BU CUMHURİYETTE “GERCEK DEVRİMÇİ KİMDİR”! Ali Berham ŞAHBUDAK…
Ulu
önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu bu cumhuriyette devrimci olmak için önce
davana inanman gerek! Çünkü Devrimcinin düşmanı bu topraklarda çoktur kökleri 1919
öncesine ve cumhuriyetin ilanından sonrada devam etmiştir karşı devrim halen bin
yıldır ortaçağa karanlığının esiridir oysa devrime etkin biçimde katılan ya da
onu destekleyen kişiler devrimcidir.
Bu
coğrafyada devrimci dediğinde önce akla gelen isim Mustafa Kemal Atatürk ve Atatürk’ün
yolundan asla sapmamış emperyalizme her koşul altında direnen kişilerdir gerçek
devrimci “ön ad olarak kullanıldığında ise, toplum ya da insan davranışı
üzerinde derin izler ve etkiler bırakan olguları belirleyenlerdir devrimci”!
Kısaca ben devrimciyim aydınım
solcuyum çağdaşım demekle ne devrimci olunuyor nede dava adamı?
PEKİ, GERCEK DEVRİMÇİ KİMDİR “Devrimci; kısa
tanımla kendi dünya görüşü ve idealleri doğrultusunda toplumda ''kökten''
değişim gerçekleştirmiş ve bu değişimi isteyen değiştiren kişidir tıpkı
bugün 100 yıldır üzerinde her birimiz onur ve gururla yurttaşlar olarak yaşadığımız
bu cumhuriyeti kuran kurduktan sonrada devrimleriyle yeni bir çağan aydınlığına
bu milleti taşıyan Mustafa Kemal Atatürk ve Atatürk’ün yolundan sapmayan
kişilerdir gerçek devrimci”.
Gerçek
devrimci; hayatı yaşanılır kılacak; sınıfların, cins ayırımın olmadığı,
kimsenin ötekileştirilmediği, sömürünün ortadan kaldırıldığı, herkesten kendi
yeteneğine göre katkı istenen, herkese ihtiyacı kadar olanak sunan bir dünya
özlemiyle, bugününü yarınlar için feda etmekten çekinmeyen insandır tarifi
ile cevap bulur.
İnsanlığa ''yaşanabilir'' bir dünya teklifinde bulunan her devrimci emperyalist-kapitalist sisteme, sömürüye, haksızlığa sonuna kadar karşı olandır. Olması gerekir, yoksa devrimci değildir. Devrimci yukarda dile getirdiğimiz ideallerimizi içselleştirmiş, yarını bugünden yaşamaya başlamış, özel mülkiyetçi sistemin etkilerinden kurtulmuş, devrimi önce kendi bireyinde gerçekleştirmiş kişidir.
Devrimcilik zorlu bir yoldur. Devrimciliğin özünü kavrayamamış insanlar, eski düzen içi alışkanlıklarını sürdürmekte ısrarcı davranırlar. Devrimcileşme sürecini yaşamak yerine, kısa süreli olarak devrimci gibi davranırlar. Sonunda ise alışkanlıklarına dönerler, dostlar alışverişte görsün diye yapılan ufak tefek işler ise günü kurtarmaya yöneliktir.
Çünkü devrim gerçeğin ta kendisidir; Bir gün mutlaka bu gerçekle yüzletilecektir bu nedenle devrimci bir tarzda ısrar etmek gerekir.
Bencillikten
uzak durmalı ve kendi çıkarlarımızı Devrimci hareketin gerisinde tutmalıyız. Devrimciliğin
temel özelliklerinden biri de sevgidir. Bu sevgi yoldaşlarımıza ve halkımıza
duyduğumuz sevgidir. Başkalarını sevmeyen başkaları için mücadele edemez. Etse bile kendi çatlak egosunun tatmini
içindir. Birey bu özelliğini de zaten uzun süre gizleyemez; Devrimciliğin
olmazsa olmazlarının başında ise eleştiri ve özeleştiri yatmaktadır. Fakat bunu
yaparken meclis önünde yapılmalı, asla kulis gafletine düşülmemelidir.
Eleştiriler aslında insanı bulunduğu durumdan daha ileri götüren çok değerli
kılavuzlardır.
Ancak
insanlarımız eleştirildiklerinde, eleştirilen konuya yoğunlaşıp olumsuz
davranışlarını olumluya çevirme yerine hemen savunmaya geçip eleştiriyi
yönelten yoldaşımıza saldırmaya ve bir intikam güdüsü ile hareket etmeye
başlarlar. Bu da örgütlülüğümüzü geriye
götürmektedir. Yaşamı bütünüyle devrimci bir yaşam tarzıyla örgütleyemeyen,
devrimci düşünemeyen devrimci ahlak ve kültürü içselleştirememiş insanlar,
yabancılaşmaya ve yozlaşmaya mahkûmdurlar.
Kolektif irade ve olaylara kolektif bir şekilde refleks geliştirmek yine devrimci yaşam tarzının başat aktörlerindendir. Denetimin, paylaşımın, kararların, birlikte alınması gerekir. Aksine birilerinin inisiyatifi hep kendinde bulundurma istek ve arzuları; moda deyimle “Number one” olma telaşı, söylemeye dilim varmıyor ama “şef olma” hastalığı, Kolektif iradeye hep darbe vurmuştur.
Birilerinin
güdümünde olmak, ortak akıl yerine başkalarının kuklalığına soyunmak ya da bu
tür davranışlara muhatap kılınmak her şeyden önce o meclisteki devrimcilere
hakarettir. Oysaki ortak akıl ve meclis iradesi en büyük yol göstericimiz
olmalıdır. Devrimcinin görevi devrimde çıkarı olan insanı iknadır.
Yaşamıyla, fikirleriyle, sistem alternatifi projeleriyle bunu kitlelere kabul
ettirerek sistemsel bir dönüşümün yolunu açabiliriz.
Artık yaşanan deneyimler bize,
halka rağmen halk için bir devrimin olamayacağını yeterince göstermiştir.
Artık
halk için, halk ile beraber, ötekileştirilen tüm toplumsal kesimler ile beraber
bir dönüşümün kapısı aralanabilir. Yine yaşanan deneyimler göstermiştir ki,
devrim sadece bir sınıfın bir başka sınıfı iktidardan alaşağı etmesi
değildir. Bunun ötesinde sürekli devrim
biçiminde iktidarı tümden dışlamayan, kolektif komün al bir sistem
savunuculuğudur artık.
Yaşanan
Proleter devrim örneklerinin başarısızlığının altında yatan esas neden, devrimi
yapanların devrimciliği içselleştirmemiş olmasıdır. Çokça söylenir devrim kitlelerin eseridir.
Devrimi gerçekleştiren kitleler ne kadar bilinçli, ne kadar ideallerine bağlı,
ne kadar yaşamsal olarak devrimciliği içselleştirmişse, devrim de o kadar
başarılı olabilir. Tepeden inmeci hiçbir iktidar değişikliği kalıcı değildir. Özel
mülkiyet dünyasında “İnsan, insan olarak yoksullaşır” der Karl Marks.
Bu kapsamda değerlendirdiğimizde devrimci yaşam özel mülkiyet sistemine karşı bir alternatiftir. Özel mülkiyet dünyası bireye bireysel “kurtuluş” yolları gösterir. Bunu da rekabeti, bencilliği kendisi ile aynı “kaderi” paylaşanları ezme, yok etme bilincini vererek; bireyi kendi kendinin nesnesi haline getirerek yapar. Devrimci yaşam, burjuva yaşamın zıttı-reddidir. İnsana, insan olma, özgür birey olma bilincini devrimci yaşam sunar. Her devrimci öncelikle sistem ile mücadeleyle sistem içinde yaşayan kişilikle mücadeleyi birlikte yürütmelidir.
Çünkü kendimiz ile yürüttüğümüz
mücadele aslında sistem ile mücadelenin ön adımıdır. Kendini sistem
sınırlarının dışına çıkarabilmiş bireylerin işidir devrimcilik aslında. Mücadelenin
dışına düşen kişi devrimci değildir artık.
Ostrovski “Trajedi mücadele durduğu zaman başlar” der. Dönekliğin başladığı nokta mücadelenin dışına düştüğümüz andır. Devrimci birey mücadelenin dışına düştüğü an yeniden özel mülkiyet sisteminin bir dişlisi haline gelir. Bu açıdan devrimci insan, hangi nedenle olursa olsun, örgütlü yapısının dışına düşse de, devrimci duruşunu koruyabilmelidir. Bunu korumanın yolu ise sınıf mücadelesinin, ezilenlerin kavgasının yanında durmaya devam etmektir.
Söyledik
devrimci kısa tanımla dünyayı değiştiren veya en azından bu amaçla kendini
ortaya koyandır. Eski, çürümüş kapitalist sistemin dünyasına, onun yarattığı
açlığa, sefalete, eşitsizliğe, bireyi kullaştıran felsefesine karşı mücadele
edendir. Elbette bu sisteme karşı mücadele etmek yeterli değildir. Devrimcinin ana amacı eskiyi yıkıp yerine
yeniyi, daha ileri olanını koymaktır. İnsanı devrimci yapan içinde yaşadığı
maddi yaşam koşullarıdır denir. Ancak aynı koşullar içinde yaşayan herkes neden
devrimci olmaz sorusu hala cevapsızdır.
Devrimci olmak, içinde yaşanılan hayat koşullarının yarattığı sorunlara cevap olmaktır esasında.
Günümüzün
egemen sistemi kapitalist sistem insanlığı barbarlığa doğru
sürüklüyor, toplumsal-kolektif yaşamı yıkarak, bireyselleştiriyor.
Üretimde uygulanan modern teknoloji sadece tekelcilerin servetine servet katmak
için kullanılıyor. Bireyler arası
uçurumların artması yanında, ülkeler arası, ırklar arası, inançlar arası,
sınıflar arası uçurum her geçen gün biraz daha büyüyor.
Sermayenin bir kaç büyük dünya tekeli elinde birikmesi, ezilen halk tabakaları arasındaki sınıfsal farkları da anlamsızlaştırmaktadır. Artık bir yanda bir avuç tekelci kapitalist, bir yandan da bu sistem tarafından ötekileştirilmiş değişik toplumsal katmanlar var. Artık işçi sınıfı öncülüğünde devrim söylemi yaşamda karşılık bulmuyor.
Bunu da içeren ve ötekileştirilmiş
tüm toplumsal kesimleri, işçileri, köylüleri, kadınları, inançsal baskı
altındaki kesimleri, küçük ve orta burjuvaları, cinsel tercihlerinden dolayı
dışlananları, etnik kökeninden dolayı ezileni bir bayrak altında toplayarak bir
sistem değişimine yol açacak bir devrimci duruş ile sonuç almak olanaklıdır.
Sistem karşıtı devrimcilerin bireysel, özel yaşamları yoktur. Dolayısıyla paylaşılmayacak hiçbir şeyleri yoktur. Biz kavgamızı paylaşıyoruz. Acımızı, mutluluğumuzu, ekmeğimizi, inancımızı, sevgimizi, umutlarımızı, umutsuzluklarımızı paylaşıyoruz. Emeğimizi ve yüreğimizi paylaşıyoruz. Beynimizi ve bilincimizi paylaşıyoruz.
Yoldaşlarımızla
paylaşımımız bu temeller üzerine oturmalıdır.
En üst noktada paylaşılmalıdır her şey.
Paylaşmak, çoğalmak, üretmek, sorunları çözmek ve güçlenmektir.
Yoldaşlarımızla
paylaştıkça gelişiriz. Paylaştıkça kararsızlıklarımız yok olur, eksiklerimiz
giderilir, güçlükler ve zorluklar aşılır. Paylaştıkça arınırız ve güçleniriz.
Ali Berham ŞAHBUDAK…