14 Temmuz 2015 Salı

LOZAN DELİNMEYE DEVAM EDİYOR!

LOZAN DELİNMEYE DEVAM EDİYOR!  

Lozan’la ilgili ilk açıklamayı yapan Önderden alıntı yaparak başlayayım.. Bu antlaşma, Türk ulusuna karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış, büyük bir yok etme eyleminin yıkılışını bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasal zafer yapıtıdır! Mustafa Kemal ATATÜRK

Güzel ülkemizin kuruluş belgesi sayılan LOZAN anlaşmasının 92. Yıl dönümü çünkü geçen sürede, güzel ülkemizin bölünmesi ve LOZAN anlaşması ile çizilen sınır çizgilerimizin değişmesi için AB-D emperyalizminin ayak oyunları devam ediyor. Ve de etmeye devam edecek. Nitekim Ankara’da, Dış İşleri Bakanlığı müsteşarımız ile ABD özel temsilcisinin, ülkemizi Suriye felaketinde kullanmak istedikleri için İncirlik üssünün açılması ve IŞİD’e karşı kullanılacağı ileri sürülen 6 predatörden 2 tanesinin silahlandırılmasını içeren görüşmeler süreç açısından rekor kırdı. (Daha önce PKK’ya karşı kullanmak istediğimiz predatörlere, ABD kongresi onay vermemişti).

Umarım; bu görüşmeler sonucu, güzel ülkemiz Suriye felaketine katılmaz ve IŞİD’in canlı hedeflerinden birisi de İncirlik üssümüz olmaz. Tüm yöneticilerimiz ve danışmanları, dile getirdiğimiz olayları ve kaygılarımızı iyi algılar ve geçmişten ders alır, geleceğimizi de ona göre planlarız. Kazanan güzel ülkemiz ve saygıdeğer halkımız olacaktır.

Lozan’da karşı tarafın pek çok önerisinin, İsmet İnönü tarafından kabul edilmemesi İngiliz Lord Curzon'u rahatsız etmiş ve 'Paşa paşa ne önersek ret ediyorsunuz. Neyinize güveniyorsunuz acaba? Ret ettiğiniz önerileri cebimize koyuyoruz. Bizden yardım istemeye geldiğinizde cebimizden çıkarıp teker teker önünüze koyacağız' demesi üzerine İsmet İnönü, 'Şimdi istediklerimiz aynen kabul edilsin, yardım istemeye geldiğimizde önerilerinizi değerlendiririz' yanıtı, bağımsızlığımıza nasıl sahip çıktığımızın çok anlamlı bir kanıtı olarak tarihe altın harflerle geçmiştir.

Güzel ülkemizin kuruluş belgesi olan ve 24.7.1923 de İsviçre’nin LOZAN kentinde imzalanan LOZAN antlaşmasının 89. yıl dönümünü yaşıyoruz. Ancak AB-D emperyalizmi hala bu antlaşmayı delmek ve yok etmek için çeşitli yöntemler kullanmaktadır.

Örneğin ABD denetiminde kurulan GÜNEY KÜRDİSTAN DEVLETİ’NİN tek resmi dilinin KÜRTÇE olduğunu belirleyen anayasasında, bağımsız bir KÜRDİSTAN kurulmasını öngören SEVR ANTLAŞMASI gündeme getirilerek, Kürtlere self determinasyon hakkını 62, 63 ve 64. maddeleriyle veren 1920 SEVR ANTLAŞMASI, 1923 LOZAN ANTLAŞMASI ile iptal edilmiştir denilmektedir ( 6 Ekim 2006 –Cumhuriyet-Bahadır Selim Dilek ).

Roma’daki NATO kolejinde ABD’li bir Albayın BÖLÜNMÜŞ TÜRKİYE HARİTASI ile brifing vermesine gösterilen tepkiler yüzünden ABD Genel Kurmay Başkanı Peter Race, Türk Genel Kurmayından özür dilemiştir (30.09.2006 Milliyet). Yani ülkemizin bölünmesini ve SEVR’i yeniden uygulamak isteyenler, çizdikleri haritaları masa üzerine koymaya başladılar.

AB üyeliği vaadi ile 1995 de Gümrük Birliği anlaşmasını yaptık (zararımız 250 milyar $), 21.06.2001 de Uluslararası Tahkim yasasını çıkardık. AB müzakere koşulları ile ülkemizde 13.06.2007 de İkiz yasaları ve 27.02.2008 de Vakıflar yasasının çıkarttırdılar. Çünkü AB’nin Türkiye Temsilciliği Siyasi İşler Müsteşarı Martin DAWSON, Vakıflarla ilgili yasa neden çıkmadı diye Anayasa Kom Bşk. Sn. Köksal TOPTANI sigaya çekiyordu (06.07.2006-Cumhuriyet).

ULUSAL ONUR VE SAYGINLIĞIMIZIN korunması için yasalaşan 301. maddede yapılan değişiklikle Türklüğe hakareti serbest bıraktık. Şimdi de KKTC’nin yok sayılmasını ve Ruhban okulunun açılmasını istiyorlar.
AB yine öne sürdüğü yeni koşullar ile sadece Musevi Rum ve Ermenilerin azınlık olarak kabul edildiği Lozan anlaşmasına aykırı olarak yeni azınlıklar tarif etmeye çalışmaktadır. Kürt kökenli vatandaşlarımızı da azınlık olarak bize kabul ettirmek amacındalar. Nitekim Sayın Cumhurbaşkanımızın İtalya seyahatinde de söylediği gibi Kürt kökenli vatandaşlarımız bu ülkenin azınlığı değildir.

AB çatısı altında 5. kez KÜRT SORUNU için toplantı yapıldı. Bu toplantıya katılanlar 6. toplantının TBMM çatısı altında yapılmasını önerdiler. Toplantı sonunda da LOZAN anlaşmasının yeniden yorumlanmasını istediler. Yani 45 yıldır üye olmayı düşlediğimiz ancak daha kendi anayasası olmayan emperyalist AB, ülkemizin kuruluş belgesi sayılan LOZAN anlaşmasını gündeme getirmek istiyor!!!

Yine Banu Avar’ın 15.01.2007 günü TRT-1 de sunduğu SINIRLARIN ÖTESİNDE programında, İngiltere’deki siyasilerin ve medya yöneticilerinin ülkemiz hakkındaki emperyalist görüşlerini dile getirdi. Onlarda, ülkemizde bir kürt azınlığı olduğunu öne sürmektedirler. Osmanlıyı bölmek için imzalatılan SEVR anlaşmasının koşullarını, hala devam ettirmek çabası içinde olduklarını görmek bizler için çok önemli uyarıdır. Bu uyarıları içimizdeki AB uşağı olan ve KAREN FOG’un çocukları diye anılan hainlerin de duymasını dilerim.

Lozan Antlaşmasının delinmesine bir başka örnek; Yedikule Surp Pirgiç Ermeni Hastanesi Vakfı'nın Türkiye aleyhine yaptığı başvuruyu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) önceki gün kabul edilebilir bularak, esastan inceleme sürecini başlattı. 1832'de kurulan vakıf, mahkemeye yaptığı başvuruda Türkiye'de Müslüman olmayan dini azınlıklara ait vakıfların mülk edinmeleriyle ilgili mevcut yasal düzenlemelerin Lozan Antlaşması'yla kısıtlandığını belirtti ve bu durumun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olduğunu savundu. AİHM, azınlık vakıflarının mülk düzenlemelerini Lozan'ın kısıtladığını öne süren Ermeni vakfının şikâyetini incelemeye aldı. AİHM, geçen yıl da aynı gerekçelerle Türkiye hakkında şikâyette bulunan Fener Rum Erkek Lisesi Vakfı'nın başvurusunu kabul edilebilir ilan etmişti. (22.07.2005-Milliyet-Güven Özalp-Brüksel).

Günümüzde ise gerek Lozan antlaşmasını imzalayanlar ve gerekse de imzalamayanlar ortak bir amaç için fırsat kollamaktadırlar. O da Lozan antlaşmasını delmek ve böylece ülkemizin bölünmez bütünlüğüne son vermektir. Örneğin 20 Ekim 1921 de Fransa ile imzalanan Ankara antlaşması ile Güney sınırımız belirlenmiştir. Lozan Antlaşması ile de Güney sınırlarımız teyit edilmiştir. Ancak söz konusu iki antlaşmayı da imzalayan Fransa’nın okullarında okutulan coğrafya derslerinde kullandıkları haritalarda, Güneydoğu Anadolu Kuzey Kürdistan ve Doğu Anadolu da Ermenistan olarak saptanmış durumdadır.

Sayın Başbakanımızın AB için, bizi bölmek istiyorlar tespiti, 16 Aralık 2004 tarihli ek protokolde bulunan 23. Madde ile açıkça dile getirilmektedir. Türkiye 1959 ve 1960 Zürih ve Londra Anlaşmalarına göre Kıbrıs için garantör devlettir. Bu anlaşmalara göre Türkiye’nin üye olmadığı hiçbir kurum ve kuruluşa üye olamayacak diye anılan Güney Kıbrıs, AB’ye üye yapılmıştır.

Ülkemizin garantör hakları ile 1974 Cenevre anlaşmasına göre Kıbrıs’ta 2 eşit otonom yönetim bulunduğu, taraflarca kabul edilmiştir. Şimdi ise Güney Kıbrıs yeni dönem AB başkanı olarak ülkemizin geleceğine ipotek koyma isteğini açıkça belirtmekte ve Kıbrıs’taki askerimizi işgalci olarak tanımlamaktadır.

Bağımsız Türkiye Cumhuriyetini kuran ve birçok ülkeye örnek olan yüce önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN ilke ve devrimleri, AB tarafından en büyük engel olarak görülmektedir. Hollandalı 30 yıllık politikacı, Hıristiyan Demokrat parlamenter ostlander tarafından Mart-2003 de hazırlanan ön raporda, KEMALİZM ilkeleri, AB’ye üye olmamız için en büyük engel olarak tanımlanmıştır. Yine Avrupa Parlamentosu’nun bir İngiliz milletvekili Andrew Duff de basın toplantısı düzenlemiş ve şöyle demişti:‘Devlet dairelerinden Atatürk’ün resimlerinin kaldırılması zamanı geldi. Türkiye bunu yapmalıdır.’Neden ondan bu kadar korkuyorlar, neden onun ilke ve devrimlerinden bu kadar çekiniyorlar? Lütfen düşünün ve gereken yorumu yapın.

2013 yılı, dünyanın ekonomik açıdan çok zor bir dönemi olacak. Gerek AB ve gerekse de ABD için ekonomik yorumlar iç açıcı değil. Umarım güzel ülkemizde ekonomik önlemleri gereğince alır ve namert’e muhtaç olmayız. Çünkü 86 yıl önce Lord Curzonun, LOZAN görüşmeleri sırasında dile getirdiği dilekleri, borç alan, emir alır özdeyişi ile çok güzel açıklanmaktadır.

Lozan antlaşmasının güzel ülkemizin geleceği için önem ve değerini anlamak için öncelikle SEVR anlaşmasını iyi algılamak ve yorumlamak gerekir. Bu konuda Sayın Hasan Pulur’un 23.08.2003 tarihli BİR SEVR HİKÂYESİ başlıklı yazısını aşağıda bilgilerinize sunmak istedim.

Bir Sevr hikâyesi; EVET, biz "Sevr Antlaşması'nı buruşturup tarihin çöplüğüne attığımızı" sanırken, "onlar" bu antlaşmayı derin dondurucuda bekletip her fırsatta önümüze çıkarmaya çalışmışlardır. Erhan Bener "Bürokratların üçüncü cildinde anlatır... Yıl, 1966, Erhan Bener, OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) Türkiye temsilciliğinde görevlidir, baş temsilci Cahit Kayra'dır. Türkiye'nin bu örgütle ilişkisi nedir? Her zamanki gibi: Para! Türkiye, borç, kredi, kısacası para aramaktadır.BAŞ temsilci Cahit Kayra, cumartesi günleri temsilcilikte çeşitli konuların tartışıldığı toplantılar düzenler, dünya sorunları, sanat ve kültür olayları gibi.

OECD Yardım Konsorsiyomu'nun, Türkiye'ye yapılacak yardım için, ileri sürdüğü şartları adeta Osmanlı devletine kabul ettirilen Duyun - u Umumiye şartlarına benzeten Cahit Kayra, Fransız Devlet Yayınları Kurulu'ndan bir Sevr Antlaşması aldırır, okuyunca o kadar ilginç bulur ki, ilk cumartesi toplantısını buna ayırır.

ERHAN Bener anlatır, antlaşma incelendikçe görülür ki, Sevr'in ekonomik ve mali hükümleriyle, OECD konsorsiyomunun şartları arasında tıpatıp uyum vardır: "Konsorsiyumun hazırladığı metinlerdeki birçok tümcenin, Sevr Antlaşması'nın metninde hemen hemen aynen yer aldığını gördük."

CAHİT Kayra da şöyle der: "Bizim okullarda Sevr Antlaşması'nı sadece imparatorluğun coğrafya bakımından parçalanmasını sağlayan bir anlaşma diye okuturlar. Oysa içindeki ekonomik, mali hükümler bu parçalanmadan çok daha önemlidir. Daha sonra, Lozan Anlaşması sırasında, toprak parçalanmasına önem vermeyen sömürgeci devletler, Sevr'in ekonomik ve mali hükümlerini uygulamakta çok direnmişlerdi. Bana kalsa, okullarımızda, Lozan'dan çok, Sevr Anlaşması'nı okutmak gerekir. O zaman gençlerimiz bugünü daha iyi anlayabilirler."

Toplantıya katılanlar, başta Erhan Bener, Paris'teki Devlet Yayınevine giderek "Sevr Antlaşması"ndan birer tane isterler. Maalesef yoktur, çünkü Fransız Dışişleri Bakanlığı satışı durdurmuştur!

Ama Cahit Kayra'nın elindekini de alacak değillerdir ya! Bu nüsha 1997 yılında Cahit Kayra'nın yorumuyla Türkiye'de yayımlanır. (Boyut Kitapları) Meraklısı gider alır, okur. DEMEK ki, isteyen Sevr'i unutsun, isteyen unutturmaya çalışsın, "onlar" derin dondurucu da "Sevr"i saklamaktadırlar. Son örnek... Amerika ne diyor? "Irak'a asker gönderirsen, krediyi alırsın!" diyor.  A.Berham ŞAHBUDAK 10.07.2015


    DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİ BİRLİĞİ
PLATFORMU Genel Başkanı  A.Berham ŞAHBUDAK


11 Temmuz 2015 Cumartesi

YOLSUZLUKLAR ÜLKESİ TÜRKİYE...

YOLSUZLUKLAR ÜLKESİ TÜRKİYE...



Dünyada bizim ülkemiz kadar yolsuzluk, usulsüzlük, dolandırıcılık yapılan ikinci bir ülke var mıdır bilmiyoruz. Başka ülkelerde kim olursa olsun, hangi makamda, hangi görevde bulunursa bulunsun eğer bir pisliğe bulaşmış, yaptığı da ayyuka çıkmışsa ya derhal görevinden el çektirilir, cezai müeyyidelerle, ağır yaptırımlarla karşılaşır, gaslettiklerinin geri alınmasına başvurulur yahut da o kimse intihar eder, hayatına son verir.

Türkiye’de yolsuzluk operasyonlarının ardı arkası kesilmiyor. Devletin zirvesinden toplumun her kesimine kadar bu pisliğe bulaşmayan az bulunuyor. Eğer işin peşi bırakılmaz, iz takip edilirse bu operasyonlar neticesinde daha nice güzide zevât(!) yaptıkları icraatlarla, büyük(!) işlerle ortaya çıkarılacaktır.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Mucize Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyuruyorlar: “Devlet malı belirli çevrelerin menfaati yapıldığı, emanet kelepir, zekât angarya sayıldığı zaman...”

Görüldüğü gibi Ahir Zaman Peygamberi, Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselâm günümüzün bütün hastalıklarını veciz ve beliğ bir üslupla beyan buyurmuş, ümmetine duyurmuştur. Böylesi yolsuzlukların, hırsızlıkların, soygunların, talanların olacağını birer birer haber veriyor, ondan sakınmamızı öğütlüyor, bizlerin yalnız da kalsak onlara bulaşmamamızı, aralarına karışmamamızı emrediyor.

Evet Türkiye yolsuzluklara bulaşmış, adeta gırtlağına kadar soyguncuların hortumlamasıyla talan edilmiştir. Her gelen hükümetlerde az veya çok yolsuzluklar, adam kayırmalar, köşe dönmeler olmuş, devlet borç batağında boğulurken bu soyguncu, vurguncu takım her zaman rahat etmesini bilmiş, kendilerini himaye edecek adamlar!, amcalar!, dayılar!, babalar! Bulmuşlardır. 

Bir bakıyorsunuz sanayici kimliği ile bir patron ne gizli dolaplar çevirmiş, milyarlarca doları cebine indirmiş. Bir bakıyorsunuz namuslu, dürüst, yeminli, anlı-şanlı bir bakan kurduğu servet imparatorluğunu nasıl finanse etmiş? Devletin bakanları, bürokratları, üst düzey yöneticileri devletin kasasını nasıl boşaltmışlar, devlete nasıl kazık atmışlar? Yazarı-çizeri, okumuşu-yazmışı, aydını-aymamışı, hangi sınıf ve zümrenin insanı olursa olsun devletin anasını ağlatmışlar, soymada, yolmada, çalıp-çırpmada yarış içine girmişlerdir.

Her gün yeni takibatlar, tahkikatlar, operasyonlar sürdürülüyor. Ardı arkası kesilmiyor. Milletin alkışladığı nice şerefli isimler bu listeye dahil ediliyor. Bu kokulardan, bu pisliklerden iğrenmemek, tiksinti duymamak mümkün değil. Yine de memleketi soyanlar, hazineyi boşaltanlar el üstünde tutuluyor, makamlarla ödüllendiriliyor, mevkiler veriliyor, daha fazla kredi alma şerefine nail oluyor.

Ucu kime, hangi makama, hangi şahsa dokunacaksa dokunsun, çekinmeden, korkmadan olayların, şahısların üzerine gidilmelidir. Suçlular bir bir yakalanmalı, mal varlıklarına el konulmalıdır. Çok geniş cepheli bir araştırma-soruşturma yürütülmelidir.

Şu operasyonlara bakınız. Kasırga 1-2-3, Balina, Matador, Buffalo, Paraşüt, Kartal, Serhat, Hayal vs. Şimdi Beyaz Enerji. Bunu başlatanların kim olup olmadığı tartışılıyor. Birileri düğmeye basmış, iyi ki basmış. Yeter ki suçlular yakalansın, gerekli işlemler yapılsın. Siyasi irade yolsuzluklar üzerinde gerekli hassasiyeti göstermez, kararlı adımlar atmaz, olayların peşini bırakırsa devlet hazinesi yağmalanır, köşe dönücüler çoğalır, iktisadi, kültürel, ahlâki anarşi ortaya çıkar. Bundan hepimiz, bütün millet zarar görür. Kimsenin çiftliği olmayan vatanımızın yağmalanmasına göz yummamalıyız.
Gerçekte bütün bunların asıl sorumlusu devlet mekanizmasını çalıştıracak olan yetkilileri seçenlerdedir. Millet seçtiği kimselerden sorumludur, seçtikleri de yönetimini üstlendiği kimselerden. Âyet-i kerime’de şöyle buyruluyor:
“Allah size emanetleri (millet işlerini) ehil (yani iktidarlı ve emniyetli) olanlara vermenizi emreder.” (Nisa: 58) Hadis-i şerif’te ise: “Dikkat edin! Hepiniz muhafızsınız ve maiyetinizde bulunanların hukukundan mesulsünüz. İnsanlara hükmeden amir maiyetindekilerin muhafızı durumundadır ve onların hukukundan mesuldür.” (Müslim: 1829) buyrulmaktadır.

Müslümanlar önce kendi işlerini bu beyanların doğrultusunda tanzim ederse elbette devlet gibi çok çeşitlilik arzeden bir mekanizmanın yürütülmesi konusunda da titizlik gösterecektir ve sırtına yüklenen yükün ağırlığını daha sorumluca taşıyacaktır. Devleti teslim ettiği kimsenin iş ve icraatından sorumlu olan millet hesabı almasını da bilmelidir. Ancak günümüzde yalan, dolan, hile ve tuzaklarla iş başına gelinmekte, sonunda bilinen manzaralar gözler önüne serilmektedir. Doğruluk, dürüstlük, ehliyetli olmak, dirayetli olmak işbaşına getirilen kimsenin bariz vasıfları olmalıdır. Kötülüklerin, yolsuzlukların, ahlâksızlıkların besleyicisi değil, kökünü kazıyıcı olmalıdır.

Bu soyguncular, vurguncular her kim olursa olsun yaptıkları ispat edildikten sonra ellerindeki malları kuruşuna kadar devletin kasasına aktarılmalıdır. Yetmedi, demir parmaklıkların arkasında çürümeye terk edilmeli, millete teşhir edilmelidir. Bir daha ömür boyu iş yapmasına, göreve gelmesine engel olunmalıdır. Her birisi birer ince elekten geçirilmelidir.
Devlet, kendine yüklenen görevi iyi yapmalıdır. Devlet başkanı, hükümet başkanı icranın başıdır ve yapılanlardan sorumludur. Seçtiği, göreve getirdiği kimselerin işlerinden de. Adaletin uygulanmasından kanuni hükümlerin tatbikine kadar doğruluktan ayrılmaması esastır. Devletin malını çalmak ise İslâm dininde büyük günahlardandır. Buna İslâm Hukuku’nda GULÛL adı verilmektedir. Pek çok Hadis-i şerif’ten öğreniyoruz ki devletin malının çalınması haramdır. Böyle bir kişi Allah yolunda savaşarak ölse bile şehitlik mertebesine erememektedir.

Kadri yüce sevgili Peygamber’imiz (s.a.v.) şöyle buyuruyor: “Sizden herhangi bir kimseyi memur tayin ettiğimizde, o bizden bir iğneyi veya iğneden daha değersiz bir şeyi gizleyecek olursa bu bir hıyanettir. Kıyamet gününde onunla gelir.” (Müslim: 1833)

Bizim vekiller, bürokratlar, yöneticiler, yetkililer ne âlemde biliyor musunuz? Daha çok yığma, daha fazla hortumlama, daha fazla mal biriktirme, para kaçırma, bankalarla ortaklık kurma. Arabalar, katlar, yatlar, dönüm dönüm araziler, villalar, sayısını bilmedikleri servetler. Her zaman olduğu gibi iyi, temiz, namuslu, vicdan sahibi kişileri tenzih ediyoruz, onlar için duada bulunuyoruz.

Zaten bütün bu yazılanları imanlı, vicdanlı kalplere tesir eder ümidi ile, devlet gemisini düzlüğe çıkarma gayesinde olanlar için kaleme alıyoruz. Zira kirlenmiş, paslanmış, imanları gitmiş, vicdanı sükut etmiş olanların bunlardan ders alması mümkün değildir.

Büyük Allah Dostu ne güzel buyuruyor: “Kadınlar çılgın, orta tabaka şaşkın, zenginler sarhoş” Gerçekten memleket manzarası ürkütücü bir hal aldı. Rüşvet, iltimas, kayırmacılık almış başını gidiyor. Bu iğrenç pisliklere bulaşmayan insan sayısı her geçen gün giderek azalıyor. Devletin malının çalınmasının haddi hesabı yok. Azgın bir devir yaşamaktayız. Devlet çarkı süratle inkıraza doğru sürükleniyor. Millet günübirlik geçim derdinde şaşkın bir halde yaşıyor.

Ah Türkiye’m, zavallı milletim. Yazık oluyor sana, çok hem de çok yazık. Bütün bunların sorumluları meydanda değil mi? Ne zaman aklını başına alacak ve kendine çeki-düzen vereceksin? Bâri kendini, dinini, imanını, namusunu kurtarmaya, korumaya bak. A.Berham ŞAHBUDAK…
                                                                                                                             
                                                                                                                                 
                                                                                                                             DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİ BİRLİĞİ                                                                                                                                                                                                              
                                                                                                                         PLATFORMU Genel Başkanı A.Berham ŞAHBUDAK

ERDOĞAN NASIL YÜKSELDİ ? | Siyaset Gündemi - Levent Gültekin / Gazeteci

Yedi Yıl Sonra Gelen Hesaplaşma: Cumhuriyet, Demokrasi ve Siyasi Sorumluluk 2018 yılında, Türkiye'nin yönetim sisteminde yaşanan kritik ...