmalı, çaba
göstermeliyiz.
Unutmayalım
ki yingyang içindeki o ters noktalar gibi, neyi beslersek o büyüyecektir.
Düşmanlığı nefreti beslersek ayrışacak, ötekileştirecek ve düşman olacağız. Ama
karanlığın içindeki o küçük ışık noktasını beslersek ışık karanlığın içinde
onun en büyük düşmanı olarak ama karanlığı kendi kötülüğünü ona göstererek
büyüyecektir.
Yani karanlığı
kendi karanlığına düşman ederek, ama bunu şefkatle yaparak yenebiliriz diyorum.
Bir milletin ilerlemesindeki en temel taş
geleceğimizin ve cumhuriyetimizin teminatı olan gençlerimizdir.
Unutmayın
Ebedi Başkomutanımız ve dünya dâhisi Mustafa Kemal #Atatürk kurduğu bu #Cumhuriyeti neden Türk gençliğine emanet
ettiği 100 yıl sonra çok daha iyi anlaşılmakta! Biz #Türk
halkı olarak geleceğimizin teminatı olan gençlerimizi ayrıştırmadan tüm gençlerimize
gereken değeri verirsek kazanan #biz olacağız!
Evet, aydınlık karanlıktan doğar,
hayat ölümden doğar, kara delik ışığını gün gelip dışarı vermek ve kendini yok
etmek zorundadır. Umudumuz hep aydınlık yarınlar için.
Ali Berham ŞAHBUDAK.