30 Kasım 2020 Pazartesi

AKP ZİHNİYETİNİN "ATATÜRK'LE VE CUMHURİYETLE" HESAPLAŞMASI!

AKP ZİHNİYETİNİN "ATATÜRK'LE VE CUMHURİYETLE" HESAPLAŞMASI! AKP ve zihniyetinin Cumhuriyetle hesaplaşması “Dünün mandacıları, hilafetçiler, padişahçılar, bugün “millet iradesi” kavramının arkasına saklanarak Erdoğan yandaşlığından başka hiçbir şey yapamayacak durum gelmiş, tarikatçıların sözcülüğünü üstlenmiş durumdadır... Bu bir denemedir, meydan okumadır. AKP’nin kafasında bir tek şey vardır. Laik ve demokratik Cumhuriyet’le ve Atatürk Devrimleriyle hesaplaşma vardır! Bunu bir türlü anlayamayan maalesef birde Gazi Mecliste bulunan anan muhalefet olmak üzere grubu bulunan muhalefet partileri vardır” ( başta kendini Türk milliyetçisi zanneden milliyetçilikle uzaktan veya yakından hiç ilgisi olmayan AKP çanakçısı MHP ve yönetimi vardır! Unutulmamalı ki; Cumhuriyet, uluslaşma yolunda attığımız en büyük adımın hatırlanmasıdır. O adımın gerisinde yaşanmış büyük acılar, büyük felaketler vardır. O adımın gerisinde binlerce şehidin kanı vardır. Bu topraklarda hür bir şekilde onurluca yaşamanın çelik iradesi vardır. O adımın gerisinde, bu ülkede yaşayan herkesin, kıvançta ve tasada birlik ve beraberlik yemini vardır. Atalarımızın ettiği o yemin, bir daha bozulmamak üzere edilmiş bir yemindir. AKP’li yaşadığımız son 18 yılın ardından tüm bu vatana dair edilmiş yeminler şahsileştirilmiş adeta Atatürk’ün kurduğu bu cumhuriyetle ve Atatürk Devrimleriyle bir hesaplaşmaya dönüşmüştür… 18 yıllık AKP’ yönetiminde olan Ülke gündeminde ağırlıklı yer edinen bazı başlıklara bakıldığında AKP eliyle kurulan rejimin büyük bir hesaplaşma hesabı içinde olduğunu görüyoruz. Andımızla başlayan, Türkçe ezan ile devam eden ve en son Diyanet İşleri Başkanının “kadim Atatürk düşmanı” fesli yobaz Mısıroğlu’nu 10 Kasım'a denk gelen bir süreçte ziyaret etmesi ile süren tartışmalar ülkemizde gericiliğin gittikçe artan ağırlığının büyük bir hesaplaşmaya everildiğini görüyoruz. Tescilli Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı Mısıroğlu’nu denek piyon aslında İngilizlerin bir maşası olduğu tartışma götürmez bir gerçektir ”ancak ne var ki Diyanet İşleri Başkanı’nın fesliyi ziyaret etmesi ve hemen Erdoğan'ın da fesliyi ziyaret etmesi çok başka bir hesap olduğudur ve bu ziyaretlerin bilinçli olarak 10 Kasım'a denk getirilmesi ve bunun propaganda edilmesi, işin arka tarafında başka bir durum olup olmadığını ister istemez bir Atatürkçü Kemalist yurt sever yurttaşlara sorduruyor? Eğer mesele basit bir hesap hatası ise bu daha vahim bir durum. Ancak Atatürk’ün ölüm yıl dönümünde böyle bir ziyaretin gerçekleştirilmiş olması, bir mesaj verme boyutuyla ele alınmalıdır. Özellikle ‘de Atatürk’ün kurduğu Diyanet İşleri Başkanının ziyaretinden önce, belirtilmesi ve vurgulanması gereken ise Erdoğan'ın da Mısıroğlu’nunum ölümünden önce bu piyonu ziyaret etmiş olduğudur. Nedense, Erdoğan'ın ziyareti bu tartışmalar içinde gündeme bile getirilmiyor. Kaldı ki Erdoğan tarafından yapılan son açıklama Diyanet İşleri Başkanının görevine devam edeceğine yönelik. Bu bile ortada gericiliğin attığı adımları Atatürk’le hesaplaşmayı biraz daha ileriye götürdüğü anlamındadır. “Bunun anlamı şudur Ülkemizde ne kadar Atatürk ve cumhuriyet düşmanı vatan haini emperyalist maşası ve piyonları varsa AKP’nin kanatları altında yapıldığını fazlasıyla gösteriyor demektir”… Bugün yapılan bütün tartışmaların ana ekseni AKP eliyle kurulan yeni gerici rejimin, 1923 Cumhuriyeti ile hesaplaşmasının başlıklarıdır. Andımız üzerinden Erdoğan tarafından dile getirilen görüş açıktı. Biz Türkçü değiliz, bizim için tek ant İstiklal Marşı söylemi, bu hesaplaşmanın bir boyutunu göstermektedir. Türkçe ezan üzerinden Atatürk dönemine, Atatürk’ün ismi verilmeden yapılan eleştiriler, Kadir Mısıroğlu gibi tescilli bir yobazın sahiplenilmesi ve ziyaret edilmesi, Atatürk’ün çeşitli illerde ve okullarda Atatürk heykeline ve okul önündeki büstlerine yapılan saldırılara yönelik “Atatürk ilah değil propagandaları aslında AKP ve AKP’yi oluşturan zihniyetin ikinci Cumhuriyet rejiminin nasıl bir Türkiye istediğinin özeti gibidir. Bütün bu ideolojik tartışma başlıkları, AKP iktidarının gerçek niyetini ve AKP iktidarının dayandığı tabanın nasıl bir Türkiye istediklerini yeterince göstermektedir. Atatürk heykeline balta ile saldıran gerici ve yobaz çağdaşı güruhlar ve şahıslar, “batının değil Allah'ın kanunlarını istiyoruz diyerek şeriat istediğini açık olarak ifade ettikleri ve bunu söyleyenlerle ilgilide kanuni hiçbir işlemin yapılmadığı da olmaktadır. Bugün ortaya çıkan bu tartışmalara biz bir kez daha göstermiştir ki farklı boyutta bu tür girişimlere bakanlar aynı zamanda bu tartışmalarda konum ve mekan değiştirenler alan zamanda gericilerin ve liberallerin bir kez daha sırf üç kuruş çıkarları için AKP zihniyetinin yanında aynı safta buluştuklarını ifade etmek gerekiyor. Atatürk'e karşı girişilen bu alçak saldırıları ve TV programlarında Atatürk’ün ve kurduğu cumhuriyetin tarihi gerçekler ve şartlar göz ardı edilerek adeta bir öç alma duygusu içinde Hareket’le Atatürk tartışmalara yapılması bu gruplarca normal diyerek değerlendirenler yapanlar dahi var. AKP ile MHP arasında yapılan bu yeni sistem anlaşması aslında yarım kalan Orta-doğu eş başkanlığının tamamlanmasıdır. AKP ile Atatürkçü Kemalistlerin arasındaki siyasi çekişme cumhuriyetimizin ve Atatürk Devrimlerinin korunması ve cağa uygun olarak yorumlanarak ulusal güvenliğin tam bağımsız olarak sağlanmasıdır! Bütün bu analizlerin ve yorumların “komplocu” yanları bir tarafa, politik sonucu itibariyle ortaya çıkan durumun AKP zihniyetinin ve bileşenlerinin Cumhuriyetle ve Atatürk’le “hesaplaşma olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Cumhuriyetle hesaplaşmanın bir diğer boyutu, AKP eliyle kurulan yeni rejimin 1923 Cumhuriyetinin reddiyesiyle kurulduğunu göstermesi manasıyla değerlendirilmelidir. Bu durum, AKP’nin dayandığı gerici ve liberal zeminin nasıl bir ideolojik kodlamaya sahip olduğunu somut olarak ortaya koymaktadır. İşin sıkışma boyutu ise, AKP cenahında yaşanıyor. Bir yandan “en büyük Atatürkçü” biziz diyen AKP, diğer yandan AKP düşmanlarına payanda olan bir siyaset. AKP’nin dayandığı gerici zemin ve sahip olduğu ideolojik form, 1923 Cumhuriyeti ile temelden çelişiyor. Ama aynı zamanda bugünkü siyasal atmosferde Atatürk ve Cumhuriyet ile bağlarını tamamen koparmaktan çekinen bir görüntü içinde. Ancak sıkışmanın asıl boyutu başka yerde. Bu da gerici AKP rejiminin yaşadığı ideolojik kriz ya da boşluk ile ilgilidir bu rejimin hangi ideolojik formlar üzerine kurulacağı bugün belirsizliğini koruyor siyasal İslamcılığın dünya çapında yaşadığı yenilgi ve başarısızlık ortadayken, Suriye’de iyi ya da kötü BAAS’ın ya da laik siyasetin kazandığı bir tablo vuku bulurken, emperyalizmin İslamcı kart yerine Kürt kartını devreye soktuğu bir Ortadoğu gerçeği karşımızda dururken AKP’nin dayandığı İslamcı siyasetin sınırları da ortaya çıkmaktadır. Bu sınırlılığa, aynı zamanda Türkiye’de yüzde 60 – 70 ’ gibi bir toplumsal zeminin gecen 18 yıllık süre zarfında AKP zihniyetini tamamen anlamış olması da başka bir gerçeğin kendisidir gün geçtikçe otoriter kimliğe büründüğünü gördüğü AKP karşısın da tekrar Cumhuriyetçi ve Atatürk’le hiç bir sorununun olmadığını anlayan Türk halkı aslında gerçek yönetimin laik sosyal hukuk devleti olduğunun bilincine varmış olması ve bu açıdan da bakıldığında AKP zihniyetinin ve bileşenlerinin “Türkiye'nin bütününe hitap edemeyen bir iktidar gerçeğini anlamış olmasıdır”. Bugün ortaya çıkan bu tartışmalar özünde AKP eliyle kurulan rejimin nasıl bir yöne everileceğine dönük ideolojik düzlemde ve aynı zamanda toplumsal zeminde yürütülen tartışmalar olarak görülmeli ve önemli sayılmalı… Bugün önce bu işin bitmediğini bilmek gerekiyor. AKP eliyle kurulan bu gerici rejimin iktisadi ve ekonomik bir krize gebe kaldığı gibi yakın gelecekte siyasal bir krizle de karşı karşıya kalmayacağı mutlak bir veri olarak asla ele alınamaz. Bugün yapılan bu ideolojik tartışmalarda, Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuruluş ilkesi olan Kemalist Devrimleri savunan Atatürkçü yurttaşlar uzaktan değil bizzat doğrudan müdahil olmanın yollarını bulmalıdır. Bugünkü tartışmalar, ülkemizin aydınlık yarınlarında önemli kilometre taşları olacaktır. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi liberalizmin ve gericiliğin tarihsel kardeşliğinin bir kez daha kurulduğu “Cumhuriyet düşmanlığı” özünde emperyalizmle işbirlikçiliğinin ister sınıfsal ister ideolojik olsun şekillendiği bir Atatürk düşmanlığıdır. Gericiler ve liberaller bunlara leva olarak birde MHP dahil olmuş ve bugün hep birlikte el ele vermiş, yalan ve büyük bir propaganda üzerinden tarihsel gerçekleri ters yüze edecek yeni bir tarih yazımı peşindeler. Başkanlık sistemini tek adam diktatörlüğü olarak eleştirenler Atatürkçülere karşı, “asıl tek adam Atatürk’ dür ” diyerek sözde akıl satan liberaller, padişahlığı ortadan kaldıran bir tarihsel olguyu ters yüz ederek, bugün yaşanılan tek adamlığa meşrutiyet kattıklarının farkında bile değiller. Birikim Dergisi ve T24 gibi haber sitelerinde Atatürk dönemini tek adam olarak kodlayıp, bugün kendisini Atatürkçü olarak ifade eden ve Erdoğan rejimine karşı koyan insanlara, asıl Atatürk tek adamdı yazılarıyla yanıt vermeye çalışıyorlar. Tarihin niteliksel gelişimi, niteliksel değerleri önemsiz kılar. Her şeyi ile tek adam yönetimi olan padişahlığı ortadan kaldırmak asıl gerçekliği oluşturmaktadır. Zorlama yeni tarih yazımı, bu gerçekliği asla değiştiremeyecektir. Yine aynı şekilde tepeden inmeci ve darbeci İttihat Terakki söylemi de liberallerin ve gericilerin ağızlarında sık geveledikleri bir durum. Ancak Türkiye’de Meclis ve anayasa, bizzat İttihat tarafından getirilmedi mi?
Dünün mandacıları, hilafetçileri, padişahçıları, bugün “millet iradesi” kavramının arkasına saklanarak Erdoğan yandaşlığından başka hiçbir şey yapamayacak duruma gelmiş, tarikatçıların sözcülüğünü üstlenmiş durumdadır. Yaşadığımız güncel tartışmaların özünde bulunan budur. Bu yüzden yeni bir tarih yazımı yazmaya çalışıyorlar. Ama bilinmelidir ki, Atatürk’ün kurduğu bu cumhuriyette tarikatçıların ve şeriatçıların talepleri ile halkın talepleri asla bir ve aynı değildir. Bugünkü oy sayısı üzerinden bunları eşitle-yenlere karşı gerçek Atatürkçü yurtsever devrimciler asla bu cumhuriyette AKP zihniyetine ve bileşenleri olan Atatürk ve cumhuriyet düşmanlarına asla bir rejim değişikliğine izin vermeyeceklerdir Atatürk’ün kurduğu bu cumhuriyeti il ebet ve kanlarının son damlasına kadar cumhuriyeti sonsuza kadar savunacakları bilinmelidir. Ali Berham ŞAHBUDAK.

27 Kasım 2020 Cuma

GÖZÜN AYDIN OLSUN ' ÖLÜM UYKUSUNDAKİ ' TÜRK MİLLETİ!

GÖZÜN AYDIN OLSUN ' ÖLÜM UYKUSUNDAKİ ' TÜRK MİLLETİ!
BORSA İSTANBUL VE VARLIK FONUNUN KATAR ŞEYHİNE SATILDI? Ey halkım senin sayende bugün 'gurur ve onurla yaşadığımız tam bağımsız olan T.C. Devletinde tıpkı Osmanlı Devletinin siyasi tarihi gibi çöküşünü kendi ellerinle yıllardır AKP’ye biat ederek gerçekleştirdiğin için çok mutlu olmalısın! Çünkü sen bu Cumhuriyette bir yurttaş olduğunu unutun" ve iradeni Erdoğan'a teslim ettikten sonra yaşadığın bu cennet vatanın ellerinle emperyalistlere sattın! Şimdi sen çok mutlu olmalısın! Çünkü dinin imanın bugün çok şükür yerinde ve dinini kaybetmedin Allah mahfaza ya birde dinsiz kalsaydın! Neyse ki Atatürk'ün kurduğu bu cumhuriyet satıldı siz zaten yıllardır Atatürk'ü ve onurunla yaşadığın bu cumhuriyeti sevmezdiniz"! Şimdi biraz ‘da Osmanlıcılık oynadığınız Osmanlı Devletinin Kuruluşu ve Çöküşü ‘ne bir göz atalım! 1. Kuruluş dönemi: (1299-1453) 2. Yükselme dönemi: (1453-1579) 3. Duraklama dönemi: (1579-1683) 4. Gerileme dönemi: (1699-1792) 5. Çöküş dönemi: (1792-1918) AKP'nin siyasi tarihi şu dönemlere ayrılmaktadır! 1. Kuruluş dönemi: (2001-2003) 2. Yükselme dönemi: (2004-2008) 3. Duraklama dönemi: (2009-2015) 4. Gerileme dönemi: (2016-2018) 5. Çöküş dönemi: (2019 - ) 1. AKP’NİN KURULUŞ DÖNEMİ: ( 2001-2003 ) AKP, 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan seçimlerde geçerli oyların yüzde 34,63'ünü alarak tek başına iktidara geldi. Abdullah Gül 58. Cumhuriyet Hükümeti'ni kurdu. Aldığı siyaset yasağı nedeniyle kabine ve TBMM'de yer alamayan genel başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın bu yasağı, Genel Başkanı Deniz Baykal'ın genel başkan olduğu Cumhuriyet Halk Partisinin (CHP) verdiği destek sayesinde Mecliste yapılan anayasa değişikliği ile aşıldı. AKP, Siirt'in Pervari ilçesinde 3 sandık kurulunun oluşturulmadığını ve 1 sandığın kırıldığını öne sürerek bu ildeki seçimlerin iptali istemiyle Yüksek Seçim Kurulu'na (YSK) başvuruda bulundu. YSK bu başvuruyu kabul etti ve 2 Aralık 2002'de Siirt seçimlerini iptal etti. Erdoğan, 8 Mart 2003 tarihinde Siirt'te yapılan yenileme seçimlerinde milletvekili seçilerek Meclis'e girdi. Abdullah Gül başkanlığındaki 58. Hükumetin 11 Mart 2003 tarihinde istifa etti ve Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer hükümeti kurma görevini Recep Tayyip Erdoğan'a verdi. 15 Mart 2003 tarihinde 59. Cumhuriyet Hükümeti'ni kurdu. 2. AKP ‘İLE CUMHURİYETİN YÜKSELME DÖNEMİ: ( 2002-2009 ) 2004 yılında yapılan 2004 yerel seçimlerinde, yüzde 41. 67'lik oyla birinci olan AKP, 15 Büyükşehir Belediyesinden 11'ini toplamda ise 1.950 belediye kazandı. 2007 yılında yapılan genel seçimlerinde AKP, 46.58'lik bir oy oranı ile 81 ilin 80'inde milletvekili çıkardı. 2007 yılında görev süresi olan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in yerine AKP adayı Abdullah Gül seçildi. 14 Mart 2008 tarihinde Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, "Adalet ve Kalkınma Partisinin laikliğe aykırı eylemlerin odağı durumuna geldiği" savıyla, Anayasa Mahkemesinde temelli kapatılma davası açtı. Başsavcı, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da aralarında olduğu 71 kişinin, siyasetten 5 yıl uzaklaştırılmasını istedi. 30 Temmuz 2008'de açıklanan kararla 10 üyenin 6'sı kapatılması yönünde, 4'ü hazine yardımı kesilmesi yönünde ve Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılınç'ın ret oyuyla kapatılmadı. "AKP'nin laikliğe aykırı eylemlerin odağı" hükme bağlanarak mahkumiyet siciline işlendi ve Hazine gelirinin yarısının kesilmesi kararı alındı. 3. AKP ’İLE CUMHURİYETİN DURAKLAMA DÖNEMİ: ( 2004- 2009-2015 ) AKP, 2009 yerel seçimlerinde yüzde 38,8 ile oy oranına düştü. 1'inci parti konumunu korudu. İstanbul, Ankara gibi 10 büyükşehir belediyesinin yanı sıra sadece 1442 belediye kazandı. Bir önceki yerel seçime göre 508 belediyeyi kaybetti. 2010'da FETÖ'nün yargıyı ele geçirmesi için Anayasa değişikliğine gitti ve Fethullah Gülen Cemaatinin desteği ile yüzde 57,9 evet, yüzde 42,1 oy oranı ile Anayasa değişti. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Emniyet Genel Müdürlüğü'nün üst kadrosu FETÖ'cülere teslim edildi. 30 Mart 2014'te yapılan yerel seçimlerde ise AKP'nin oranı yüzde 45,60 oldu ve 21 büyükşehir ile 32 ilin belediye başkanlığını kazandı. 2014'te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP ve MHP, Ekmeleddin İhsanoğlu'nu ortak aday gösterince Erdoğan yüzde 51,79 oy oranı ile seçildi. 7 Haziran 2015'te yapılan milletvekili seçiminde AKP'nin oyları yüzde 4,87'ye düştü ve 2002 yılından sonra ilk kez Meclis çoğunluğunu kaybetti. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli CHP ya da AKP ile koalisyon kurmayıp erken seçim isteyince hükumet kurulamadı ve Erdoğan seçimin 1 Kasım 2015'te yapılmasını sağladı. AKP yüzde 49,5 oy oranı ve 317 milletvekili çıkarıp yeniden tek başına iktidar oldu. 4. AKP İLE CUMHURİYETİN GERİLEME DÖNEMİ: ( 2010- 2016-2018 ) 15 Temmuz 2016 tarihinde FETÖ kahpe darbe girişimi, milletin ayaklanması ve vatansever asker ve polisler ile bastırıldı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçelinin önerisi ve desteği ile Erdoğan 16 Nisan'da Başkanlık rejimi için Anayasa değişikliğini referanduma götürdü. YSK'nın mühürsüz oyları kabul etmesi sonucunda yüzde 51,4 Evet, yüzde 48,6 Hayır oyu çıktı. Ve yine MHP-AKP iş birliği ile 24 Haziran cumhurbaşkanlığı ve milletvekilleri seçimi yapıldı. MHP Cumhurbaşkanı adayı çıkartmadı ve Erdoğan'ı destekledi. Erdoğan yüzde 52.59 oy ile Cumhurbaşkanı seçildi. AKP yüzde 42,56 oy oranına düşerek ancak 295 milletvekili çıkardı ve Meclis çoğunluğunu 2002'den bu yana ilk kez kaybetti. 5. AKP İLE CUMHURİYETİN ÇÖKÜŞ DÖNEMİ: ( 2015- 2019- ) AKP'nin 16 yıllık iktidarının en ağır ekonomik krizine ülkeyi mahkum etmesi, işsizliğin patlaması, konkordato ilan eden şirket sayısındaki büyük artış, Suriye politikası sonucunda Türkiye'ye sığınan 4 milyon kişiye 40 milyar dolar harcama yapılması, metal yorgunluğu, Rıza Sarraf olayı, Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanları başta 10 seçilmiş başkanın istifaya zorlanarak azledilmesi AKP'de büyük bir yara açtı. 16 yıllık AKP iktidarı sonunda teşkilatlardan kopmalar, istifalar başladı. Meclis'ten kopuk olan atanmış yani siyasetçi olmayan bakanlar AKP tabanından koptular. AKP seçmeni bakanlara ulaşamaz sorunlarına çözüm bulamaz oldu. Tarım ürünleri ve et ithali hayvancıyı ve çiftçiyi bitirdi. Zamlar milleti perişan etti, kredi kartları patladı. Yeni siyasetçiler çıkartamayan Erdoğan, İstanbul'a Binali Yıldırım'ı, Ankara'ya Mehmet Öz Haseki’yi aday gösterince görev bekleyen AKP'lilerde büyük umut kırıklığı yaşanmaya başlandı. Ve Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu yeni bir parti kurmak için Anadoluyu arşınlamaya başladı. 31 Mart yerel seçim sonuçları AKP için çöküş döneminin miladı, seçmen için ise hesap sorma imkanı olacaktır. SONUCU OLARAK! : Siz ve AKP ve MHP olarak bu cumhuriyeti emperyalizme sattınız! "Biz Atatürkçü Kemalistler yurttaşlar olarak yıllardır AKP’nin bir siyasi parti olmadığını AKP bir emperyalist proje partisi olduğunu yıllarca dilimizin döndüğünce anlatmaya çalıştık sizler her fırsatta bizleri cumhuriyet düşmanlığı yaptığımızı ve vesayetçi olduğumuzu iddia ettiniz". Biz Atatürkçü Kemalist Devrimciler olarak Cumhuriyetimizin nasıl kurulduğunu ve kurtuluştan kuruluşa giden emperyalist işgalci güçlere karşı Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının bu vatanı kurtarmak için emperyalist işgalci güçlerle nasıl mücadele ettiklerini içselleştirmiş yurttaşlardık “ Bunun karşısında siz AKP'nin ilk döneminde dahi Osmanlıcılık oynayarak adeta bu cumhuriyetten bir intikam duygusuyla hareket ederek “ Aklınıza gele bilecek tüm terör örgütleriyle ülkeyi yok etmek için işbirliği kurdunuz ve buğun ise sonuç ortada... Türkiye'nin % 10’u resmi olarak Katara veya başka bir emperyalist devlete satışı gerçekleştirildi. Bu bilinen ya bilinmeyen başka hangi satışlar var onu ’da toprak almış emperyalistlerin bayraklarını bu cumhuriyette diktiklerinde göreceğiz? İstanbul da ki Kanal İstanbul güzergahının neredeyse % 90’ ı yani alan katarlılar şimdi de Ülkemizin yüz akları olan cumhuriyetin temelini oluşturan kurumlarımızın bilinen ilan edilen % 10’u dedikleri varlık fonlarına devredilen stratejik konumda olan bankalar ve diğer kurumlar olduğu kesinleşti… "Bir ülkenin işgali 1919 da sizin bugün destek verdiğiniz AKP’yi yönetenlerin Dedeleriyle başlamış ve siz İradesini AKP ye satmış Osmanlıcılık oynayanların dedeleriyle birlikte verdiğiniz tarihlerin sayfasında yerini aldığını sanırım sizde biliyor olmalısınız sizler ve AKP eliyle bugün ülkemizin masa başında" Her metre karesi şehit kanlarıyla sulanmış olan bu vatanı emperyalistlere satacağınızı bizler ilk günden beri biliyorduk çünkü siz bu cumhuriyeti ve Atatürk'ü her fırsatta eleştirerek Osmanlıyı yok eden Atatürk diyecek kadar da şuurunuzu kaybetmiş irade-sizlersiniz".! Bu ülkede Barzani’nin bayrağını dikin AKP ve MHP bugün çok mutlu olmalı 5-10 yıl öncesinde AKP açılım diyerek PKK olmak üzere Oslo’da ve kandilde bu terör örgütüyle görüştüğünü dünya biliyor FETÖ terör örgütü olmak üzere IŞID El Kaide El Nusra ve Ülkemizde yuvarlanan tarikat ve cemaatlerle ilişki içinde oldukları da başka bir gerçeğin kendisi "Bu terör örgütlerinin ortak özelliği ise Atatürk'e ve Atatürk’ün kurduğu bu cumhuriyete düşman olmalarıdır" İşte yıllardır iradeni teslim ettiğin AKP ve bileşenleri bu kadar düşmandı vv cumhuriyete ve bunlar Ankara'nın göbeğine kendi elleriyle diktiği PKK bayrağının bugün sonucunu hep birlikte Türk milleti olarak görüyoruz… “AKP ey yıllardır sesiz kalan ve her fırsatta AKP propagandası yapan satılmış sözde yazar çizer aydınım diyerek orada burada dolaşan üç kuruşa vatan hainleri eden satılmışlar siz yıllarca bu halkı aldattınız”… Siz sözde sahtekârlar üç kuruşa kalemlerinizi ve iradenizi sattınız AKP ye ve bunu ‘da Türk Halkı uyanmasın diye her fırsatta yalanlar söyleyerek halkı ölüm uykusuna sevk ettiniz bugün geldiğimiz durum tam bir işgal ve topraklarımızın devredilmesini sağladınız... Ey biat etmiş sözde vatan millet diyen halk sen ne zaman uyanacaksın bu kan uykusundan sizlerin iradesizliği yüzünden AKP’nin gerçek yüzünü halen göremeyen sizler aslında AKP gibi bir emperyalist proje partisinin piyonlar-ısınız AKP sizi bir maşa gibi kullandı ve bugün sizi çöpe attı! Biz yıllarca sizleri uyarmaya ve Erdoğan'a ve Ekibine karşı yurttaş bilinciyle uyanmanızı söyledik ancak sizde tıpkı AKP gibi bir emperyalist projesinin destekçisi olduğunuzu bugün bir kez daha gördük sizler sürekli bize din iman ezan diyerek bu milleti kandırarak AKP değirmenine su taşıdınız sonunda cumhuriyeti top yekun el birliğiyle sattınız… Şimdi çok geç olmadan tekrar diyoruz ki “ AKP bu ülkeyi tamamen masa başında satarak tıpkı Osmanlı gibi kaçacak diyoruz”! Siz bize halen din ve iman ne olacak diyorsunuz! Biz size Irak diyoruz Suriye diyoruz Filistin diyoruz Afgan ısıtan diyoruz “bunlar şuanda emperyalist ülkelerce işgal edilmiş Müslüman ülkeler ve onlar ibadetlerini ve ezanlarını işgalci güçlerin izin verildiği kadar ibadetlerini yerine getire biliyor diyoruz. Bunlar ülkede onarılamaz yaralar açtı ve açmaya da devam ediyor diyoruz sizde bizi ilgilendirmez biz zaten kuluz diyor ve uyumaya devam ediyorsunuz ve halen din iman ne olacak diyerek AKP kuyruğuna takılmış adeta ölümü bekler gibi ülkenin işgalini bekliyorsunuz neden? “Oysa kutsal Kur’an sana okuman için emrediyor sen bunu dahi bilmiyor ve diyorsun ki ben zaten irademi AKP ye sattım ben yurttaş değil ben bir kulum diyorsun benim elimden artık bir şey gelmez diyerek tıpkı 1919 öncesinde olduğu gibi bugünde yine o gün olduğu gibi kaçmaya çalışıyorsun neden halkım neden”? Ve tekrar diyoruz ki ey onurlu ve gururlu halkım silkin ve kendine gel Tam Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti için tekrar millete dönün ve emaneti derhal geri ver diyoruz. Ali Berham ŞAHBUDAK… 27 / 11 / 2020

25 Kasım 2020 Çarşamba

ŞİDDETSİZ BİR TÜRKÜYE TALEP ETMEK ÇOK'MU ZOR! Ali Berkam ŞAHBUDAK..

ŞİDDETSİZ BİR TÜRKÜYE TALEP ETMEK ÇOK'MU ZOR! Ali Berkam ŞAHBUDAK.. Ülkemiz olmak üzere dünyada ve Türkiye’de ”Kadına yönelik şiddetin ekonomik krizler, çatışmalar ve salgın hastalık gibi dönemlerde her zaman artış gösterdiği ve birçok kadınımız bu yolda hayatın kaybettiğini biliyoruz. Siyasal iktidar hayatın her alanında olduğu gibi, salgın sürecini de siyasi ve ekonomik kaygılara öncelik vererek yürütmektedir. Bu zorlu şartlarda canları pahasına çalışan başta sağlık emekçilerimiz içinde yer alan kadınlarımız, çocuklarımız olmak üzere tüm ülke halkı bu iradesizliğin bedelini hayatlarıyla ödemekte. “Demokratik yollarla seçilmişlerin, gazetecilerin, hukukçuların, sanatçıların, mimarların, mühendislerin, doktorların, öğretim elemanlarının, hakkını arayan işçinin, toprağına sahip çıkan köylünün, yani her alanda mesleğini etik ilkeler doğrultusunda yapmaya çalışan tüm bireylerin hukuk dışı gerekçelerle yargılandığı, tutuklandığı, KHK ’lar ile tüm haklarının ellerinden alındığı, insan haklarının ihlal edildiği hatta yok sayıldığı, cinsiyetçiliğin iktidar mekanizmalarıyla yeniden üretildiği, yolsuzluğun yönetsel araç haline getirildiği günleri ( Ne yazı ki ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu laik sosyal hukuk devleti olan bu cumhuriyette AKP ve bileşenleri olan cemaat ve tarikatların hakim olduğu çağ dışı yönetim anlayışıyla tüm ülke yurttaşları olarak yaşıyoruz.) Oysaki 6284 sayılı Kadını Koruma Kanunun etkin bir biçimde uygulanması ve İstanbul Sözleşmesinin şartlarının yerine getirilmesi ile kadına şiddetin ve kadın cinayetlerinin durdurulacağını her alanda dile getiren ve mücadele eden onurlu ve gururlu kadınlar, hükumet yetkilileri ve yandaşları tarafından da hedef gösterilmektedir. İktidarın Türkiye'nin de çalışmalarına dahil olduğu ve 2011 yılında imzaladığı Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ya da bilinen adıyla İstanbul Sözleşmesinden çekilmek üzere yaptığı açıklamalar ve sözleşmenin iptali üzerine yapılan tartışmalar kadına yönelik şiddetin artmasına zemin oluşturmuştur. AKP iktidarını oluşturan cağın dışında kalmış zihniyetin hakim olduğu beli başlı yaşam alanlarında yapılan gerici açıklamalar iş yerlerinde yaşanan cinsel taciz, mobbing, ekonomik, psikolojik şiddet, flört şiddeti, kadına yönelik taciz, tecavüzü sıradanlaştırarak, yaygınlaşmasına neden olmakla kalmayıp bizatihi uygulama aşamasına geçtiği ve hukuksal anlamda bu cinsiyetçi kafalara karşı hakiki işlemin yapılamadı da bir gerçektir. 2020 yılının ilk aylarından itibaren hızla yayılan COVİD 19 pandemisinde de tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de birçok kadın destek hizmetlerden mahrum bırakılırken, kendilerine şiddet gösteren erkeklerle kilit altında yaşamak zorunda bırakıldı gerçeği AKP tarafından gizlense de bu gerçeği artık tüm yurttaşlar bilmekte. Pandemi ile çalışma hayatında cinsiyet eşitsizliği daha da derinleşti, yaşanılan ekonomik kriz kadınların yaşam dengesini olumsuz etkileri her geçen gün artmaktadır. Pandemi dönemini çok büyük bir şiddetle hala yaşadığımız bugünlerde kadınların işten çıkarılma oranı artmıştır. DİSK’in Eylül 2020 raporuna göre kadın iş gücü %12, istihdamı %10.5 azaldı. İşsizlik oranı %39.4 iken, kadınlarda %45.3’tür. Kadına yönelik şiddetin arttığı bu dönemde, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun verilerine göre 2020 yılının ilk dokuz ayında 152’si şüpheli olmak üzere 269 kadın öldürüldüğü açıklanmakta. Varlığını ancak ve ancak koşulsuz biat eden bir toplum yaratarak devam ettirebileceği'nin bilincinde olan iktidar pandemiyi de bahane ederek, siyasal İslam'ın temel felsefesi olan, kadının kontrol altında tutulması, toplumsal yaşamdan uzaklaştırılması, itaat ve hiyerarşik bir ilişki düzeni içinde sınırlandırılması yönündeki hamlelerine her geçen gün bir yenisini eklemektedir. Laiklik karşıtı siyasal iktidar, eğitim, çalışma yaşamı, istihdam gibi toplumsal yaşamın tüm alanlarında gerici politikalarını kadınlar üzerinden yürütmektedir. Kadınların zorlu mücadelelerle elde ettiği pek çok kazanım iktidarın kimi açık, kimi kapalı müdahaleleriyle ellerinden alınmaya çalışılmaktadır. Bireyleri dışlayıp, aileyi ve ataerkil yapıyı ön plana çıkaran sistematik uygulamalar, giderek kronikleşen krizin yarattığı çaresizlik duygusu ile birleşince toplumun en güçsüz kesimlerine, kadınlara, çocuklara, LGBTİ bireylere ve hayvanlara yönelik her türlü baskı, dayak, taciz, tecavüz, cinayet gibi biçimlerde ortaya çıkan ve ivmelenerek artan bir şiddet yaşanmaktadır. Bütün bunlar 18 yıldır yanaşılırken “ Bugün halen AKP ve bileşenleri “ Hukuk ve Demokrasi adı altında yeni açılımlardan söz ediyor olması ise tam anlamıyla tükenmişliğin ve ülkeyi yönetememenin getirdiği noktayı işaret etmekte. AKP 18 yıllık talan ve rant odaklı yürüttüğü siyasetinin en temel argümanını oluşturan ise Din ve İman edebiyatıyla yıllardır Türk milletinin maneviyatını ve değer yargılarını kullanarak iktidarda kalmayı sürdürme çabası boş bir çaba değildir çünkü bu çabanın sonucunda yandaşlarla ülke hazinesi soyularak bir ekonomik çöküşü ’de beraberinde getirdiği unutulmamalı ”Hukuk ve Adaletin olmadığı yerde Ekonomik istikrarında olmayacağı bilinmelidir. Bir ülkede şeffaf ve hesap vere bir iktidardan yoksa o ülkede her gecen gün daha da şiddet ve kaosa sürüklenmek bir kaçınılmaz gerçektir… Tün kadınlarımıza şiddetsiz bir yaşam dileğimle tüm kadınlarımızın 25 Kasım kadınlar gününü kutlarım… Saygılarımla! Ali Berkam ŞAHBUDAK..

21 Kasım 2020 Cumartesi

LAİK CUMHURİYET'İN " LAİK ÖĞRETMENLERİ "

LAİK CUMHURİYET'İN " LAİK ÖĞRETMENLERİ "
Hayatımızda birçok değerleri borçlu olduğumuz Başöğretmenimiz M.K. ATATÜRK ve sizler eğitim emekçisi öğretmenlerimiz! Emeklisi, çalışanı bütün öğretmenlerimize gönül isterdi ki yazıma güzel haberler ve gelişmelerden bahsederek başlayayım". Ancak günümüz koşulları maalesef buna imkan vermemekte, mevcut iktidarın ve Milli Eğitim Bakanlığının ısrarlı tutumu sonucu gerek çağdaş eğitim alanlarımızda gerekse, sosyal ve inanç alanlarında ciddi kırılmalar yaşanmakta. Oysa Önderimiz M.K. ATATÜRK’ÜN işareti ise tam tersi öğretmenlerimiz BİLİMİN ve AYDINLANMANIN ANAHTARIDIR DEMEKTE! Ancak bugün ülkemizde AKP iktidarıyla eğitimde ciddi bir yozlaşma ve gerileme dönemine girilmiştir “ Din öğretmenlerimizi ülke genelinde çağdaş eğitim kurumlarımızın başına idareci olarak atanması yetmezmiş gibi M. E. B. MÜFREDATI CUMHURİYET KAZANIMLARI DAHİL KOMPLE DEĞİŞTİRİLMİŞTİR. Sözde bu alandaki boşluğu doldurmak için de, cami imamlarını din dersi öğretmenleri veya branş öğretmeni olarak okullarımızda istihdam etmesi, cami imamlarının yerine de yeni imamlar görevlendirmesi ÇAĞDAŞ LAİK EĞİTİM SİSTEMİNE CİDDİ DARBE VURMUŞTUR. "Bu durum okullarımızda ve AKP iktidarlarıyla birlikte bilimden ve çağdaş eğitimden uzaklaşılarak “din referansa alanlarında mevcut müfredatın dışına çıkılmış, tam bir şeriat şartlarında ki İslami anlayışını eğitim kurumlarına dayatılarak eğitime hakim olmuştur durumdadır"! Önderimiz M.K. Atatürk’ün işaret ettiği çağdaş eğitim bu değildir. Sevgili Öğretmenlerimiz, bizleri yetiştirirken eminiz ki birçok fedakârlıkta bulundunuz. Nice sıkıntılara göğüs gerdiniz. Onca yaşadıklarınıza rağmen; bir gün de açım, üşüdüm, hastayım vs' demediniz. Sanki ağzınıza kilit vurdunuz. Zor şartlar altında, of demeden her öğrencinizin bütün sıkıntılarına eğildiniz. Onları cumhuriyetimize yaraşır bir birey olmaları için elinizden geleni esirgemediniz. Atatürk İlke Devrimlerini genç beyinlere anlatmak ve onları Türkiye Cumhuriyeti için yetiştirebilmek en büyük ideallerin izdi. Ancak bugünkü sonuca baktığımızda hedeflenen resmi görmek olası değil. Sevgili öğretmenlerimiz inanıyorum ki hep birlikte bunların da üstesinden geleceğiz. Sizler, eğitim orduları bugünkü durumlara düşürülmeye asla layık değilsiniz. Aslında yeriniz başımızın üzeridir. Ama maalesef, Atatürkçü Düşünce karşıtları tarafından bu şartları yaşamak zorunda bırakılıyorsunuz. Bunları oluşturan, yani Atatürk’ün hedeflediği değerleri yok etmek ve dolaysıyla da Türkiye Cumhuriyetini orta-çağ karanlığına sürüklemek isteyen gerici, yobaz dinciler (Dini her türlü menfaatleri için kullananlar) geçmişte vardı, gelecekte de olacaktır. Bunların üstesinden gelmenin tek yolu Atatürk aydınlanmasını ve Türk Devrimlerini Türk Ulusuna anlatmaktır. “Milli Mücadele ve daha sonraki yıllara baktığımızda; Atatürk'ün, Öğretmenlere ne büyük değer verdiği açıktır.’’ Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir' sözü bunu tespit eden örneklerden sadece birisidir”. O, Ulusal Kurtuluş Savaşının en yoğun ortamında bile ilgisini öğretmenlerimiz üzerinden eksik etmemiştir. Ulusal Kurtuluş Savaşının, Kütahya-Eskişehir civarında bütün şiddetiyle sürdüğü 1921 yılı Temmuz ayının ortalarında; Öğretmenler Kongresinin Ankara'da toplanması kararlaştırılmıştır. Savaşın bütün azametine karşılık, Ankara'da da oldukça yoğun çalışmalar yapılmıştır. Bu yoğun temponun içinde, bir gün, Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi ( TANRIÖVER ) Bey ile Öğretmenler Derneği Başkanı Mazhar Müfit ( KANSU ) Bey, Meclis Başkanı Mustafa Kemal'i, Meclis'teki odasında ziyarete giderek; Efendimiz “Fazla vaktinizi almayacağız.” diyerek, söze, başlar: “Mazhar Müfit Beyin başkanı olduğu Öğretmenler Derneği birkaç gün sonra Ankara'da toplanacak. İki yüzden fazla öğretmenin de bu toplantıya katılması bekleniyor. Fakat Fevzi Paşayı dinleyince tereddüde düştük. Savaşın yoğun olduğu bir sırada böyle geniş bir toplantı size ayak bağı olabilir. Uygun görürseniz erteleyelim”. Diye bitirerek, durumu kısaca arz eder. Mustafa Kemal Atatürk “ Hayır, hayır ertelemeyin!” diyerek öneriye karşı çıkar ve cahillikle, ilkellikle savaş, düşmanla savaştan daha az önemli değildir. Toplantıya katılacağım ve bir de konuşma yapacağım.” şeklinde görüşünü ifade eder. Savaşın zaferle sonuçlanmasının ardından, Cumhuriyet'in ilanı gerçekleşir. Bu süreçte, Atatürk düşüncelerini arkadaşlarıyla, bilim ve edebiyat adamlarıyla her fırsatta konuşur ve tartışır. Çünkü Türk Ulusu için eğitimin ne denli önemli olduğu ortadadır. Asırlardır cahil bırakılmış insanımız, bu karanlığın içinden sadece eğitilerek çıkartılabilir. Cumhuriyetimizin ilanından sonra, Atatürk Öğretmenlerin görev ve sorumluluklarını bulduğu her fırsatta dile getirir. Atatürk; Cumhuriyet'i sonsuzluğa taşıyacak Türk Gençliğini yetiştirme sorumluluğunun öğretmenlerde olduğunu belirtirken, “ Öğretmenler! Cumhuriyet'in özverili öğretmen ve eğiticilerini sizler yetiştireceksiniz. Yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin beceriniz ve özverinizin derecesi ile uyumlu bulunacaktır. Hiçbir zaman aklınızdan çıkmasın ki; Cumhuriyet sizden, fikri hür, vicdanı hür ve irfanı hür nesiller ister der. Ne acıdır ki; Atatürk'ün aramızdan ayrılışının ardından kısa bir süre sonra, ülkeyi yöneten siyasi iradenin ilk olumsuz faaliyetlerini maalesef eğitim üzerinde görürüz. Köy Enstitülerinin kapatılması bunun açık bir kanıtıdır. “Çağdaş Eğitimin” gereğine yeterince ilgi gösterilmezken; bıraksanız medrese eğitimini yeniden uygulamaya koyabilecek siyasi hırs, ’’ Atatürk Aydınlanması ve Türk Devrimleri konusunda arzulanan mesafeyi kat edememiş olan, Türk Ulus’unun bir kesiminden destek de görür. SONUCU OLARAK Siz "Laik Cumhuriyet'in Değerli Laik ve çağdaş Öğretmenleri; sizin, Atatürk İlke ve Devrimleri ile Laik Cumhuriyet'in temel değerleri ve bugüne değin elde edilmiş kazanımlara olan inanç ve bağlılığınızdan asla şüphemiz yoktur. Ancak, devlettin kamu kuruluşlarında, hızla dinci kadrolaşma süreci yaşanıyor". Tüm branşlardaki öğretmenlerimiz atama beklerken, sözleşmeli öğretmen uygulamasıyla, mevcut siyasi zihniyete uygun gençler eğitim ordusuna yerleştirilse bile, siz, Laik Türkiye Cumhuriyet'inin öğretmenleri, yılmadan, Atatürkçü Düşünce karşıtlarına aldırmadan, kararlı bir şekilde Türk Gençliğini yetiştirmeye devam etmelisiniz. Atatürk'ün; 'Öğretmenler! Ordularımızın kazandığı zafer, sizin zaferleriniz için yalnızca ortam hazırlar. Gerçek zaferi siz kazanacaksınız ve sürdüreceksiniz. Kesinlikle de başarılı olacaksınız. “Öğretmen, ödülünü yıllar sonra alır”. İfadesi sizin için rehber olmalıdır. Türkiye Cumhuriyet’inin emanet edildiği Türk Gençliği, sizi asla unutmayacaktır! Ali Berham ŞAHBUDAK…20.11.2020.

18 Kasım 2020 Çarşamba

YA KANAL YA İSTANBUL'A NEDEN KARŞIYIM! // Ali Berham ŞAHBUDAK…

YA KANAL YA İSTANBUL'A NEDEN KARŞIYIM! // Ali Berham ŞAHBUDAK…
T.C. Devleti yurttaşı olarak Kanal İstanbul projesine "hayır" diyenlerdenim! "Gerekçelerime geçmeden önce “ T.C. Devletinin bir yurttaşı olarak kendimi bildim bileli aydın ve çağdaş Atatürkçü Kemalist olarak tanımlanmaktan ve tanımlamaktan onur duyduğumu ifade etmek isterim". Atamızın Türk Milletine ve Türk Gençliğine ilebet emanet ettiği" ve bugün üzerinde gurur ve onurla yaşadığımız bu cumhuriyet 2020 yılı itibariyle 97 yıllık laik sosyal hukuk devleti olan Tam Bağımsız bir cumhuriyettir!. Yönetim şekli parlamenter yönetim sistemine dayanan Anayasayla tanımlanan kuruluş ve yönetimi belirlenmiş halk egemenliğine dayanan bir ülke olmasına rağmen MHP’nin ve Devlet Bahçelinin AKP'ye koşulsuz her alanda verdiği destekle Atatürk’ün önderliğinde ve emperyalizme karşı verilen milli mücadele sonrasında kurulan Tam #Bağımsız bir Devlettir. Bu Cumhuriyetin yönetim şekli ve işleyişi değiştirilerek ülkemize ve Türk Milletine hiç bir faydası olmayan bu ucube sistem dayatılarak “kime hizmet ettiği belli olmayan yarı Başkanlık sistemi’ veya cumhurbaşkanlığı hükmet sistemi denilerek ülkeyi tek kişi yönetimine teslim edildiği bir sistemle karşı karşıya getirildik". !!! Başta Adalet Hukuk Eğitim Tarım Sağlık ve Savunma sanayi insan hak ve özgürlükler olmak üzere yaşama dair ne varsa yok edilen bir sistemle karşı karşıya getirildik “ En önemlisi ’de üretimsizlik ve işsizlik tamamen ortadan kaldırılarak ülkemiz batma noktasına sürüklendi.” Bu yarı Başkanlık Sisteminin tanıtıldığı ve bunun için oy istendiği günlerde iktidarın en büyük argümanı, hantal bürokrasinin son bulacağı idi “Peki bu gerçekten de gerçekleşti mi tam tersi tüm yürüyen sistemi adeta felç etti! Muhalefetle birlikte az çok okuryazar olan Türk Halkının itirazı ise maalesef göz ardı edildi çünkü getirilmek istenen bu sistem T.C. Devletini “Tek adamlık” yönetimine getireceğiydi “ sonuçta öylede oldu! Hatta iktidar cenahında “Yarın, muhalefet iktidar olduğunda bu sistemde sorun olabilir” eleştirileri de vardı hatırlarsanız. “Bir yurttaş olarak ‘da “DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİ BİRLİĞİ GENEL BAŞKANI OLARAK DA” Erdoğan’ ve Devlet Bahçeli tarafından Başkanlık sistemini ilk söylendiği o gün de bugünde karşı olduğumuzu defalarca gerek sosyal medya aracılığıyla gerekse basın yoluyla beyan ettik maalesef yetmez amam evetçi halkın anayasa verdiği değişikli kararının ardından AKP hızla işe koyularak önce yargı reformları adı altında önce yargıyı tamamen değiştirdiler sonrası çorap söküğü gibi gelmeye başladı 15 Temmuzu ondan sonrada 20 temmuzda "bir sivil darbeyle" karşı karşıya kalarak bugün içinde bulunduğumuz yönetim karmaşasıyla karşıya bırakıldık . Bu aynı zamanda da MHP'nin ve Devlet Bahçelinin AKP'ye ve Erdoğan'a karşı verdiği diyet borcunun sonucudur... Çünkü biliyoruz ki Orta-doğu coğrafyasında bulunan ülkemiz böyle tek kişi yönetimine teslim edilemezdi" MHP'nin ve Devlet Bahçelinin de yıllardır milliyetçilikten dem vurduğu göre niçin AKP'ye ve Erdoğan'a karşı diyeti ödediğidir "Bilindiği üzere Erdoğan bir Orta doğu Eş Başkanı olduğunu defalarca kendisi açıklamıştı " Orta doğu Eş başkanlık esasında Emperyalist Devletlerin ve ABD'nin bir projesi olduğudur bu proje Orta doğuda bulunan ünü ter devletlerin etnik kimlik ve mezhepsel olarak bölünerek parçalanmasıdır bunu bile bile MHP ve Devlet Bahçeli nasıl bu noktaya getirildiğini kuşkusuz ki ilerleyen yıllarda tarihçiler mutlaka yazacaktır... Bu gidiş bize tarhı geçmişimiz hatırlatmakla kalmayıp bize tek kişi yönetimindeki kararlarının nasıl bir felakete sürüklediğini göstermiş olduğudur. Örnek mi 1919 öncesi Osmanlı yönetimlerini bakmanız yeterli! Başkanlık Sistemi’ne de yarı başkanlık sistemine de temkinli yaklaşanlardanım. Zira millet olarak, sistemlere olan bakış açımız arızalı. “Çünkü kendini Gazeteci ve yorumcu zanneden kimi saray ve Erdoğan yanlısı sırf üç kuruş için yalan söylemeyi bırakın adeta ağızlarından salyalar akıtarak sırf ülkenin emperyalizme peşkeş çekilmesini istercesine Saraya bağlı Merkez Medyayı kullanarak halkı aldatmayı adeta onurlu bir görev zanneden bu Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları var”… AVRUPA BİZİ KISKANIYOR / MANEVRALARI! Kendimizce haklı gerekçemiz olduğunda değil sistemi, Allah'ı bile ekarte edebiliyoruz. Hatta bu özelliğimizle Avrupa’yı dahi şaşırta biliyoruz. Avrupa’da yaşayan, Türklüğüne ve Müslümanlığına laf söylettirmeye vatandaşlarımızın bulundukları ülkenin imkanlarını kendilerince haklı(!) gerekçelerle nasıl suiistimal ettikleri buna bir örnektir (istisnalar alınmasın lütfen). Başkanlık Sistemi, ülkemize olumlu anlamda bir şey kazandıramadığı gibi sistemi isteyen AKP ve MHP koalisyonunun da aleyhine olmuştur ( Kim ne derse desin bu bir % 50 + 1 koalisyonudur ) “ Siyasi partiler secim sonrası hükumet kurma çoğunluğunu ede edemeyip secim sonrası koalisyon kuruyorlardı şimdiki sistem de ise secim öncesi koalisyon kuruyor”… Hani koalisyonları ortadan kaldıracak bir sistemdi bu başkanlık!!! “Başkanlık Sistemi, iki siyasi parti dışındaki partileri yok sayarak AKP’yi iktidar, MHP’yi muhalefet olarak kabul etti. Geride kalan siyasi partileri gereksiz, oyları da değersiz gördü”. İktidarı destekleyen bir muhalefet partisinin Türkiye gibi bir ülkeye yetebileceğine inandı. Bu durum AKP’nin içinden yeni partiler çıkmasını engelleyemediği gibi yok sayılan muhalefet partilerinin de oyunu yükseltti. PEKİ, BU SİSTEMLE İDDİA EDİLEN O HANTAL BÜROKRASİ AŞILDI MI? Hantal bürokrasi tam olarak aşıldı mı bilmiyorum ama takip ettiğim ve hatırladığım kadarıyla bugüne kadar alınan en hızlı netice geçtiğimiz Şubat ayında sinema ve eğlence sektöründe oldu. Sektörün yıllardır devam eden kemikleşmiş sorunu 15 günde yasa çıkarılarak çözüldü. Başkanlık Sisteminden sonra yerel seçimler geçirdik. İstanbul'daki seçimlerle ilgili yenilenme kararı alındığında aklıselim insanlar tarafından “Yanlış yapıyorsunuz” denildi ama iktidar bloğu bu öngörü karşısında direnmeyi seçti sonuç ortada. AKP ve MHP içinde birileri çıktı “Bizce de bir şeyler olmadı! Amam diyerek devam eden açıklamaların sonucunda” İş artık bize göre bir şeyler oldu çelişkisi içinde YSK’ kapısı çalındı ve içinde ne olduğu belli olmayan birçok valizle evrak taşındı sonuç kocaman bir sıfırdı çünkü kazanılan secim meşru ve haklı bir kazanımdı. Kendilerini ikna etmiş olmalarının herkesi ikna etmeye yeteceğini düşünen AKP’li kimi yöneticiler Erdoğan'ı da yanıltarak İstanbullulara unutamayacakları bir seçim süreci yaşattı. Başkanlık Sisteminden sonra da yeni bir yönetim geleneği hızla sisteme dahil edildi ve artık süreç oldu bittiler-le bir bilinmezliğe sürüklenmeye başladı, "Kayyum atamaları". Terörle, FETÖ’yle veya herhangi bir nedenle, seçilmiş belediye başkanları görevden alınıp, seçilmiş meclisten birilerinin görevlendirilmesi yerine, "sistemin uygun gördüğü" isimlerin atanması rutin hale geldi. O kadar ki artık kimse gerekçelerle ilgilenmiyor. Son günlerde Ankara Büyük-şehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ’ve İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’na yönelik suçlamalara karşılık İçişleri Bakanlığının ışık hızında müfettiş ataması, TRT’nin ve medyanın yoğun ilgisi(!) "Ankara’ya kayyum atanacak" söylentilerine neden oldu. Bu senaryo “CHP’li Büyük Şehir Belediye Başkanları için artık troller ve satın alınmış sözde gazeteci kimliğine sığınmış maşalar her ortamda bu kayyumu meşru ve yerinde olduğunu açıklayacak kadar ileri gittikleri halen hafızalarda tazeliğini koruyor”. Yukarıdan nasıl göründüğünü bilmiyorum ama belediye başkanlarının gerçekten terörle ilişkili olduğu için alınacağına inanan insan sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azaldı. Başkanlık Sisteminden sonra dünyanın herhangi bir yerinde mazlumun sesi olan ve gurur duyduğumuz yöneticilerimiz nedense Uygur Türkleri ile ilgili derin bir sessizliğe büründü. Başkanlık Sisteminden sonra Büyük Türkiye olmayı büyük projeler, büyük yatırımlar, çılgın projeler olarak tanımlayan yöneticilerimiz; asgari ücreti, emekli maaşları ve hayat pahalılığını küçük sorunlar olarak görmeye başladı. O kadar ki; hepimizi derinden sarsan intiharlarla ilgili bir çözüm önerisi getirilmedi veya olaylarla ilgili açıklama yapılmadı, gerek de duyulmadı. “SEN KİMSİN'DE KANALA ‘HAYIR’ DİYORSUN” Kanal İstanbul; ulusal güvenlik, çevresel etkenler, deprem, sosyal sorunlar gibi risklerin yanı sıra maddi yükü de büyük olan bir proje. En büyük hava limanı / En büyük hastane / En büyük kanal derken hayatın gerçeklerinden ve sorunlarından uzaklaşılması, bir Atatürkçü Kemalist T.C. Devleti yurttaşı olarak beni ciddi anlamda endişelendiriyor. İktidar, kendine İstanbul seçimlerini kaybettiren hatayı Kanal İstanbul’da da yapıyor; inatlaşıyor. Seçilmiş belediye başkanına “Sen kimsin ki ‘hayır’ diyorsun” tavrında ısrar ediyor, hatta yok saymaya çalışıyor. Olası risklere karşılık “Kanal İstanbul'u yapacağız” gibi slogan tarzında söylemler resmi ikamet kayıtlı İstanbulluyu veya yıl içinde İstanbul'u ziyaret eden en az 25 – 30 Milyon nüfuslu içinde barındıran yurttaşı rahatlatabilir? Türkiye; işsizlik, deprem, geçim sıkıntısının yanı sıra sınırında büyük bir göç dalgasıyla da karşı karşıya. Vatandaş için hayatı kolaylaştıracak hayaller kurmak varken, neden çılgın projelerde bu kadar ısrar ediliyor anlayamıyorum. Elbette, Atatürkçü Kemalist bir yurtsever aydın yurttaş olarak Atamın kurduğu cumhuriyette dünyanın imreneceği başta bilim olmak üzere Türk halkının yararına üretilmiş bir milli projelerin ülkemde olmasından onur ve mutluluk duyarım. Ama benim için öncelik” Bu şartlarda Kanan İstanbul değil “ çok ağır şartlarda yaşam mücadelesi veren Türk halkının hayatını kolaylaştıracak, refah seviyesini yükseltecek projeler olmasın isterim! Ali Berham ŞAHBUDAK…

9 Kasım 2020 Pazartesi

TÜRK MİLLETİ İÇİN “10 KASIMIN ANLAMI VE ÖNEMİ”!

TÜRK MİLLETİ İÇİN “10 KASIMIN ANLAMI VE ÖNEMİ”! Her yıl olduğu gibi bu yılda yine 10 Kasım günü yine geldi çattı Türk milleti için bu açı gün ne ilk gün nede son gün olacak çünkü 10 Kasım 1938 yılında Türk Milleti ve Türk dünyasının Atasını kaybetti o nedenledir ki her 10 Kasım’da Türk milleti ve Türk dünyası için tam anlamıyla karanlık bir gündedir!!!… Ulu Önderimiz Atatürk'ümüzün ebediyete intikalinin 82 yıl dönümü dür her yılın 10 Kasımı dolayısıyla, her 10 Kasım'da Saat 9 'u 5'gece her yıl olduğu gibi bu yılda yine acı acı çalan o siren sesleri sokakları caddeleri ovaları hüzün kaplayacak “Türk Milleti Atasına ve Atatürk’üne saygı duruşu için nerede bulunursa bulunsun hemen yerinden fırlayarak Atatürk için saygı duruşuna geçecek ve atasına minnetle şükredecek”. Her yıl olduğu gibi bu yıl 10 Kasımda da Atamızı ve Atatürk'ümüzü Anma Günü tüm Türkiye’de olduğu gibi diş temsilciliklerimizde ve KKTC'de coşkuyla Atamız anılacak ve bu hafta Atatürk haftası olarak çeşitli etkinliklerde ve panellerde Mustafa Kemal Atatürk anısına anma etkinlikleri düzenlenecek. “10 Kasım 1938’de Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk, çok sevdiği ülkesine ve kurduğu bu cumhuriyette hayata veda etti gündür”. Atamız hayattayken en değer verdiği öncelik Eğitime ve Türk, kadına verdiği değerler asla tartışılmaz bir gerçektir, Atamız hayvanlara karşı sevgisi de herkese örnek olmuş kişidir. Atatürk’ün ölümü bu anlamıyla da Türk halkını derin bir yasa boğdu gündür. Sadece Türk halkını elbette değil dünyada ve ülkemizde farklı milletlerin de sık sık örnek aldığı ve saygıyla önünde eğildiği bir liderdir dünyaya örnek olmuş dahi bir Atatürk’tür. Atamız 1938 yılı 10 Kasım günü saat 9'u 5 geçe aramızdan ayrılan Atatürk o gün ’den bu güne kadar Türk milleti ve Türk dünyası Atamızı çeşitli etkinliklerle anıyor ve atamız için yas tutuyor! "O gün Ankara'da ve Dünyada tek bir Atatürk vardı. 7'den 70'e herkes gözyaşında ve dilinde nefesinde Atatürk'ü teneffüs ediyordu. İnsanlar o karanlık günde Ankara'da olabilmek için uzak yollardan, çok geri ulaşım imkanlarıyla atasına son görevlerini yapmak için yollara düşerek gelmişti. Ankara'nın otelleri yeterli olmadığı için kaldırımlarda sokaklarda park denilen boş bahçelerde sabahı sabah ederek ilk doğan güneşi beklemişlerdi. İşte Türk Milleti Atasını ve Dünyanın önünde eğildiği Atatürk’ünü 10 Kasım 1938 de sabah saat 9’u 5 gece kaybetmişti! TÜRK HALKININ ATASINA MİNNETİ! Atamızın kurduğu #cumhuriyette Türk Halkı nerede olursa olsun her yıl 10 Kasım günü #saat 9' u 5 gece sirenlerin çalmasıyla birlikte ülke genelinde #milyonlarca kişi, o sırada ister törenlerde olsun ister olmasın, bulundukları noktada Atamız için saygı duruşuna geçmekte. O anda tüm ülkede adeta trafikte olan insanlar arabalarından inerek binerken o an saat 9'u 5'gece saygı duruşuna katılmakta ya da korna çalarak sirene eşlik etmektedir işte bu Atatürk'e minnet ve şükretmekte. Dünyanın hiçbir ülkesinde liderlerine veya kurucularına böylesine bir minnet asla duyulmaz " çünkü Atatürk tam bağımsızlık için verdiği emperyalist mücadele karşısında yok olmuş bir Osmanlı devletiyle birlikte Türk Milletini de kurtardığı içindir. Atatürk'ün Kurduğu Cumhuriyette Devlet temsil eden Devlet kurumlarının düzenlediği anma törenlerinin yanı sıra sivil toplum örgütleri de tören, gösteri veya yürüyüş gibi etkinlikler düzenlemekte ya da resmi kurumların düzenledikleri etkinliklere katılmaktadırlar. Dolmabahçe Saray'ında #Atatürk'ün hayatını kaybettiği odada düzenlenen anma törenine katılmak isteyen her Türk yurttaşı 82 yıldır uzun kuyruklar oluşturarak Atatürk'ün yatağına karanfiller bırakıp Saray'ı ziyaret ederek Atamıza minnet duygularını dillendirmekte. Ayrıca Türkiye'nin pek çok yerinden yüz binlerce insan, her yıl Atatürk'ü mezarı başında anmak için Anıtkabir'i ziyaret etmekte. Genelkurmay Başkanlığının açıkladığı verilere göre 2019 yılında Atatürk'ün ölümünün 81. yıl dönümünde Türk halkının Anıtkabir’i ziyaret eden sayısı 1 milyon 890 bin 615'e ulaşmıştır denilmekte işte Türk milleti olarak Atamıza saygımız böyle! Ali Berham ŞAHBUDAK...

8 Kasım 2020 Pazar

ABD SEÇİMLERİ VE EMPERYALİST SÖMÜRÜ!

HyIfuJeXUd2K09gQCPcBGAsYHg/s200/IMG_20200129_134116_810.jpg"/>
ABD SEÇİMLERİ VE EMPERYALİST SÖMÜRÜ! T.C. Devletinde “Gerçek Atatürkçü ve Kemalist yurtsever devrimci olmak karakterli ve erdemli olmayı gerekli kılar! Türkiye Cumhuriyeti Devletinde “Aklı kendilerinde uzak kimi siyasiler ve sözde ilerici olduğunu iddia eden gazeteci ve yorumcu kimliğine bürünmüş emperyalizmin AKP’nin saray soytarıları olan dönekler! ABD seçimleriyle ilgili ortaya çıkan yeni durum için bizimle dalgamı geçiyorlar! Bu dönekler gibi ABD Seçimlerine sevinmek demek ABD Emperyalizmini tanımamaktır. ABD de her kim seçilirse seçilsin sonuç ABD’de değişmez! Çünkü ABD de sistemler ve yönetimler Türkiye’de olduğu gibi kişisel çıkarlar için değil ABD menfaatleri ve ABD çıkarları için çalışır bunun adı da sömürü ve işgaller üzerine işler! Amerikan emperyalizmi terimi, Amerika Birleşik Devletlerinin diğer ülkelere karşı kültürel, ahlaki, ekonomik ve askeri saldırılarını kapsar. Bu terim ilk kez Meksika-Amerika Savaşı sırasında, 1846 yılında ABD Emperyalizmi için kullanılmıştır. Peki, Emperyalizm nedir? Emperyalist ne demek? Emperyalizm ve sömürgecilik nedir? Emperyalizm, yayılmacılık veya ekspansiyonizm,( yani ) bir devletin veya ulusun başka devlet veya uluslar üzerinde kendi çıkarları doğrultusunda etkide bulunmaya çalışmasıdır. Etkileyen devlet, etkilenen devletin kaynaklarından "yararlanma" hakkına sahiptir burada demokrasi hukuk insan hakları yoktur var olan kan ve barut tur! Ortadoğu ABD için en iyi örnektir “ buna sevinmek tam anlamıyla akıl tutulmasıdır! “Emperyalizm, tarihi milattan öncesine dayanan ve yayılmacılık anlamına gelen bir terimdir. ''Sömürgecilik'' ve ''Müstemleke'' kelimeleri de emperyalizm yerine kullanılan diğer terimler arasında yer alıyor. Emperyalizm nedir, emperyalist ne demek? Sizin için araştırdık”. Emperyalizm sözcüğü İngilizce ''Imperial'' kelimesinden türetilmiştir. Imperial'in sözlük anlamı imparatorluktur. İmparatorluklar, birçok ülke toprağının işgal edilmesiyle kurulduğu için bu ismi almıştır. Tarihte Emperyalizm terimi ilk defa Napolyon'u eleştirmek ve Birleşik Krallığın sömürgecilik faaliyetlerini tanımlamak için kullanılmıştır. Emperyalizm Nedir? Bir ülkenin siyasi idaresinin ele geçirilmesi ve ekonomik açıdan sömürülmesine emperyalizm denir. Emperyalist devletlerin uyguladığı politikaların başında baskı ve yıldırma politika gelir. Müstemleke haline getirilmiş ülkenin yönetimi sömürgeci devlete geçer. Bu nedenle devletin yasama- yürütme - yargı organları kısa ya da uzun vadede sekteye uğrar. Emperyalizmin ana nedeni ekonomik çıkarlardır! Örneğin bir ülke yeraltı kaynakları bakımından zengin ise o kaynaklara (altın, gümüş, petrol gibi) el konur. Sömürülen kaynaklar sadece bunlarla sınırlı değildir. Ülkenin tarım ürünleri, pazarları, üretim tesisleri de emperyalist devletin kontrolüne geçer! Tıpkı yıllardır AKP’nin yönetiminde ki ülkemizin içinde bulunduğu gayri milli politikaları nedeniyle ülkemizde olduğu gibi”! Genel olarak iki tip sömürgecilik vardır!. Birinci tip sömürgecilikte söz konusu ülkede yaşayan halk, emperyalist güçlere karşı çıkar. Çatışmaların sonunda birçok can ve mal kaybı yaşanır. Emperyalist ülkenin silahlı kuvvetleri ülkeye intikal eder. İkinci tip sömürgecilikte ise sadece yönetim el değiştirir. Ülkenin doğal kaynaklarından ve ticari faaliyetlerinden elde edilen gelir, emperyalist devlete aktarılır. Kaynakların sömürülmesine dayalı emperyalizm dışında farklı yapılara sahip emperyalizm çeşitleri mevcuttur. Bunlar şu şekilde sıralanabilir: 1- Toprakların Sömürülmesine Dayalı Emperyalizm: Topraklarını genişletmek isteyen imparatorlukların ve devletlerin uyguladığı emperyalizm çeşididir. Bu sömürgecilik tipi, Fransız İhtilalinden önce yaygındı. Fransız İhtilalinden sonra milliyetçilik akımının tüm dünyada yayılması, imparatorlukların dağılmasına neden oldu. İ mparatorlukların diğer devletlere karşı güçlü olması için sürekli olarak topraklarını genişletmesi gerekiyordu. Ancak hem Osmanlı İmparatorluğunda hem de diğer imparatorluklarda azınlıkların isyan etmesi sonucu, birçok azınlık ayrılarak kendi devletlerini kurdu. Not: ''Fetih'' ile ''İşgal'' kavramları sık sık birbirine karıştırılsa da ikisinin anlamı birbirinden çok farklıdır. İşgalde, silah gücü, dikta, zor kullanma ve baskı ön plandadır. Fetihte ise toprakların genişletilmesi esas alınır. Nitekim Osmanlı İmparatorluğun yüzyıllar boyunca uyguladığı İstimalet (Hoşgörü) Politikası ile Avrupalı devletlerin uyguladığı işgal politikaları taban tabana zıttır. Osmanlı İmparatorluğu bir ülkeyi fethettiğinde o ülkede yaşayanların can ve mal güvenliğini sağlardı. Eski yaşamlarına kaldığı yerden devam eden insanlar inanç ve ibadet konusunda da tamamen özgür bırakılırdı. 2- Vergiye Dayalı Emperyalizm: Bir ülkenin diğer ülkeden aylık ya da yıllık olarak vergi almasına dayalı emperyalizm türüdür. Emperyalist devlet fiili olarak söz konusu ülkenin sınırları içerisinde bulunmaz. Söz konusu vergiler parayla ödenebileceği gibi altın ve diğer yer altı kaynaklarıyla ödenebilir. 3- Kültürel Emperyalizm: Bir ülkenin, kültürel ya da dini değerlerini başka bir ülkeye baskı yoluyla benimsetmesine kültürel emperyalizm denir. Bu emperyalizm türünde medya, radyo ve sinema birer propaganda ve sömürge aracı olarak kullanılır. Emperyalist Ne Demek? Yayılmacı bir politika güden devletlere emperyalist devlet denir. Bununla birlikte emperyalizmi destekleyen kişi ve kurumları tanımlamak için de bu terim kullanılır. Emperyalizm ve Sömürgecilik Hakkında Kısaca Bilgi! Tarihte birçok devlet başka ülkeler üzerinde tahakküm ve baskı kurmuştur. Emperyalizmin temel amacı siyasi üstünlük sağlamak ve ekonomik açıdan kalkınmaktır. Sömürge haline getirilmiş ülkelere yöneticiler atanır. Bu yöneticiler, emperyalist devletin koyduğu yasaların uygulanmasını sağlar. Bazı bölgelerde birden fazla ülke tarafından sömürge kurulabilir. Ali Berham ŞAHBUDAK…

7 Kasım 2020 Cumartesi

KABİLE DEVLET YÖNETİMİNDEN " ŞAHSIM #DEVLET YÖNETİMİNE GEÇİŞ HAYIRLI OLSUN TÜRKİYE'M!

KABİLE DEVLET YÖNETİMİNDEN " ŞAHSIM DEVLET YÖNETİMİNE GEÇİŞ HAYIRLI OLSUN TÜRKİYE'M! Zavallı halkım benim sonunda diyet borcunu "onur ve gururla yaşadığın cumhuriyeti kaybederek ödedin"! Oysa cumhuriyetimizin kurucu lideri ebedi Başkomutanımız Dünya dâhisi Mustafa Kemal Atatürk hilafeti 1923 'de kaldırıldığını Türk halkı olarak 18 yıldır Erdoğan'ın kulu olmayı seçtin "hür yurttaşlar olarak yaşamını değiştirdin ve bugün kul olmanın bedelini ödüyorsun"... Sen ne yaptın bir hiç uğruna cumhuriyeti Erdoğan'a teslim ettin yıllardır yerleşmiş yönetim anlayışını gün geçtikçe biraz daha kaybederek #şahsım devletine dönüştürdün!Bağımsız kurumların tamamen bağımsızlığını yitirdin şahsım devlet olarak #Cumhuriyeti Erdoğan'a teslim ettin halkım! Bölgemizde ve dünyada yaşanan hemen her mesele doğrudan ülkemizi ilgilendiriyor ve bu durum Devletimizi #cağın dışına doğru sürükleniyor basta Yargı olmak üzere Anayasa TBMM ve 97 yıllık #Cumhuriyet kazanımları birer birer yok ediliyor! Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Ülkemizi ekonomi alanından kuşatmaya çalışanlara cevabımızı yeni bir ekonomik kurtuluş savaşıyla veriyoruz" diyor sen de halen alkışlıyorsun nedenini sorgulamaktan uzak her sözü doğru kabul ediyorsun! Bunun anlamı şudur "Anlamayanlar için bir kez daha anlaşılır olarak açıklama yapalım Kabile devlet yönetimi yerine 2018 sonrası AKP devlet Erdoğan'da Devletin sahibi / Şahsım Devleti Modeli" ŞAHSIM DEVLETİNDE EKONOMİ: 16 ayda ikinci kez; Merkez Bankası Başkanı yine görevden alındı! Merkez Bankası Başkanı Murat Uysal görevden alındı. Uysal’ın yerine başkanlığa eski Maliye bakanı, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanı Naci Ağbal’ın atandığı bildirildi. Merkez Bankası Başkanı Murat Uysal görevden alındı. Göreve eski Maliye Bakanı ve Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanı Naci Ağbal’ın atanması yönündeki karar Resmi Gazete ’de yayınlamadı. Naci Ağbal’dan boşalan Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı görevine ise İbrahim Şenel atandı. Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Kurulu Üyeliğine de Nihat Zeybekçi atandı. 16 AY ÖNCE MURAT ÇETİNKAYA GÖREVDEN ALINMIŞTI! AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla önceki Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya da, faiz indirimi konusunda ters düştüğü Erdoğan tarafından, 16 ay önce, 6 Temmuz 2019’da görevden alınmıştı. “ÇÜNKÜ ADAM LAF DİNLEMEDİ” Erdoğan, 6 Temmuz 2019’da Murat Çetinkaya’nın Merkez Bankası başkanlığı görevinden alınmasıyla ilgili, “Ülkemize döviz kuru, faiz ve enflasyon üçgeninde kurulan oyunu bozduk. Merkez Bankası’nı görevden aldık, çünkü laf dinlemiyor adam. Yeni arkadaşımıza ‘faizi düşüreceğiz” ifadelerini kullanmıştı. GÖREV SÜRESİ DOLMADAN GÖREVDEN ALINABİLİR Mİ? Merkez Bankası başkanının Cumhurbaşkanı Kararı ile görevden alınıp alınamayacağı Uysal’ın göreve atanması sırasında da tartışma yaratmış ve bazı ekonomistler tarafından eleştirilmişti. 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne geçilmesinin ardından yayımlanan bir kararname ile Merkez Bankası başkanlarının cumhurbaşkanı tarafından dört yıllık süre için atanması düzenlemesi getirildi. Bu sistemden önce Merkez Bankası başkanı ataması Bakanlar Kurulu tarafından beş yıllık süreler için yapılıyordu. 10 Temmuz 2018’de de ‘Üst kademe kamu yöneticileri ile kamu kurum ve kuruluşlarında atama usullerine dair Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ Resmi Gazete ’de yayımlandı. Kararnameye üç adet liste de eklendi, bu listelerde, kararnamenin etkilediği kamu kuruluşlarının isimleri yer aldı. Merkez Bankası hem 1 numaralı, hem 3 numaralı listede yer alıyor. Kararnamenin ‘görev süreleri’ başlığı altındaki 4’üncü maddesi, 1 numaralı listede yer alan kamu kuruluşlarındaki üst düzey görevlilerin, görev süresi dolmadan Cumhurbaşkanı tarafından görevden alınmasının önünü açıyor: “Bu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesine ekli (I) sayılı cetvelde yer alanların görev süresi, atandıkları tarihte görevde bulunan Cumhurbaşkanının görev süresini geçemez. Cumhurbaşkanının görevi sona erdiğinde, bunların görevi de sona erer. Ancak bunlar, yerlerine atama yapılıncaya kadar görevlerine devam eder. Görev süreleri sona erenler, yeniden atanabilir. Bunlar, görev süreleri sona ermeden de Cumhurbaşkanınca görevden alınabilir.” Ancak 7. maddede, “4 üncü madde hükümleri bu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesine ekli (III) sayılı cetvelde yer alanlar hakkında uygulanmaz. Bunların görev süreleri ekli (III) sayılı cetvelde gösterilmiştir.” ifadeleri yer alıyor. (III) sayılı cetvelde, TCMB Başkanı’nın görev süresi 4 yıl olarak belirtiliyor. Cumartesi günü Resmi Gazete ’de yayımlanan atama kararlarında ise, Merkez Bankası Başkanı Çetinkaya’nın, aynı kararnamenin “2. maddesi gereğince görevden alındığı” bildirildi. 2. madde, “Anayasanın 104 üncü maddesine göre yürütme yetkisinin sahibi olan Cumhurbaşkanı, atamaya yetkili amirlere ait yetkileri haizdir. Bu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesine ekli (I) sayılı cetvelde yer alan kadro, pozisyon ve görevlere Cumhurbaşkanı kararıyla atama yapılır” diyor. PEKİ, NACİ AĞBAL KİMDİR? 7 Haziran 2015 Milletvekili Genel Seçiminde AKP Bayburt Milletvekili olarak #TBMM’ye giren Ağbal, 1 Kasım 2015 Milletvekili Genel Seçiminde de yine Bayburt’tan milletvekili seçildi. Ağbal, AKP MKYK üyeliği ile MYK üyesi olarak Ekonomi İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulundu. 64. Hükûmette Maliye Bakanı olarak görev aldı. 65. Hükûmette tekrar Maliye Bakanı olarak atandı. İşte şahsım devletinin içinde bulunduğu durum bu! Özeti: Zavallı halkım benin diyetiniz bedeli olan sözleri “Erdoğan bakın sizin için ne diyor. Biz birbirimizi para pul, makam mevki için değil, sadece ve sadece Allah için sevmenin bahtiyarlığına ereceğiz diyor çok doğru söylüyor”. Kendileri şahsım devletinde saraylardan saraylara koşarken sen kul olmaya devam et diyor Pazar artıkları senin için Alah’a ibadet edecek kadar yeter diyor zavallı halkım benim… Siz bizim için çalışın biz size ne kadar verirsek onunla yetinin sakın oyuna gelmeyin sesinizi çıkarmadan Allah’a sığın ve şükredin diyor! Ali Berham ŞAHBUDAK. ..

ERDOĞAN NASIL YÜKSELDİ ? | Siyaset Gündemi - Levent Gültekin / Gazeteci

Yedi Yıl Sonra Gelen Hesaplaşma: Cumhuriyet, Demokrasi ve Siyasi Sorumluluk 2018 yılında, Türkiye'nin yönetim sisteminde yaşanan kritik ...