2018 yılında, Türkiye'nin yönetim sisteminde yaşanan kritik bir dönüşümün ardından kaleme aldığım bu yazıda, Mustafa Kemal Atatürk'ün ilkelerine bağlı kalarak ülkemizi daha ileriye taşımak için çalıştığımı dile getirmiştim. O dönemde dile getirdiğim endişeler, maalesef aradan geçen yedi yılda daha da derinleşerek günümüz Türkiye'sinin en temel meselelerinden biri haline geldi.
Yazımın ana fikri şuydu: "CHP, 95 yıl önce kurduğu Cumhuriyeti, 95 yıl sonra kendi elleriyle yıktı mı?" Bu iddia, o günlerdeki politik atmosferde büyük yankı uyandırmış, hatta bazı çevreler tarafından sert eleştirilmişti. Ancak bugün, geriye dönüp baktığımızda, o günkü tespitlerimin ne denli yerinde olduğunu görmenin acı tecrübesini yaşıyoruz.
________________________________________
Milli Mücadele Ruhu ve Cumhuriyetin Akıbeti
Milli Mücadele ruhuyla, emperyalist işgalcilere karşı yüz binlerce şehidin kanıyla sulanmış bu topraklarda kurulan tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti, maalesef 2018'deki yeni hükümet sistemiyle tek bir kişiye emanet edilmişti. O gün "demokratik bir dönüşüm" olarak sunulan bu sistem, aslında Cumhuriyet'in ve Atatürk devrimlerinin temelini oluşturan laiklik, hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı gibi prensipleri aşındıran, hatta ortadan kaldırma potansiyeli taşıyan bir yapıya dönüşmüştü.
Yazımda özellikle CHP ve MHP yönetimlerine yönelik eleştirilerim vardı: "Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde 95 yıl önce kurulmuş olan Laik Cumhuriyetimizi sizlerin yetersizliğiniz yüzünden Cumhuriyeti ve Atatürk Devrimlerini yok etmek için Laikliğe, Atatürk'e savaş açmış bir zihniyete teslim ettiniz." Bu, sadece bir eleştiri değil, aynı zamanda Atatürk'ün mirasına sahip çıkması beklenen partilerin, kendi ideolojilerinden saparak ülkeyi nasıl bir uçuruma sürüklediğine dair derin bir kaygıydı.
________________________________________
24 Haziran 2018 Gecesi ve Sonrası
24 Haziran 2018 gecesi, Cumhuriyetimizi kuran CHP'nin, 95 yılın sonunda karşı devrime teslim oluşunu seyredişi, benim için kabul edilemez bir durumdu. Yüz binlerce cana mal olmuş, şehit kanlarıyla sulanmış topraklar üzerinde yeniden yaratılan Türkiye Cumhuriyeti, ne yazık ki o gece siyasi basiretsizlik ve sorumsuzluk nedeniyle adeta göz göre göre bir dönüşümün eşiğine getirilmişti.
Yazımda, siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının bu sürece nasıl ortak olduğu, özellikle de CHP ve MHP'nin rolü sorgulanıyordu. "Tek kurşun dahi atılmadan kazanılmış tek zafer, Cumhuriyeti yıkmışlar, krallık ilan etmişler!" ifadeleriyle, muhalefetin pasifliğini ve etkisizliğini vurgulamıştım. Hatta o dönemki Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce'nin ve İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in tutumları da eleştirinin hedefindeydi.
________________________________________
Parti İçi Eleştiriler ve Gelecek Vizyonu
Yazım, sadece dışarıdaki iktidarı değil, aynı zamanda muhalefet partilerinin kendi içindeki sorunları da mercek altına alıyordu. Özellikle CHP'nin Atatürkçü ve devrimci kimliğinden uzaklaştığı, listelerine Atatürk düşmanlarını veya Cumhuriyet karşıtlarını aldığı iddiaları, partinin geleceği açısından ciddi bir uyarı niteliğindeydi. "Çoğunuz kendinizi Atanın kurduğu Cumhuriyette ve CHP'sinde beyaz Türk mü gördünüz?" sorusu, parti tabanının duyduğu hayal kırıklığını yansıtıyordu.
Yedi yıl önce yapılan bu tespitler, bugün hala geçerliliğini koruyor mu? Ülkemiz, o günden bu yana hangi yöne evrildi? "Sağ iktidarlar 10 Kasım 1938'den beri okyanus ötesine hizmet ediyor" ve "Muharrem İnce ile de cahil halkı 15 yıl oyalarlar. Asla CHP'yi iktidar yapmazlar" gibi ifadeler, sadece birer komplo teorisi miydi, yoksa derin bir siyasi analizin ürünü mü?
________________________________________
Sonuç ve Yeniden Düşünme Çağrısı
Bu yazı, ne bir destan ne de bir siyasi manifesto. Tam tersine, 1919 Milli Mücadele kararlılığıyla kurulan Laik ve Sosyal Hukuk Devleti olan Cumhuriyetimizin, siyasi zikzaklar ve yetersizlikler nedeniyle nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya kaldığını gösteren, 2018'deki kişisel bir çığlık ve vicdan muhasebesidir.
Bugün, bu yazının tekrar okunması, siyasi aktörler ve tüm Türk halkı için bir "yeniden düşünme" çağrısı olmalıdır. Cumhuriyetimizin değerlerine sahip çıkmak, demokrasiyi güçlendirmek ve ülkemizi aydınlık yarınlara taşımak için hepimizin üzerine düşen sorumlulukları bir kez daha gözden geçirmemiz gerekiyor. Ali Berham ŞAHBUDAK…