“ Yıllardır Türk Milletini " din iman bayrak ezan yerli milli diyerek Allah'ın dini olan İslam diniyle aldatan çürümüş çağdışı zihniyete mensup siyasetçilerden bu cumhuriyette Türk milleti de biran önce kurtulmalı..? ”… Aksi ne bu cumhuriyet nede Türk milleti asla karanlıklardan kurtulamaz” .?
31 Ocak 2021 Pazar
UNUTMADIK ASLA #UNUTTURMAYACAĞIZ!
UNUTMADIK ASLA #UNUTTURMAYACAĞIZ!
Muammer Aksoy, Türk hukukçu, Atatürkçü Kemalist aydın yazar.
1961 #Anayasasını hazırlayan komisyonun sözcülüğünü yapmıştır.
Milletvekili Numan Aksoy'un oğlu. 1990 yılında, tıpkı diğer Atatürkçü ve Kemalist Cumhuriyet şehitlerimiz gibi "gerçi yobaz ırkçı" faşistlerce öldürülmüş “Atatürkçü Düşünce Derneğinin kurucusu ve ilk Genel Başkanıdır Muammer Aksoy,"
TAM " BAĞIMSIZ" TÜRKİYE DİYEN AYDIN ATATÜRKÇÜ KEMALİST DEVRİMCİLER "GERİCİ BİR #GÜRUH" TARAFINDAN 31 YIL ÖNCE BUGÜN ŞEHİT EDİLDİ!!!
UNUTMADIK ASLA UNUTTURMAYACAĞIZ!
Muammer Aksoy ve “ diğer Aydın Atatürkçü şehitlerimizi. .. Tam Bağımsız Türkiye diyen" Atatürkçü aydın yurtsever devrimci Kemalist Şehitlerimiz “Muammer Aksoy tam 31 yıl önce, bugün katledildi... Bürosundan evine dönerken, oturduğu apartmana girerken...
Sağ şakağından ve sağ göğsünden... İki kurşunla... 31 yıl önce bugün şehit edildi... Özal iktidarının son zamanlarında bağımsızlığımızı savunanlar için atılmış ve birçok aydın kalleşçe katledilmişlerdi.
Koalisyon karmaşasının eşiğinde... Radikal İslamcıların imzasıyla...
O yıl ardı ardına işlenecek üç adet faili meçhul cinayetin ilk halkasında... Atatürkçü Düşünce Derneğinin kurucularından hukukçu Muammer Aksoy öldürüldü bu ülkede, 1990 yılında. Ilımlı İslam pazarlamacılarının parlamaya başladığı... Babıali gazeteciliğinin İki ‘telli gazeteciliğine dönüştüğü...
Uğur Mumcu gazeteciliğini hor görecek yeni nesil bir medyanın temellerinin atıldığı... Ordu içindeki İslami örgütlenmelerden bahsedildiği... Üniversitelerde türban tartışmalarının çıktığı...
Laikliğe karşı olanların siyasi heveslerinin tehlikeli bulunmasının yersiz görülmeye başlandığı zamanlarda...1990 yılının ocak ayında... Muammer Aksoy öldürüldü bu ülkede iki kurşunla. Onu gömdü bu ülke.
Sonra birkaç ay arayla Çetin Emeç’i gömdü... Hedefine ulaşınca demokrasi tramvayından ineceğini daha baştan kendi ağzıyla açıklayan... Askeri vesayeti kaldırma vaadiyle iktidara talip olan...
Bu arada laikliğe düşman olduğunu saklama gereği de duymayan...
Arkasına Batı’yı, kanatlarının altına da kullanışlı bazı aydınları alan cambaz bir siyaseti iktidara getirdi. Otuz yıl önce bugün, o iki kurşun sadece bu ülkenin kıymetli bir hukukçusunu öldürmedi. Sonrasındaki kurşunlamalar, yangınlar, patlamalarla birlikte, bu ülkenin aklını ve kalbini de deldi geçti.
İşlenen onca siyasi cinayeti doğru okuyamayan... Kendisine gösterilen hedeflere sağduyu yoksunu bir heyecanla dalan...
Hesaplı olduğu aşikar tuzaklara hiç sektirmeden yuvarlanan... Ve karışan kafasını meselenin aslına yormak yerine, kendisini yatıştıra yatıştıra iktidarı şu anki politikaların hoyratlığına bırakan bu ülkede...
31 yıl öncesinden den bugüne bu cinayetleri planlayan irade... Bugünlerin iktidarlarını şekillendirdiği için; Son yıllarda kurşunlar sıkılmıyor, pusular kurulmuyor, bombalar patlamıyor. Ama... 90’lardan 2000’lere, bombalarla, kurşunlarla yok edilen aydınlar...
Artık faili meçhullerle değil, legal yollarla ortadan kaldırılıyor. Muammer Aksoy... Bundan 31 yıl önce tam bugün, tam da bunun için öldürüldü bu ülkede iki kurşunla. Atatürkçü yurtsever devrimciler ve Kemalistler olarak unutmadık unutturmayacağız. .Ali Berham ŞAHBUDAK… 31.01.2021…
24 Ocak 2021 Pazar
CUMHURİYETİN KEMALİST VE ATATÜRKÇÜ AYDIN ŞEHİTLERİ!
CUMHURİYETİN KEMALİST VE ATATÜRKÇÜ AYDIN ŞEHİTLERİ!
Öncelikle şu unutulmasın ki “İnsan sadece konuştukları şeylerden değil, görüp de susarak anlatmadıkları şeylerden de sorumludurlar…
Tıpkı AKP ile birlikte 18 yıldır cemaat ve tarikatlarla, Atatürk’ün milli mücadele sonrasında emperyalizme diz çökerterek kurduğu tam bağımsız cumhuriyeti, çıkarları için belli bir azınlık adına cumhuriyet devrimlerini ve kazanımlarını miras yedi mantığıyla, devlette çeteleşen sözde devlet yönetimi de sorumludur.
PEKİ, UĞUR MUMCU KİMDİR VE NEDEN KATLEDİLDİ?
Peki, Uğur Mumcu kimdir sorusuna verilecek yanıt hayat hikayesi anlatılmaya çalışılsa ne bu sayfalara sığar ne de zaman yeter. Uğur Mumcu, Türk gazeteci, araştırmacı ve yazar. 24 Ocak 1993'te Ankara'da Karlı Sokaktaki evinin önünde, arabasına konulan bombanın patlaması sonucu suikasta kurban giderek yaşamını yitirmiştir.
24 Ocak 1993, pazar sabahı, evinin önünde aracına yerleştirilen bombayla katledilen cesur bir Atatürkçü Kemalist gazeteciydi Uğur Mumcu. Korkmayan, boyun eğmeyen, araştıran, doğruları yazan, cesur yürekli cumhuriyetçi aydın yurtsever bir insandı…
“Ben Atatürkçüyüm… Ben, cumhuriyetçiyim… Ben laikim… Ben antiemperyalistim… Ben tam bağımsız Türkiye’den yanayım… Ben insan hakları savunucuyum… Ben, terörün karşısındayım… Ben, yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım. Dün sabaha değin, araştırarak yazdığım hiçbir konuyu yalanlayamadınız. Öyleyse vurun, parçalayın, her parçamdan benim gibiler beni aşacaklar doğacaktır.
Uğur Mumcu ve tüm Atatürkçü Kemalist aydınlarımıza gerici yobaz ve ırkçı faşistler pusu kurarak canlarını kalleşçe aldılar çünkü bu canlara tahammül edemediler. Düşüncelerine, doğrularına, halkı bilgilendirmek için canını ortaya koymasına tahammül edemediler. Güçlüden yana saf tutmamasını, eğilip bükülmemesini, dilsiz şeytan olmamasını sindiremediler.
Bir Pazar sabahı evinin önünde katlettiler Uğur Mumcu’yu ve tüm Atatürkçü Kemalist Aydınları… O gün katillerinin bulunmasını devletin namus borcu görenler bu borçlarını ödeyemeden gitti. Oysa 28 yıldır Uğur Mumcu’nun katilleri veya azmettiricileri halen karanlıkta. Ancak biz hiç unutmuyoruz, biz sözlerini, düşüncelerini, söylediklerini her gün biraz daha hak vererek işliyoruz aklımıza.
Bugün ağaçla röportaj yapan, yalan haber yapmaktan zerre imtina etmeyen, güçlünün yanında saf tutmayı maharet bilen, tek vasfı güçlüyü yağlamak olan gazeteci müsveddelerini gördükçe ona bakarak gazeteci ne demektir unutmamaya çalışıyoruz. Özlüyoruz Uğur Mumcuyu 24 yıldır her gün. Özlüyoruz, çünkü bugün bize gazeteci diye sunulan pespayelikleri gördükçe 24 yılda bir Uğur Mumcu yetiştirememiş olmanın derin acısını içimizin en derinlerinde yaşıyoruz.
“Her şeye rağmen sen kabrinde rahat uyu” Uğur Mumcu, ülkeyi esir alan cehaletin ve cağ dışı karanlığın aydınlatmada ki Meş'alenin aydınlığıyla yol alacağız tıpkı Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün Anadolu’da ilk yaktığı aydınlanma meş'alenin ışığında olduğu gibi ”… Uğur Mumcu sadece konuştuklarıyla değil, susmamasıyla da bir gazeteciydi, haksızlık, adaletsizlik, zalimlik karşısında asla susmadı, korkmadı, geri adım atmadı.
Bize öğrenmenin erdemini anlatan bir gazeteciydi, kendini geliştirmenin, okumanın, bilmenin, vs. ne kadar kıymetli olduğunu bıkmadan usanmadan tekrarladı. İleri görüşlüydü, yaşadığı dönemi iyi yorumlamasının dışında geleceğe dair da çok doğru tespitlerde bulunurdu, kimse kandıramadı Uğur Mumcuyu!
“Cemaatlere, tarikatlara giren çocuklar, 30 sene sonra general olacaklar Cumhuriyete karşı ayaklanacaklar…”
Bugün “o senden, bu bizden” diye ayrışan, ölümlerin arkasından bile görüşüne, siyasetine göre mevzi alan aşağılıklar en güzel o tarif etmişti bize. “Susanlarda bu insanlık suçlarına katılmış olur. Bu masum insanlar, Yahudi de olur, Arap’ta, Hristiyan’da. Ölenlerde ırk ve din ayırımı yapılmaz. Ölen insandır.”
Toplumsal hafızayı diri tutmaya çalışan kıymetli bir insandı Uğur Mumcu, şimdilerde 2 gün önce yazdığını unutan güç sevici yalakalara benzemezdi. “Biz Türk Milleti olarak unutkan bir milletiz üç beş yıllık olayları hemen unutuyoruz yada hatırlamaya korkuyoruz oğullarını kızlarını ɑnɑ ve bɑbɑlɑrı, kanlı göz yɑşlɑrıylɑ nasıl mezara koyduklarını hemen unutuyoruz…
Gelişmenin, büyümenin, refah içinde yaşamanın eğitimden, bilgiden geçtiğini çok iyi bilen biriydi, politikanın kirlenmiş klişelerine, kirli yüzüne asla prim vermeyen bir insandı. “Gelecek nesilleri değil, gelecek seçimleri düşünen politikacılarımız bu tablonun ressɑmlɑrıdırlɑr. Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” parolası ile liberalizm, en acı örneğini Türkiye’de vermiştir.”
Korkak değildi Uğur Mumcu, düşüncelerini, fikirlerini, görüşlerini hiçbir çıkar grubu, güç odağı, vs. için değiştirecek, eğip bükecek zavallılıkta biri olmadı asla. Reçetesi belliydi Uğur Mumcu’nun, bu ülkenin güzel günler görebilmesinin nasıl mümkün olduğunu lafı eğip bükmeden, dan diye söylerdi. “Bir ulus, ne kadar okuma-yazma, öğrenme, araştırma eğilimde ise, o kadar sağlam, o kadar hoşgörülü ve demokrat yapıda olur.”
Doğru neredeyse gider alırdı Uğur Mumcu, kimin işine yarayacak diye düşünmez ve bakmazdı. “Ellerini kana bulayanlar, içlerindeki korkularını mezar taşlarıyla yaşayanlar, aynı adaletsizliğin ve aynı suçun ortaklarıdır hep birlikte. Gözlerin açıksa göreceksin. Kulağın sağır değilse duyacaksın. Ellerin kesik değilse uzanacaksın.”
Anayasa tartışmaları içinde kaybolduğumuz, gazeteyi “kasete” diye yazan insanların yasa yaptığı ülkemizde cahilin suratına tokat atar gibi konuşmasını bilmiştir Uğur Mumcu. “İnsanlara can güvenliği sağlayamamış bir düzene hukuk devleti denilemez. Devrimcilerin faili meçhul cinayetlere kurban gittiği bir düzene demokrasi denilemez. Yolsuzlukların devlet yetkililerini sardığı bir düzene Anayasa düzeni denilemez. Bu, katiller demokrasisidir. Bu, hırsızlar düzenidir.”
Şimdilerde sadece kredi almak, ev borcu ödemek, oğlunu, kızını işe yerleştirmek için gazetecilik yapanları gördükçe onurlu Uğur Mumcuyu özlememek mümkün mü savunduğu tam bağımsız bu cumhuriyette? “Baskıya boyun eğmeyen, gelen geçen yönetimlere maşalık etmeyen, içinde insanlık onurunu bir değişilmez hazine gibi saklayan insanlardır çağlarına ve toplumlarına yakışanlar.”
12. Bu topraklar Uğur Mumcu gibi bir gazeteci-yazar gördü, iyi ki gördük, iyi ki tanıdık, iyi ki bizim topraklarımızda yeşerdin sen Uğur mumcu. Seni tanımayanlara, seni anlatmak bizim boynumuzun borcu olsun, kimse yalanın peşinde kaybolmasın, kimse korkup köşeye sinmesin diye seni her gün biraz daha artarak anlatacağız.
Sen “silahların sustuğu, düşüncülerin kır çiçekleri gibi açtığı günleri göreceklere ne mutlu!” demiştin, o günleri getirmek bizim boynumuzun borcu olsun. Sen Kabrinde rahat uyu Uğur Mumcu, senin kadar cesur olmaya çalışan, çiçek açmayı bekleyen çocukların ve yoldaşların var bu topraklarda.
Oysaki günümüz Türkiye’sinde artık insan olmanın ve onurlu yaşamanın çok ağır bedeli var…
Yok, ben bu yaşamı sevmiyorum diyorsan onursuz ve haysiyetsiz yaşamayı seçiyorsan o zaman onursuzluğun ve alçaklığın bir parçası olacaksın alçaklığın yalanın talanın parçası “ Atatürkçü Kemalist yurtsever devrimcilere bu davranışlar yakışmadığı için de kalleşçe haince katledilmesi ve linç edilmelisi işte tam da bu. "Oysa insan olmak çoğala bilmektir başkalarıyla İnsanca bir arada, yaşaya bilmektir onurunla gururunla barış içinde yaşamaktır insanca “dün belki daha az Uğur Mumcu’yduk bugün ise daha çok Uğur Mumcu’yuz bu anlamda"… Ali Berham ŞAHBUDAK…
PERİNÇEK HER ZAMAN OLDUĞU GİBİ ŞİMDİDE #SARAYA KARŞI GÖREVİNİ YAPIYOR?
PERİNÇEK #HER ZAMAN OLDUĞU GİBİ ŞİMDİDE #SARAYA KARŞI GÖREVİNİ #YAPIYOR?
DOĞU PERİNÇEK YİNE TÜRK #SOLUNA IHANET ETMEYE #DEVAM EDİYOR?
"Doğu Perinçek Kimdir bir önceki yazımda Sayın Yalçın Küçüğün Gazeteci Soner Yalçın gönderdiği mektupta değinmiştim".
Sayın Yalçın Oda TV köşesinde bu mektubu yayınlamış Benim' de Doğu Perinçek gerçek bir #Atatürkçü yurt sever devrimci midir makalemde yer alan #Deniz Gezmiş ve arkadaşları #Mahir Çayan' ve arkadaşlarını nasıl ihbar ettiği açıkça yer almıştı. ..
Şimdi aynı doğu Perinçek Partisinden istifa eden yıllardır birlikte mücadele ettiği yol arkadaşlarını anında FETÖ ve PKK’lı diyerek satan bir kişi olarak yine sahnede!
Soru Şu 1/ Gerçek #Atatürkçü yurtsever Kemalist devrimci dava arkadaşlarım halen Doğu Perinçek in yanında durarak ' #Atatürk'ün ve #cumhuriyete hakaret eden cumhuriyete çökmüş saraya hizmet etmeye devam mı edecek? 2/ #Yoksa geceki Türk solunda yer alarak bu zihniyetle mücadelemi edecek?
Vatan Partisi'nde yaşanan istifaları değerlendiren Doğu Perinçek, '#Benim karşıma sahte solcu getirmeyin. Ben 1968 #gençlik hareketin lidereyim. #Deniz Gezmişler, #Mahir Çayanlar benim emrimdeki kişilerdi' ifadelerini kullanarak yine bu ülkenin temellerine dinamit koymayı tasarlayan dönekler biri!
Doğu Perinçek, Haber Türk’te Eren Eğilmez'in operatörlüğünü yaptığı programda Haber Türk yazarı Nagehan Alçı, Cem Küçük ve Gökhan Hacır'ın sorularını yanıtladı. Partisinden istifa edenleri "PKK ve FETÖ dostu olarak" itham eden Perinçek şu açıklamaları yaptı: "Türkiye'de en çok izlenen insan Doğu Perinçek. Vatan Partisi şu anda çığ gibi büyüyor diyerek tıpkı beslendiği kacak saraya pabucunu ters giydirdi yalanla hileyle...
Her fırsatta #Kürtleri #Alevileri #Devrimcilerin #Solcuları #Atatürkçü Kemalist yurt sever devrimciler hakaret eden bu besleme Doğu Perinçek Mardin, de Hakkâri’de Yüksekova, da Aydın, da Balıkesir de Türkiye'nin her yerinde büyüdüğünü iddia ederek gerçek solcuları #PKK' ve #FETÖ terör örgütü çatısı altında olmakla suçladı...
#Bu gurup niye beni benimsesin diyerek devam eden çakma solcu Perinçek.
Sizin bahsettiğiniz şahıslar da Vatan Partisi'nin 'HDP kapatılsın' programına karşı çıkan, Türk milletiyiz kavramını dışarı çıkartan Biden'in, PKK'nın, FETÖ'nün dostu olan şahıslar. 10 tanesi medyadan açıklama yaptı, partimize bağlıyız diye, 29 tanesi partiden ayrılmış insanlar, bir kısmı da hala konuşulan insanlar.
#PARTİSİNİN HDP KAPATILSIN TAVRINA KARŞI KOYAN İNSANLARDIR DİYEREK YILLARCA BİRLİKTE YÜRÜDÜĞÜ ARKADAŞLARINI SATTI TIPKI Denizleri Mahirleri sattığı gibi?
Esas olarak partinin #HDP kapatılsın tavrına karşı koyan insanlardır diyen çakma solcu bakin daha neler söyledi.
Onlar partimiz için ayak bağı. Parti programına karşı olduğu için haysiyet kuruluna verip atarız. Türk milletiz kavramına karşı çıkmışlardır. Türk milleti olduğumuz için #Kürdistan programını bozduk.
Türk Milletiyiz kavramı bizim için vazgeçilmez kavram "burada tıpkı saray gibi takiye yapıyor bu cümleleri kurarak". 108 değil 108 bin kişi 'Türk milletiyiz' kavramına karşı çıksın hiç fark etmez, atarız. #BEN 1968 GENÇLİK HAREKETİNİN #LİDERİYİM" Burada partinin oybirliği kararı söz konusu.
Vatan Partisi bu tür eğilimler çıktığı zaman onları eğitmeye çalışır. En son 4-5 gün içinde 700 kişiyi topladım zum üzerinden. Benim karşıma sahte #solu getirmeyin. Orada bizim duruşumuz son derece önemlidir. #Ben 1968 gençlik hareketinin lidereyim.
#Deniz Gezmişler, #Mahir Çayanlar benim emrimdeki kişilerdir. Türk #Silahlı küvetlerine ve polise karşı bu kişiler silahlı mücadele eylemine giriştikleri için onların karşısına ben çıktım tabi beni sevmezler diyen çakma Perinçek yine bir yere mesaj verdi...
Oysa bütün dünya biliyor ki " Türk sol hareketi asla bir silahlı çatışmaya girmedi Tuk halkına karşı ve TSK ve Polis teşkilatına karşı tek hedefleri tam bağımsız T.C. Devleti ve #Atatürk ilke ve devrimleri ışığında bağımsız kalmasıydı... Ali Berham ŞAHBUDAK…
19 Ocak 2021 Salı
AKP VE SARAY "ARTIK YOLUN SONUNA" GELDİ?
AKP VE SARAY "ARTIK YOLUN SONUNA" GELDİ?
Tam 18 yıldır Türk halkını din iman diyerek adata aldata AKP ve Erdoğan güçlendi, bu yetmedi "milli mücadele sonucunda ebedi başkomutanımız ve kurucu liderimiz ulu önder Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu bu cumhuriyete “ne kadar fabrika varsa yandaşa ve emperyalistlere sattı...
AKP ve yandaşları cumhuriyete ait ne varsa yuttu, şişti engellenemez, durdurulamaz, yenilmez denilen AKP ve çeteleri başta İstanbul ve Ankara olmak üzere 11 Büyükşehirde yerel yönetimlerde yenildi ve halen de yenilmekte.
Evet, AKP 18 yıldır iktidarda. Devleti ele geçirdi ve yeni bir rejim kurmaya çalışıyor. Bu doğru. Ama en az bu kadar bir doğru daha var ki o da Atatürk’ün kurduğu bu cumhuriyette kendi istediği gibi bir toplum inşa edemedi. Edemeyecek. AKP ve onda vücut bulan ne varsa ona itiraz eden milyonlar var. Sadece Erdoğan ve partisi değil, 18 yılda bu cumhuriyeti yok etmek için kurdukları her şey artık AKP ve bileşenleri için aşağıya doğru gidiyor!
Bunun anlamak için son bir yılda bu cumhuriyette neler yaşandı bunlara bakmak yeterli! İstisnasız her alanda aşağı gidiyor ve her gecen gün aldatıldığını ve kandırıldığını gören bu onurlu ve gururlu halk biraz daha uyanarak artık bundan sonra neler olacağını görüyor olmasıdır… Artık AKP ve bileşenleri cemaatler tarikatlar ve MHP için bu cumhuriyette artık bir gelecek yok demektir. Yıllardır AKP ve bileşenlerinin satın aldığı sözde akademisyenleri ve üç kuruşa satılmış sözde köşe yazarları ve gazetecileri TV'leri ne yaparsa yapsın artık AKP ve çetelerinin sonu geldi!.
Artık 2018 sonrasında AKP denilince ilk akla gelen rant, özelleştirme, işsizlik ve borçlanma ekonomisi geliyor! Demek ki artık AKP ve Saray yönetimi yıllardır yarın yokmuş gibi yüksek faizler ödeyerek borçlanan, aldığı borcu da yandaşın rant ekonomisine yatıran bir AKP ve bileşenleri olan cemaat ve tarikatları geliyor, her şeyi özelleştiren 18 yılda tek bir fabrika dahi kuramayan mevcut fabrikaları da yandaşa satan sanayisiz üretimsiz bir AKP geliyor ve artık AKP için yolun sonuna gelindiğini gösteriyor.
Tıpkı sular çekilince kıyıya vuran balık misali, sıcak paranın çekilmesiyle AKP’nin de rant ekonomisi krize girdi.
AKP ise günahlarının bedelini 83 milyon yurttaşa ödetiyor. 1999 yılında Eichengreen ve Haussmann iktisat literatürüne "temel günah" olarak ün kazanan kavramı tanıttı. Kısaca gelişmekte olan ülkelerin yabancı para cinsinden gittikçe artan oranda borçlanması olarak ifade edilebilir.
Bu çerçeveden bakıldığında, 18 yıldır ekonominin dümenini elinde tutan AKP en büyük günahkar olarak tanımlamak mümkün.
Gelinen noktada, dış borcun milli gelir oranı cumhuriyet tarihinde bir rekoru kırmış durumda. Başkasının kanatlarıyla uçan ekonomi yönetimi temel günahın sefasını yıllarca sürdü. Sadece AKP döneminde 300 milyar dolardan fazla borç kullanıldı, yaklaşık 65 milyar dolar özelleştirme geliri elde edildi. TEKEL, Türk Telekom, Tüpraş, Petkim, Şeker Fabrikaları ve dahası özelleştirildi, 18 yıllık bir istihdamsız büyüme politikası sonunda Türkiye sanayisiz leşti.
Bugün ise AKP'nin geçmiş günahlarının bedelini 83 milyon yurttaş la birlikte AKP’nin yap işlet devret yandaş modelli yıkım projeler için bu ülkeye 50 yıl çıkaramayacak ”bir fore kazık çaktı ”bu kazığın bedellerini henüz daha doğmamış olan torunlarımızla birlikte mevcutta olan Türk halkı ödemek zorunda bırakıldı bugün dahi AKP ve bileşenlerinden olan MHP ve yönetimi çaktıkları bu kazıkların günahlarıyla yüzleşmekten uzak halkı yeni senaryolarla ve kandırmaya devam ediyorlar!
Oysaki bu ülke “ Milli mücadele sonucunda emperyalizme diz çöktürerek tam bağımsız olarak ulu önder Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurularak Tür Milletinin onurlu ve gururlu yaşamaları için Türk Gençliğine emanet edildi AKP 18 yıldır bu Cumhuriyeti adeta patlaması için kapalı bir odaya yanıcı bir gaz doldurursun ya AKP’de 2013 den 2018 tarihlerine kadar bu cumhuriyette bunu yaptı ve halen de yapmaya devam ediyor.)
AKP ve bileşenleri olan cemaat ve tarikatları yıllardır cumhuriyeti ve Atatürk Devrimlerini yok etmek için ellerinden bulunan tüm devlet imkanlarını kullandılar. Fed ’in faizleri 0’a indirmesi hükümetin kısa vadede işine gelse de iktisatçıların uyarılarına kulak tıkandı. Zira mevcut parasal genişleme Fed kurmaylarının da dediği üzere geçici ve olağanüstüydü. Türkiye ve AKP halen bu rüyadan uyandı.
22 Mayıs 2013’te Fed Başkanı Bernanke parasal genişlemeyi gelecek dönemde yavaşlatacağını ve faizleri peyderpey yükselteceğini açıkladı. O yıl ABD’li yatırım bankası faizlerin yükselmesinin ardından en çok risk barındıran 5 ülkeyi açıkladı. Daha sonra “kırılgan beşli” olarak anılacak bu listede 6 yıl önce Brezilya, Türkiye, Hindistan, G.Afrika ve Endonezya yer alıyordu.
Liste her yıl yenilendi, kimi yeni ülkeler girdi kimisi çıktı ancak Türkiye kırılgan beşli listesinin demirbaşı oldu. Sermaye birikim rejimi inşaat rantı üzerine inşa edilen, her yıl giderek artan büyüklükte borcu döndürmeye çalışan, üretim yapısı ithalata bağımlı olan Türkiye’nin en son ihtiyacı olan şey başına geliyor faizler ve döviz kuru yükseliyordu. Türkiye’nin finansal riskleri giderek artıyor, geçmiş günahlar giderek sürdürülemez bir hale geliyordu.
AKP ve Sınır Komşularıyla sıfır sorundan değersiz yalnızlığa gelen AKP yönetimi… Komşularla ‘sıfır sorun’ söylemiyle ve büyük bir uluslararası koalisyonu arkasına alarak yola çıkan AKP’nin dış politikası kabaca 2009’a kadar ufak tefek kusurlarıyla işledi. ABD’yi arkasına alan ve Ortadoğu politikalarının taşeronu haline gelen, ‘model lider’, ‘model ülke’ telkinleri ile sürekli olarak pohpohlanan iktidar ve Erdoğan, “Model değil lider olayım hayali” görmeye başladığı andan itibaren makas kırdı.
Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve onun ‘stratejik derinlik’ diye her fırsatta anlattığı çizgi, yeni Osmanlıcı yönelime geçişi başlattı. Yeni Osmanlıcılık yapılacaksa başlanacak tek bir yer vardı; Suriye. İran çok büyük bir güçtü. Irak, hem İran’ın etkisindeydi hem savaştan yeni çıkmıştı. ABD Ürdün’ü kimseye kaptırma niyetinde değildi. Kaçınılmaz olarak hedef Suriye oldu. ‘Arap Baharı’ öncesi Davutoğlu Suriye’ye 62 kez gitti. İki ülke liderleri aileleriyle birlikte ortak tatil yaptı. İki ülke arasında ortak bakanlıklar bile kuruldu.
2011 yılında yaşanan ‘Arap Baharı’ ile Türkiye’nin iştahı iyiden iyiye kabardı. Müslüman Kardeşlerin enternasyonalizmin üzerine, Erdoğan’ı oturtarak, bölgesel lider yaratılacak ve böylece yeni Osmanlıcılık hayali gerçekleşecekti. Tunus’tan El Nahda, Mısırda Mursi, Filistin’de Hamas derken, Suriye’de de Esad’ın düşme ihtimaline tutunan AKP, dış politikada kırmaya başladığı makası uç noktaya getirdi. Ve Suriye, 2011 yılında “iç mesele” haline getirirdi. Bunu 5 Ağustos 2012’de dönemin Başbakanı Erdoğan’ın ağzından “Emevi Camisi’nde namaz kılacağız” söylemi takip etti.
Ortadoğu’ya lider olma hayaliyle ABD ile birlikte müdahale edilen Suriye’de Emevi Camii’nde namaz kılma hevesleri dillendirilirken, işler terse döndü. Esad devrilirse yerine Müslüman Kardeşlerin Suriye ayağının iktidara geleceğini ve istemediği sonuçların yaşanacağını gören ABD taktik değiştirdi. 2013’te Mısır darbesi, El Nahta’nın Tunus’ta çökmesi, IŞİD’ın kurulmasıyla birlikte Ilımlı İslam projesi çöktü. Türkiye ise tarihinde ilk defa, bir iktidar komşu ülkede silah zoruyla hükümet değiştirmeye kalktı.
Proje bazında 2014 yılı Aralık ayında başlayan “eğit-donat” projesi 8 Mayıs 2015 tarihinde resmen devreye girdi. Yüzlerce cihatçı eğitilerek, Suriye’de savaşmak üzere bu ülkeye gönderildi. ABD ile ortak projesi olan eğit-donat programında Türkiye’de askeri eğitim verip silahlandırdığı ÖSO mensupları 2015 yılında Suriye’de savaşmaya başladı. Hayallerini ve heveslerini buraya büken AKP için işler Washington’ın eğit-donat stratejisinde de değişikliğe gitmesi ve Moskova’nın 2015’te sahadaki varlığını kalıcı hale getirmesiyle işler tamamen değişti.
Çökmeye yüz tutmuş Suriye politikası krize girince, AKP’den yeni bir adım geldi. Rusya ve ABD arasında denge siyaseti kullanmaya başladığını söyleyen iktidarın denge siyaseti dediği şey “mekik dokuma ”ya dönmüş durumda, aklınca ABD’ye karşı Rusya’yı bir dengeleme unsuru olarak kullanmaya kalkıp, sonuçta her ikisi arasında sıkışmayı başardı.
AKP döneminde özetle, Türkiye’nin Ortadoğu’da Suriye ile ilişkileri dibe vurdu, Körfez’de Suudi Arabistan, BAE, Ürdün, Mısır ve İsrail ekseni; Doğu Akdeniz’de Mısır, İsrail, Yunanistan, Kıbrıs Rum Cumhuriyeti, AB ve ABD ekseni karşısında yalnızlaştı, izole oldu.
AKP’NİN YILLARDIR YARATMAYA ÇALIŞTIĞI TOPLUMSAL DÖNÜŞÜM PROJESİ NEDİR?
AKP’ daha 2002 yılında bir toplumsal dönüşüm için düğmeye basmıştı “ Önce M.E. B. ile başladı” bu dönüşüm projesine en büyük itiraz Muhalefetten önce Cumhuriyet kadınlarından geldi! AKP’nin kuruluş yıllarından itibaren çekinmeden ifade ettiği yeni toplum fikrinin en önemli ayağını kadınlığın ve ailenin sil baştan inşa edilmesi oluşturdu.
Henüz 2002 yılında müftülüklerde ‘aile büroları kuran iktidarın adımlarını, Erdoğan’ın kadın düşmanı söylemleri takip etti. 2008 yılında ‘En az üç çocuk’ diye başlayan süreç, 2012’de ‘Her kürtaj bir Uludere’dir’ söylemiyle taçlandırıldı. İş 2014 yılında, kadın ‘erkek- eşitliği fıtrata aykırı’ demeye kadar vardı.
AKP tıpkı diğer İslamcı hareketler gibi, kadının asıl yerinin ‘aile’ olduğuna yönelik ideolojinin taşıyıcısı olduğu için, aileyi yeniden inşa etmek fikrini iktidarının en önemli önceliklerinden biri haline getirdi. Yeni toplum projesinin sorunsuz işleyebilmesi için, ilk olarak uslandırılması kadınlardı.
Ne liberal istihdam ve emek politikaları da (kayıt dışı-güvencesiz-esnek çalışma) iktidarın kadın ve aile konusundaki siyasal hedefini büyütmesine maddi bir temel sağladı. Bir sonraki adım, kadınlara bir müjde gibi sunulan “aile paketi” oldu. Kadınlara esnek çalışma olanağı getiren, her çocukta 100-200 TL artarak bir ‘devlet altını’ kazandıran paket, kadınların çalışmasını ancak evdeki esas görevlerini (!) yerine getirmesi şartına bağladı. Bunu engelli ve yaşlı bakımından kadını sorumlu tutmak takip etti. Sosyal politikalar, istihdam politikaları ve eğitim politikaları bu yönde kullanıldı.
Yetmedi, aile içi şiddet ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayan yasal düzenlemeler hedef alındı. Toplumsal hayatı tasarımlamak hedefiyle atılan adımları kadınların farklı alanlardaki mücadelesi ile engellendi. AKP’li ilk birkaç senede yeni toplum hedefinin ciddiyeti henüz anlaşılmamışken, alaycı bir eda ve “Cumhuriyetçi teyze” etiketi kullanılarak toplumdan soyutlanmaya çalışan kadın figürü, kısa süre sonra “laik-seküler” mücadelenin simgesi haline geldi.
Toplumsal mücadeleler ve gerileme anlarının öncü gücü kadınlar oldu. Gezi Direnişinde yükselen tencere-tava sesleri, Karadeniz’den, Ege’ye oradan Trakya köylerine kadar ekolojik talana karşı büyüyen mücadelelerde kadınların en önde olması tüm bu devletleşmiş İslami-despotik yönetim altında tesadüfü değildi. Karadeniz’deki Yeşil Yol projesine karşı hala süren direnişin “halkım ben” diyen Havva Ana’sı ile Gezi parkının ‘kırmızılı kadını’ arasındaki bağı kuran doğrudan Türkiye’de kadın olmanın ‘yaşam mücadelesi’ haline gelmesiydi.
Yüzde 1400 artan kadın cinayetlerine olan öfke defalarca sokaklara taşındı. Karma eğitimi inatla savunan, iffetsiz ilan edileceğini bildiği halde ‘kahkaha’ atan, hatta bazen yalnızca ‘şort giyip’ sokakta yürüyenler, yıl 2018 8 Mart’ı olduğunda binlerle taksimde yürüdüğünde, ‘seçim kazanma’ stratejisinin parçası kabul edilip, ‘ezan ıslıklamakla’ yaftalandı, fakat karalama kampanyası tutmadığı gibi, polis şiddeti de öfke topladı.
Başarısızlığını Faturası! Tüm bu öfke birikimi ve tasarruf edilen ailenin ve toplumun tam olarak inşa edilememesi AKP içerisindeki çürüme herkes tarafından görünür hale geldiğinde dillendirilmeye başlandı.
Yeni Şafak, Akit gibi gerici basının gündemden düşürmediği ‘Kızlar üniversiteye gidiyor, ahlak sarsılıyor’, ‘nafaka mağduriyeti’, ‘boşanmalar artıyor, aile çatırdıyor’, ‘kültürel alanı eksik bıraktık’ gibi pek çok serzeniş, AKP’nin başarısız toplum projesinin kadınlar tarafından engellendiğinin itirafı niteliğindeydi.
28 Şubat ‘mağduriyetleri’ bile artık yalnızca ‘erkekler tarafından anlatılır hale geldi. Kadın haklarına yönelik tehditlerin, ‘sağ seçmenin’ de kabul edemeyeceği seviyeye çıkmasını, şiddete karşı Hükümet-Der gibi sayılabilecek kadın derneklerinin bile gerici basının hedefine yerleşmesi takip etti. Türbanını çıkaran kadınların ‘özgürleştik’ demesi, bir önceki dönemin ‘mağduriyet’ mayasının nasıl tutmadığını gözler önüne serdi. Ali Berham ŞAHBUDAK…
12 Ocak 2021 Salı
VATAN VE İNSAN SEVGİSİ! Ali Berham ŞAHBUDAK…
Her insanın doğduğu, büyüdüğü ve son nefesini verdikten sonra ebedi uykuya daldığı bir toprak vardır işte o toprak ki vatandır o vatan uğruna canlar fedadır” tıpkı 1919 milli mücadelede olduğu gibi”.
İnsanlar sevinçlerini ve hüzünlerini "vatan" denilen topraklarda yaşar ve ekmeklerini bu topraklarda kazanırlar. İnsanlar, kimliklerini ve bir ulusa ait olma hissini vatan denilen topraklarda edinirler. İşte bu yüzdendir ki insanlar, yüreklerinin bir tarafında hep vatan sevgisini taşırlar ve atalardan gelen bu duygu, gelecek nesillere aktarılarak hiç sönmeyen bir ateş gibi yanmaya devam eder.
Vatan sevgisini anlayabilmek için önce Vatan nedir soruların cevaplarını aramak gerekir!.
Bu soruya geçmişten bugüne birçok kişi tarafından farklı cevaplar verilmiştir. Nitekim vatan kavramı, herkes için farklı anlamlar ifade edebilmektedir. Ancak, vatan kavramının ne olduğunu açıklarken hemen hemen herkesin üzerinde ittifak edilebileceği bazı noktalar bulunmaktadır. Örneğin, İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy'un "Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı!" dizesinde dikkat çektiği gibi vatan, sıradan bir toprak parçası değildir.
Vatan, toprağın altındaki şehitlerin ve tüm ataların ebedi uykuda olduğu kutsal bir topraktır.
Şair Mithat Cemal Kuntay'ın "Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır." dizesinde söylediği gibi bir toprak parçasını vatan kılan özellik, onun uğruna canını feda edebilen kişilerin var olmasıdır. Dolayısıyla, uğruna can verilebilen toprakları vatan olarak ifade etmek mümkündür.
Ancak, "Vatan nedir?" sorusuna verilebilecek cevaplar bunlarla sınırlı değildir.
Her şeyden önce vatan, bir millet için bağımsızlığın ve egemenliğin sembolüdür. Çünkü hiçbir millet, düşman işgali altında olan bir toprak üzerinde yaşamak istemez, isteyemez. Zaten vatan, düşman boyunduruğunda kalmasına göz yumulamayacak olan topraklardır.
Peki, vatan sevgisi nedir? Vatan sevgisi kavramına yönelik olarak geçmişten bugüne farklı açıklamalar yapılmış ve birçok kişi vatan sevgisini kendi bakış açısıyla tasvir etmiştir.
Örneğin Ebedi Baş Komutanımız Dünya dâhisi ve cumhuriyetimizin kurucu lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk, vatan sevgisinin vatana hizmetle ölçülebileceğini ifade etmiştir ve bu cümle bağlamında devam etmiştir vatan sevgisi duygusunu yaşamayan toplumların tarihte yok olmaya mahkûm olduklarına dikkat çekmiştir.
Demek ’ki ney-immiş "Vatan, canını uğruna verme sırrına erenlerin'dir." diyerek vatan sevgisini vatan uğruna can vermeyi göze almak açısından açıklamıştır.
Ancak vatan sevgisi kavramı, sadece doğduğumuz veya doyduğumuz toprağı sevmek şeklinde ifade edilmekle sınırlanamayacak kadar geniş kapsamlı ve derin anlamlıdır. Bu bağlamda vatan sevgisi, mensubu olduğumuz milleti, vatandaşı olduğumuz devleti, gökyüzünde dalgalandırdığımız bayrağı, konuştuğumuz dili ve hem yaşadığımız hem de yaşattığımız kültürü sevmek olarak açıklanabilir.
PEKİ, VATAN VE İNSAN SEVGİSİ NEYİ GEREKTİRİR?
Bu soruya cevap olarak vatan sevgisinin, doğduğumuzdan beri bizi besleyip büyüten vatanımıza olan minnet borcumuzu ödemeyi, yani onun için çalışmayı ve vatanımıza katma değer üretecek işler başarmayı gerektirdiğini söylemek mümkündür. Nitekim vatan sevgisi lafzi olmakla kalamayacak kadar özel bir duygudur ve bu sebeple kişilere bir sorumluluk yükler.
Vatanını seven her yurttaşın, vatanını yüceltmeyi arzu etmesi ve bu uğurda çabalaması gerekmektedir.
Diğer bir ifadeyle vatan sevgisi, vatanımızda huzur, refah, emniyet ve istikrar içerisinde yaşayabilmek için çalışmayı ve çabalamayı gerektirmektedir. Vatan sevgisi sadece geçmişe veya bugüne dair duygu ve düşüncelerimize değil, aynı zamanda geleceğe yönelik hissiyatımız, ideallerimiz ve sorumluluklarımıza da ilişkin bir kavramdır.
Bu çerçevede, gelecek nesillere miras bırakacağımız vatana olan sevgimizi gösterme şeklimiz, onlara vatan sevgisini aşılayabilmek açısından büyük önem taşımaktadır. Dolayısıyla vatan sevgisi, geçmişte yaşamış atalarımıza yönelik bir minnet borcu olmanın yanı sıra gelecekte vatanın emanet edileceği gençlere bırakılması gereken kutsal bir mirastır.
Bu durumu Nobel ödüllü Prof. Dr. Aziz Sancar hocamız ise şu cümlelerle özetlemektedir: "Bende Atatürk ve Vatan sevgim olmasaydı buralara ulaşamazdım. Çok çalışın, çocuklarınıza da hem çok çalışmayı hem de vatan sevgisiyle birlikte Atatürk sevgisini öğretin çünkü 20. ve 21. yy da Atatürk gibi bir dahi yoktur. Çocuklara bunu aşılamak lazım.
Memleketine faydalı olan tüm dünyaya faydalı olur." Bu cümlelerden de anlaşılacağı üzere vatan sevgisi, başarılı bir insan olabilmek açısından anahtar öneme sahiptir.
Çünkü yüreği vatan sevgisiyle dolu olan insanlar vatanı ve milleti için faydalı olabilmek arzusuyla kendini yetiştirir, geliştirir ve sahip olduğu mesleği en iyi şekilde icra etmeye çalışır.
Vatanını ve milletini seven kişilerin yüreğindeki bu sevgi, insanlık adına faydalı hizmetler yapabilme arzusunu da beraberinde getirir. Nitekim vatanını seven bir kişi, dünyanın farklı ülkelerinde zor koşullar altında yaşayan ve yardıma ihtiyaç duyan kim varsa oraya giderek hem onlara faydalı olmak, hem de kendi ülkesinin ve milletinin adını duyurabilmek için çaba gösterebilmektedir.
Vatan sevgisine ilişkin olarak tüm bu hususları Türkiye üzerinden somutlaştırmak yerinde olacaktır.
Tarihimizin vatan sevgisiyle dolu insanların yaptığı kahramanlıklar ve fedakarlıklarla dolu olması Türkiye'yi bu açıdan diğer ülkelerden farklı kılmaktadır. Asırlar boyunca bu topraklarda yediden yetmişe birçok kişi, vatan sevgisiyle dolu yüreğiyle en zor zamanlarda mücadele etme azmine sahip olmuştur.
Örneğin, Birinci Dünya Savaşı esnasında Osmanlı İmparatorluğu parçalanmaya çalışılırken yürekleri bu vatan sevgisiyle dolu Baş Komutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde tüm Türk Halkı kadın, erkek, çocuk, genç ve yaşlı herkes, işgalci emperyalist devletlere karşı var gücüyle kahramanca direnmiştir.
Bunun en somut örneği Çanakkale'de yazılan kahramanlık destanı olmuştur.
Birinci Dünya Savaşı'nın ardından Anadolu düşman işgali altına girdiğinde ise Baş Komutan Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının önderliğinde vatansever Anadolu insanı, yürütülen kurtuluş mücadelesiyle ana yurdu emperyalist güçlerin boyunduruğundan kurtarmış ve akabinde tam bağımsız T.C. Devleti kurulmuştur.
Türk milletinin yüreği vatan sevgisiyle dolu evlatları yüz yıl öncesinde olduğu gibi bugün de vatanını korumak ve onu yüceltmek için her türlü fedakarlığı yapma kabiliyeti vardır “ Yeter ’ki Cumhuriyeti yönetenler ülkeye ihanet etmesin tıpkı Osmanlının son dönemlerinde olduğu gibi liyakatten uzaklaşarak çıkarları için din iman diyerek Türk milletini aldatmasın”…
Kurtuluştan kuruluşa giden süreçte Türkiye'ye yönelik açık veya örtülü dış müdahaleler geçmişte olduğu gibi bugün de mevcuttur bu cumhuriyeti yönetenler gaflet içinde olmadan ülkemizi yönetmelidir Türk milleti tarihler boyu, ülkesinin birliğini ve bütünlüğünü korumak için her türlü tehditlere karşı cesur ve azimli kararlı şekilde vatanını ve Türk milletini etnik ve mezhepsel olarak bölmeden devletini ve milletini korumayı bilmişlerdir bugünde bu bilinçte olmalıdır.
“Mensubu olduğumuz tam bağımsız bu ulusu, vatandaşı olduğumuz devleti, gökyüzünde dalgalandırdığımız bayrağı, konuştuğumuz dili ve hem yaşadığımız hem de yaşattığımız kültürü sevmek anlamına gelen vatan sevgisinin birtakım gereklilikleri ve yurttaşlara yüklediği sorumluluklar vardır”.
Öte yandan vatan sevgisi, sadece geçmişe ve bugüne dair değil, aynı zamanda geleceğimize yönelik de bir kavramdır.
Şair Namık Kemal'in "Amalimiz efkarımız ikbal-i vatandır" dizesiyle ifade ettiği gibi ana gayemiz, vatanımızın istikbalini düşünmek ve vatanımızın daha iyi bir geleceğe kavuşması için gayret göstermek olmalıdır.
“Bu anlamı nedeniyle de, gelecek nesilleri bu temelde nitelikli insanlar olarak yetiştirmek önce bu ülkeyi yönetenlere sonra ise aile bireylerine düşmektedir vatan ve insan sevgisi”.
Unutulmamalıdır ki yüreği vatan sevgisiyle dolu olan insanlar sadece kendi ülkesi için değil, aynı zamanda dünya için de faydalı olurlar. İşte bu yüzden, vatan sevgisinin başta çocuklar ve gençler olmak üzere yediden yetmişe herkesin yüreğine aşılanması ve vatan sevgisine ilişkin hassasiyetin tüm yurttaşlar nezdinde hakim kılınması gerekmektedir. Ali Berham ŞAHBUDAK…
1 Ocak 2021 Cuma
21; YÜZ YIL VE " 2021 YILI" TÜM DÜNYA İNSANLAR İÇİN ONURLU YAŞAMA YILI OLMALI!
21; YÜZ YIL VE " 2021 YILI" TÜM DÜNYA İNSANLAR İÇİN ONURLU YAŞAMA YILI OLMALI!
Ali Berham ŞAHBUDAK. ..01 01.2021
21; yy ve 20 21 yılı biz insanlar için bilginin ve teknolojinin içinde bulunduğumuz bu cağın en etkin kullanmanın ötesinde olmalıdır. "2021 yılı dünya halklarının onurlu yaşam yılı olarak kullanılmalıdır". 2021 yılı Ülkemizde ve dünyada huzurun ve barışın etkin olarak kullanılmasının “tam ‘da zamanı ”diyorum da, aslında hep zamanıdır insan olmanın ve insanca yaşamanın gergi onurlu yaşam olmalı...
Geçmişte de zamanıydı, gelecekte de “tam zamanı” olacak. Bazen zorlaşıyor ve daha çok gerekli oluyor; “olmasa da olur” diyebileceğimiz bir şey değil bu; ille de olması gerekiyor bir insan yaşamı olmalıdır onur.
Onurlu yaşamaktan, onurlu hayattan, onurdan söz ediyorum. Onur; eski deyişle “haysiyet ve gururdur.”
TDK Türkçe Sözlük, özetle, “insanın kendine karşı duyduğu saygı, şeref, öz saygı; başkalarının gösterdiği saygının dayandığı kişisel değer; “insanın, duyan, düşünen ve özgür bir varlık olarak taşıdığı değer, insan olarak insanın değeri” biçiminde sıralıyor tanımsal parçaları.
Kanımca, onur dendiğinde akla gelmesi gereken ilk kavram “değerdir.
İnsanın değeridir. Tanımda da verildiği üzere “insan olarak insanın değeridir.”
Çünkü insan, insan olarak değerlidir. Onu değerli yapan sahip olduğu ve diğer canlılarda bulunmayan kendine özgü özellikleri, yapısal olanaklarıdır. Bilmesi, düşünmesi, irade sahibi olması, eğitilmesi, önceden görmesi, tavır takınması, bilim sanat yapması, inanması, sevmesi, özgür olması, dilinin olması (konuşması), çalışması vb. sayılabilecek özellikler insanı değerli kılar.
Tıptaki manyetik görüntüleme (MR) teknolojisi, şaşırtıcı mimari yapılar, bilimler, Mozart’ın besteleri, Leonardo da Vinci’nin Mona Lisa’sı, Platon’un İdeaları, Victor Hugo’nun Sefiller’i örneğin, “Yaşamaya dair” şiiri ya da Nazım’ın, Selimiye Camii Sinan’ın, Kibele heykelciği, Michelangelo’nun Pieta’sı, internet, robot teknolojisi; tüm bunlar ve daha sayabileceğimiz binlerce yarattı insanın yukarıda sayılan özelliklerinin yansımasından, sonucundan başka bir şey değildir.
Eğer insan bu özelliklerinden dolayı değerli bir varlık ise, ki öyledir, o zaman değeri korunmalıdır. İşte, onurlu hayat ya da onurluca yaşamak insanın bu değerinin, insan olarak değerinin korunmasıdır.
Onur, insanın, insan olarak değerini hem kendinde hem de başkalarında koruması, çiğnetmemesi ve yüceltmesidir. Onurlu bir hayat, insanın değerinin çiğnenmediği, çiğnetilmediği bir hayattır.
Onurlu yaşamak, insanı insan yapan özelliklerle yaşamaktır. Bilme, düşünme, bilim sanat yapma özellikleri, duyguları engellenmiş, özgürlüğü ve iradesi elinden alınmış bir kişinin onuru, yani değeri çiğnenmiş demektir. Onurlu bir hayat bu özelliklerle yaşanan hayattır.
Saygı, insanın değerini kabul etmek, bu değeri koruyacak biçimde davranmak demektir. Onurlu hayat, insanın değerine saygı duyularak yaşanmasıdır yani. Biraz slogan gibi keskin ama, ‘insan, onurlu bir hayat yaşarsa insan olur.
Onursuzca yaşanan bir hayat, insanı insan olmaktan uzaklaştırır.’
Peki, nasıl koruyacağız insanın değerini, onurunu? Nasıl yaratacağız ve yaşayacağız onurlu hayatları? Bir çırpıda yanıtlamak kolay değil elbette ama sanırım evrensel, insani, etik değerler ve ilkelerle kurabiliriz böylesi bir hayatı.
Bize davranış ve eylemlerimizde yol gösteren, rehberlik eden, içsel hakemlerimiz olan bu değer ve ilkelerimizle, bunlardan oluşan vicdanlarımızla yaşayabiliriz onurlu hayatları. Ve bu ilkelerin en evrensel olanı, insan olmanın koşulları, gereklilikleri, birlikte yaşamanın ilkeleri anlamına gelen “insan hakları” ile. Bunların en başındaki “yaşama hakkı” ilkesi ile.
İnsanın değeri yani onuru, insani değer ve ilkelerle, insan hakları ile korunabilir.
Sevgi, saygı, özgürlük, hoşgörü, paylaşma, eşitlik, merhamet, adalet, dürüstlük, bilgi gibi evrensel, insani ve etik değerlerle yaşayarak, hayatlarımızı bu değerlerden ürettiğimiz ilkelerle örerek onurluca yaşayabiliriz.
Kant’ın o ünlü, “insan araç olarak kullanılamaz” ya da “kendine yapılmasını istemediğin bir eylemin/davranışın başkasına yapılmasını da isteme/kabul etme” biçimindeki insani/etik ilkelerine, ya da örneğin, “insan için iyi olanı yap” gibi yukarıda sıralanan değerlerden beslenen ve insanın değerini korumayı amaçlayan bir ilkeye dayalı hayat onurlu bir hayat olacaktır.
Yani kısacası, onurlu hayat, insani evrensel ilkelere dayalı olarak hem kendimizde hem de başkalarında korunan ve yaşanan hayattır. Onurlu hayat, insanın insan gibi yaşamasıdır, insanca yaşamaktır.
İnsanın onurunun, değerinin sadece kendimizde korunması yetmez; tanıdığımız ve tanımadığımız, ülkenin ya da dünyanın herhangi bir coğrafyasında yaşayan herhangi bir kişisinde de bu değeri korumaya çalışmak gerekir. Onurlu yaşamak bunu gerektirir.
Onurun bir kişide dahi çiğnenmesi, insanlığın onurunun tümden çiğnenmesi anlamına gelir. Eğer insanlığın onuru çiğneniyorsa, bir kişi olarak bizim de onurumuz çiğneniyor demektir.
Peki, neden onurluca yaşayamayız çoğu zaman, onurlu bir hayatı göze almayız, alamayız? En önemli neden sanırım “çıkarlarımız.” Kişisel beklentilerimiz, benciliklerimiz, ölçüsüz ve hastalıklı hırslarımız, alacağımız ödüllerdir! Genellikle onursuz hayatları yaratan. Sonra, “korkularımız.” Bize ya da yaşam alanımızda olanlara, o güne kadar elde ettiklerimize gelebilecek zarar korkusu.
Bilgisizlik, cahillik de onursuzluğa yol açabilir.
Sahip olduğumuz ve evrensel etik ilkelerle uyuşmayan ideolojiler, fikirler, duygular, inanışlar, töreler, gelenek-görenekler, kültürler de onursuzca hayatların kaynağı olabilir.
Hindistan'ın bazı gruplarında erkek öldüğünde hemen ardından karısı da öldürülür. Tekrar diril diklerinde kadın ona hizmet etmeyi kaldığı yerden sürdürsün diye yapılır bu. Örneğin, böylesi bir inanış, gelenek ya da kültür insani olmayan bir anlayışa, uygulamaya dayanır ve bu nedenle onursuz çadır.
Bazen zenginliktir onursuzluğun nedeni, bazen yoksulluk. Bazen güçlü olmak onursuzluğu besler, bazen güçsüz olmak. Kolay mıdır peki onurluca yaşamak? Hayır, hiç de kolay değildir. Hele belirli zamanlarda ve toplumlarda daha da zordur onurlu hayatlar sürdürebilmek.
Ne kadar onurluca bir hayat sürdüğümüzü, en azından kendimi eleştirerek hep sorgulamışımdır. Mesele, böylesine kirlenmiş bir dünyada ve toplumda elimizden geldiğince, kalabildiğimiz kadarıyla temiz kalmaktır.
Toplumsal düzeyde evrensel, insani ilke ve değerlerle örülü bir eğitim sistemi ile buna izin veren, destekleyen, insani olmayan yanlardan arındırılmış bir kültürel yapı gerekir onurlu hayatlar kurmak, yaşamak için.
Kişisel düzeyde ise cesaret gerekir, sevgi, bilinç gerekir. İlkeli olmak, insani değerlerle yaşamak gerekir. Bu ilke ve değerlerden ödün vermemek, tutarlı olmak, çıkarlarımızdan, hırslarımızdan, bencilliklerimizden, zalimliklerimizden, şiddetten, cehaletten uzaklaşmak gerekir.
En önemlisi, insanın değerini bilmek, insanın değerli olduğuna inanmak gerekir. İnsanın değerini önce kendinde sonra başkalarında korumak gerekir. Özgürlüğü, düşünmeyi, duymayı, sevmeyi bırakmamak gerekir. Onursuzca yaşamak kolay; onurlu hayatlar kurmak zor. Onursuz hayat kötü; onurluca yaşamak iyi.
2021 yılı ülkemiz için her alanda yaşam zor ama yine ’de bu cumhuriyette yaşamak güzel ve de şimdi tam zamanıdır onurlu yaşamanın, insanca bu hayata. Ali Berham ŞAHBUDAK.. 01.01.2021
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
ERDOĞAN NASIL YÜKSELDİ ? | Siyaset Gündemi - Levent Gültekin / Gazeteci
Yedi Yıl Sonra Gelen Hesaplaşma: Cumhuriyet, Demokrasi ve Siyasi Sorumluluk 2018 yılında, Türkiye'nin yönetim sisteminde yaşanan kritik ...

-
100 YILIN Büyük Ozanı "Aşık Mahsuni Kimdir?... Aşık Mahsuni Şerif 'in ölümünün 18; yıl 100 YILIN büyük ozanı Mahsuni’yi saygı...