31 Ocak 2020 Cuma

UNUTMADIK ASLA UNUTTURMAYACAĞIZ!


TAM "BAĞIMSIZ" TÜRKİYE DİYEN AYDIN ATATÜRKÇÜ KEMALİST DEVRİMCİLER "GERİCİ BİR GÜRUH" TARAFINDAN TAM 30 YIL ÖNCE BUGÜN ŞEHİT EDİLDİ!!!

UNUTMADIK ASLA UNUTTURMAYACAĞIZ!

Muammer Aksoy ve “ diğer Aydın Atatürkçü şehitlerimizi. .. 
Tam Bağımsız Türkiye diyen" Atatürkçü aydın yurtsever devrimci Kemalist Şehitlerimiz “Muammer Aksoy tam otuz yıl önce, bugün katledildi... 

Bürosundan evine dönerken, oturduğu apartmana girerken...
Sağ şakağından ve sağ göğsünden... İki kurşunla... Otuz yıl önce bugün...

Özal iktidarının son zamanlarında bağımsızlığımızı savunanlar için atılmış ve birçok aydın kalleşçe katledilmişlerdi. .. Koalisyon karmaşasının eşiğinde... Radikal İslamcıların imzasıyla...

O yıl ardı ardına işlenecek üç adet faili meçhul cinayetin ilk halkasında... Atatürkçü Düşünce Derneğinin kurucularından hukukçu Muammer Aksoy öldürüldü bu ülkede, 1990 yılında. Ilımlı İslam pazarlamacılarının parlamaya başladığı... Babıali gazeteciliğinin İki ‘telli gazeteciliğine dönüştüğü...

Uğur Mumcu gazeteciliğini hor görecek yeni nesil bir medyanın temellerinin atıldığı... 
Ordu içindeki İslami örgütlenmelerden bahsedildiği... Üniversitelerde türban tartışmalarının çıktığı...

Laikliğe karşı olanların siyasi heveslerinin tehlikeli bulunmasının yersiz görülmeye başlandığı zamanlarda...
1990 yılının ocak ayında... Muammer Aksoy öldürüldü bu ülkede iki kurşunla. Onu gömdü bu ülke.

Sonra birkaç ay arayla Çetin Emeç’i gömdü... Hedefine ulaşınca demokrasi tramvayından ineceğini daha baştan kendi ağzıyla açıklayan... Askeri vesayeti kaldırma vaadiyle iktidara talip olan... 

Bu arada laikliğe düşman olduğunu saklama gereği de duymayan...

Arkasına Batı’yı, kanatlarının altına da kullanışlı bazı aydınları alan cambaz bir siyaseti iktidara getirdi. Otuz yıl önce bugün, o iki kurşun sadece bu ülkenin kıymetli bir hukukçusunu öldürmedi. Sonrasındaki kurşunlamalar, yangınlar, patlamalarla birlikte, bu ülkenin aklını ve kalbini de deldi geçti.

İşlenen onca siyasi cinayeti doğru okuyamayan... Kendisine gösterilen hedeflere sağduyu yoksunu bir heyecanla dalan...

Hesaplı olduğu aşikar tuzaklara hiç sektirmeden yuvarlanan... Ve karışan kafasını meselenin aslına yormak yerine, kendisini yatıştıra yatıştıra iktidarı şu anki politikaların hoyratlığına bırakan bu ülkede...

Otuz yıl önceden bugüne bu cinayetleri planlayan irade...

Bugünlerin iktidarlarını şekillendirdiği için; Son yıllarda kurşunlar sıkılmıyor, pusular kurulmuyor, bombalar patlamıyor. Ama... 90’lardan 2000’lere, bombalarla, kurşunlarla yok edilen aydınlar...

Artık faili meçhullerle değil, legal yollarla ortadan kaldırılıyor. Muammer Aksoy...  Bundan otuz yıl önce tam bugün, tam da bunun için öldürüldü bu ülkede iki kurşunla.

Atatürkçü yurtsever devrimciler ve Kemalistler olarak unutmadık unutturmayacağız. .Ali Berham ŞAHBUDAK



28 Ocak 2020 Salı


YURTTAŞLIK BİLİNCİ “ ONURLU YAŞAMI DİLEMEK OLMALI!
Onur: İnsanın kendine karşı duyduğu saygı, şeref, öz saygı, haysiyet, izzetinefis. Başkalarının gösterdiği saygının dayandığı kişisel değer, şeref, itibar anlamlarına gelir. Onurlu insan şerefli insandır. Onurlu insan kula kulluk yapmayan insandır. Onurlu insan bilgili, kültürlü ahlaklı insandır.
Onurlu, şahsiyetli, şerefli yaşarsan sana herkes değer verir. O değerli davranışlar da insana öldükten sonra bile değer katar. Toplum unutmaz, hatırası önünde de saygı ile eğilir. İnsan yaradılışında onurlu bir canlıdır. Yeryüzünün halifesi olarak yaratılmıştır. Şahsiyetli insan atasının maddi manevi  sermayesi üzerinden pirim yapmaya çalışmaz. Şahsiyetiyle gününü kurar yaşar ve geleceğe kendisi de bir değer bırakır.
Eylemleriniz, hayat tarzınız sizin kişiliğinizi ortaya koyar. Onurum hayatımdır, beraber büyümüşlerdir. İnsan onuru ile yaşar ve onuru ile bu dünyayı terk eder. Kimse kendisini kandırmaya çalışmasın. Onur, şahsiyet insanın manevi elbisesidir. Onurumuz bizim insan olarak varlık dayanağımızdır. Kaybedersek yıkılırız.
Hiç kimse kazandıkları için ödüllendirilmemiştir. Onur o kişinin kazandırdıklarının ödülüdür. İnsan onurunu ölçebilecek bir ölçü aleti yoktur. Yaptıkları ve geride bıraktıkları onun değer ölçüleridir. Onur, engebeli, kıyısı olmayan ada gibidir; Bir kere terk ettiniz mi bir daha dönemezsiniz. Hiç kimse yanlış olanı yaparak onura ulaşamaz.
Onurlu olmak bilgili, faziletli ve erdemli insanların işidir. Onurlu insan yanlışa yanlışla, kötülüğe kötülükle, bilgisizliğe bilgisizlikle, cehalete cehaletle karşılık vermeyip aynı duruma düşmez. Hatta hiç kimseye karşı kötü hiçbir şey yapmayıp ve kötü hiçbir niyet taşımadığın halde sana karşı kötülük yapanlara ve kötü niyet taşıyanlara da asla düşüncenle, niyetinle, sözünle ve davranışınla hiçbir şekilde karşılık vermeyip onurlu davranacaksın.
Seni kimsenin dininden, dilinden, inancından, görüşünden, renginden ve ırkından dolayı hor görüp dışlamasını istemiyorsan sen de asla hiçbir şekilde hiç kimseyi dininden, dilinden, renginden ve ırkından dolayı hor görüp dışlamayacaksın. Çünkü sende olmasını arzuladığın onur diğer insanlarda da olması gereken değerdir.
Herkes kendinden başlayarak onur ve şahsiyetini değerlendirmeli ki, gelecekte birbirimizle mutlu ve sağlıklı yaşayabileceğimiz vatanımız olsun. 
Adamına göre davranıyoruz… Karşımızdaki adam iri ise, “Buyur abi” diyoruz; ufak tefekse, “Ne var lan!” diyoruz. Oysaki insanların onuru eşittir her yurttaşa onurlu bir yaşamak dileğimle…
PEKİ, YA SABIR: 
Bazen çaresiz kaldığımız anlar olur. Elimiz, kolumuz bağlı olarak beklemeyi yaşarız. 
Bizler hatalarımızla büyüyoruz. İnsan hataları ile büyür ve olgunlaşır. Büyürken de, bunlardan geri adım atmasını biliyorsak eğer, mutsuzluğa kılıf hazırlamayla meşgul olacağımıza kendimize bir döner bakarız. İnatla başkalarını suçlamaya devam edersek tünelin sonundaki ışığa hiç bir zaman ulaşamayız.Önce ben” değil de, “önce sen” diyebilsek!
Neler değişmez ki hayatımızda… Dediğimiz zaman değişiyor da. Dargınsak barışırız… Üzgünsek seviniriz… Gitmişsek de, geliriz. Empati yaparak yaşamayı öğrensek, zor olan her şey kolaylaşır değil mi? İster hoşgörü deyin, ister affetmek deyin bunun adına… Sonuçta, bize geri gelen mutluluk olsun da, adı ne olursa olsun.
Hayatı deneyerek öğrenmek varsa, denenmişi denemekte rehberimiz olmalı. Yaşayarak öğrenmek hayatın ta kendisidir. Çünkü hayat yaşayarak öğrenilir. Yaşarken ağlarsınız, kahkaha atarsınız, içiniz burkulur, hüzünlenirsiniz ve pişman olursunuz. Böylelikle çeşitli alanlarda deneyimlere sahip olursunuz.  
Bir şeyi anlamak için illa o olayı yaşamak şart değildir. Zaten her şeyi yaşayarak öğrenmeye ne ömür yeter ne sabır.
Nasreddin Hoca, derdine çare aramayıp, (Ya Rabbi, bu derdi benden alma!) diye dua eder. Duyanlar şaşırıp sebebini sorduklarında,(Bu dert giderse daha büyüğü gelebilir, çünkü mümin, bela ve musibetten kurtulmaz. Buna alıştım, belki ona sabredemem) der. Müminin başı dertten kurtulmaz. 
Bir dert giderse başka bir dert gelir. Mümin, dünyada ahiretteki yerine göre karanlıktadır, ama ahirette ebedi aydınlığa kavuşacaktır.
Kafir de dünyada, ahiretteki yerine göre aydınlıktadır, ama ahirette ebedi karanlığa gidecektir. İkisi bir olur mu?; Ne kadar sabır, o kadar selamet! Ezmeden Ezilmeden… Sevmek, karşılık beklemeden halka hizmet gerek!… Ali Berham ŞAHBUDAK…

26 Ocak 2020 Pazar

TÜRKİYE’DE DEPREM GERÇEĞİ VE TMMOB MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASININ ÖNERİLERİ!


TÜRKİYE’DE DEPREM GERÇEĞİ VE TMMOB MAKİNA MÜHENDİSLERİ ODASININ ÖNERİLERİ!

Depremler doğal afetlerin başında gelmektedir. Etkileri açısından doğal afetlerin yüzde sıralaması % 61 deprem, % 15 toprak kayması, % 14 sel, % 5 kaya düşmesi, % 4 yangın ve % 1 çığ şeklindedir. Bilim, mühendislik ve akla aykırı uygulamalar ile rant politikaları nedeniyle, ülkemiz bir “deprem ve afet ülkesi” de olmuştur.

GSMH’nin her yıl ortalama % 3’ü ile % 7’si afet zararlarını karşılamaya harcanmaktadır.

Gerçekte hepsi birer doğa olayı olan deprem, heyelan, çığ/kaya düşmesi, su baskını vb. olaylar bilinçsizce verilmiş yer seçimi kararları, mühendislik verilerinden yoksun imar planları, düşük standartlarda ve mühendislik hizmeti görmemiş yapı üretimi, kısaca ranta dayalı hızlı, düşük nitelikli, tasarımsız, plansız kentleşme ve sosyal-ekonomik politikalar sonucu insani, sosyal ve ekonomik yıkımlara dönüşmektedir.

Türkiye'nin deprem sorunu bu bağlamda ve bir bütünsellik içinde ele alınmalıdır. Türkiye aktif bir deprem kuşağı üstünde bulunmaktadır. Ülke topraklarının, sanayisinin ve barajlarının büyük bir kısmı deprem kuşağı içinde yer almaktadır. 

Ülkemizin 81 ilinin 55’inin Birinci Derecede Deprem Bölgesinde bulunması, ancak depremlerle birinci dereceden bağı bulunan Yapı Denetim Yasasının önce yalnızca 19 ili kapsamına alması, diğer illerde ise ancak 1 Ocak 2011’den itibaren geçerli olması, Türkiye’deki deprem önlemlerinin yetersizliğine ilişkin ciddi bir ipucu sunmaktadır. Deprem Şurası, Ulusal Deprem Konseyi gibi girişimlerin devre dışı bırakıldığı bir coğrafyada deprem öncesi, deprem sırası ve deprem sonrası önlemler bütünlüğüne dikkat çekmek sanıldığının ötesinde önem taşımaktadır. 

Deprem, jeoloji ve jeofizik ten, şehir plancılığı, inşaat, mimarlık, elektrik, makina mühendisliği disiplinlerine dek çok bilimli bir mühendislik, mimarlık alanıdır. Ancak ülkemizde gerek depremler gerekse birçok toplumsal olay ve durum açısından mühendisliğe gereken pozitif önem verilmediği ve hatta geriletilmeye çalışıldığı için zincirleme birçok sorun oluşmakta ve gereken katkılar alınamamaktadır.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Makina Mühendisleri Odası (MMO) bu duruma karşı etkin bir duruş sergilemekte; kendi meslek ve uzmanlık alanlarından hareketle kamuoyunu aydınlatmaya; mühendislik eğitim, belgelendirme ve mesleki teknik denetim esas ve standartlarının yerleşmesine özel bir önem vermektedir.

TMMOB MMO, konut, sanayi, enerji, ulaşım vb. birçok alana dek uzanan tesisat– mekanik tesisat sistemlerinin toplumsal yaşam, deprem ve diğer afetlerde taşıdığı önem itibarıyla bu raporu 2008 yılında bir ön çalışma olarak gündemine almış, 2010 yılında yayınladığı raporun üzerinde bazı güncellemeler yapmıştır. Odamız meslek ve uzmanlık alanlarına giren mekanik tesisat uygulamalarının deprem öncesi, deprem sırası ve deprem sonrası önlemlerde önemli bir yeri bulunmaktadır.

Odamız bu konularla birlikte ülkemizdeki deprem gerçeğine bütünlüklü olarak bakmaya çalışan bu rapor ile gerekli olan toplumsal, kamusal bilinçlenmeye bir katkı koymayı amaçlamaktadır. Raporun hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür eder, her çalışmamızın olduğu gibi bu raporun da üyelerimiz, komisyonlarımız ve kamuoyunun sorumlu katkılarına açık olduğunu ifade etmek isteriz.

DEPREM SONUCU OLARAK:

Bu ülkenin başta “TMMOB olmak üzere yıllardır TÜRKİYE’DE DEPREM GERÇEĞİNİ HER FIRSATTA DİLLENDİRİRKEN NEDENDİR BİLİNMEZ AKP HER YIL SÖZ VERDİĞİ HALDE DEPREMLE İLGİLİ 18 YIL CUMHURİYETE BİR ÇİVİ DAHİ ÇAKMAMIŞTIR İŞLERİ RANTI BÜYÜK SADECE BELLİ BİR ÇEVREYİ ZENGİN EDEN YATIRIM DENİLEN HAZİNE GARANTİLİ İŞLERE YÖNELMİŞTİR!!!

Nisan 2012 TMMOB Makina Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu” tam 8 yıl önce tüm mühendis ve bilim adamları eşliğinde bu gerçeği gözler önüne sererken malum iktidar bu raporları sumen altı yapmayı uygun buldu tıpkı diğer bilimsel çalışmalarda olduğu gibi!
 
18 YILLIK AKP İKTİDARININ (AFAD) AÇIKLAMASI!

İçişleri Bakanlığı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) Deprem Dairesi Başkanlığı Türkiye'de 1900 ile 2019 arasındaki son 119 yılda meydana gelen depremlerle ilgili istatistikleri paylaştı. Sarsıntıların neden olduğu afetlerde büyük kayıplar yaşandığını ortaya koyan AFAD Deprem Dairesince hazırlanan verilere göre; Kuzey, Doğu ve Batı Anadolu fay hatlarındaki deprem kuşağında bulunan Türkiye'nin çeşitli kentlerinde 1900 ile 2019 tarihleri arasında can kaybı, ağır hasar veya yıkıma neden olan 240 deprem meydana geldi.

Son 119 yılda 4.0 ile 7.9 arasında değişen büyüklüklerde ise 13 bin 687 deprem meydana geldi. Bu depremlerde 86 bin 456 kişi hayatını kaybetti, 603 bin 131 yapı ise ya yıkıldı ya da ağır hasar gördü. Yüzlerce hayvanın da telef olduğu Türkiye'de 1900 sonrası meydana gelen değişik büyüklükleri gösteren deprem haritasında ise afetin yıkıcı etkisi görülüyor. Ali Berham ŞAHBUDAK…

23 Ocak 2020 Perşembe

UĞUR MUMCU VE DİĞER ATATÜRKÇÜ AYDIN ŞERİTLERİMİZ!


UĞUR MUMCU VE DİĞER ATATÜRKÇÜ AYDIN ŞERİTLERİMİZ!

Başta Uğur Mumcu olmak üzere “Diğer Kemalist Atatürkçü yurtsever devrimci aydın şehitlerimiz olmak üzer tüm aydınlarımıza Allah'tan rahmet diler bir kez daha Cumhuriyetimizin başı sağ olsun bu aydınlarımız Türkiye'mizin aydınlık yüzü ve cumhuriyet devrimlerimizin en keskin savunucularıydı o nedenle katledildiler!!!

Türkiye'nin kuruluşundan itibaren 1950'li yıllar sonrasında başlayan cumhuriyet düşmanlığı “sağ ve muhafazakar siyasi partiler iktidarları döneminde giderek yükseldi “Gerici yobaz sürüleri bugün de büyüyerek laiklik ve cumhuriyet düşmanlığı artarak büyüdü!. KEMALİSTLER yurtsever Atatürkçü devrimci aydınlar 1990 yıllar sonrasında hain ve alçakça birçok Aydın katledildi bugün bu katliamlar üzerinden 30 yıl geçmiş olmasına rağmen henüz failleri ve azmettiricileri tespit edilemedi! "1990’lı yıllar ise hala ülkemizin aydınlatılamamış en karanlık süreçlerden biri olarak önümüzde duruyor."

Türkiye'nin tarihini on yıllara bölseniz, her döneminden ayrı anlatımlar çıkar. 1990’lı yıllar ise hala en karanlık süreçlerden biri olarak duruyor. 1990’ların acıları, 31 Ocak 1990’da Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Genel Başkanı Prof. Muammer Aksoy’un evinin önünde kurşunlanarak öldürülmesiyle başladı. Bunu 7 Mart 1990’da Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni yazar Çetin Emeç izledi.

Ardından 4 Eylül 1990’da dini konulardaki araştırmalarıyla bilinen Turan Dursun katledildi. 6 Ekim 1990’da Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinin ilk kadın öğretim üyesi, Cumhuriyet devrimlerini bilimsel olarak da özümsemiş Doç. Dr. Bahriye Üçok katledildi. 1990’lı yılların başta Balkanlar, Kafkaslar ve Irak'taki iç savaş dikkate alındığında bu katliamların zamanlaması çok önemlidir bu zaman diliminde ki işlenen cinayetlerin işlenişi ve öldürülenlerin kimlikleri dikkate alınırsa bu çok daha iyi anlaşılacaktır.

Yukarıda sıraladığımız olayların tümüyle aydınlatılmış olması bir nebze yüreklere su serper, bu tür planlar yapanların ipliğini pazara çıkarabilirdi maalesef tam 30 yıldır bir arpa boyu yol alınamadı. 

Ne yazık ki kamuoyunu susturma adına kimi olayların faillerinin yakalandığı açıklandı, ama planı kimin yaptığı, hangi alçak yapılanmanın bu işe giriştiği ortaya çıkarılmadı uzaktan veya içimizden gizli bir el adeta bu cinayetlerin üzerinin kapatılmasını istedi ve öylede oldu “Tıpkı SİVAS madımak katliamı gibi bu cinayetlerinde Üzerleri kapatıldı”.

Örneğin Uğur Mumcu soruşturmasında daha ilk günlerde, bombayı koyan ve gözcülük yapan “yakalandı”. Kısa bir süre sonra ortaya şu çıktı: Olayın faili olarak yakalananlar 24 Ocak 1993 günü İstanbul’da gözaltında görünüyor. Kayıtlar öyle. “Sehven” dendi ama böyle sehven mi olur? Sanki “şeklen” bir soruşturma olmuştu!

1990’ların karanlığına çok önemli bir isim ekleyerek devam etmek isterim nedeni aynı çatı altında “GERİCİLİĞE VE Cumhuriyet Atatürk düşmanlı yapan YOBAZLARA KARŞI Cumhuriyet kazanımların birlikte mücadelesini verdiğim arkadaşımı“18 Aralık 2002’de katledilen Necip Hablemitoğlu’nu da bu listeye eklemek gerekir.

Her ne kadar cinayet 2002’de işlenmiş olsa da Hablemitoğlu’nun kimliği, ülkenin 1990’lı yıllarda kıyılan Türkiye’yi ciddi sarsan aydın katliamlarının eylem biçimleriyle örtüşüyor “sıradan bir yurttaş olarak İktidara bir çağrıda bulunmak isterim gerçekten davalarında samimi ve adalete hukuka inanca gerçekten inanıyorlarsa bu katliamların üzerini değil aydınlatılması için yeniden kapatılan dosyaların açılmasını istiyorum:

18 yıllık AKP iktidarınız da gelin, 1990’lı yıllar karanlığının üzerindeki sis perdesini aralayın veya yargıyı serbest bırakın yargı görevini yapsın. Gelin, Türkiye'nin 21. yüzyılını tamamen karartmayın insanlık dışı bu katliamların çözümü için olayların bütününü açığa çıkarın! Ergenekon kumpasının davalarında olduğu gibi bu katliamların birde bu yönüyle değerlendirilmesine izin verin, 30 yıl önce alçakça içlenmiş cinayetleri karanlık olayları cumhuriyetçilere yıkıp üstüne betonla örtmeyin!

Ergenekon Kumpas davaları en azından bir bölümü FETÖ kumpası olarak açığa çıktı.

Gelin, Türkiye'nin geleceği için 1990’ların soruşturmasını bir arpa boyundan biraz daha ileri götürün!

Bu çağrımız ne yazık ki bir beklentiden öteye gitmeyeceğini bile bile yaptığımın bilincindeyim yine de aydın bir yurttaş olarak arkadaşlarımın kanlarının yerde kalmasını istemiyorum çünkü onların tek sucu Cumhuriyeti ve Atatürk ilke ve devrimlerini canları pahasına savunmuş olmasıydı..

“Uğur Mumcu’yu katledilişinin 27. yılında bitmeyen bir özlem ve hasretle mezarı basında anmaya hazırlanırken bir kez daha gittiği yolda daima gideceğimizi Kemalist Atatürkçü yurttaş olarak haykırıyoruz: Korkaklar yaşadıkları sürece bin kez ölür" ...

Ama cesur ve yürekli Atatürkçü yurtsever Kemalist aydın devrimciler asla ölmez onların sadece önderimiz Atatürk ve cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk gibi sadece bedenleri ölür! Düşünceleri Fikirleri Söylemleri milyonlarca Türk gençliğinin yüreğinde yaşar! Ali Berham ŞAHBUDAK. .

18 Ocak 2020 Cumartesi

''YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ''...


''YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ''...

CUMHURİYETİMİZİN KURUCUSU ATATÜRK NE GÜZEL SÖYLEMİŞ:
“Büyük kurucumuz ve Kurtarıcımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 57 yıllık yaşamına (1881 – 1938) kısa yaşantısı içerisine sığdırdıklarını okuyunca, O’na bir kez daha hayran kalmamak mümkün değil…  

Askerlik hayatında en güzel çağlarını bu ülke için cepheden cepheye koşuşturmayla geçirmiş, sivil hayatında da yine kendini bu ülkenin tam bağımsızlığı ve yok olmuş bir ülkenin gelişip kalkınmasına ve Türk Milleti’ne adamış süper bir dahiyane zeka ile ancak tarif edile bilir”…

Yıllarca süren Trablusgarp, Çanakkale, Kurtuluş Savaşları…

Ve sonunda bileğimizin gücüyle hak ettiğimiz Lozan Antlaşması (24 Temmuz 1923) ile sınırlarını çizdiğimiz Türkiye Cumhuriyetinin tapusu… Bütün bunları yaşayan Büyük Kurtarıcımız Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, ”Savaş, vatan topraklarının savunması söz konusu olmadıkça cinayettir” diyerek, vatan topraklarımızı savunmak için yedi düvel ile girmek zorunda kaldığımız savaşlarda ne kadar haklı olduğumuzu ne güzel anlatıyor…

Ve her şeyin sonunda gerek ülkemizde ve gerekse dünyada insanların barış ve huzur içerisinde yaşamalarının önemini anlatan, ”Yurtta Barış, Dünyada Barış” sözleri de ne büyür bir anlam ve önem taşıyor değil mi?
Barış deyince aklıma, Özdemir İnce’nin çevirisini yaptığı;Yannis Ritsos”un yazdığı BARIŞ şiiri geldi.

Buyurun, bu güzel ve evrensel şiiri hep birlikte okuyalım:

                                                     BARIŞ:
Çocuğun gördüğü düştür barış. Ananın gördüğü düştür barış. Ağaçlar altında sevdalıların sevda sözleridir barış. Gözlerinin içinde uçsuz bucaksız bir gülümseme elinde yemiş dolu bir zembil ve alnında ter tomurcukları pencerede suyu soğutan testideki damlalar gibi akşamüstü eve dönen babadır barış.

Dünyanın yüzünde yara izleri kapanırken ağaçlar diktiğimizde havan mermilerinin kazdığı çukurlara yangının kavurduğu yüreklerde ilk tomurcuklarını açarken umut ve ölüler kanlarının boşa gitmediğini bilerek yana dönüp içerlemeksizin uyuyabildiklerindedir barış. Barış yemek kokusudur tüten akşamleyin arabanın yolda durmasının korkutmadığı kapı çalınmasının dost demek olduğu ve pencereyi saat başı açmanın, renklerinin uzaktaki çanlarıyla gözlerimizin bayram etmesini sağlayan gökyüzü demek olduğu zamandır barış.

Barış bir bardak sıcak süt ve bir kitaptır uyanan çocuk önünde.
Başaklar birbirlerine eğilip “İşte, ışık, ışık, ışık! Dedikleri ve ufuk çemberi ışıkla dolup taştığı zamandır barış. Hapishaneler onarılıp kitaplıklar yapıldığı zaman eşikten eşiğe bir türkü yükseldiği zaman geceleyin, cumartesi akşamlan mahalle berberinden çıkan yeni tıraş olmuş bir işçi gibi baharda ay buluttan çıktığı zamandır barış.

Geçmiş gün yitirilmiş bir gün olmadığı sevinç yapraklarını akşamın içine salan bir kök ve kazanılmış bir gün, hak edilen bir uyku olduğu zaman acıyı kovmak için zamanın dört bir bucağından güneşin hemen ayakkabılarını bağladığını duyduğun zamandır barış. Barış ışınlar demetidir yaz ovalarında iyilik alfabesidir tanın dizlerinde .“Kardeşim” dediğin “Yarın kuracağız ”dediğin zaman kuracağız dediğimizi kurunca türkü çağırdığımız zamandır barış.

Ölüm yüreklerde az yer kapladığı ve güvenli parmaklarla mutluluğu gösterdiği zaman bacalar, ikindi vaktinin büyük karanfilini ozan ve proleter aynı şekilde kokladığı zamandır barış. İnsanların sıkışan elleridir barış dünyanın masasındaki ekmektir gülümsemesidir annenin. Budur yalnızca. Başka bir şey değildir barış. Ve toprakta derin karıklar açan sabahlar tek bir sözcük yazarlar: Barış. Başka bir şey değil.

Barış. Dizelerimin rayları üzerinde buğday ve güller yüklenmiş geleceğe doğru yol alan trendir barış. Kardeşlerim, barış içinde derin derin soluk alıyor tüm dünya bütün düşleriyle. Verin elinizi kardeşlerim, işte budur barış. Barış, bundan daha güzel hangi sözlerle tarif edilebilir ki?


O nedenle diyorum ki; Yüce ATATÜRK ne güzel de söylemiş, ”YURTTA BARIŞ, DÜNYADA BARIŞ” diye…
Yüce Atatürk’ün ışığında aydınlanan ve yolunda ilerleyen bir Türkiye’de yaşayacağımız daha güzel günler dileğiyle… Ali Berham ŞAHBUDAK…

ERDOĞAN NASIL YÜKSELDİ ? | Siyaset Gündemi - Levent Gültekin / Gazeteci

Yedi Yıl Sonra Gelen Hesaplaşma: Cumhuriyet, Demokrasi ve Siyasi Sorumluluk 2018 yılında, Türkiye'nin yönetim sisteminde yaşanan kritik ...