DEPREM VE DEPREMLERİN BİLİMSEL GERCEĞİ: // Ali Berham
ŞAHBUDAK. 11 / 02 / 2023…
Dünyanın oluşumundan beri, sismik yönden aktif bulunan bölgelerde
depremlerin ardışıklı olarak oluştuğu ve sonucundan da milyonlarca insanın ve
barınakların yok olduğu bilinmektedir. Bilindiği gibi yurdumuz dünyanın en
etkin deprem kuşaklarından birinin üzerinde bulunmaktadır.
Geçmişte yurdumuzda birçok yıkıcı depremler olduğu gibi, gelecekte
de sık sık oluşacak depremlerle büyük can ve mal kaybına uğrayacağımız bir
gerçektir.
Deprem Bölgeleri Haritasına göre, yurdumuzun %92'sinin deprem
bölgeleri içerisinde olduğu, nüfusumuzun %95'inin deprem tehlikesi altında
yaşadığı ve ayrıca büyük sanayi merkezlerinin %98'i ve barajlarımızın %93'ünün
deprem bölgesinde bulunduğu bilinmektedir.
Son 58 yıl içerisinde depremlerden, 58.202 vatandaşımız hayatını
kaybetmiş, 122.096 kişi yaralanmış ve yaklaşık olarak 411.465 bina yıkılmış
veya ağır hasar görmüştür. Sonuç olarak denilebilir ki, depremlerden her yıl
ortalama 1.003 vatandaşımız ölmekte ve 7.094 bina yıkılmaktadır.
PEKİ, DEPREM NEDİR?
Yerkabuğu
içindeki kırılmalar nedeniyle ani olarak ortaya çıkan titreşimlerin dalgalar
halinde yayılarak geçtikleri ortamları ve yer yüzeyini sarsma olayına "DEPREM" denir. Deprem,
insanın hareketsiz kabul ettiği ve güvenle ayağını bastığı toprağın da
oynayacağını ve üzerinde bulunan tüm yapılarında hasar görüp, can kaybına
uğrayacak şekilde yıkılabileceklerini gösteren bir doğa olayıdır.
Depremin nasıl oluştuğunu, deprem dalgalarının yeryuvarı içinde ne
şekilde yayıldıklarını, ölçü aletleri ve yöntemlerini, kayıtların
değerlendirilmesini ve deprem ile ilgili diğer konuları inceleyen bilim dalına
"SİSMOLOJİ" denir.
DEPREMİN OLUŞ NEDENLERİ VE TÜRLERİ:
Dünyanın
içyapısı konusunda, jeolojik ve jeofizik çalışmalar sonucu elde edilen
verilerin desteklediği bir yeryüzü modeli bulunmaktadır. Bu modele göre,
yerkürenin dış kısmında yaklaşık 70-100 km.
Kalınlığında oluşmuş bir taşküre (Litosfer) vardır. Kıtalar ve okyanuslar bu
taşkürede yer alır. Litosfer ile çekirdek arasında kalan ve kalınlığı 2.900 km olan kuşağa Manto
adı verilir. Manto ‘nün altındaki çekirdeğin Nikel-Demir karışımından oluştuğu
kabul edilmektedir.
Yerin,
yüzeyden derine gidildikçe ısının arttığı bilinmektedir. Enine deprem
dalgalarının yerin çekirdeğinde yayılamadığı olgusundan giderek çekirdeğin sıvı
bir ortam olması gerektiği sonucuna varılmaktadır.
Manto genelde katı olmakla beraber yüzeyden derine inildikçe
içinde yerel sıvı ortamları bulundurmaktadır.
Taşkürenin
altında Astenosfer denilen yumuşak Üst Manto bulunmaktadır. Burada oluşan
kuvvetler, özellikle konveksiyon akımları nedeni ile taş kabuk parçalanmakta ve
birçok "Levhalara bölünmektedir.
Üst Manto’ da oluşan konveksiyon akımları, radyoaktivite nedeni ile oluşan
yüksek ısıya bağlanmaktadır.
Konveksiyon akımları yukarılara yükseldikçe taş
yuvarda gerilmelere ve daha sonra da zayıf zonların kırılmasıyla levhaların
oluşmasına neden olmaktadır. Halen 10
kadar büyük levha ve çok sayıda küçük levhalar vardır. Bu levhalar üzerinde duran kıtalarla
birlikte, Astenosfer üzerinde sal gibi yüzmekte olup, birbirlerine göre insanların
hissedemeyeceği bir hızla hareket etmektedirler.
Konveksiyon
akımlarının yükseldiği yerlerde levhalar birbirlerinden uzaklaşmakta ve buradan
çıkan sıcak magmada okyanus ortası sırtlarını oluşturmaktadır. Levhaların
birbirlerine değdikleri bölgelerde sürtünmeler ve sıkışmalar olmakta, sürtünen
levhalardan biri aşağıya Manto ‘ya batmakta ve eriyerek yitme zonlarını
oluşturmaktadır. Konveksiyon
akımlarının neden olduğu bu ardışıklı olay tat kürenin altında devam edip
gitmektedir.
İşte yerkabuğunu oluşturan levhaların birbirine sürtündükleri,
birbirlerini sıkıştırdıkları, birbirlerinin üstüne çıktıkları ya da altına
girdikleri bu levhaların sınırları dünyada depremlerin oldukları yerler olarak
karşımıza çıkmaktadır. Dünyada olan depremlerin hemen büyük çoğunluğu
bu levhaların birbirlerini zorladıkları levha sınırlarında dar kuşaklar
üzerinde oluşmaktadır.
Yukarıda,
yerkabuğunu oluşturan "Levhaların, Astenosferdeki konveksiyon akımları
nedeniyle hareket halinde olduklarını ve bu nedenle birbirlerini ittiklerini
veya birbirlerinden açıldıklarını ve bu olayların meydana geldiği zomların da
deprem bölgelerini oluşturduğunu söylemiştik.
Birbirlerini iten ya da diğerinin altına giren iki levha arasında,
harekete engel olan bir sürtünme kuvveti vardır. Bir levhanın hareket
edebilmesi için bu sürtünme kuvvetinin giderilmesi gerekir. İtilmekte olan bir levha ile
bir diğer levha arasında sürtünme kuvveti aşıldığı zaman bir hareket oluşur. Bu
hareket çok kısa bir zaman biriminde gerçekleşir ve şok niteliğindedir. Sonunda
çok uzaklara kadar yayılabilen deprem (sarsıntı) dalgaları ortaya çıkar.
Bu dalgalar geçtiği ortamları sarsarak ve depremin oluş yönünden
uzaklaştıkça enerjisi azalarak yayılır.
Bu sırada
yeryüzünde, bazen gözle görülebilen, kilometrelerce uzanabilen ve FAY adı verilen arazi kırıkları oluşabilir.
Bu kırıklar bazen yeryüzünde gözlenemez, yüzey tabakaları ile gizlenmiş
olabilir. Bazen de eski bir depremden oluşmuş ve yeryüzüne kadar çıkmış, ancak
zamanla örtülmüş bir fay yeniden oynayabilir.
Depremlerinin
oluşumunun bu şekilde ve "Elastik Geri Sekme Kuramı" adı altında
anlatımı 1911 yılında Amerikalı Reid
tarafından yapılmıştır ve laboratuvarlarda da denenerek ispatlanmıştır.
Bu kurama göre, her hangi bir noktada, zamana bağımlı olarak, yavaş yavaş
oluşan birim deformasyon birikiminin elastik olarak depoladığı enerji, kritik
bir değere eriştiğinde, fay düzlemi boyunca var olan sürtünme kuvvetini
yenerek, fay çizgisinin her iki tarafındaki kayaç bloklarının birbirine göreli
hareketlerini oluşturmaktadır.
Bu olay ani yer değiştirme hareketidir. Bu ani yer değiştirmeler
ise bir noktada biriken birim deformasyon enerjisinin açığa çıkması, boşalması,
diğer bir deyişle mekanik enerjiye dönüşmesi ile ve sonuç olarak yer
katmanlarının kırılma ve yırtılma hareketi ile olmaktadır.
Aslında
kayaların, önceden bir birim yer değiştirme birikimine uğramadan kırılmaları
olanaksızdır. Bu birim yer değiştirme hareketlerini, hareketsiz görülen
yerkabuğunda, üst mantoda oluşan konveksiyon akımları oluşturmakta, kayalar
belirli bir deformasyona kadar dayanıklılık gösterebilmekte ve sonrada
kırılmaktadır. İşte bu kırılmalar sonucu depremler oluşmaktadır. Bu olaydan sonra da kayalardan uzak zamandan
beri birikmiş olan gerilmelerin ve enerjinin bir kısmı ya da tamamı giderilmiş
olmaktadır.
Çoğunlukla
bu deprem olayı esnasında oluşan faylarda, elastik geri sekmeler (atım), fayın
her iki tarafında ve ters yönde oluşmaktadırlar. FAYLAR genellikle hareket
yönlerine göre isimlendirilirler. Daha çok yatay hareket sonucu meydana gelen
faylara "Doğrultu Atımlı Fay “denir. Fayın oluşturduğu iki ayrı blokun
birbirlerine göreli olarak sağa veya sola hareketlerinden de bahsedilebilin ir ki bunlar sağ veya sol yönlü doğrultulu atımlı faya bir örnektir.
Düşey hareketlerle meydana gelen faylara da "Eğim Atımlı Fay
“denir. Fayların çoğunda hem yatay, hem de düşey hareket bulunabilir.
DÜNYADA OLUŞAN DEPREM TÜRLERİ: Depremler oluş nedenlerine göre
değişik türlerde olabilir. Dünyada olan depremlerin büyük bir bölümü yukarıda
anlatılan biçimde oluşmakla birlikte az miktarda da olsa başka doğal nedenlerle
de olan deprem türleri bulunmaktadır. Yukarıda anlatılan levhaların hareketi
sonucu olan depremler genellikle "TEKTONİK"
depremler olarak nitelenir ve bu depremler çoğunlukla levhalar sınırlarında
oluşurlar.
Yeryüzünde olan depremlerin %90'ı bu gruba girer. Türkiye'de olan depremler de
büyük çoğunlukla tektonik depremlerdir. İkinci tip depremler "VOLKANİK" depremlerdir.
Bunlar volkanların püskürmesi sonucu oluşurlar.
Yerin
derinliklerinde ergimiş maddenin yeryüzüne çıkışı sırasındaki fiziksel ve
kimyasal olaylar sonucunda oluşan gazların yapmış oldukları patlamalarla bu tür
depremlerin meydana geldiği bilinmektedir. Bunlar da yanardağlarla ilgili
olduklarından yereldirler ve önemli zarara neden olmazlar. Japonya ve İtalya'da
oluşan depremlerin bir kısmı bu gruba girmektedir. Türkiye'de aktif yanardağ olmadığı için bu
tip depremler olmamaktadır.
Bir başkâtip
depremler de "ÇÖKÜNTÜ"
depremlerdir. Bunlar yer altındaki boşlukların (mağara), kömür ocaklarında galerilerin,
tuz ve jipsli arazilerde erime sonucu oluşan boşlukları tavan blokunun çökmesi
ile oluşurlar. Hissedilme alanları yerel olup enerjileri azdır fazla zarar
getirmezler. Büyük heyelanlar ve gökten düşen meteorların da küçük sarsıntılara
neden olduğu bilinmektedir.
Odağı deniz dibinde olan Derin Deniz Depremlerinden sonra, denizlerde
kıyılara kadar oluşan ve bazen kıyılarda büyük hasarlara neden olan dalgalar
oluşur ki bunlara (Tsunami)
denir. Deniz depremlerinin çok görüldüğü Japonya'da Tsunami'den 1896 yılında 30.000 kişi
ölmüştür.
DEPREM PARAMETRELERİ: Her hangi bir deprem oluştuğunda, bu depremim tariflenmesi ve
anlaşılabilmesi için "DEPREM
PARAMETRELERİ" olarak tanımlanan bazı kavramlardan söz
edilmektedir. Aşağıda kısaca bu parametrelerin açıklaması yapılacaktır.
ODAK NOKTASI (HİPOSANTR) Odak noktası yerin içinde
depremin enerjisinin ortaya çıktığı noktadır. Bu noktaya odak noktası veya iç
merkez de denir. Gerçekte, enerjinin ortaya çıktığı bir nokta olmayıp bir
alandır, fakat pratik uygulamalarda nokta olarak kabul edilmektedir.
DIŞ MERKEZ (EPİSANTR) Odak noktasına en yakın olan yer üzerindeki noktadır.
Burası aynı zamanda depremin en çok hasar yaptığı veya en kuvvetli larak
hissedildiği noktadır. Aslında bu, bir noktadan çok bir alandır. Depremin dış
merkez alanı depremin şiddetine bağlı olarak çeşitli büyüklüklerde olabilir.
Bazen büyük bir depremin odak noktasının boyutları yüzlerce kilometreyle de
belirlenebilir. Bu nedenle "Episantr Bölgesi" ya da "Episantr
Alanı" olarak tanımlama yapılması gerçeğe daha yakın bir tanımlama
olacaktır.
ODAK DERİNLİĞİ: Depremde enerjinin açığa çıktığı noktanın yeryüzünden en kısa
uzaklığı, depremin odak derinliği olarak adlandırılır. Depremler odak
derinliklerine göre sınıflandırılabilir. Bu sınıflandırma tektonik depremler
için geçerlidir. Yerin 0-60 km.
Derinliğinde olan depremler sığ deprem olarak nitelenir. Yerin 70-300 km. Derinliklerinde
olan depremler orta derinlikte olan depremlerdir. Derin depremler ise yerin 300 km. Den fazla
derinliğinde olan depremlerdir.
Türkiye’de
olan depremler genellikle sığ depremlerdir ve derinlikleri 0-60 km. arasındadır. Orta ve derin depremler daha
çok bir levhanın bir diğer levhanın altına girdiği bölgelerde olur. Derin
depremler çok geniş alanlarda hissedilir, buna karşılık yaptıkları hasar azdır.
Sığ depremler ise
dar bir alanda hissedilirken bu alan içinde çok büyük hasar yapabilirler.
EŞŞİDDET (İZOSEİT) EĞRİLERİ: Aynı şiddetle sarsılan noktaları
birbirine bağlayan noktalara denir. Bunun tamamlanmasıyla eşşıddet haritası
ortaya çıkar. Genelde kabul edilmiş duruma göre, eğrilerin oluşturduğu yani iki
eğri arasında kalan alan, depremlerden etkilenme yönüyle, şiddet bakımından
sınırlandırılmış olur. Bu nedenle depremin şiddeti eşşiddet eğrileri üzerine
değil, alan içerisine yazılır.
ŞİDDET: Her hangi bir derinlikte olan depremin, yeryüzünde hissedildiği
bir noktadaki etkisinin ölçüsü olarak tanımlanmaktadır. Diğer bir deyişle
depremin şiddeti, onun yapılar, doğa ve insanlar üzerindeki etkilerinin bir
ölçüsüdür. Bu etki, depremin büyüklüğü, odak derinliği, uzaklığı yapıların
depreme karşı gösterdiği dayanıklılık dahi değişik olabilmektedir. Şiddet depremin kaynağındaki büyüklüğü
hakkında doğru bilgi vermemekle beraber, deprem dolayısıyla oluşan hasarı
yukarıda belirtilen etkenlere bağlı olarak yansıtır.
Depremin şiddeti, depremlerin gözlenen etkileri sonucunda ve uzun yılların vermiş
olduğu deneyimlere dayanılarak hazırlanmış olan "Şiddet Cetvelleri “ne
göre değerlendirilmektedir. Diğer bir
deyişle "Deprem Şiddet Cetvelleri" depremin etkisinde
kalan canlı ve cansız her şeyin depreme gösterdiği tepkiyi değerlendirmektedir.
Önceden hazırlanmış olan bu cetveller, her şiddet derecesindeki depremlerin
insanlar, yapılar ve arazi üzerinde meydana getireceği etkileri belirlemektedir.
Bir deprem oluştuğunda, bu depremin her hangi bir noktadaki şiddetini belirlemek için, o
bölgede meydana gelen etkiler gözlenir. Bu izlenimler Şiddet Cetvelinde hangi
şiddet derecesi tanımına uygunsa, depremin şiddeti, o şiddet derecesi olarak
değerlendirilir. Örneğin; depremin neden olduğu etkiler, şiddet cetvelinde VIII şiddet olarak tanımlanan
bulguları içeriyorsa, o deprem VIII
şiddetinde bir deprem olarak tarifleri.
Deprem Şiddet Cetvellerinde, şiddetler romen rakamıyla
gösterilmektedir. Bugün kullanılan batlıca şiddet cetvelleri değiştirilmiş
"Mercalli Cetveli (MM)"
ve "Medvedev-Sponheur-Karnik (MSK)"
şiddet cetvelidir. Her iki cetvelde de XII şiddet
derecesini kapsamaktadır. Bu cetvellere göre, şiddeti V ve daha küçük olan
depremler genellikle yapılarda hasar meydana getirmezler ve insanların depremi
hissetme şekillerine göre değerlendirilirler.
VI-XII arasındaki şiddetler ise, depremlerin yapılarda meydana
getirdiği hasar ve arazide oluşturduğu kırılma, yarılma, heyelan gibi bulgulara
dayanılarak değerlendirilmektedir.
MAGNİTÜD: Deprem sırasında açığa çıkan enerjinin bir ölçüsü olarak
tanımlanmaktadır. Enerjinin doğrudan doğruya ölçülmesi olanağı olmadığından,
Amerika Birleşik Devletleri'nden Prof.C.Richter tarafından 1930 yıllarında
bulunan bir yöntemle depremlerin aletsel bir ölçüsü olan "Magnitüd"
tanımlanmıştır.
Prof . Richter, episantrdan 100 km.
uzaklıkta ve sert zemine yerlestirilmis özel bir sismografla (2800 büyütmeli, özel periyodu 0.8
saniye ve %80 sönümü olan bir
Wood-Anderson torsiyon Sismografı ile) kaydedilmiş zemin hareketinin mikron
cinsinden (1 mikron 1/1000 mm)
ölçülen maksimum genliğinin 10 tabanına
göre logaritmasını bir depremin "magnitüdü" olarak tanımlamıştır.
Bugüne dek olan depremler istatistik olarak incelendiğinde kaydedilen en büyük
magnitüd değerinin 8.9
olduğu görülmektedir ( 31 Ocak 1906
Colombiya-Ekvator ve 2Mart 1933 Sanriku-Japonya depremleri).
Magnitüd, aletsel ve gözlemsel magnitüd değerleri olmak üzere iki
gruba ayrılabilmektedir.
Aletsel
magnitüd, yukarıda da belitildiği üzere, standart bir sismografla kaydedilen
deprem hareketinin maksimum genlik ve periyod değeri ve alet kalibrasyon
fonksiyonlarının kullanılması ile yapılan hesaplamalar sonucunda elde
edilmektedir. Aletsel magnitüd değeri, gerek hacim dalgaları ve gerekse yüzey
dalgalarından hesaplanılmaktadır.
Genel
olarak, hacim dalgalarından hesaplanan magnitüdler (m), ile yüzey dalgalarından
hesaplanan mağnitüdler de (M)
ile gösterilmektedir. Her iki
magnitüd değerini birbirine dönüştürecek bazı bağıntılar mevcuttur.
Gözlemsel magnitüd değeri ise, gözlemsel inceleme sonucu elde edilen episantr
şiddetinden hesaplanmaktadır. Ancak, bu tür hesaplamalarda, magnitüd-şiddet
bağıntısının incelenilen bölgeden bölgeye değiştiği de gözönünde tutulmalıdır.
Gözlemevleri
tarafından bildirilen bu depremin magnitüdü depremin enerjisi hakkında fikir
vermez. Çünkü deprem sığ veya derin odaklı olabilir. Magnitüdü aynı olan iki
depremden sığ olanı daha çok hasar yaparken, derin olanı daha az hasar
yapacağından arada bir fark olacaktır. Yine de Richter ölçeği (magnitüd)
depremlerin özelliklerini saptamada çok önemli bir unsur olmaktadır.
Depremlerin şiddet ve magnitüdleri arasında birtakım ampirik bağıntılar
çıkarılmıştır. Bu bağıntılardan şiddet ve magnitüd değerleri arasındaki dönüşümleri
aşağıdaki gibi verilebilir.
Şiddet = IV - V - VI - VII - VIII - IX - X - XI - XII - Richter Magnitüdü = 4 - 4.5 5.1 5.6 6.2 6.6
7.3 7.8 8.4
DEPREMİN DİĞER ÖZELLİKLERİ: Bazen büyük bir deprem olmadan
önce küçük sarsıntılar olur. Bu küçük sarsıntılara "ÖNCÜ DEPREMLER"
denilmektedir. Büyük bir depremin oluşundan sonra da belki birkaç yüz adet
küçük deprem olmaya devam etmektedir. Bu küçük depremler "ARTÇI
DEPREMLER" olarak isimlendirilir ve büyük depremin oluş anına göre bunların
şiddetinde ve sayısında azalım görülür.
DEPREM ŞİDDET CETVELİ: Şiddet cetvellerinin
açıklamasına geçmeden önce, burada kullanılacak terimlerin belirtilmesine
çalışılacaktır. Özel bir şekilde depreme dayanıklı olarak
projelendirilmemiş yapılar üç tipe ayrılmaktadır:
A Tipi: Kırsal konutlar, kerpiç yapılar, kireç ya da çamur harçlı moloz taş
yapılar.
B Tipi: Tuğla yapılar, yarım kagir yapılar, kesme taş yapılar, beton biriket ve
hafif prefabrike yapılar.
C Tipi: Betonarme yapılar, iyi yapılmış ahşap yapılar.
Şiddet
derecelerinin açıklanmasında kullanılan az, çok ve pek çok deyimleri ortalama
bir değer olarak sırasıyla, %5, %50 ve
%75 oranlarını belirlemektedir.
Yapılardaki
hasar ise beş gruba ayrılmıştır:
Hafif Hasar: İnce sıva çatlaklarının meydana gelmesi ve küçük sıva parçalarının
dökülmesiyle tanımlanır.
Orta Hasar: Duvarlarda küçük çatlakların meydana gelmesi, oldukça büyük sıva
parçalarının dökülmesi, kiremitlerin kayması, bacalarda çatlakların oluşması ve
bazı baca parçalarının aşağıya düşmesiyle tanımlanır.
Ağır Hasar: Duvarlarda büyük çatlakların meydana gelmesi ve bacaların yıkılmasıyla
tanımlanır. Yıkıntı: Duvarların yarılması, binaların bazı kısımlarının yıkılması ve derzlerle
ayrılmış kısımlarının bağlantısını kaybetmesiyle tanımlanır. Fazla Yıkıntı: Yapıların tüm olarak yıkılmasıyla tanımlanır. Şiddet
çizelgelerinin açıklanmasında her şiddet derecesi üç bölüme ayrılmıştır. Bunlardan; a) Bölümünde
depremin kişi ve çevre, b) Bölümünde
depremin her tipteki yapılar, c) Bölümünde
de depremin arazi üzerindeki etkileri belirtilmiştir.
MSK Şiddet Cetveli:
I- Duyulmayan (a) : Titreşimler insanlar
tarafından hissedilmeyip, yalnız sismograflarca kaydedilirler.
II- Çok Hafif (a) : Sarsıntılar yapıların en
üst katlarında, dinlenme bulunan az kişi tarafından hissedilir.
III- Hafif (a) : Deprem ev içerisinde az
kişi, dışarıda ise sadece uygun şartlar altındaki kişiler tarafından
hissedilir. Sarsıntı, yoldan geçen hafif bir kamyonetin meydana getirdiği
sallantı gibidir. Dikkatli kişiler, üst katlarda daha belirli olan asılmış eşyalardaki
hafif sallantıyı izleyebilirler.
IV- Orta Şiddetli
(a) : Deprem ev içerisinde
çok, dışarıda ise az kişi tarafından hissedilir. Sarsıntı, yoldan geçen ağır
yüklü bir kamyonun oluşturduğu sallantı gibidir. Kapı, pencere ve mutfak
eşyaları v.s. titrer, asılı eşyalar biraz sallanır. Ağzı açık kaplarda olan
sıvılar biraz dökülür. Araç içerisindeki kişiler sallantıyı hissetmezler.
V- Şiddetli
(a) : Deprem, yapı içerisinde
herkes, dışarıda ise çok kişi tarafından hissedilir. Uyumakta olan çok kişi
uyanır, az sayıda dışarı kaçan olur. Hayvanlar huysuzlanmaya başlar. Yapılar
baştan aşağıya titrerler, asılmış eşyalar ve duvarlara asılmış resimler önemli
derecede sarsılır. Sarkaçlı saatler durur. Az miktarda sabit olmayan eşyalar
yerlerini değiştirebilirler ya da devrilebilirler. Açık kapı ve pencereler
şiddetle itilip kapanırlar, iyi kilitlenmemiş kapalı kapılar açılabilir. İyice
dolu, ağzı açık kaplardaki sıvılar dökülür. Sarsıntı yapı içerisine ağır bir
eşyanın düşmesi gibi hissedilir.
(b) : A tipi yapılarda hafif hasar olabilir.
(c) : Bazen kaynak sularının debisi değişebilir.
VI- Çok Şiddetli
(a) : Deprem ev içerisinde ve
dışarıda hemen hemen herkes ratafından hissedilir. Ev içerisindeki birçok kişi
korkar ve dışarı kaçarlar, bazı kişiler dengelerini kaybederler. Evcil
hayvanlar ağıllarından dışarı kaçarlar. Bazı hallerde tabak, bardak v.s. gibi
cam eşyalar kırılabilir, kitaplar raflardan aşağıya düşerler. Ağır mobilyalar
yerlerini değiştirirler.
(b) : A tipi çok ve B tipi az yapılarda hafif hasar
ve A tipi az yapıda orta hasar görülür.
(c) : Bazı durumlarda nemli
zeminlerde 1 cm.
genişliğinde çatlaklar olabilir. Dağlarda rastgele yer kaymaları, pınar
sularında ve yeraltı su düzeylerinde değişiklikler görülebilir.
VII- Hasar Yapıcı
(a) : Herkes korkar ve dışarı
kaçar, pek çok kişi oturdukları yerden kalkmakta güçlük çekerler. Sarsıntı,
araç kullanan kişiler tarafından önemli olarak hissedilir.
(b) : C tipi çok binada hafif hasar, B tipi çok
binada orta hasar, A tipi çok binada ağır hasar, A tipi az binada yıkıntı
görülür.
(c) : Sular çalkalanır ve
bulanır. Kaynak suyu debisi ve yeraltı su düzeyi değişebilir. Bazı durumlarda
kaynak suları kesilir ya da kuru kaynaklar yeniden akmaya başlar. Bir kısım kum
çakıl birikintilerinde kaymalar olur. Yollarda heyelan ve çatlama olabilir.
Yeraltı boruları ek yerlerinden hasara uğrayabilir. Taş duvarlarda çatlak ve
yarıklar oluşur.
VIII- Yıkıcı
(a) : Korku ve panik meydana
gelir. Araç kullanan kişiler rahatsız olur. Ağaç dalları kırılıp, düşer. En
ağır mobilyalar bile hareket eder ya da yer değiştirerek devrilir. Asılı
lambalar zarar görür.
(b) : C tipi çok yapıda orta hasar,
C tipi az yapıda
ağır hasar, B tipi çok yapıda
ağır hasar, A tipi çok
yapıda yıkıntı görülür. Boruların ek yerleri kırılır. Abide ve heykeller
hareket eder ya da burkulur. Mezar taşları devrilir. Taş duvarlar yıkılır.
(c) : Dik şevli yol
kenarlarında ve vadi içlerinde küçük yer kaymaları olabilir. Zeminde farklı
genişliklerde cm. Ölçüsünde çatlaklar oluşabilir. Göl suları bulanır, yeni
kaynaklar meydana çıkabilir. Kuru kaynak sularının akıntıları ve yeraltı su
düzeyleri değişir.
IX- Çok Yıkıcı
(a) : Genel panik.
Mobilyalarda önemli hasar olur. Hayvanlar rastgele öteberiye kaçışır ve
bağrışırlar.
(b) : C tipi çok yapıda ağır
hasar, C tipi az yapıda yıkıntı, B tipi çok yapıda yıkıntı, B tipi az yapıda
fazla yıkıntı ve A tipi çok yapıda fazla yıkıntı görülür. Heykel ve sütunlar
düşer. Bentlerde önemli hasarlar olur. Toprak altındaki borular kırılır.
Demiryolu rayları eğrilip, bükülür yollar bozulur.
(c) : Düzlük yerlerde çokça
su, kum ve çamur tasmaları görülür. Zeminde 10
cm. genişliğine dek çatlaklar oluşur. Eğimli yerlerde ve nehir
teraslarında bu çatlaklar 10 cm’den
daha büyüktür. Bunların dışında, çok sayıda hafif çatlaklar
görülür. Kaya düşmeleri, birçok yer kaymaları ve dağ kaymaları, sularda büyük
dalgalanmalar meydana gelebilir. Kuru kayalar yeniden sulanır, sulu olanlar
kurur.
X- Ağır Yıkıcı
(b) : C tipi çok yapıda yıkıntı, C tipi az yapıda yıkıntı, B tipi çok yapıda fazla
yıkıntı, A tipi pek çok yapıda fazla yıkıntı görülür. Baraj, bent ve köprülerde
önemli hasarlar olur. Tren yolu rayları eğrilir. Yeraltındaki borular kırılır
ya da eğrilir. Asfalt ve parke yollarda kasisler oluşur.
(c) : Zeminde birkaç desimetre
ölçüsünde çatlaklar oluşabilir. Bazen 1 m. genişliğinde çatlaklar da olabilir.
Nehir teraslarında ve dik meyilli yerlerde büyük heyelanlar olur. Büyük kaya
düşmeleri meydana gelir. Yeraltı su seviyesi değişir. Kanal, göl ve nehir
suları karalar üzerine taşar. Yeni göller oluşabilir.
XI - Çok Ağır Yıkıcı
(b) : İyi yapılmış yapılarda,
köprülerde, su bentleri, barajlar ve tren yolu raylarında tehlikeli hasarlar
olur. Yol ve caddeler kullanılmaz hale gelir. Yeraltındaki borular kırılır.
(c) : Yer, yatay ve düşey
doğrultudaki hareketler nedeniyle geniş yarık ve çatlaklar tarafından önemli
biçimde bozulur. Çok sayıda yer kayması ve kaya düşmesi meydana gelir. Kum ve
çamur fışkırmaları görülür.
XII- Yok Edici (Manzara Değişir)
(b) : Pratik olarak toprağın
altında ve üstündeki tüm yapılar baştanbaşa yıkıntıya uğrar.
(c) : Yer yüzeyi büsbütün
değişir. Geniş ölçüde çatlak ve yarıklarda, yatay ve düşey hareketlerin yön
miktarları izlenebilir. Kaya
düşmeleri ve nehir ver sanlarındaki göçmeler çok geniş bir bölgeyi kaplarlar. Yeni
göller ve çağlayanlar oluşur. Depremle
ilgili bazı bilgiler “www.deprem.gov.tr” den alınmıştır... Ali
Berham ŞAHBUDAK…