24 Ekim 2024 Perşembe

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI VE ANLAMI.? // Ali Berham ŞAHABUDAK… 25. 10.2024…

29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI VE ANLAMI.?  

//  Ali Berham ŞAHABUDAK  25. 10.2024…


29 Ekim, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilan edildiği tarihi temsil eder ve Türkiye'de her yıl Cumhuriyet Bayramı  Olarak Türk milleti ve devlet yöneticileri tarafından büyük bir coşkuyla kutlanır. Cumhuriyet Bayramı, Türkiye'nin modern bir ulus-devlet olarak kurulduğu ve Osmanlı İmparatorluğu'nun sona erdiği 1923 yılında eşsiz önderimiz ve ebedi başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk tarafından ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu kutlayan bir ulusal bayramdır.  


İşte 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nın anlam ve önemi budur.!!

 

Peki, Cumhuriyet yönetim sistemi nedir? 

Cumhuriyet T.C. Devletinin yönetim sistemidir yöneticiler cumhuriyeti oluşturan Türk milletinin katılımlarıyla seçimle iş başına geldiği yönetim şekline cumhuriyet denir. Dünyadaki devletlerin çoğu cumhuriyetle yönetilir. Cumhuriyetle yönetilen ülkelerde egemenlik milletindir. Millet, devleti yönetecek kişileri kendisi seçer. Böylece halk kendi kendini yönetmiş olur.

 

Cumhuriyet ilanı.?

Cumhuriyet 29 Ekim 1923 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından 

Cumhuriyet'in ilan edilmesi şerefine, 29 Ekim Cumhuriyet Bayram olarak ilan edildi her yıl 29 Ekimde tüm yurtta ve yurt dışı temsilciliklerimizde 29 Ekim Cumhuriyet bayramı olarak büyük bir coşku ile kutlanmaktadır.

 

29 Ekim cumhuriyet bayramı neden kutlanır?

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, Türkiye Cumhuriyeti'nin resmen kurulduğu tarihtir. Ulu Önder Atatürk, diğer bayramlar gibi bu bayramı da gelecek nesillere bir miras olarak bırakmıştır. 29 Ekim 1923 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yapılan bir anayasa değişikliğiyle Türkiye'nin yönetim biçimi Cumhuriyet olarak belirlenmiştir. Bunun 101 pare top atışıyla kutlanması aynı gün meclis tarafından kararlaştırılmıştır. Bizler de yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş günü olan 29 Ekim'i her yıl ülkece coşku içinde kutlamaya devam ediyoruz.

 

Türk halkı için Cumhuriyet Bayramı, milli birlik ve beraberliğin, toplumsal dayanışmanın üst düzeye çıktığı milli bayramlarımızdan birisidir. Kurtuluş Savaşı'nın Türk milletinin zaferiyle sonuçlanmasının ardından ortaya çıkan yönetim boşluğunun kaldırılması amacıyla yeni bir yönetim biçiminin belirlenmesi şarttı. Mustafa Kemal ve arkadaşları yaptıkları çalışmalar sonucu Türkiye'ye yakışır yönetim şeklinin cumhuriyet olduğuna karar verdi. Nihayetinde 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet ilan edildi.

 

29 Ekim 1923 de ne oldu?

Osmanlı İmparatorluğu'nda, ikinci Meşrutiyetin ilanından altı yıl sonra Birinci Dünya Savaşı başladı. 1914′te başlayan Birinci Dünya Savaşı'na dünyanın belli başlı devletleri katıldı. Dört yıl süren savaş sonunda bizimle birlikte olan devletler yenildi. Savaş kurallarına göre Osmanlı da bu savaşta yenilmiş oldu bu savaş la birlikte Ülkemiz ciddi olarak emperyalist istilacılarca filen işgal edildi İngilizler, Yunanlılar, Fransızlar, İtalyanlar tarafından Osmanlı paylaşıldı “ yani Sevr denen parçalanma Osmanlı’ya imzalatıldı”…

 

Ulusuna inanan, güvenen Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919′da Samsun'a çıkarak ilk kurtuluş mücadelesinin de böylece meşalesini ateşlemiş oldu. Mustafa Kemal Paşa Samsun, Amasya, Erzurum’da, sonra son toplantıyı Sivas'ta kongreler düzenledi. Mustafa Kemal Paşa antiemperyalist duruşuyla her gittiği yerde tek bir mesajı vardı o mesajda " tek bir egemenlik var, o da Milli egemenliktir ve tam bağımsızlık diyordu.

 


Mustafa Kemal Paşa bu Ülkeyi yine ulusun kendi gücü kurtaracaktır.
" diyordu. Yurdun dört bir tarafından gelen ulus temsilcileri -milletvekilleri- 23 Nisan 1920 günü Ankara'da Büyük Millet Meclisi'nde toplandı. Meclis, Mustafa Kemal Paşa'yı başkan seçti. Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde Büyük Millet Meclisi Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı başlattı.  Öte yandan düzenli ordular İnönü'de, Sakarya'da, Dumlupınar'da savaştılar. Yurdumuz düşmanlardan kurtarıldı. Tahtını, rahatını düşünen padişah, yenilen düşmanla birlikte yurdumuzdan kaçtı.

 

Kurtuluş savaşı sonrası İmzalanan Lozan Barış Antlaşması ile yeni bir devlet doğdu işte bu küllerinden doğan devletin adı cumhuriyetti yönetim biçimi ise henüz belirlenmemişti. İkinci dönemde Büyük Millet Meclisi 11 Ağustos 1923′te ilk toplantısını yaptı. 13 Ekim 1923′te Ankara Başkent oldu. Atatürk; düşmanın ülkeden atılıp sınırlarımızın belirlenmesinden sonra, çoktan beri tasarladığı cumhuriyetin ilanı üzerinde hazırlıklar yapmaya başladı.  

 

28 Ekim 1923 akşamı yakın arkadaşlarını Çankaya'da yemeğe çağırdı. Onlara, "Yarın Cumhuriyet'i ilan edeceğiz.

" Dedi. 29 Ekim 1923 günü Atatürk, milletvekilleri ile görüştükten sonra taslağı hazırlanan cumhuriyet önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne verildi. Meclis önergeyi kabul etti. Böylece ülkemizde cumhuriyet yönetimi kuruldu. Atatürk kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı oldu. Cumhuriyet'in ilanı savaş yorgunu olan Türk milletinde büyük bir sevinç ve coşku ile karşılandı. Cumhuriyet; yurttaşların seçme ve seçilme hakkının olduğu bir yönetim olduğu da böylece belirlenmiş oldu. Ulus temsilcilerinin kabul ettiği yasalarla ülkenin yönetilmesidir. Cumhuriyet yönetiminde söz ulusundur. Cumhuriyet'i korumak, kollamak, yaşatmak her yurttaşın başlıca ödevi ve Anayasal görevidir.

Cumhuriyetin getirdiği yenilikler nelerdir? Atatürk Türkiye'yi "Çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak" amacıyla bir dizi yenilikler yapmıştır. Bu yenilikleri beş başlık altında toplayabiliriz:

1. Siyasal Alanda Yapılan Yenilikler

§  Saltanatın kaldırılması ( 1 Kasım 1922)

§  Ankara'nın başkent olması (13 Ekim)

§  Cumhuriyetin ilanı (29 Ekim 1923)

§  Halifeliğin kaldırılması (3 Mart 1924)

§  Siyasi Partiler kuruldu. (Cumhuriyet Halk Fırkası, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Serbest Cumhuriyet Fırkası)

2. Bayındırlık Alanında Yapılan Yenilikler

§  Demiryolları yabancı şirketlerin elinden alınarak devletleştirildi. Yeni demiryolları yapıldı. Cumhuriyetin ilanından 1938 yılına kadar 3360 km demiryolu yapılmıştır.

§  Osmanlı Devleti'nden 18335 km kalan karayolu 1948 yılında 45000 km' ye çıkmıştır.

§  Denizcilik alanında Kabotaj Kanunu çıkarılmış ve yeni liman ve iskeleler yapılmıştır.

§  Pek çok yeni şehir ve kasaba inşa edilerek modern bir görünüm almıştır.

3. Toplumsal Alanda Yapılan Yenilikler

§  Kadınlara erkeklerle eşit haklar verilmesi (1926-1934)

§  Şapka ve kıyafet yeniliği (25 Kasım 1925)

§  Tekke zaviye ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925)

§  Soyadı kanunu ( 21 Haziran 1934)

§  Lâkap ve unvanların kaldırılması (26 Kasım 1934)

§  Uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerin kabulü (1925-1931)

4. Tarım Alanında Yapılan Yenilikler

§  Köylünün durumunu düzeltmek için Aşar (Öşür) vergisi 1925'te kaldırıldı.

§  Ziraat Bankasının verdiği kredi artırıldı.

§  Çiftçinin tarımda makine, iyi tohum, gübre ve ilaç kullanımı teşvik edildi.

§  Çiftçiye damızlık hayvan, tohum, fidan, borç para verildi.

§  1929'da "Tarım Kredi Kooperatifleri" kuruldu.

5. Hukuk Alanında Yapılan Yenilikler

§  20 Ocak 1921'de ilk anayasa Teşkilat-ı Esasiye ilan edildi.

§  Cumhuriyetin ilanından sonra 1924 anayasası ilan edildi.

§  17 Şubat 1926'da Medeni Kanun ilan edildi. İsviçre'den alındı.
 a) Birden fazla kadınla evlenme yasaklandı.
 b) Mirasta ve boşanmada kadın erkek eşitliği geldi.

§  8 Mayıs 1928'de Borçlar Kanunu –İsviçre'den

§  10 Mayıs 1928'de Ticaret Kanunu—Almanya'dan

§  1Temmuz 1928'de Ceza Kanunu – İtalya'dan alınarak ilan edildi.

6. Eğitim ve Kültür Alanında Yapılan Yenilikler

§  Öğretimin birleştirilmesi (3 Mart 1924)

§  Yeni Türk harflerinin kabulü (1 Kasım 1928)

§  Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması (1931-1932)

§  Üniversite öğreniminin düzenlenmesi (31 Mayıs 1933)

§  Güzel sanatlarda yenilikler

7. Sanayi Alanında Yapılan Yenilikler

§  1925'te "Sanayi ve Maadin Bankası" kuruldu (Yıpranmış Osmanlı tesislerini tamir etmek için.).

§  1927'de "Teşvik-i Sanayi Kanunu" çıkarıldı (Halk sanayiye teşvik edildi, ancak halkın gücü olmadığından "Devletçilik" politikası izlendi.).

§  1933'te "İlk Beş Yıllık Sanayi Planı" hazırlandı.

§  1933'te Sümerbank kuruldu.

§  1938'de "İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı" hazırlandı. Ancak 1939'da II. Dünya Savaşı'nın çıkması bu planın uygulanmasına engel olmuştur.

§  Ülkedeki madenleri aramak için 1935'te Maden Tetkik Arama Enstitüsü (M.T.A) kuruldu. Madenleri işlemek içinde Etibank kuruldu. 1939'da Türkiye'nin ilk demir çelik fabrikası olan Karabük Demir-Çelik Fabrikası kuruldu.

8. Ekonomi Alanında Yapılan Yenilikler

§  17 Şubat 1923'de "İzmir İktisat Kongresi" toplandı. Milli ekonominin hedefleri belirlendi. Yatırım yapacak şirketlere kolaylık sağlanacağı, milli bankanın kurulacağı, demiryolu yapımına önem verileceği, yerli malı kullanımı teşvik edileceği belirtilmiştir. Ayrıca kongrede "Misak-ı İktisadi" (Ekonomi Andı) ilan edildi. Buna göre ekonomik kararlar uygulanırken ekonomik bağımsızlığın titizlikle korunması kararlaştırıldı.

§  Özel teşebbüsün yetersiz olmasından dolayı 1930'dan itibaren "Devletçi" bir ekonomi politikası uygulanmaya başlanmıştır.

§  1933 yılında "İlk Beş Yıllık Kalkınma Planı" hazırlandı ve başarıyla uygulandı.

9. Ticaret Alanında Yapılan Yenilikler

§  1924'te İş Bankası kuruldu (İş sahiplerine kredi vermek amacıyla kuruldu).

§  1 Temmuz 1926'da "Kabotaj Kanunu" çıkarıldı. Böylece Türk karasularında yolcu ve yük taşıma hakkı yalnızca Türk gemilerine verildi. Ayrıca Denizbank'ın kurulmasıyla denizcilik faaliyetleri artmıştır.

 

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı nasıl tatil ilan edildi? 1925 yılının Şubat ayında, Dışişleri Bakanlığı tarafından düzenlenen bir kanun teklifinde 29 Ekim'in bayram olması önerilmiştir. Anayasa Komisyonu tarafından incelenen bu teklif, 18 Nisan'da karara bağlanmış ve 19 Nisan'da tatil olarak kabul edilmiştir. 1925 yılından itibaren her 29 Ekim, ülke içinde ve dış temsilciliklerimizde bayram olarak kutlanmaya başlamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet Bayramı'nın onuncu yılı anısına 29 Ekim 1933'te yapılan kutlamalarda Cumhuriyet Bayramının önemi konusunda verdiği 10. Yıl Nutkunda bu bayramın en büyük bayram olduğunu söylemiştir.

2024 yılında Cumhuriyetimizin Kaçıncı yılı kutlanıyor? Bu yıl 29 Ekim de Türk Milleti için önemli gün Cumhuriyet'in ilanının 101. Yılının tüm Türk Milleti olarak hep birlikte bunun şerefini yaşayacağız. 29 Ekim 1923'te ilan edilen Cumhuriyet ile egemenlik kayıtsız ve şartsız olarak Tük halkın eline geçmiş ve özgürlüğümüze kavuşmuşuz. Bu önemli gün 1925'ten itibaren Türk Milletine bayram olarak hediye edilmiştir.

O gün bu gündür kutladığımız bu milli bayramın üzerinden tam 99 yıl geçmiş. Cumhuriyetimizin kurucusu olan dünyada eşi benzeri olmayan eşsiz başkomutanımız ve ebedi liderimiz olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk “ün benim en büyük eserim cumhuriyettir dediği; Cumhuriyet Bayramı aynı zamanda Mustafa Kemal Atatürk'ü anma günüdür.

Eşsiz liderimiz Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanıdır. Bu bayram, Atatürk'ün liderliği ve önderliği anısına da kutlanır bu bayram Türk Milletinin en büyük milli bayramıdır.


SONUC OLARAK : “ Cumhuriyet Bayramı, Türkiye’nin modern bir ulus-devlet olarak kurulduğu ve Osmanlı İmparatorluğu’nun sona erdiği 1923 yılında eşsiz Mustafa Kemal Atatürk tarafından ilan edilen Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu kutlayan bir ulusal bayramdır. Cumhuriyet, Türkiye’nin yönetim biçimini belirler. Laiklik ve demokrasi prensiplerine dayalı bir devlet yapısı kuruldu. Din ve devlet işleri ayrıldı ve demokratik değerlere dayalı bir hükümet sistemi oluşturuldu. Cumhuriyet dönemi, Türk toplumunda büyük toplumsal değişikliklere yol açtı. Eğitim, kadın hakları, hukuk, dil ve kültür gibi alanlarda reformlar gerçekleştirildi. Türk toplumu modernleşmeye ve çağdaşlaşma yolu açılarak Batı standartlarındaki yaşama yaklaşmaya başladı”.

Türk milletinin ve Türk ulusunun 101. cumhuriyet bayramını en içten duygularımla kutlarım. // 25. 10.2024…

   Ali Berham ŞAHABUDAK…

 CUMHURİYETÇİ AYDINLANMA

PARTİSİ KURUCU GENEL BAŞKANI


3 Ekim 2024 Perşembe

Atatürk, Efendimiz Geldi, Der ve Ayağa Kalkar! #atatürk

Atatürk'ün Büyük Hayali #MilliSır // ATATÜRK'E GÖRE ATATÜRK // Ali Berham ŞAHBUDAK…


ATATÜRK'E GÖRE ATATÜRK // Ali Berham ŞAHBUDAK…

“Atatürk’ün kurduğu CHP’deki tüm yöneticiler dün ve bugün 30 yıldır CHP’yi yönetenler ve CHP’den siyaset yapanlar Milletvekilleri Belediye başkanları ve atanmış il başkanları Atatürk’ü ve CHP’yi ne kadar tanıyorlar”.!

İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!

Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir. Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir.

Ben, manevî miras olarak hiçbir nass-ı katı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım, ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü müşkülât önünde, belki gâyelere tamamen eremediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Zaman süratle dönüyor, milletlerin, cemiyetlerin, fertlerin saadet ve bedbahtlık telâkkileri bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur.

Benim, Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar. Bir zamanlar gelir, beni unutmak veya unutturmak isteyen gayretler belirebilir. Fikirlerini inkâr edenler ve beni yerenler çıkabilir. Hatta bunlar, benim yakın bildiğim ve inandıklarım arasından bile olabilir. Fakat ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidirler ki bu fikirler, Hint'ten, Mısır'dan döner dolaşır gene gelir, verimli neticeleri kalpleri doldurur.

Hayatımın bütün devrelerinde olduğu gibi, son zamanların buhranları ve felâketleri arasında da bir dakika geçmemiştir ki, her türlü huzur ve istirahatimi, her nevi şahsî duygularımı milletin kurtuluşu ve mutluluğu adına feda etmekten zevk duymayayım. Gerek askerî hayatımın ve gerek siyasî hayatımın bütün devir ve bölümlerini işgal eden mücadelelerimde daima hareket kuralım, millî iradeye dayanarak milletin ve vatanın muhtaç olduğu gayelere yürümek olmuştur.

Pekâlâ, bilirsiniz ki benim bütün hayatımda bu ana kadar güttüğüm gaye, hiçbir vakit kişisel olmamıştır. Her ne düşünmüş ve her neye girişmiş isem, daima memleketin, milletin ve ordunun adına ve menfaatine olmuştur. Hiçbir zaman şahsımın üstünlüğünü ve sivrilmemi göz önüne almamışımdır.

Memleket ve milletin kurtuluşu ve mutluluğu için çalışmaktan başka bir maksadım yoktur. Bu, bir insan için kâfi bir sevinç ve haz temin eder. Benimle beraber olan arkadaşlarım, bütün vatandaşlarım da aynı maksadı takip etmektedirler. Şahsî ve ailevî huzur ve mutluluğun, milletin huzur ve mutluluğuyla ayakta durduğunu, memleketin güvenlik ve dokunulmazlığıyla mümkün olduğunu gerçek ve ciddî bir surette anlamışlardır.

Ben ve benimle beraber olanlar, hedefimizin yüceliğine, yolumuzun doğruluğuna eminiz. Bunda asla şüphe ve tereddüdümüz yoktur. Milletimizin, Türk milletinin yakın, uzak tarihine lüzumu kadar bilgimiz vardır, Mazinin derslerini, bugünün ve geleceğin hayatı için göz önünde tutmak dikkatinden mahrum değiliz. Yaptığımız hizmetlerle övünmüyoruz. Yapacağımız hizmetlerin, iftihar sebebi olabileceği ümidiyle avunuyoruz.

(Çevresindekilere söylediği bir söz) : Beni övme sözlerini bırakınız; gelecek için neler yapacağız, onları söyleyin! Benim ihtiraslarım var, hem de pek büyükleri; fakat bu ihtiraslar, yüksek mevkiler işgal etmek veya büyük paralar elde etmek gibi maddî emellerin tatminiyle ilgili bulunmuyor. Ben bu ihtiraslarımın gerçekleşmesini, vatanıma büyük faydaları dokunacak, bana da gerektiği gibi yapılmış bir vazifenin canlı iç rahatlığını verecek büyük bir fikrin başarısında arıyorum. Bütün hayatımın ilkesi, bu olmuştur. Ona çok genç yaşımda sahip oldum ve son nefesime kadar da onu koruyacağım.

Allah bilir, hayatımda bugüne kadar orduya faydalı bir üye olabilmekten başka vicdanî bir emel edinmedim. Çünkü vatanın korunması, milletin mutluluğu için her şeyden evvel ordumuzun, eski Türk ordusu olduğunu dünyaya bir daha ispat lüzumuna çoktan inanmış idim. Bu inanca ait emellerimin şiddeti, ihtimal beni pek ziyade aşırı davranışlı göstermişti. Fakat zaman, saf ve temiz dimağlardan doğan fikrî gerçekleri -kabulünden çekinilse dahi- uygulattırır.

Bütün vazifelerin üstünde bizim de bir vicdanî vazifemiz vardı; o da, herkesin sudan bir takım vazifeler yaptığı sırada hayatımızı, varlığımızı bu milletin bağrına sokarak, onlarla beraber düşman karşısında uğraşmak olmuştur!

Ben vazifemin bitmediğini, yüklendiğim sorumluluğun da yüksek ve çetin olduğunu anlıyorum. Arkadaşlar, bu vazife bitmeyecektir; ben toprak olduktan sonra da devam edecektir! Ben seve seve, sevine sevine bütün varlığımı bu kutsal vazifeye vereceğim ve onun yüksek sorumluluğunu yüklenmekle mesut olacağım. Vazifeme başarı ile devam edebileceğim. Çünkü büyük milletimizin kalp ve vicdanında bana karşı sarsılmaz bir güven ve itimat taşımakta olduğunu görüyorum. Bu benim için büyük kuvvettir, büyük yetkidir.

Biz, eğer millet ve tarih önünde herhangi bir hata işliyorsak, bunun sorumluluğunu vicdan ve sağduyumuzda hissetmekten ve ödemekten, hiçbir zaman çekinecek insanlar değiliz.

Millet ve memleketin sayesinde kazanılan rütbe ve refahın bir ehemmiyeti, bir kutsallığı vardır. Biz bunlardan, ancak yine bu aziz millet ve memlekete borçlu olduğumuz son bir namus vazifesini yapmak içîn ayrıldık. Milletin kendi hayatını kurtarmak, kendi meşru hakkını müdafaa etmek için çıkardığı sese iştirak etmek, her kendini bilen vatandaşın vazifesidir. Eğer bu millet, bu memleket parçalanacak olursa umumî şerefsizliğin yıkıntısı altında, şunun bunun kişisel şerefi de parça parça olur.

Biz, o umumî şerefi kurtarabilmek için harekete gelen millete ruhumuzla iştirak ettik, iştirakimize mâni olabilecek şahsî rütbeleri, mevkileri de umumî şerefi kurtarmaya yönelik bir gaye uğruna feda ettik.

Ben, gerektiği zaman, en büyük hediyem olmak üzere Türk milletine canımı vereceğim. (Mallarını millete bağışlaması nedeniyle söylemiştir) : Mal ve mülk, bana ağırlık veriyor. Bunları, soylu milletime geri vermekle büyük ferahlık duyuyorum. Zenginlikten ne çıkar; insanın serveti, kendi manevî şahsiyetinde olmalıdır!

Hürriyet ve bağımsızlık benim karakterimdir.

Ben, milletimin ve büyük ecdadımın en kıymetli mirasından olan bağımsızlık aşkı ile yaratılmış bir adamım! Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından tanıyanlarca bu aşkım bilinir. Bence bir millette şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın yerleşmesi ve yaşaması, mutlaka o milletin hürriyet ve bağımsızlığına sahip olmasına bağlıdır.

Ben şahsen, bu saydığım özelliklere çok ehemmiyet veririm ve bu özelliklerin kendimde varlığını iddia edebilmek için milletimin de aynı özellikleri taşımasını şart ve esas bilirim. Ben yaşayabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evlâdı kalmalıyım! Bu sebeple millî bağımsızlık, bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri gerektirdiği takdirde insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet gereğinden olan dostluk ve siyaset münasebetlerini, büyük bir hassasiyetle takdir ederim.

Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin de bu arzusundan vazgeçinceye kadar amansız düşmanıyım! (Savarona yatında kabul ettiği Romanya Kralı Karol 'un, görüşme sırasında Almanya ile Çekoslovakya arasındaki Südet meselesine temas etmesi ve Atatürk'ten Çekoslovakya Cumhurbaşkanı Beneş 'e bazı telkinlerde bulunmasını rica etmesi üzerine, görüşmeyi dinlemekte olan zamanın Dışişleri Bakam Tevfik Rüştü Aras 'a söyledikleri): Majeste Kral’ın söylediklerini dikkatle dinledim. Benden, bir devlet reisine kendi ülkesinden bir parçayı Almanlara terk etmesini tavsiye etmekliğimi mi istiyorlar?  Benim gibi, bütün ömrü boyunca yurdunun bağımsızlığı ve bir karış toprağım başkasına vermemek için savaşan bir adam, inançlarına aykırı bir şeye nasıl aracı olur? Görüyorum ki Majeste Kral, beni ve karakterimi iyi tanımıyorlar. Ölüme doğru en çok atılanlardan biriyim. Kurşun ve gülle yağmuru altında birçok muharebelere iştirak ettim. Hatta ölüm bir defa, kalbimin yanından sıyırarak geçti. Kalbimin üzerinde bir saat vardı ve bu saat, mermi parçasının şiddetini kırdı.

Her zaman tekrar mecburiyetinde kalıyor ve tekrarı da faydalı görüyorum ki, eğer ben milletime herhangi bir hizmette bulunmuşsam, eğer ben herhangi bir teşebbüste ön ayak olmuşsam, bu hizmet ve teşebbüsün temel kaynağı, saygılar ve sevgilerle bağlı olduğum, bundan sonra da saygı ve sevgiyle mutluluk ve refahına varlığımı, hayatımı vereceğim aziz milletime, sizlere dayanmaktadır.

Bir millette güzel şeyler düşünen insanlar, fevkalâde işler yapmaya kabiliyetli kahramanlar bulunabilir. Ama öyle kimseler yalnız başına hiçbir şey olamazlar; meğerki bir umumî hissin ifadesi, temsilcisi olsunlar! Ben milletimin düşünce ve duygularını yakından tanımaktan, aziz milletimde gördüğüm kabiliyet ve ihtiyacı belirtmekten başka bir şey yapmadım. Onun bu kabiliyet ve duygularını sezip tanımakla övünüyorum. Milletimdeki, bugünkü zaferleri doğurabilecek özelliği görmüş olmak...

Bütün bahtiyarlığım işte bundan ibarettir.

Arkadaşlarımız ve milletin bütün fertleri gibi, millî davamızda benim de emeğim geçmiş ise, bu çalışmada iş yapma kuvveti ve başarı varsa, bunu şahsıma atfetmeyiniz. Ancak ve ancak bütün milletin manevî şahsiyetine atfediniz. Ben, milletin bu yüksek, manevî şahsiyeti içinde bir naçiz fert olmakla bahtiyarım. Efendiler, millet bütünüyle manevî bir şahıs halinde ve bir birleşmiş kitle şeklinde belirdi ve bu yüce birliği koruyarak ona düşman olanları ortadan kaldırdı.

Milletimle yakından ve gösterişten uzak karşılıklı görüşmenin zevkini, bahtiyarlığını anlatamam. Her ne vakit milletimin karşısında kendimi görsem, her ne vakit milletimin fertlerinden birkaçının yüzüne baksam, oradan ruh ve vicdanıma gelen ışık, benim için en kıymetli bir ilham ve verim alevi oluyor!

30 Ağustos'ta sevk ve idare ettiğim muharebe, Türk Milleti'nin yanımda bulunduğu halde, idare ettiğim ilk ve son muharebedir. Bir insan kendini, milletle beraber hissettiği zaman, ne kadar kuvvetli buluyor bilir misiniz? Bunu tarif müşküldür. Hayatımda en büyük dayanak ve kuvvetim, vatandaşlarımdan gördüğüm itimat ve destektir. Bütün vazifelerimde manevî, vicdanî olan en büyük endişem, emanetinizin hürmet ve kutsallığına devamlı olarak dikkat etmektir.

Samimî olarak bu memleketin, bu milletin menfaatine yapılacak bir iş olsun, ben onu göz önüne almayayım; bu, mümkün değildir. Yalnız, işin gerçekten millete menfaati olmalı ve teklifin samimî olarak yapıldığına ben inanmalıyım. Benim için dünyada en büyük mevki ve mükâfat, milletin bir ferdi olarak yaşamaktır. Eğer Cenab-ı Hak beni bunda muvaffak etmiş ise, şükrederim. Bugün olduğu gibi ömrümün nihayetine kadar milletin hizmetinde olmakla iftihar edeceğim.

Şimdiye kadar millete yapamayacağım bir şeyi vaat etmedim. Ben yapacağım dediğim zaman, buna inanmayanlar vardı. Buna rağmen hareket ettim. Görüyorsunuz ki başardık. Benim ve benimle çalışanların güveni vardır ki, yeni hedeflerimize de başarıyla varacağız. Şimdiye kadar söylediklerimin gerçekleşmiş olması, bütün tasavvurlarımın beni yalanlamaması, milletin ciddî ve samimî olarak bana yardımcı ve destek olmasıyla mümkün olmuştur. Onun için yeni gayelere erişmek için de bu yardım ve desteğe ihtiyacım vardır; onu benden esirgemeyiniz!

Benim şan ve şerefimden bahsetmek de hatadır. İyi dinleyiniz öğüdüm budur ki, içinizden herhangi bir adam çıkar, şan, şeref davası güder ve benzersiz olmak isterse, başınızın belasıdır; ilk önce kafası kırılacak adam budur! Mensup olduğum Türk milletinin şan ve şerefi varsa, benim de bir ferdi olmak sıfatıyla şanım şerefim vardır, asla başka değilim. Ben zannediyorum ki, millet fertlerinin hiç birinden fazla yüksekliğe sahip değilim. Bende fazla girişim görüldüyse bu benden değil, milletin bileşkesinden çıkan bir girişimdir. Sizler olmasaydınız, sizlerin vicdanî eğilimleriniz bana dayanak noktası teşkil etmemiş olsaydı; bendeki girişimlerin hiçbiri olmazdı. Millete ait meziyetleri yalnız şahıslara bırakan anlayış, eski idarelerin sistem ve usul meselesinden doğuyordu. Vaktiyle mevcut devlet ve devletlerin kuruluş şekli, sadece bir şahsın menfaatlerini ve arzularını tatmine yönelmiş idi.

Şahısların bu arzu ve emellerine hizmet eden millet, gösterilen büyüklüklerin şerefinden asla payını alamaz, ancak hata ve beceriksizlik olursa onlar millete yüklenirdi. Bugün bu hâl mevcut değilse, millet kendi büyüklüğünü olduğu gibi dünyaya göstermişse, fazlalık bende değil, bugünkü idarenin niteliğindedir. Bu şekil mevcut oldukça, bu mevkie çıkacak herkesin yapacağı şey bundan başka türlü olamaz. Sizden olan bir şahsa, sizden fazla ehemmiyet vermek, her şeyi milletin bir ferdinin şahsiyetinde odaklaştırmak, geçmişe, bugüne, geleceğe, bütün bu zamanlara ait bir toplumun meselelerinin aydınlatılması ve belirtilmesini yüksek bir topluluğun tek bir şahsiyetinden beklemek elbette ki lâyık değildir, elbette ki lâzım değildir.

Ben düşündüklerimi, sevdiklerime olduğu gibi söylerim. Aynı zamanda gerekli olmayan bir sırrı kalbimde taşımak kudretinde olmayan bir adamım. Çünkü ben, bir halk adamıyım. Ben düşündüklerimi daima halkın önünde söylemeliyim. Yanlışım varsa halk beni yalanlar. Fakat şimdiye kadar bu açık konuşmada halkın beni yalanladığını görmedim.

Ben, ancak daha iyisini yapabildiğim şeyi tahrip edebilirim; yapamayacağım şeyi de tahrip edemem. Ben o adamım ki ordunun memleketi, milleti muhakkak bir neticeye götürebileceği noktalarda emir veririm. Fakat ilim ve bilhassa sosyal ilim sahasına dâhil işlerde ben emir vermem. Bu alanda, isterim ki bana bilginler doğru yolu göstersinler. Onun için, siz kendi ilminize, kültürünüze güveniyorsanız, bana söyleyiniz. Sosyal ilmin güzel yönlerini gösteriniz, ben takip edeyim.

Ben, sadece evlenmek için evlenmek istemiyorum. Vatanımızda yeni bir aile hayatı yaratmak için önce kendim örnek olmalıyım. Kadın böyle umacı gibi kalır mı?

Hayat kısadır. Bunu kutlama ve taçlandırma için, insanların genellikle makul gördükleri vasıta evliliktir. Bu umumî kurala uymayanlar, pek sınırlı ve müstesnadırlar. Bu istisnaları oluşturanlar da, esas kuralın fenalığından değil ve fakat tersine bu güzel kurala inanmadan kendilerini meneden sebeplerin mahkûmu olduklarından, belki evlenmiş olmaktan korktuklarından fazla bedbaht olanlardır, inkâr edilmez bir gerçektir ki insanlar, hayat, kadınsız olamaz. Evli olanlar, hayatın vazgeçilmezini temin etmiş ve bütün düşünce ve isteklerini bir maksat, bir meslek, bir amaca yöneltmiş olur. Ancak talih, eşlerin ruh ve kalplerini iyi geçindirsin!

Eşini mesut edebilecek herkes evlenmelidir, çoluk-çocuk sahibi olmalıdır. Bana bakmayınız; bu meselede örnek İsmet Paşa'dır. Benim hayatım başka türlü düzenlenmiştir. Buna rağmen tecrübesini yaptım. Sonradan anladım ki bu iş benim başarabileceğim iş değilmiş... (Bursa'da kendisini karşılayan çocuklara söylemiştir): Küçük hanımlar, küçük beyler! Sizler hepiniz geleceğin bir gülü, yıldızı, bir mutluluk parıltısısınız! Memleketi asıl aydınlığa boğacak sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim, kıymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çalışınız. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz; kızlar, çocuklar!

(Bir alay karargâhının temel atma töreni esnasında bir koyunun temel için açılan çukura doğru, yere yatırılıp boğazından kesilmek üzere olduğunu gördüğü zaman, İran Şahı Rıza Pehlevi ile aralarında geçen konuşma): Atatürk -Ben kana bakamam! Bir tavuğun dahi boğazlandığını görmeye tahammülüm yoktur. Şahinşah -Ya bu kadar çok bulunduğunuz büyük ve kanlı muharebe meydanları?...

Atatürk -Ha, o başka meseledir; öyle yerlerde cesetlerin üzerinden atlayarak yürürüm. O bambaşka bir iştir.

Birçok zaferler kazandım. Fakat bunların en büyüğünden sonra bile her akşam, savaş alanlarında ölen bütün askerleri düşünerek içimde derin bir keder duyuyorum. Ben, muharebelerde dahi düşmanın üzerinde bir kin duymam; yalnız askerlik kurallarının tatbikini düşünürüm. Ben başkalarının yaptığı ilkelere değil, ancak kendi ilkelerime uyarım. Benim gözümde hiçbir şey yoktur; ben yalnız liyakat âşığıyım.

Hiçbir zaman şahsî gücenikliklerimi, birtakım olumsuz girişimlerle tatmine kalkmak için kendimi uymayan davranışlara tenezzül etmem benim müstesna olduğuma dair bir kanım yoktur.  Ben ölürsem soylu milletimizin beraber yürüdüğümüz yoldan asla ayrılmayacağına eminim; bununla gönlüm rahat! Ali Berham ŞAHBUDAK… 01.10.2024…

ERDOĞAN NASIL YÜKSELDİ ? | Siyaset Gündemi - Levent Gültekin / Gazeteci

Yedi Yıl Sonra Gelen Hesaplaşma: Cumhuriyet, Demokrasi ve Siyasi Sorumluluk 2018 yılında, Türkiye'nin yönetim sisteminde yaşanan kritik ...