29 Mayıs 2021 Cumartesi

ATATÜRK'E “HAKARET EDİLİRKEN” ERDOĞAN NEDEN SESİZ KALIYOR?

ATATÜRK'E “HAKARET EDİLİRKEN” ERDOĞAN NEDEN SESİZ KALIYOR? AKP'lı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önünde "Atatürk'e hakaret eden alçakların ortak özellikleri" İskilipli atı hoca denen hainle aynı? Milli Mücadele'nin en zorlu günlerinde Müderrisler Cemiyeti Başkanı Mustafa Sabri, Milli Mücadele karşıtı bir bildiri yayımlamıştı. 26 Eylül 1919 tarihli bu bildiride Kuvayi Milliyecilere “adi”, “eşkıya”, “kudurmuş haydutlar” diye hakaret ediliyordu. İskilipli Atıf, bu cemiyetin başkan vekili olarak bu bildiriye imza atmıştı. İşte buğun de aynı kişilerin uzantısı konumunda olan Devletin göbeğine kadar AKP ve zihniyeti tarafından yerleştirilmiş hainler hep aynı kişilerdir? İskilipli Atıf’ın başkanı olduğu Teali İslam Cemiyeti de ayrıca Kuvayi Milliyeciler aleyhine bir bildiri yayımladı. Bu bildiride, Mustafa Kemal ve tüm Kuvayi Milliyecilere hakaret ediliyor, “Bu asiler en kısa zamanda yakalanıp ortadan kaldırılmalıdır. Bu, hepimiz için bir farzdır” deniliyordu. Peki, bu sözde dinciler AKP’yi neden kendine kalkan olarak görüp Atatürk'e yönelik nefret dolu sözleri söyleme cesareti buluyorlar hatırlayanınız var mı? Ben hatırlatayım! AKP kapatma davası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın, AK Parti'nin "laikliğe aykırı fiillerin odağı haline geldiği" tespiti yapılmış ve Anayasa Mahkemesine kapatılması için başvurulmuştu ve Anayasa da bu başvuruyu kabul etmişti... Laikliğe aykırı eylemlerin odağı durumuna gelmek ne demektir Anayasanın 69,ncu maddesinin altıncı fıkrası, yoluyla, 68. maddesinin dördüncü fıkrasında düzenlenmiş bulunmaktadır. İddianamede laik düzen, devlet dinlere karşı tarafsız olup, davalı partinin söylemi olan devletin tarafsızlığı dinsel özgürlüklerin sınırsızlığı anlamında olmadığı, Anayasa'da laiklik ilkesi ile devletin akla ve bilim kurallarına göre kurumsallaşması amaçlandığı belirtilmektedir. Dini kurallar Devlet yönetim ve prensiplerinden tamamen ayrı olduğu belirtilmektedir. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dahil 71 kişinin 5 yıl siyasi yasaklanması isteniyordur... Peki, kim bu hain alçaklar? Bu alçakların % 99.9’unun geçim kaynaklarını Atatürk'e iftira ve hakaretten sağladıkları kesin çünkü bu alçaklar AKP’nin çağ dışı çürümüş zihniyeti tarafından besleniyor ve bu Atatürk düşmanı alçaklar dakikada 49 iftira atma becerisine sahiptirler... İftira atmak ve hakaret etmek dışında Atatürk'e dair yapabilecekleri tek bir şey bile yoktur. Keşke Yunan işgali başarılı olsaydı” diyecek kadar kafadan çatlaktırlar. Kafayı Atatürk’ün yatak odasına takacak kadar sapıktırlar. İffetli bir kadına iftira atmanın öteki dünyadaki bedelini unutacak kadar alçalmışlardır... Haysiyet nedir bilmezler. Atatürk'e dil uzatmanın çok riskli olduğu dönemlerde susacak kadar korkaktırlar. Müslümanlık adına ahlaksızlık yapılabileceğine inanacak kadar Müslümanlıktan uzaktırlar. Zihinleri, ilgileri, merakları... Hep bellerinin altındadır. Her nasıl oluyorsa son yıllarda Erdoğan'ın katıldığı tüm programlarda kendini in adamı ve imam zanneden alçaklar, Atatürk'e lanet okumayı ve üstü kapalı hakaret etmeyi kendileri için görev zannediyorlar” Bir gerçek var ki her kim ki kendini din adamı olarak görüyor ve Atatürk'e hakaret ediyor onlar bilsinler ki kafirdirler… AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katıldığı, Ayasofya'da gerçekleşen bir programda yine Mustafa Demirkan adlı bir imam, Mustafa Kemal Atatürk'e Erdoğan'ın önünde lanet okuması ve buna Erdoğan'ın sesiz kalması” Atatürk'e hakaret edenden çok bu hakaretler doğrudan Erdoğan’dır… Bu hain alçak sözde imam “Atatürk'e atfen, "Öyle bir zaman geldik bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze haline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kafir kim olabilir" dedi. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katıldığı, dünkü Ayasofya'da gerçekleşen "Örgün Eğitimle Birlikte Hafızlık Projesi" programında imam Mustafa Demirkan, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'e lanet okudu, "zalim ve kafir" dedi. Erdoğan, dün Taksim Cami'sinin açılışının ardından geçen sene ibadete açılan Ayasofya'da "Örgün Eğitimle Birlikte Hafızlık Projesi" kapsamında hafızlıklarını tamamlayan 136 öğrencinin 'icazet alma' törenine katıldı. Programa Erdoğan'ın yanı sıra TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Sudan Egemenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Muhammed Hamdan Dagalo Hmidti, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş da katıldı. “Bütün bu olup bitenlere baktığımızda Ali Erbaş denen kişide Erdoğan'ın gözünün içine baka baka Aya Sofya cami açılışında Atatürk'e hakaret ettiği henüz daha hafızalarımızda tazeliğini korurken şimdide taksim cami açılışında itin bir Atatürk'e hakaret etti”… Odatv'nin aktardığı görüntülere göre, program sırasında imam Mustafa Demirkan, Mustafa Kemal Atatürk'e yönelik, "Bu ve bu gibi mabetlerin mabet olarak kalması için inşa edilmiştir. Öyle bir zaman geldi ki bir asır gibi bir zaman içinde ezan ve namaz yasaklandı ve müze haline çevrildi. Bunlardan daha zalim ve kafir kim olabilir... Yarabbi bir daha bu zihniyetin bu milletin başına gelmesini mukadder buyurma..." ifadelerini kullandığı ortaya çıktı. Ali Erbaş da Ayasofya'nın ibadete açılışında Atatürk'e atfen, Diyanet’in resim sitesinde yayımlanan cuma hutbesinin dışına çıkmış, "Fatih Sultan Mehmet Han burayı kıyamete kadar cami olarak kalması için vakfetmiştir. Vakfedileni çiğneyen lanete uğrar" ifadelerini kullanmıştı. Ayasofya, Mustafa Kemal Atatürk'ün de imzasının bulunduğu 1934 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla müzeye dönüştürülmüştü.. Ali Berham ŞAHBUDAK…

28 Mayıs 2021 Cuma

AKP VE ÇÜRÜMÜŞ ÇAĞ DIŞI ZİHNİYETİ “DAHA NE KADAR İKTİDARDAN KALACAK”?

AKP VE ÇÜRÜMÜŞ ÇAĞ DIŞI ZİHNİYETİ “DAHA NE KADAR İKTİDARDAN KALACAK”? Ali Berham ŞAHBUDAK… "Kuşkusuz ki hiçbir iktidar sonsuza kadar hüküm süremez".“Ancak AKP ve çürümüş çağ dışı zihniyeti ne kadar iktidarda ömrünü uzatmaya çalışsa da AKP'nin çürümüş zihniyeti oluşturduğu kirlenmiş iktidarlarının da sonu gelecektir”… Ülkemizin yıllardır sürüklediği ekonomik sosyal ve kültürel çıkmazı ve salgın nedeniyle kitlelerin alım gücünün düşmesi, işsizliğin tavan yapması koşullarında AKP'ye halk desteğinin sona ermesi beklenebilir bir durumdur” birde son bir aydır bunlara mafya devlet ilişkisi eroin cemaat tarikat sarmalı eklendiğinde durum çok daha vahimdir bu gidişi AKP’nin ve çürümüş çağ dışı zihniyeti çok daha hızlandırsa iktidardan gidişi kaçınılmaz bir gerçektir.? Gerçi bu konularla ilgili AKP iktidardan şikayetler gelmiyor orsada Türk halkı bütün bu yaşanılan kaostan çok ciddi rahatsızdır, ama yapılan anketlerde hâlâ en büyük parti yine AKP olması ise tam bir belirsizliktir. Bunun temel iki nedeni var bunlardan en önemlisi, kitlelerin içinde bulunduğumuz bu salgının AKP'nin eseri olmadığını, bunun bütün dünyayı sıkıntıya sokan bir sorun olduğunu bilmelerindendir AKP sadece salgın nedeniyle buğun belki biraz daha devletteki etkin ve devleti istediği gibi kanun dışı yönetme ve anayasadan uzak kararlar almasını sağlasa da sonuç değişmemektedir AKP ve MHP artık çökmüştür? . Öte yandan, hükümet, bileşenleri (cumhur ittifakı) gelirleri düşen iş sahiplerine ve işini kaybedenlere küçük de olsa mali desteğe devam ediyor görüntüsüyle esnafı büyük bir bor batağına sürüklese de “Öyle anlaşılıyor ki, iktidara talip olan partilerin salgın sürecini daha iyi yönetecekleri konusunda bir güven de oluşmamış ve tüm şikâyetler salgınla ilgili muhalefet tarafından salgının daha etkin ve nasıl yönetilmesiyle ilgili takvimin kamuoyunu tatmin edici bir bilginin olmasıdır”. AKP'yi kuran kadroların önemli bir kısmı ondan AKP’den ayrılarak ya kenara çekilmiş, ya da AKP’den koparak yeni partilerde kümelenmişlerdir. Bu kopmaların nedeni, yazımızın konusu olan ekonomik paylaşım değil, AKP'nin yönetim anlayışı ve parti içi mücadeleden kaynaklanıyor. Bu nedenledir ki, parti seçmen kitlelerin büyük çoğunluğu bu partilere gitmeyi tercih etmedi, onun liderinden vazgeçmedi. PEKİ, AKP NEDEN 20 YILDIR İKTİDARDA? Muhalefetin AKP' karşısında etkin ve kitlesel olarak gerek seçimlerde gerekse secim sonrası etkin ve kamuoyunu ikna edecek siyasi söylemden uzak olmasıdır… AKP’yi her fırsatta birinci parti yapan da budur… Muhalefetin AKP karşısında etkin bir siyasetten çok uzak kendi iç çekişmeleri nedeniyle yıllardır kulağının üzerine yatarak secim zamanı AKP’yi ve kadrolarını yolsuzluk ve hırsızlık yapıyor diyerek seçimlerin kazanılamayacağını görememesidir ( Kaldı ki AKP seçmeni de çok iyi biliyor ki AKP ve AKP Belediyelerinde 19 yılda ele geçirdiği devlet kurumlarında rüşvet ve yolsuzlukların ayyuka çıktığını biliyor. ) Siz Muhalefet olarak sırf yolsuzluk yapıyorlar diyerek AKP’yi yenmeniz mümkün değildir… Bu yaklaşım Türk seçmeni acısından pek karşılık bulmadığı ortadadır çünkü siz muhalefet olarak yıllardır bu yolsuzluk ve rüşveti sadece seçim meydanlarında dile getirirseniz bunu karşılığı size oy değil oy kaybıdır… Muhalefetin algılayamadığı halkın çoğunun muhafazakar ve İslam dinini Kur’an dan değil cemaat ve tarikatlar elindeki dinle ilgisi olmayan din dışı anlatımlara mahkum olmasıdır, AKP’de yıllardır din iman yerli milli diyerek bu kitlenin din duygularını istismar ederek onları yanlarına çektiğini bir türlü kavrayamadı ve halen de kavramakta zorlanıyor olan muhalefettir. ( AKP’nin yolsuzluğu rüşveti yerine din iman diyerek halkı gerçek dinden uzaklaştırdığı üzerinde seçmene ulaşılmış olsaydı buğun AKP diye bir parti yoktu.) Anadolu’da bir değim vardır tam da AKP ve çürümüş çağdışı zihniyetiyle örtüşen çok önemli bir değimdir Dinsizin hakkından ancak imansız gelir denir. (!) Buna ek olarak, halkın cahil olduğu, çıkarının nerede olduğunu bilmediği için AKP'ye oy verdiği iddiasını da eklemek gerekir. Bu saptamalar bir nedeni değil, görüntüyü işaret ediyor. Türkiye halkının genellikle muhafazakar bir kitleden oluştuğu, aynı zamanda ortalama öğrenim düzeyinin de düşük olduğu bir gerçektir. Sorgulamadan uzak günlük yaşamın getirdiğine sarılmış bir topluluklarla da karşı karşıya kaldığımız unutulmamalıdır… Gerçekten de AKP oylarının öğrenim düzeyi yükseldikçe oransal olarak düştüğü görülüyor. Aynı oran düşüklüğü gelir düzeyinin yüksek olduğu kesimler için de geçerlidir. Seçim sonuçları da bunu açıkça gösteriyor. Özellikle son genel seçimlerde ülkenin gelişmiş kıyı bölgelerinde % 55 – 65 oy alarak muhalefet öne geçti görüldü, AKP ise kırsal alanda gücünü korudu. PEKİ, CUMHURİYETİ KURAN “CHP NEDEN 50 YILDIR” YERİNDE SAYIYOR? Çok kısa olarak bu bağlamda ana muhalefet partisi olan CHP’yi de kısaca ele almak gerekir.! Türkiye'nin en eski ve çeşitli aşamalardan geçmiş (CHP) Cumhuriyet Halk Partisi, ki kurucu Genel Başkan Ülkemizi milli mücadelede emperyalizme cephelerde diz çöktürerek kuran Ebedi Başkomutanımız dünya dâhisi ve dünyanın önünde saygıyla eğildiği dünyanın ve Kurduğu Cumhuriyetin en büyük devrimcisi ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’tür… CHP ve yönetimi ne yazık ki son on yıllarda oy oranını yüzde 25'lerden yukarıya çıkaramıyor. Bir partinin seçmenlerden dörtte birini temsil etmesi ve bunda aşağı yukarı istikrar sağlaması üzerinde durmaya değer bir başarı ise de onu asıl başarılı saydıracak olan iktidara gelecek kadar oy alması olacaktır “Eğer yurttaşları için onurlu ve gururlu bir yaşam için onlara bir modern ve çağdaş bir ülke miras bırakan Atatürk’ün kurduğu ülkede kurduğu CHP’de % 50 altında bir oy almamalıdır”… Koşulları hesaba katmadan bir an önce iktidara gelinebileceğini zannedenler, iktidara gelemeyişini CHP'nin etkili muhalefet yapamadığına yoruyor olması ise ayrı bir konudur. CHP'nin Meclis'te, basın organlarında ve zaman zaman meydanlarda muhalefet yapmadığı veya yapamadığı bu anlam da söylenemez. CHP'nin 1950'den beri tek başına iktidara gelemeyişinin birinci nedeni, onun tek parti döneminden bagajında kalan ağırlıktır. Sağ partiler 1946'dan beri bunu başarılı bir biçimde kullanıyorlar. Oysa CHP, Tek Parti döneminin CHP'si değil, aksine siyasi çoğulculuğa, örgütlenme ve ifade özgürlüğüne sağ partilerden daha fazla önem veren bir partidir. CHP’ de anlatım ve toplumu ikna etme yetersizliği var sağ ve muvazaalar birkaç ismi partiye transfer ederek bu işi çözdüğünü düşünenler aslında getirilecek üçüyüz beş yüz oy hesabını yaparak kaybettikleri milyonları göremiyorlar… Buna rağmen Tek Parti Dönemindeki bagajından kurtulmak için de açık bir ifadeden kaçınıyor. CHP, AKP'nin daha sorunsuz yönetilecek bir Türkiye amacıyla giriştiği, Kürtlerden oy gelmeyeceğini anladığı anda da vazgeçtiği Kürt açılımına da diğer milliyetçilerle birlikte, mayasında bulunan milliyetçilik nedeniyle muhalefet etmiştir. Öte yandan CHP, Türkiye'de çoğunluk olmayan okumuş, kentli ve Alevi partisi algısını yıkamamakta ve buna halen devam ediyor ( Kuşkusuz ki Alevi yurttaşlarımız CHP çatısı altında çoğunluktadır bunun neden CHP diğer partilere göre Alevi yurttaşlar için çok daha özgürlükçü ve Demokrasiye bağlı bir siyasi parti olmasıdır İçindeki milliyetçileri kaybetme korkusuyla Kürt sorununda ürkek davranıyor CHP’ yönetiminin en büyük handikaplarından birde CHP'nin Kürt oylarını alamayışının nedenleri Kürtlerin CHP'ye güvensizlikleridir. Son yerel seçimlerde de Kürtlerle açık bir ittifaka girmekten kaçınarak Kürtlerin dolaylı desteği ile yetinmek zorunda kaldı. AKP'NİN GELDİĞİ NOKTA? AKP, Tek Parti döneminde sindirilmiş, 1950'den sonra su yüzüne çıkarak liberal partileri desteklemiş, ilk kez kendi partisiyle 1973'te hükümet ortağı olmuş, 2002'de de koalisyon hükümetlerinin zaaflarından yararlanarak tek başına iktidar olma fırsatını yakalamış bir siyasi akımın partisinden çok din iman yerli milli diyerek irili ufaklı” Atatürk ve cumhuriyetle sorunu olduğunu iddia eden tük Atatürk karşıtlarını bir araya getirerek ülkeyi tamamen ele geçirmiş bir proje partisidir... Taşradan yükselmiş ve merkezi ele geçirmiş bir hakim sınıf partisi olduğu halde, ulusal gelirden hak ettiği payı alamamış ve ötelenmiş kitlelerin hissiyatını de dini kullanarak bu söylemini daha da ileriye taşımış ve Tüm cumhuriyet devrimlerine meydan okumuş laiklik ve cumhuriyet karşıtlığı Anayasa Mahkemesinde tescillenmiş bir proje partisidir ( Ne yazı ki CHP yönetimi AKP’nin bu durumunu görememiş bu bağlamda hiçbir siyasi söylem ve eylem gerçekleştirememiş AKP ne verdiyse onunla yetinmiş bir CHP yönetimini de unutmamak gerekir! ) AKP ve çağdışı çürümüş zihniyeti CHP yönetimini iyi okuyarak onların koruyucusu rolünü üstlendiği için AKP iktidara gelmiştir. Bu iktidarı 19 yıl boyunca kendini her türlü olumsuzluğa rağmen korumayı başarmıştır. Seçimleri kazanmasının temel nedeni budur. AKP, bu kitle desteğini, Türkiye'nin siyasi rejimini değiştirmek ve kültürel yapısını dinci-gelenekçi bir yapıya oturtmak için kullanıyor. Son yıllarda buna en büyük desteği veren ise sözde milliyetçiliği kimseye bırakmayan Devlet Bahçeli ve MHP yönetimini de unutmamak gerekir… AKP ve MHP sınır ötesi harekat hevesini de eklemiş görünüyor ancak yıllardır yanlış yürütülen dış politika, aynı zamanda da Türkiye'ye alt-emperyalist bir görüntü kazandırıyor ve Türkiye'yi dünyada yalnızlığa mahkûm ediyor. AKP sonrası Türkiye'yi yönetecek olanları bekleyen görev, hem AKP'nin yoksulları kavrayan ekonomik politikaları geliştirmek, hem de demokratik, laik, parlamenter, çoğulcu, ileri bir rejimi yerleştirmektir. Kitlelerin AKP'ye uzun süren bir iktidar şansı veren tutumu ne ise, cumhuriyetçilere ve demokratlara da bu şansı verecek asıl konu, milli gelirden daha çok pay almaları olacaktır. Muhalefetin projelerini buna göre yapmalarından ve halkı buna inandırmalarından, iktidara geldiklerinde de bunu uygulamaktan başka iktidar yolu yoktur. AKP'nin öncelediği kitlelerin hayatlarını iyileştirme olgusu o kadar belirleyicidir ki, o zamana kadar devlet için bir tabu olarak gelmiş Kürt açılım programı, kitleleri AKP'den uzaklaştırmadı. Yüzbinlerin katıldığı Cumhuriyet mitingleri de muhalefetin beklediği sonucu yaratamadı,( Çünkü Muhalefet Cumhuriyet mitinkilerine mesafeli durduğu için “ Tam tersi AKP karşısında daha fazla cesaret ve daha fazla yüksek reaksiyon şarttır.) AKP, kentli küçük burjuvazinin kitleler halinde rol aldığı Gezi protestolarından, kapatma davasından, Ordunun 28 Şubat Muhtırasından da kitlelerin desteği ile sağ salim çıkabilmeyi başarabildi. Fetullah Gülen Cemaati ile yapılan işbirliği, başka bir parti tarafından yapılmış olsaydı her halde o parti ayakta kalamazdı. Ayyuka çıkan büyük yolsuzluk olayları da öyle. Kitleler, AKP'nin her yaptığını candan benimsiyor değildir. Fakat en aşırı hatalarında da sırf kendi yaşam eğrilerini yükselttiği için bu hataları görmezlikten geldi. Siyasi tavrını belirlerken kendi yaşamındaki iyileşmeyi esas aldı. Ali Berham ŞAHBUDAK… 28.05.2021

25 Mayıs 2021 Salı

AKP + MAFYA + CEMAATLER + TARİKATLAR ÜLKEMİZE ÇÖKMÜŞ?

AKP + MAFYA + CEMAATLER + TARİKATLAR ÜLKEMİZE ÇÖKMÜŞ?
ÜLKEMİZ ALEV ALEV YANIYOR? Yıllardır AKP’nin çürümüş çağ dışı kirli zihniyetinin elinde cumhuriyetimiz tam anlamıyla hukukta adalette eşitlikte insan haklarında sosyal ve kültürel olarak istikrasız bir şekilde alev alev yanıyor? Biz yurttaşlar olarak yıllardır tam anlamıyla “ kuzuyu kurda teslim etmiş gibi çobansız sürüyü ” AKP’nin çürümüş çağ dışı zihniyeti teslim etmişiz ve gözlerimizin içine baka baka yıllardır din iman yerli milli diyerek ezan bayrak sömürüsü yaparak “Atatürk'e cumhuriyete ne kadar düşman varsa Atatürk’ün kurduğu ülkede Devlete çökmüş? Suç örgütü lideri Sedat Peker, son vetosunda çok çarpıcı isimlerle birlikte Devlet ve Mafya ilişkisinde deşifre etmiştir… Gazeteci Kutlu Adalı cinayeti için Mehmet Ağar ve Korkut Eken’in kendisinden tetikçi istediğini söyleyerek bir perdeyi araladı ve buna bağlı olarak ülkemizde Susurluk sonrası bir çok faili meçhul diye adlandırılan cinayetlerle ilgili bir çok bilgi ve belge sunmuştur” Peki harekete gecen bir savcı var mı hayır çünkü Erdoğan'ın talimatı gereklidir?. “Bugün AKP’nin içinde yaşayan Susurluk Çetesinin deşifresinde başka bir aşamaya geçildi. Türkiye ya bu karanlığın üzerine gidecek ya da bataklığa mahkum olacak”. Devlet-mafya-siyaset üçgenine dair tüm dünyadaki soruşturmalarda temel kaynak bu ilişkiler içindekilerin itiraflarıdır. Devletleri örümcek ağı gibi saran yapılar böyle deşifre olur. Bunun için mafya filmlerinde hep dedektiflerce özel korumaya alınmış tanıkları ya da itirafta bulunanları izleriz. Onları savcılar, polisler sağ salim mahkemeye ulaştırmak için uğraşır. Bizde, 2021 Türkiye’sinde… Devlet-mafya-siyaset üçgeninde 20’li yaşlarından beri yer almış suç örgütü lideri YouTube’da saatlerce konuştu, bildiklerini anlattı, bir yargı mensubu bile harekete geçmedi. Ülkede nasıl susturulacağına dair tahminler havada uçuşuyor. Film olsa bu kadar aleni suç örtülmesi faaliyetine kimse inanmaz. Ama biz bu gerçeküstü saçmalığı yaşıyoruz işte. Ama Sedat Peker, dün yayınladığı ve bugüne kadar en çarpıcı bilgiler içeren video ile bu gölgeleme çabasına meydan okudu. Bu devasa skandalın susarak, görmezden gelinerek geçiştirilemeyeceğini ve tüm gemileri yaktığını ortaya koydu. Büyük bir suç itirafıyla tanıklığının önemini ispatladı. Tetikçilerle cinayetler işlediğini adeta itiraf etti. Videoda Kutlu Ardalı’yla ilgili itirafları, Türkiye için tarihi önemdedir. Açık açık eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar ve MİT’çi Korkut Eken’in cinayetler için kendisinden tetikçi istediğini ve bunları temin ettiğini söyledi. Korkut Eken’in, Kutlu Ardalı’yı öldürmesi için iki tane profesyonel tetikçiyi istediğini anlatıp öz kardeşi Atilla Peker’i yolladığını anlattı. Milyonlarca kişi ekran başında 25 yıldır faili meçhul bırakılmış bir gazeteci cinayetinin itiraflarını izledi. Gönderdiği tetikçi kardeşinin denk gelmediği için cinayeti işleyemediğini anlattı ve daha sonra Korkut Eken’in kendisine “Biz o işi hallettik” dediğini söyledi. Kutlu Adalının eşi İlkay Adalının adalet arayışını uzaktan hep izlediğini söylediği anlar gerçekten kan dondurucuydu. Kutlu Adalı, 15 Mart 1996 gecesi Kıbrıs’ta St. Barnabas Manastırı’nda paha biçilmez eserlerin çalındığı soygunu yazdığı için katledilmişti. Kar maskeli soyguncuların KKTC Sivil Savunma Teşkilatı Başkanlığı’na ait araçları kullandığını ortaya çıkarmıştı. Cinayetten önce Susurluk Kazasında ölen Abdullah Çatlı’nın Kıbrıs'a geldiği de ortaya çıkmıştı. Onlarca yıl sonra ise manastırdan çalınan el yazması İncil, Türkiye’ye giriş yapan bir kişinin üzerinde ele geçirildi. Kutlu Adalının Susurluk Çetesi tarafından katledildiğine dair ipuçları yıllardır vardı ama bu itirafla nihayet halen faaliyetlerini sürdüğü anlaşılan karanlık örgütün deşifresinde başka bir aşamaya geçildi. Sedat Peker ayrıca Kutlu Adalı cinayetini anlattıktan sonra böyle çok insanın öldürüldüğünü söyledi. Hatta kendisine sürekli iş adamlarının isimlerinin verildiği ağzından çıktı. Sedat Peker’in henüz 20’li yaşlardayken Susurluk Çetesi’ne girmesinin sırrı Sakarya-Bolu-Hendek üçgenindeki cinayetler olarak yorumlanıyordu. Behçet Cantürk, Savaş Buldan, Fevzi Arslan gibi çok sayıda ismin karanlıkta bırakılan cinayetleri konusunda Sedat Peker’in belli ki çok bilgisi var. Bu konuda hükumetin nasıl ikna edildiğini ve Milli Güvenlik Kurulunda karar alındığını ifade etti. Bu cinayetler konusundaki itirafları çok önemli olacaktır. Sedat Peker’in kendisini azmettirenlerin vatansever maskesiyle nasıl ceplerini doldurduğunu anlatması altı çizilmesi gereken bir nokta. Bu çetelerin Kürt meselesinden ve dökülen kandan nasıl beslendiklerini bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Uyuşturucu baronu olan Hüseyin Baybaşin’in Hollanda’da yakalandıktan sonra yaptığı itiraflar Sedat Peker’in sözleriyle birebir örtüşüyor. Hüseyin Baybaşin, Mesut Yılmaz tarafından Meclise de sunulan ancak dikkate alınmayan konuşmalarında Mehmet Ağar'ın kendilerine her zaman yardım ettiğini anlatmıştı. Polis kimliklerini, operasyon bilgilerini Mehmet Ağar’dan aldıklarını söylüyordu. Şimdi Sedat Peker, Mehmet Ağar'ın suç ortaklıklarıyla ilgili konuşma ihtimallerine karşı uyuşturucu kaçakçılığı yaptığı isimleri ortadan kaldırdığını söylüyor. Tüm taşlar yerine oturuyor. Peki, şimdi ne olacak? Mehmet Ağar ve Korkut Eken, çöktükleri iddia edilen Bodrum Yalı kavak Marina’da keyif sürmeye devam mı edecek? Evet, safça bir soru… Susurluk Çetesi, AKP’nin içinde yaşıyor sonuçta. Mehmet Ağar'ın oğlu Tolga Ağar, AKP #Milletvekili ve partinin Marmara Bölge Koordinatörü. Ayrıca Sedat Peker’in bu olaylar yaşanırken Başbakan Tansu Çiller’in evinde ağırlandığı da arşivlerde duruyor. Tansu Çiller’in eşi Özer Çiller’le yakın ilişkisi de hafızalarda. Şimdi Tansu Çiller, Cumhur İttifakının destekçisi ve Saray'daki resepsiyonların baş davetlisi. Tabii oğlu da ihaleler şampiyonu. Ama bu böyle gitmez. Susurluk Skandalından sonra deşifre olan kirli ilişkiler ağıdaki devlet ve siyaset bağlantılarının üzerine yeterince gidilmediği için bugün bu karanlığın içinde yaşıyoruz. Ya ülke bu karanlık güçlerden temizlenecek ya da dibi olmayan bu bataklıkta boğulacak. 613 kişilik dinleme kararı? Sedat Peker, halen devlet içinden ve Türkiye’den bilgiler aldığını özellikle vurguluyor. Zaten kendisi hakkındaki soruşturmayı öğrenerek yurt dışına kaçtığını, soruşturmayla ilgili bilgilere rahatlıkla ulaştığını defalarca dinledik. Şimdi kendisiyle ilgili Ankara’da bir soruşturma olduğunu ve 613 kişinin dinlendiğini özellikle vurguluyor. Bu aynı zamanda bir mesaj. Türkiye’deki alanını korumaya çalışıyor. Bağlantılı olduğu isimlere operasyon yapılması halinde daha kritik açıklamalar yapacağını 7. videoda gösterdi. Buna AKP, Sedat Peker’in tetikçi olarak Kıbrıs'a gönderdiğini söylediği kardeşi Atilla Peker’i gözaltına alarak yanıt verdi. İlk kez savcılar harekete geçti. Günah keçisi olur mu? Süleyman Soylunun, ‘Peker’den her ay 10 bin dolar alan milletvekili açıklaması’ büyük skandalın AKP içinde yarattığı depremin ilk hissedilen sarsıntısıydı. Kulislere bu kişinin AKP eski milletvekili ve şu an AKP Merkez Karar Yönetim Kurulu üyesi Metin Külünk olduğu sızdırıldı, CHP’li vekiller söyledi. Böylece Süleyman Soylu, skandalın tek kurbanı olmayacağının küçük bir işaretini verdi. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’nin üst yönetimi, Süleyman Soylu ’ya beklediği desteği halen vermedi. Erdoğan daha önce defalarca skandallardan günah keçileri kurban vererek sıyrıldı. 17-25 Aralık'taki 4 bakan, FETÖ ile kavga sırasında tasfiye ettiği yol arkadaşları ve daha niceleri önce feda edilip sonra devlet kasasından üçer beşer maaşlı makamla ödüllendirildi. ‘Reis’, damadını bile sahipsiz bavul gibi ardında bırakıp yoluna devam etti. Ama son büyük skandalda önemli bir soru var: Süleyman Soylu, boynunu bıçağa uzatacak uysal koyun olur mu? Geçmişin bütün sırlarını, suçlarını elinde tutan, polis ve jandarmada kadrolaşmış, Başkanlık Sistemindeki boşlukta fiili başbakana dönüşen Süleyman Soylu susar mı? Susmasa bile Peker skandalının ağır faturasıyla siyasi mevtaya dönüşür mü? Etrafında her zaman düşük profilli kadrolar tutarak kendini rahat hisseden Erdoğan, bu kez Cumhur İttifakı koşullarında sivrilen siyasi bir figürle karşı karşıya. Skandalın üzerindeki kirine rağmen Süleyman Soylu, partiden ayrılsa hem AKP’den hem de MHP’den büyük parçalar koparabilir. Elbette ara formül arayışları da vardır. 5 tonluk yanıtsız soru ve Erkan Yıldırım Daha önce yazılarımda 9 Haziran 2020’de Kolombiya’da Türkiye varışlı bir gemide yakalanan 5 ton kokainin neden çok önemli olduğunu anlattım. Türkiye bir kokain rotasına çevriliyor. Bununla ilgili neredeyse bir yıl sonra İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, TRT’de konuştu ama asıl sorulara yanıt vermedi. Sadece Kolombiya ile temas kurduklarını, kokainin Ambarlı Limanı’na geldiğini anlatıp ‘Balkan Grubu’ diyerek belirsiz bir yeri işaret etti. Hatta Kolombiya’dan yazılı bir bilgi gelmemesine sitem etti. Ancak bir soruşturma olup olmadığını bile söylemedi. Oysa böyle bir sevkıyatın iz bırakmamış olması mümkün değil. Bu derin sessizliğin üzerine Sedat Peker’in 7. videodaki iddiaları geldi. Eski Başbakan, AKP Genel Başkan Vekili Binali Yıldırım'ın oğlu Erkan Yıldırım'ın uyuşturucu kaçakçısı olduğu iddia edilen Kıbrıs’ta yaşayan Halil Falyalı’nın şantaj tuzağına düştüğünü öne sürdü. Gemileri olan Erkan Yıldırım'ın Venezuela’ya kokain sevkıyatı için gittiğini iddia etti. Şimdi herkes “Sessizliğin nedeni bu muydu?” diye soruyor. Bilmemiz mümkün değil ama iktidarın suskunluğu skandalı büyütüyor. Ali Berham ŞAHBUDAK

22 Mayıs 2021 Cumartesi

İYİ PARTİ DE "MERAL AKŞENER’İ "#MANUKYAN’A BENZETEN SÖZDE GAZETECİ İÇİN #TIK SES YOK? #NEDEN?

İYİ PARTİ DE "MERAL AKŞENER’İ "#MANUKYAN’A BENZETEN SÖZDE GAZETECİ İÇİN #TIK SES YOK? #NEDEN? İyi Parti Genel #Başkanı Meral Akşener’in “Manukyan’a benzetilmesi" hainliktir.? Böyle bir yaklaşım tam anlamıyla bir alçaklıktır bunun adı asla bir gazetecilik değildir bu olsa olsa #hainliktir. Bu beyni ve ruhu çürümüş kişiler bu cesareti ve bu güveni kimden ve kimlerden alıyorlar da Genel Başkanlara bu kadar hakaret ede biliyorlar… Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde milli mücadele döneminde emperyalizme cephelerde diz çöktürerek kurduğu laik sosyal hukuk devleti olan bu cumhuriyet ne zamandan beridir çadır devleti oldu böyle? Sözde Star gazetesi yazarı Aziz Üstel, kendini gazeteci zannederek İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’i Manukyan’a benzetmesi bir gazetecilikten öte bir durumdur? Bu durum tam bir #çürümüşlüğü ve #ahlaksızlığın ötesinde (Millet İttifakı Karşısında sözde bu dalkavuklar aciz içinde olduklarını kanıtıdır? Oysa Meral Akşener’de tıpkı “Recep Tayip Erdoğan” gibi bir siyasi Partinin #Genele Başkanıdır ve bu ağır hakaret karşısında aydın ve çağdaş #Atatürkçü #Kemalist yurt sever devrimci ve bir yurttaş olarak bir hanıma karşı kullanılan ağır ifade karşısında çok utandığımı! Belirtmeliyim ki “bir kadına karşı bu kadar alçakça ve haince bir ifade kullanılması hakaret edilmesi bir gazeteci düşüncesi olamaz çünkü eşdeğer ’de benzetilen isim bir (genelevi işletmecisidir?) Böyle bir benzetme olsa olsa akli melekelerini kaybetmiş insan görünümlü hasta ruhlu kişilik bozukluğu olan kişilerin kullanacağı kelimeden başka bir şey değildir?… Bir Siyasi Parti Genel Başkanının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı, Filistin karşısında İsrail’e karşı yetersiz bir dış politika izliyorsun diyerek eleştirmesinden doğal ne ola bilir “Erdoğan’ı İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’ya benzetmesini” Bir gazetecinin değil Erdoğan’ın cevap vermesi gereken bir sorudur çünkü her ikisi de farklı siyasi partilerin ayrı ayrı genel başkanlarıdırlar… Sözde bu hasta ruhlu gazetecinin yaptığı "eleştirinin çok ötesinde" bir durumdur (Bu bir g.... evi işletmecisine benzetmedir ) bu bir gazetecilik değil çürümüşlük ötesinde bir durumdur? Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’ya benzetmesini eleştirdi... İktidara yakın Star gazetesi yazarı Aziz Üstel, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’ya benzetmesini eleştirinin ötesinde (bir g.... evi işletmecisine benzetti) bu nasıl bir çürümüşlük tür böyle? İYİ Parti lideri Meral Akşener, “Sayın Erdoğan'ın İsrail versiyonu olan Binyamin Netanyahu, siyasi rakiplerini baltalamak ve bu şekilde koltuğunu koruyabilmek için, gözünü kırpmadan, sivillerin ve çocukların hayatlarına kastetmekten geri durmadı” ifadelerini kullanmıştı. Bu sözlere bugünkü köşesinde yanıt veren Aziz Üstel, Akşener’e genelev patronu Matild Manukyan’ı hatırlatarak, “Ben sizi Manukyan'a benzetsem ne dersiniz hanımefendi” ifadelerini kullandı. Aziz Üstel yazısında Akşener’e çıkışarak, “CB Tayyip Erdoğan'ı, örneğin Joe Biden'a benzetebilirsiniz ya da İngiltere BB'nına... Ya da ne bileyim Almanya Şansölyesine. Beğenmese de, kimsenin sesi fazla çıkmaz. Amma benim ülkemin Cumhurbaşkanını, bebek katili Netanyahu'ya benzetirseniz size hooop deriz ham'fendi. Tabi siz ve Kılıçdaroğlu Kemal Bey Batılılarla has dost olduğunuzdan onlara benzetemezsiniz” diye yazdı. Üstel devamında özetle şunları kaleme aldı: Şimdi; Matild Manukyan Türkiye'de kaç yıl üst üste vergi rekortmeni oldu. Yaptığımız söyleşide kendi adına namuslu olduğunu, eline kocasının elinden başka erkek eli değmediğini söylüyordu ki, eminim doğrudur. Amma onlarca genel evle randevu evinin sahibesiydi. Şişli ve çevresinde yüzlerce apartman dairesinin yanısıra fabrikaları da vardı. Parasının hesabını çoktan unutmuştu. Ne kadar kuruluş varsa hepsine bağış yapıyordu sürekli. TSK'dan tutun da Kızılay'a kadar herkes teşekkür plaketleri yollamıştı. Yaptığı işi olmasa söyleyecek tek laf bulamazdınız Manukyan için. Hatta onu ayakta alkışlardınız. Gene de yıllarca pasaport verilmemişti ama CB Turgut Özal'ın emriyle bir günde pasaport alabilmişti. Bütün bu artılarına rağmen sizi Manukyan'a benzetsem herhalde küplere binerdiniz!! "Beni bir umumhane patroniçesine benzetti", diye bağırır çağırırdınız. Ee sizin böyle bir hakkınız var da ülkemin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın yok mu?
Siz kalkıp benim canımdan çok sevdiğim ülkemin CB'nına dil uzatacak onu bir bebek katiline benzeteceksiniz ve biz milletçe sus pus oturacağız öyle mi? Yok öyle yağma! MATİLD MANUKYAN KİMDİR? Manukyan olarak tanıdığımız Matild Manukyan'ın gerçek adı Eveline Matild Chah Muradyan. Babası Ermeni tenor Armenak Chah Muradyan, annesi İsviçreli balerin Salle Marguerite. 1914'te doğan Manukyan'ın ailesi 1913'te Fransa'ya göç etti. Manukyan bir Türk Ermenisi. Vergi rekortmeni olan Manukyan'ın tüm Türkiye tarafından tanınmasının sebebi ise, genelev patroniçesi olması. Manukyan'ın genelev işletmeciliği ise; İstanbul Karaköy'de babasına ait binaların kirasını ödeyemeyen genelev işletmelerinden birine ortak olmasıyla başladı. İşletmesinden sorumlu olduğu genelev sayısı zaman içerisinde 37'yi buldu. Genelevlerden kazandığı parayı gayrimenkule dönüştüren Manukyan, ailesinden kalan gayrimenkul sayısını da artırdı. Manukyan tam 6 defa vergi rekortmeni oldu. Tek varisi ABD'de yaşayan oğlu yani Kerope Çilingir. Manukyan'ın mal varlığı ise şöyle kayıtlara geçti: 500 daire, 50 dükkan, 4 han, 4 yazlık, 220 ticari taksi plakası, 37 genelev, 2 fabrika ve çok sayıda otomobil. Manukyan, 17 Şubat 2001 tarihinde hayatını kaybetti. Haber kaynağı Odatv.com / Ali Berham ŞAHBUDAK…

18 Mayıs 2021 Salı

19 MAYIS'IN ANLAMI VE ÖNEMİ?

19 MAYIS'IN ANLAMI VE ÖNEMİ?
Atamız bundan tam 102 yıl önce bugün Mustafa Kemal olarak İstanbul’dan Samsuna 16 -19 Mayıs 1919 tarihleri arasında gerçekleştirdiği yolculuğu hangi koşullar altında gerçekleştirdiğini bir kez daha hatırlamamız gerekir. Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihindeki en önemli önemli olaylardan biri Atatürk’ün Samsun’a ayak basışı. Türk Milleti Birinci Dünya Savaşı sonrasında kötüleşen koşullar içinde kurtuluş çareleri ararken büyük bir lider Mustafa Kemal Atatürk ortaya çıktı ve Samsun’a ayak basarak “Kurtuluş” yolunu açtı. Dolayısıyla Atatürk’ün 16-19 Mayıs 1919 İstanbul’dan başlayan yolculuğu bir kurtuluş dönemini simgeler. Samsun’a ayak basışının taşıdığı önem Atatürk’ün Büyük Nutku ’nu 19 Mayıs 1919 Samsun’a çıkışı ile başlatmasından anlaşılmaktadır ki şimdi bu yolculuğu kısaca anlatmaya çalışalım. Samsun işgal kuvvetleri için önemli noktalardan biriydi. Stratejik bakımdan büyük öneme sahipti ve Karadeniz’den Orta Anadolu’ya açılan en rahat ve güvenilir bir kapıydı. İngilizler 9 Mart 1919 tarihinde Samsun’a askeri birlik çıkarmışlardı. Buna tepki olarak Türk Makinalı Tüfek birliğinden Hamdi adındaki bir teğmenin askerlerini alarak dağa çıkması dikkatleri bu bölgeye çekti ve İngiliz Yüksek Komiserliği’nin de Türk halkının silahlandığı konusundaki şikayetleri üzerine bu bölgeye güvenilir bir kumandanın olağanüstü yetkilerle gönderilmesine karar verildi. Bu kumandan Mustafa Kemal Atatürk’tü ve Atatürk uzun zamandan beri ülkenin içinde bulunduğu bu umutsuz duruma üzülüyor ve bir şeyler yapmak için Anadolu’ya geçmek istiyordu. Bu O’nun için bulunmaz fırsattır çünkü ülke dört artan emperyalist devletlerce işgal edilmiş ve adım adım yok ediliyordu… Atatürk, İstanbul’dan başlayan ve Samsun’da sona eren yolculuk esnasında görevli bir askerdi ve giyimi de buna uygundu ancak Samsun’a ayak bastığı günden birkaç gün sonra asker değil, sivil olarak hareket edecekti. Atatürk’ün Samsun’a çıkışında gördüğü manzara pek parlak değildi. Şehirde İngiliz işgal kuvvetleri vardı. Pontusçular sokaklarda kol geziyordu. Halk kendisini koruyamayacak durumdaydı. Atatürk bugün müze haline getirilen Hıntıka Palas’ta kaldıkları süre içinde hep bu sorunları düşündü, yolculukta geçirdiği uykusuz geceler sona ermemişti; şimdi de burada uykusuz geceler başlıyordu. Ama onda ve onun gibi düşünenlerde bu azim oldukça hiçbir engel aşılmaz değildi. Gazi Mustafa Kemal için artık “Türk Milleti bir dönüm noktasında olduğu ve bu durumunda kurtuluşun başlangıcıydı. Milli Mücadele’yi başlatmak üzere Samsun’da Anadolu topraklarına bastığı 19 Mayıs 1919 tarihinin önemi nedeniyle de 19 Mayıs’ı Türk gençliğine armağan etti”. Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi gençlik kavramı genel anlamda fikirlerdeki yeniliği anlatmaktadır. Atatürk“ Gençler! Benim gelecekteki emellerimi gerçekleştirmeyi üstlenen gençler! Bir gün bu memleketi sizin gibi beni anlamış bir gençliğe bırakacağımdan dolayı çok memnun ve mesudum” derken Türk gençliğine olan güvenini de anlatmıştır. Atatürk’ün şu sözleri hepimiz için bir rehber olmalıdır: “ Beni görmek demek, mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu kafidir ” demiştir. Atatürk’ü anlamak, yaşadıklarını ve fikirlerini bilmekle mümkündür. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında yaşanan zorlukları her zaman göz önünde tutarak, 19 Mayısları Atatürk’ün emanetine daima sahip çıkarak kutlamalıyız. Atamızın bizlere armağan ettiği 19 Mayıs, coşku ve heyecanla karşılanıyor. Bundan tam 102 yıl önce 19 Mayıs 1919 tarihi Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihindeki önemli olaylardan biri olarak Atatürk’ün Samsun’a ayak basışıdır 19 Mayıs 1919 Tarihi… Bu kıymetli tarihin yıl dönümünde ise 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı anlam ve önemi ile ilgili detaylı bilgiye sahip olmak isteyenler konuya yönelik araştırma yapıyor. Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı olarak adlandırılan 19 Mayıs’ta ne oldu sorusuna yanıt arayanlar bugünün tarihi önemini sorguluyor. Atatürk tarafından Türk gençliğine armağan edilen 19 Mayıs 1919'da ne oldu, neden kutlanır? 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı önemi! Cumhuriyet tarihinin en önemli zaferlerinden 19 Mayıs anlam ve önemiyle merak ediliyor. Yurdun dört bir yanından Atatürk'ün gençlere armağan ettiği ve Milli Mücadele'yi başlattığı tarihle ilgili olarak 19 Mayıs'ta ne oldu, 19 Mayıs tarihi önemi nedir sorusuna yanıt aranıyor. 19 Mayıs 1919 tarihi, Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihindeki dönüm noktalarından biri olarak bilinirken aynı zamanda "Gençlik ve Spor Bayramı" olarak kutlanmaktadır. Türk Milleti'nin bağımsızlık ve özgürlük umutlarının inanca dönüştüğü 19 Mayıs 1919'da ne oldu, neden kutlanır? İşte 19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı tarihi ve önemi! 19 Mayıs 1919'da Mustafa Kemal Atatürk Bandırma Vapuru ile Samsun'a çıkmıştır ve bugün İtilaf Devletleri'nin işgaline karşı Türk Kurtuluş Savaşı'nın başladığı gün kabul edilir. Atatürk bu bayramı Türk gençliğine armağan etmiştir. 19 Mayıs, Türk Milleti'nin bağımsızlık ve özgürlük umutlarının inanca dönüştüğü, kurtuluş ataşenin yakıldığı ve aydınlık bir geleceğe olan inancın kuvvetlendiği günün adıdır. 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramınız kutlu olsun. Zaferin büyüklüğü, savaşın çetinliği ile ölçülür. 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramınız kutlu olsun. Gençlik gelecektir. Gençlerini en iyi biçimde yetiştiren, onlara değer veren, yarınlara hazırlayan Milletler geleceğe güvenle bakabilirler. Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. Diyen ulu önder ebedi Başkomutanımız (Mustafa Kemal ATATÜRK) 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun. Ali Berham ŞAHBUDAK…

17 Mayıs 2021 Pazartesi

KAOSTAN ÇIKMANIN TEK YOLU “DEVRİMLE” MÜMKÜNDÜR!

KAOSTAN ÇIKMANIN TEK YOLU “DEVRİMLE” MÜMKÜNDÜR!
AKP’nin kirlenmiş çağ dışı zihniyeti ülkeyi yönetemediği için Ülke yönetimi Mafyaya cemaat tarikatlara teslim edilmiş durumdadır? Bu organize cemaat mafya suç örgütleri Peker’in iddiaları da Saray rejiminin ülkeyi içine sürüklediği bu kirli ilişkiler ağını tamamen ortalığa saçtı görünüyor?. Devlet, mafya ve siyasetin şeytan üçgeninde ortaya çıkan bu yapı, sağ iktidarların tarihiyle paralel ilerliyor olması bir tesadüf değildir. Bu yaşanılan skandalda Devleti yönetenlerin suskunluğunu anlamak da mümkün değil ( bu suskunluk suçluluk duygusudur ) Eğer siz bir suç örgütü temsilcisinin suçlamalarına cevap veremiyorsanız yönettiğiniz bu ülkede sizde bu suç örgüt temsilcisiyle birlikte bahsettiği suçlamalarla ilgili suç ortağısınız demektir? Oysa bu kişi hakkında suç örgütü lideri olmaktan soruşturma yürütülen Sedat Peker’in iddiaları üzerine halen yargıyı harekete geçirmeleri gereken yetkililer, başta İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, muhalefeti suçluyorlar sa burada bir panik ve sorular karşısında durmak yerine kaçış vardır… Konuyla ilgili Cemil Çiçek’in açıklaması ise tamamen farklı ve son derece önemlidir buna rağmen harekete geçilmiyorsa Saray ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bu suçu kabullenmiş ve bir suç üstü olarak yakalanmışlardır? “Binde biri doğruysa felaket ve sıkıntılıdır diyen TBMM Eski Başkanı ve buğun ise Cumhurbaşkanlığı istişare üyesi Cemil Çiçeğe kulak verilmelidir. Binde birken önünü alamazsanız, bu yüzde bir, sonra onda bir olur sonra bir bakarsınız ki bütün vücudu kaplamış… Videoları seyreden, gazetede okuyan ilgili savcı ya da savcıların harekete geçip gereğini yapmaları şart ve kaçınılmazdır. “Bir Hukuk Devletinde Devlete güveni sağlamak açısından bu gereklidir.” Tabi savcılar talimatla hareket etmiyorlarsa? Bu çürümüş çağ dışı Faşist, gerici zihniyetten kurtuluşun tek bir yolu var o da DEVRİMDİR “ Çünkü bu AKP ve sarayın çöküşünde bir nebze olsun yavaşlatacaktır aksi gidiş saray ve AKP bileşenlerinin düşüşü çıkışlarından çok daha hızlı olacaktır… Bu Devrimi ancak bir sol yapmalıdır çünkü solun temel anlayışı emeğin, eşitliğin, özgürlüğün, bağımsızlığın ve kardeşliğin egemen olacağı, teminatını taşıyor olmasıdır her türlü ezilen, sömürülen, dışlanan aşağılanan emekçi halkın devrimci iktidarı bu mafya cemaat tarikat pisliğini devletten temizler! Ülkemizin tüm aydınlarını, ileticilerini, yurtseverlerini, gençlerini, kadınlarını, işçilerini ve tüm emekçilerini bu köhnemiş karanlığa karşı birlikte mücadeleye çağırıyoruz! Memleketi ve geleceğimizi bu çirkinliğin, kötülüğün pençesinden kurtaralım!" BU PİSLİĞİ KEMALİST ATATÜRKÇÜ DEVRİMCİLER TEMİZLER? Organize suç örgütü lideri Peker'in iddialarıyla bir kez daha ortaya saçılan kirli ilişkilere ilişkin Atatürk’ün "Türkiye’sinde AKP ile yaşanıyor olması bir tesadüf değildir, Artık bu ülkede yaşanılan bu pisliklerin sağır sultan dahi bunun farkındadır bir kez daha ‘mafya-çete’ gerçeğiyle T.C. Devleti yüz yüze getirilmiştir! Yıllardır AKP ve MHP blokunun bir parçası olan bu mafyalar üzerinden başlayan hesaplaşma rejimin nasıl çürümüş ve lime lime dökülüp dağıldığını da ortaya koyuyor?. AKP'nin uzun zamandır tarikatlar ve mafya koalisyonu ile kirli ve karanlık ilişkiler ağı içinde ülkeyi yönetmeye çalıştığı gizli değildir "Bugün, o mafya liderlerinden birisinin parçası olduğu pisliklerinin küçük bir kısmını anlatarak ortalığa dökülen bu kirli ilişki ağı, bizatihi devletin ve AKP iktidarının karanlık gerçeğinden ve devlete çökmüş çetelerin gerçeğinden başka bir şey değildir”. Öncelikle hatırlanması gereken en temel gerçek, Kontrgerilla ya da bugünkü popüler ismiyle çeteler (devletin dışında bir ayrı derin ilişkiler ağı değil) devletin bir parçası olmuşlardır. Çeteler, ABD emperyalizmine bağımlı faşist devletin egemen sınıfların çıkarlarını korumak için oluşturduğu baskı kurumlarından birisidir. Türkiye tarihinde, 12 Mart öncesi ve 70’li yıllar boyunca gerçekleştirilen suikastlar, katliamlar, provokatif saldırılar bu Kontrgerilla yapısının eseridir. 12 Eylül sonrasında, özellikle 90’lı yıllardaki karanlık cinayetlerde bunların imzası vardır. Kimi zaman kullanım süresi dolduğu için kimileri tasfiye edilse de Susurluk’tan sonrası bugün yine bir Susurluk’tur. AKP DEKİ BU DAĞILMANIN SONUCU? ÜLKEMİZ İÇİN TAM BİR KAOSTUR AKP iktidarı özellikle Ergenekon operasyonlarını, ‘temiz eller operasyonu’ olarak sunarak bu eskimiş ilişkileri kontrolü altına alma hamlesini gerçekleştirmişti. 15 Temmuz sonrasındaki yeni baskı dönemi içinde, İslamcı- ve çağ dışı gerici cihatçı ittifaklarla da bu yapılar daha da giderek iktidarın organik bir parçası haline geldi. Görülüyor ki bugünkü hesaplaşma bu kirli ittifaktaki dağılmanın bir sonucu olarak yaşanıyor. Bu organize suç Türkiye’yi uçuruma sürüklerken Devleti ele geçirmiş olan bu çağ dışı cihatçı cemaatler daha da devlete yerleşme peşindedir? Asıl önemli olan nokta ise uluslararası uyuşturucu ticaretinden Türkiye'nin kara para geçiş hatlarının merkezi kılınmasına uzanan bir gayri resmi ilişki ağı bizzat AKP ve Saraya çöreklenmiş bazı iktidar beslemelerinin kontrolünde olması ve bu tür güçlere dayanarak örgütlendirilmiş olması. İktidar blokunun ve saray beslemelerinin parçası olan bu kirli mafya ağı, ihtiyaç olduğunda muhalefeti olmak üzere toplumu da yüksek ses çıkaranları tehditle sindirme görevini icra etmiş, yeri geldiğinde bunlar eliyle operasyonlar gerçekleştirdikleri de ortadadır. Tüm bu kirli ilişki ağı ne bir ‘derin devlet’ ne de ‘kişisel ilişkiler ağıdır. Bu kirli yapı bizatihi devletin kendisi ve devletleşmiş bir AKP’nin siyasal İslamcı faşizmin parçasıdır. Bugün ortalığa dökülen bu irinin parçası olanların muhalefeti ve aydın yurtsever Atatürkçü Kemalist devrimcileri hedef alarak kendilerini kurtarma çabaları da bunun bir itirafından başka bir şey değildir. Bu karanlıkla, bu çürümüşlükle artık sizin hesaplaşma zamanınız gelmiştir bu kirli güçlerin çarpışmalarından geçmeyeceği açıktır. Yıllardır ‘vatan-millet’ din iman yerli milli diye diye halka ve ülkemize karşı her tür kötülüğü yapan; bugün AKP ve MHP iktidar şemsiyesi altında semirmiş olan çetelerle artık hesaplaşmak bu siyasal İslamcı faşist iktidarla, bu harami düzeniyle hesaplaşmakla onurlu ve gururlu büyük Türk milleti ve Atatürkçü yurtsever Kemalist devrimciler olarak da mümkün olacaktır. Ali Berham ŞAHBUDAK…

14 Mayıs 2021 Cuma

ERDOĞAN TÜRKİYE'SİNDE /DEVLET YÖNETİMİNE SIZMIŞ MAFYA YÖNETİCİLER?

ERDOĞAN TÜRKİYE'SİNDE /DEVLET YÖNETİMİNE SIZMIŞ MAFYA YÖNETİCİLER? Susurluk’tan Saray'a kadar devlet çatırdıyor? Peker’in yayımladığı videolar mafya, devlet, siyaset üçgeninde gelişen kirli ilişkileri ortalığa saçtı. Susurluk skandalında yer alan dönemin aktörleri, bugünkü Saray rejiminin de doğrudan bir unsuru haline geldi. Politika Servisi: Organize suç örgütü lideri Sedat Peker’in yayımladığı videolardaki iddiaların ardından mafya, devlet, siyaset üçgeni tekrardan ülkenin gündemine oturdu. AKP’ye yakınlığıyla bilinen, mitinglerde oy toplayan, Barış Akademisyenlerinin kanlarıyla duş alacağını söyleyen Peker bir anda ‘istenmeyen adam’ ilan edildi. Peş peşe gelen itiraflar Saray rejiminin ülkeyi sürüklediği uçurumu gözler önüne serdi. Peker’in uyuşturucudan, cinsel saldırıya, karakolda milletvekili tartaklamaya dek iddialarını soruşturmayan İçişleri Bakanlığı ise yine muhalefete ve medyaya yüklendi. Saray rejiminin de doğrudan bir unsuru haline geldi. AKP ve çürümüş cağ dışı zihniyeti “2002’de iktidara gelirken sivil siyaset, şeffaflık gibi söylemleri dilinden düşürmeyen, ‘karanlık’ 90’ların aşılacağını iddia eden AKP, 19 yılda ülkeyi mafya liderlerinin çatışma mevzisi haline getirdi”. Bilhassa 7 Haziran seçimleri siyasetten bir odak değişikliği ortaya çıkardı. HDP ile masa devrildi. MHP ile bugün de devam eden ittifaka girildi, devlet içerisine Ergenekon-Balyoz operasyonlarıyla tasfiye edilen isimlerin tekrardan söz ve güç sahibi olduğu yorumları yapıldı. Başkanlık sistemiyle, tüm gücün ve denetleme mekanizmalarının tek elde toplanması, devlet mafya ilişkisinin de seyrini değiştirdi. Çakıcı, Peker, Ağar gibi 90’larda mafya-derin devlet yapılanmalarından yargılanmış isimler bugünkü yönetimin ortağı oldu. Türkiye’de mafya ve derin devletin hem uluslararası arenada hem de siyasi hesaplaşmalarda daha belirleyici olabilmesinin önü açıldı. Son tartışmalar ise Saray yönetimi dağılırken içeride yaşanan güç savaşlarını ve kirli ilişkileri daha görünür hale getirdi. Geçmişte Susurluk skandalıyla bugün de Peker’in iddialarıyla gündeme gelen isimleri hatırlatalım. ALAATTİN ÇAKICI: Bugün Bahçeli’nin “yol arkadaşım” diye seslendiği Çakıcı, bu örgütlerin liderliğini yapan isimlerden. 1998 yılında yakalanan Çakıcı, organize suç örgütü kurmak, cinayet, azmettiricilik, yaralama gibi suçlardan içeri girdi. İçeride kaldığı süre içerisinde Erdoğan'a hakaret gerekçesiyle on ay daha ceza alan Çakıcı, AKP-MHP ittifakından yararlandı. 2020’de, Bahçeli’nin af taleplerinin ardından tahliye oldu. MEHMET AĞAR: Susurluk davasının önemli isimlerinden olan Ağar, kayıp silahlar olarak geçen silahların saklanması konusunda Korkut Eken’e talimat verdiğini ve bunun devlet sırrı olduğunu açıkladı. Yurt dışındaki Türkiye bağlantılı uyuşturucu ticaretinde de kendisine ve Çillere uzanan birçok suçlama yapıldı. 2011 yılında suç örgütü yöneticiliğinden Susurluk davasında 5 yıl hapse mahkum edilen Ağar, denetimli serbestlik sayesinde 1 yıl içeride kaldıktan sonra serbest bırakıldı. Ağar’ın oğlu Tolga Ağar, 2018’de AKP’den milletvekili oldu. Tolga Ağar’ın 2019 yılında hayatını kaybeden Yelda’na Kahraman’a tecavüz ettiği ve öldürdüğü iddia ediliyor. KORKUT EKEN: 12 Eylül sonrası dönemde ve 90’larda birçok insanın kaybedilmesi, öldürülmesi, uyuşturucu, silah kaçakçılığı ve organize suç örgütü liderliğiyle yargılanan Korkut Eken, medyada da Mehmet Ağar’ın sağ kolu olarak geçiyordu. Eken, 90’larda Ağar’ın kurduğu Özel Harp Dairesinin başına geçmiş, ardından Kürt illerinde JİTEM örgütlenmesinde de görev aldığı iddia edilmişti. Korkut Eken en son, Mehmet Ağar, Engin Alan ve Abdullah Çatlı ile birlikte, önceden FETÖ tutuklanıp daha sonra serbest bırakılan Azeri iş insanı Mansimov’un sahibi oldu, Yalı kavak Marina’da birlikte fotoğraf verdi. ENGİN ALAN: Korkut Eken ve Mehmet Ağar ile birlikte 90’lardaki insan kaçırma, kaybetme, işkence, cinayet ve Kürt iş adamları listesi suçlamalarından yargılanıp suçlu bulunan eski özel kuvvetler komutanı. Balyoz davasında yargılanarak suçlu bulundu, 2014 yılında MHP’den milletvekili seçildi. VELİ KÜÇÜK: Kürt illerinde terörle mücadele adı altında kaçakçılık, cinayet, işkence gibi organize suçlar işlendiği belirlenen JİTEM örgütlenmesinin kurucusu olmakla yargılandı. Susurluk davasında Çatlı'nın ölmeden önce konuştuğu son kişi olduğu iddia edildi. Hrant Dink’i ölmeden önce telefonla arayarak tehdit ettiği iddia edildi. Ergenekon davasından 2013’te hüküm yedi. 2014’te tahliye oldu. SEDAT PEKER: Sedat Peker yine 90’larda mafya örgütlenmesi suçuyla yargılanan isimlerin başında geliyor. 2007’de başlayıp 2013’te sonlanan Ergenekon davasının da sanıklarından olan ülkücü mafya lideri Peker, 2013’ten itibaren AKP’ye verdiği destekle gündeme geldi. 2015 yılında En Hayırsever İş Adamı ödülü alan Peker Barış Bildirisi imzacısı akademisyenleri “kanlarında duş almakla” tehdit etmişti. Peker’in, uzun yıllardır aralarında düşmanlık olan Çakıcı tarafından tasfiye edildiği iddia ediliyor. Soylu ve Bahçeli Çetin'e siper oldu: Peker’in itiraflarıyla devlet-mafya ilişkileri bir kez daha gündeme gelirken İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve MHP lideri Devlet Bahçeli aynı kişiye siper oldu. Her iki isim de Jandarma Genel Komutanı Arif Çetin’in çete ilişkileri bulunan kişilerle aynı karelerde yer almasını manşetine taşıyan Cumhuriyet gazetesini hedef aldı. “Türkiye’de çetelerin hükmü bitmiştir” iddiasında bulunan Bahçeli, “Milli güvenliğimizin emniyete alındığı bir süreçte, teröristlerin korkulu rüyası değerli komutanlarımızın manşetlerle lekelenmeye çalışılması düşmanca bir tertiptir” dedi. Son dönem peş peşe gazetecileri hedef alan İçişleri Bakanı Soylu da Cumhuriyet Gazetesini hedef alarak "Sizin tarihiniz, derin, kirli ve karanlık ilişkiler tarihidir. Türkiye eski Türkiye değil. Hesabını hukuk önünde vereceksiniz" dedi. Kaynak Birgün Gazetesi / Ali Berham ŞAHBUDAK…

7 Mayıs 2021 Cuma

DANIŞTAY'IN ATATÜRK'LE VE ANDIMIZLA İLGİLİ GEREKÇELİ KARARI?

DANIŞTAY'IN ATATÜRK'LE VE ANDIMIZLA İLGİLİ GEREKÇELİ KARARI? Yıllardır bu "çağ dışı AKP zihniyetinin" var olma nedenlerini oluşturan görev anlayışları T.C Devletini kurum ve kuruluşlarını hukuk içinde yönetmek olmadığı söylem ve eylemleriyle de artık ortadadır? Bu çağ dışı zihniyetin tek hedefi Atatürk'ü bu cumhuriyetten silmek ve kurduğu laik sosyal hukuk devleti olan bu #cumhuriyeti tamamen ortadan kaldırmak olduğu artık açıkça ortaya çıkmıştır.? Danıştay İdari Dava Daireler Kurulu, gerek #Andımız, gerekse #Devlet nişan ve madalyalarıyla ilgili önce aldığı kararları, yapılan itiraz üzerine yeniden görüşürken, bu kez tam tersi kararlar almıştı. Böylece, #Andımız artık okullarımızda okutulmayacak, madalyalarda Atatürk silüeti bulunmayacak. İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinden, 2013 yılında “Andımız” maddesi çıkarıldığında en büyük tepkiyi ortaya koyan, parti genel merkezinin önüne “Andımızı yazdırıp astıran siyasi parti, yıllar önce Andımızı kaldırdığı gibi, bu konuda hep sessiz kalmayı tercih etti. DANIŞTAY SİTESİNDE! Devlet nişanları ve madalyalarından yer alan Atatürk silüeti, Danıştay İdari Dava Daireler Kurulu kararıyla çıkarılırken, kararın gerekçesinde Anayasamızın başlangıç kısmı yazılırken, “Ölümsüz önder ve eşsiz kahraman” sözcüklerinin çıkarıldığını görüyoruz. #Atatürk siluetinin devlet nişanlarından çıkartılmasının hukuka uygun olduğuna ilişkin Danıştay İdari Dava Daireler Kurulu kararı, Danıştay sitesinde yayınlandı. Kararda Atatürk siluetinin idarenin takdir yetkisi dahilinde kullanılabileceği belirtildi. Anayasanın başlangıç kısmının ilk cümlesinde; “Türk vatanı ve milletinin ebedi varlığını ve yüce Türk devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu anayasa, Türkiye #Cumhuriyeti'nin kurucusu, ÖLÜMSÜZ ÖNDER VE EŞSİZ KAHRAMAN Atatürk'ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve onun inkılap ve ilkeleri doğrultusunda” deniliyor. Anayasada, herkesi bağlayan bir cümle kullanılarak takdire yer verilmiyor. Konuştuğum bir anayasa hocası, “Anayasanın başlangıç metni, anayasa metnine dahildir.Bu nedenle; devlet nişanlarında, anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak Türkiye #Cumhuriyeti'nin kurucusu, milli birlik ve beraberliğimizin simgesi olan Ulu Önder Atatürk'ün kabartmasının kaldırılması anayasaya aykırıdır” dedi. DİKKAT ÇEKEN İBARE! #Anayasanın başlangıcında şu cümleler yer alıyor: “Türk vatanı ve milletinin ebedi varlığını ve yüce Türk devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu anayasa, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, ÖLÜMSÜZ ÖNDER VE EŞSİZ KAHRAMAN Atatürk'ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve onun inkılap ve ilkeleri doğrultusunda” diye devam ediyor. Bu ibare, #Danıştay Dava Daireler Kurulu kararında ise şöyle yer aldı: “Türk vatanı ve milletinin ebedi varlığını ve yüce Türk devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu anayasanın, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ilke ve inkılapları doğrultusunda.” "Anayasada yer alan, “Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, ÖLÜMSÜZ ÖNDER VE EŞSİZ KAHRAMAN Atatürk'ün” ibaresi karara alınmadı". Görüldüğü üzere, Atatürk'ün kabartmasının kaldırılması yönünde yapılan yönetmelik değişikliği haklı, makul, somut ve hukuken kabul edilebilir bir nedene dayandırılamamış.. KARARIN ÖZETİ: Danıytaş İdari Dava Daireler Kurulu'nun, Devlet madalyalarından Atatürk'ün silüetinin kaldırılmasına ilişkin kararın özeti şöyle: Devlet nişanlarının biçiminin belirlenmesi konusunda milli, tarihi ve kültürel değerleri temsil eden farklı sembollerden hangisi ya da hangilerinin tercih edileceği konusu idarenin takdir yetkisi kapsamındadır. Diğer bir ifadeyle, nişanların biçimini belirleme konusunda idareye geniş takdir yetkisi tanındı. İdare bu geniş takdir yetkisine dayanarak devletimizin ve milletimizin milli, tarihi ve kültürel sembollerinden biri veya birkaçını, birlikte tercih edilerek kullanabilir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ilke ve inkılapları Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin dayanak ve niteliklerindendir. Bu haliyle Gazi Mustafa Kemal #Atatürk, devlet ve milletimizin kültürel ve milli değerleri arasında yer almaktadır. Dolayısıyla Atatürk silüeti, Türk Bayrağı veya on altı büyük Türk devletini temsil eden motifler, nişanlarda kullanılan #milli, tarihi ve kültürel sembollerdendir. Bu sembollerin birlikte veya tek başına kullanılmasının tercih edilmesi, dava konusu yönetmelik hükümlerini hukuken sakatlayacak nitelikte bulunmamaktadır. Ali Berham ŞAHBUDAK. ..

6 Mayıs 2021 Perşembe

YAŞADIĞIMIZ DÜNYA!!!

YAŞADIĞIMIZ DÜNYA!!! Dünya Hangi çağda yaşıyor // Biz Türkiye olarak hangi çağda? 1 Ocak 2001 itibari ile Milenyum olarak adlandırılan bu çağa Milenyum çağına girdik isek neden bir Milenyum çağın gerekliliği halen yaşamımıza girmedi. Oysa Milenyum bin yıllık bir zaman dilimidir. Teologlar ve sosyal bilimcilere göre ise Milenyum çağı; yeni bir çağın başlangıcı, mücadelelerin ve acıların ortadan kalkacağı, barış, adalet ve mükemmel uyumun en yüksek derecede hakim kılınacağı ‘yeryüzünde bir cennet’ inancı içeren çağ. 20. Yüzyıla girmeden önce de “Uzay Çağı” geliyor denilerek kutlamalar yapılmıştı. 20. Yüzyılın başlangıç bölümünü yakalayamamış olsak da, ilk yarısından sonra doğduğumdan, son yıllarını gayet net hatırlıyorum. Uzay Çağıının getirdiği bütün gelişmeleri, hatta çizgi filmlerde, filmlerde izlediğimiz uzay araçlarının ne zaman gerçeğe dönüşeceğini tartışır, her gelişmeyi merakla izlerdik. 20. Yüzyıl; “Uzay Çağı” geldi geçti. 2000 yılında ise bütün dünyada “Milenyum” gösterileri başlamıştı. Ve 1 Ocak 2001’de çeşitli gösterilerle bütün dünya vatandaşları ile birlikte Milenyum çağına hoş geldin demiştik. (20. Yüzyılın sonunu hatırlamak ve 21. Yüzyılın gelişmelerine şahit olmak.... Of, şimdi sizlere bu satırları yazarken ne kadar yaşlanmış olduğum gerçeği ile yüzleştim.) 21. Yüzyıl’a bütün dünya vatandaşları olarak bizler ‘Milenyum çağı’ derken, yıllar içinde (yani son 21 yıl) Amerika’da birçok platformda bu çağ ‘Dijital Çağ’ olarak adlandırılmaya başladı. Oysa biz Türkiye olarak daha bu çağın ilk yansımasını dahi görmedik Demokrasi Hukuk Çağdaş eğitim Adalet Özgürlükler her gecen bir yıl için daha da uzaklaştık tekrar Orta çağa döndük dönmek üzereyiz? Dijital Çağ aşağı Dijital Çağ yukarı... Teknoloji de, sanki çağa ayak uydurmak istercesine her geçen gün dünyada gelişmeye başlarken “ Bizde ise tam tersi yaşandı ve halende 20 yıllık AKP ve saray yönetimiyle yaşanmaya devam ediyor sırf iktidarlarını korumak adına Türk halkını teknolojiden bilimden çağdaş eğitimden uzak tutarak “ÜLKEMİZDE BULUNAN MESLEK LİSELERİ DAHİL NEREDEYSE TÜM LİSELERİ İMAM HATİP OKULLARINA dönüştürerek Milenyumu yakalamak yerine ortaçağ karanlığına sürüklenen bir ülke olduk… Tabi ki her şey bir telefon demek değildir IPAD 1’e yeni alışmaya başlamıştım ki, IPAD 2 piyasaya çıktı. IPAD 2’yi alsam mı derken, 6 Mart’ta IPAD 3 piyasaya çıkıyor. IPAD 2’yi es geçip IPAD 3 almaya karar verdim. IPAD 3’ün IPAD 2’den farkı 2 kat daha hızlı olmasıymış. O kadar hızla nereye yetişeceksen? Ama olsun... Çünkü bu bir iletişim çağı Çağa ayak uydurmak lazım değil mi? Cep telefonumun da karşılıklı görüntülü konuşma olanağı sağlayan cinsi çıkmış. Eeee... Şimdi bir Türk vatandaşı olarak çağa ayak uyduramayacak mıyım? Çünkü biz üretemiyoruz ve sürekli bir ithalatla karşı karşıyayız ( nineden ipliğe insan olarak gereksinimiz neyse ithal ediyoruz ) Türkiye olarak dünyanın gelişmiş ülkelerine ihracatımız çok iyi yetişmiş genç beyinlerin gönderiyoruz çünkü gençlerimizin dışında ihracatımız ne yazık ki yok? Ali Berham ŞAHBUDAK…

5 Mayıs 2021 Çarşamba

KEMAL KILIÇDAROĞLU YENİÇAĞ TV YAYINI 04/05/2021

AKP #bileşenleri tarafından #cumhuriyeti yok ediş süreci hızla sürüyor? Şu anda #Saray yönetimi tamamen cumhuriyeti eline geçirmiş ve tüm hukuki kazanımları yok sayıyor. AKP ve zihniyeti #Anayasayı ve #Hukuku tamamen askıya alarak sözde kararnamelerle cumhuriyeti yönetiyor? AKP ve zihniyeti Selçuklu ve Osmanlı döneminde daha ’da geri bir çağda. Selçuklu ve Osmanlı döneminde devlet yönetiminde görev almış ve idarenin işleyişinde gördükleri aksaklıkları dile getirerek padişahları (devlet başkanlarını) adaletli ve hakkaniyetli yönetimler sergilemeleri, liyakate önem vermeleri, iyi ahlak ve erdemli kişilik örneği göstermeleri konusunda ciddi ikaz, öğüt ve telkinleri içinde barındıran ve “siyasetname “olarak adlandırılan eserler üzerinden “Devlet #Yönetiminde iyi yönetim anlayış ve ilkeleri“ dahi AKP'nin yönetiminin çok daha önündeydi. Sade bir dille, anlatmak gerekirse her yurttaşın rahatça istifade edebileceği bir tarzda özetlemek gerekirse DEVLET yönetimi kesinlikle bir şirket yönetiminden çok uzak aklı bilimi liyakat önceleyen kurumlar arasında uyumlu bilgiye dayalı bir yönetim anlayışıyla yönetilmelidir. Dolayısıyla, #DEVLET yönetimi sadece bir zümrenin veya bir inanç sisteminin anlayışında yönetilemez ve DEVLET yönetimi özellikle ‘de tarikat ve cemaatler teslim edilemez .

4 Mayıs 2021 Salı

İDEALİST DAVA ADAMI OLMAK. !!!

İDEALİST DAVA ADAMI OLMAK. !!! Maalesef ne yazınki #her canın taşıya bileceği bir adanmışlık değildir idealist dava adamı olmak.? Kuralsızlığın kural olduğu, şiddetin, sapkınlığın, sorumsuzluğun ve tutarsızlığın kol gezdiği bir dünyada yaşarken Özellikle ‘de T.C. Devletinde ben dava adamıyım demek davaya adanmışlık ne yazık ki o kadar da söylendiği gibi değildir?”. Son 20 yıldır AKP’nin siyasi kaos yarattığı bu Cumhuriyette İnsanlar hedeflerini şaşırmış, umutlarını yitirmişlerdir siz eğer kendinizi bir dava adamı olarak görüyorsanız zikzaklar çizmeden bu onurlu ve gururlu yoldan sapmamamız gerekir. Bu karamsarlığın elbette sebepleri vardır. Aileler, bireyler, kurumlar ve devlet ideal insan tipi yetiştirmede sorumluluk almamış. Hayata kararlı tutarlı şekilde, belli bir amaca göre yön verilmesi gerekir. Burada fertlere ve devlete sorumluluklar düşer... İnsan yaşamında idealler yapılması gerekenleri tetikler, başarmak için istenilen hedefleri vardır. Bir şeyi amaç edinmek ve bunun peşinde koşmak, idealist olmak, her insanın hayatında olması gerekenler arasındadır. Herkesin hayatında bir ideal vardır. Kimi iş hayatında, kimi önemli projelerde, kimi eğitim hayatında, kimi spor yaşamında bunları çoğaltabiliriz... Hayatta bir şeyleri amaç edinmek için sağlam ve sarsılmaz bir KARAKTERE sahip olmanız gerekir bu da sizi daha çok çalışan, üreten, düşündüren, yapıcı olan bireyler haline getirir. Yapılacak işlerde daha kararlı, istekli olmamızı sağlar. Bu sayede sonuca giden ve başarılı olmak için çabalayanlardan oluruz. Günümüz insanlarının önemli eksikliklerinden biri de sorumluluğun ne olduğunu bilmeden gaye ve hedefinin olmaması, iç dinamizm ve motivasyonu harekete geçirememesidir... Atatürk’ün milli mücadele sonrasında kurduğu bu cumhuriyette yaşıyorsan İdealistliğin ilk temeli insan olarak KEMALİST devrimi çok iyi bilmek gerekir çünkü yüksek ahlaki amaçlara bağlanmış, zihinsel tasarımı yapmış, maddi endişelerin karşısında yer almış, ulvi ve insani değerler ölçeğinde rol üstlenip belli bir konuma yükselmiş sorumluluk sahibi demektir. Ecdadımızı kıt'alarda gezdiren, köklü devlet haline getiren de belli bir gaye ve ideal değil miydi? Dünyaya nam salan adaleti, hoş görüsü, insan sevgisi ve Allah'a ve Adalet duygusuna bağlılığı değil miydi? Yoksa ne işi vardı Avrupa’da, Afrika’da, Asya da… Her insan dava adamı olabilmeli, idealist insan olabilmeli. İdealist insan olmak zor değildir. İnancı, milleti, devleti için ne yapacağını ve ne yapması gerekeni bilen onurlu ve gururlu insan olmalı. İdealist insan; ruh ve bedenini yaşamını adalet ve hukuk üstünlüğüne adayan insandır tıpkı ulu önder Mustafa Kemal Atatürk örneğinde olduğu gibi. Herkes belki 20; ve 21;yy bilgi ve teknoloji cağında bir Atatürk gibi lider olamaz ama bir dava adamı olabilir. Herkes belli ölçülerde inandığı değerler uğruna mücadele edebilir. Genelde bir dava adamı, bir mefküre uğruna kendini vakfeden insandır. Dava adamı nefse terbiyesini iyi yapabilen, içindeki benlik duygusuna kapılmadan köreltebilen, hedefe kilitlenmiş insan demektir. Küçük hedeflerden, zayi olan menfaatlerden ziyade hiç kaybolmayan büyük, sonsuz ulvi menfaatlere yönelmiş insandır… Tadımlık ya da doyumluk davalar büyük dava olamaz. Sonsuzluk gayesiyle yapılan her şey davanın elemanıdır, unsurudur. Buradaki en büyük gaye Allah rızasıdır. Bunun için nefisle mücadele ederek, tebliğ ve irşat görevi yapılmalıdır. ”İyilikle söylemek, kötülükten alıkoymak” insanın görevidir. Tebliğde esas; sabırla, sevgiyle kalplere, gönüllere, beyinlere Allah inancını aşılamaktır. Bunu yaparken de hiçbir mansıp, makam, menfaat beklemeden hizmet yarışı ve gayretinde olmak, sonucunu yalnız Allah'tan beklemek esas olmalıdır. Dava adamı ve idealist insan nefsini ihmal ederek dünyevi haz ve zevklerden uzaklaşmış insandır. Şimdiki gençlik, idealsiz, hedefsiz yetişiyor. Hayatı anlamsız bir şekilde yaşıyor. Bu gençlere ideali nasıl aşılamalı, ne yapmalıyız? İdeal satın alınan, kendiliğinden öğrenilen, kazanılan bir şey değil. Bu görülmez, elle tutulmaz, sadece yanan bir ateşin çevresin deyseniz, bir gül bahçesindeyseniz kokusu size bulaşır… İdeal, içinde ideal ateşi yanan kişilerden, ortamdan bulaşabilir ancak. Bir genç ne kadar çok ideal meş'alesi taşıyan insan ya da çevreyle karşılaşırsa o kadar çok ideal işi ona bulaşır ve bir süre sonra o ideal kokusu da onun üzerine siner. Bu nedenle gençlere ideal aşılamak; ideali olan, idealini tutkuya dönüştüren kişilerle gençleri buluşturmakla mümkün olur. İdeal, konuşmalarımız, eserlerimiz, konularımız arasında hiç yok gibidir... Gençliği idealist yetiştirmekten bahsederken maalesef çocukların işiteceği duyacağı şahit olduğu idealden hiç konuşulmuyor. Hayatın alanlarında ideal eksikliği yaşanıyor, gençlerde ideal yok deniyor, neden? Çünkü hayatın içinde, evde, okulda ve medyada bir ideal düşüncesi yok ki... Bir gencin, bir öğretmenin, bir anne babanın hatta bir devletin ideali olmalıdır! Bu konuda medyanın da sorumluluğu olmalıdır. Hayatın içinde, dizi ve yayınlarda ideal peşinde değil de çıkarları ve zevkleri peşinde koşanları öne çıkarmakla gençlerimize nasıl ideal aşılayabilir ki… İdealist insanlar, hayallerini büyük tutarak, dünyayı ahretin tarlası olarak görerek yaşamdan zevk alan insanlardır... Bunlar insanlığı kucaklayacak, çağlara damga vuracak nesiller yetişmesi için hep ıstırap ve çileye taliptirler. Zira çile yüce hedeflere varmanın ve yüksek neticeler elde etmenin tek yoludur. Gündelik anlamı içinde, yüksek ahlaki amaçlara bağlanma, zihnin tasarım, ide ve ideallerini hayata geçirme, geride bıraktığımız ölümsüz hizmet ve eserler feyz ve kazanç kaynağımız olacaktır… İnsanın ideali onu hedefe taşır. İnsan nereye gideceğini bilirse, ne kadar çok ileri gideceğini de bilir. Bu gün ideal meş'alesini tutuşturacak çevre ve insanlara ihtiyaç vardır. İdealizmi insanların ve çocukların dünyasına taşımalı, bir ideal peşinde koşan insanların önü açılmalıdır... Ali Berham ŞAHBUDAK…

3 Mayıs 2021 Pazartesi

ATATÜRK’ÜN TÜRKLÜK ÜZERİNE SÖZLERİ

ATATÜRK’ÜN TÜRKLÜK ÜZERİNE SÖZLERİ Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere, Türk Milletine canımı vereceğim. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Beni olağanüstü bir kişi olarak yorumlamayınız. Doğuşumdaki tek olağanüstülük Türk olarak dünyaya gelmemdir. Benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar, amansız düşmanıyım. Benim naçiz vücudum bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ebediyen payidar kalacaktır. Bir Türk dünyaya bedeldir. Biz doğrudan doğruya milletseveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklale timsal olmuş bir milletiz. Bu millet bağımsızlıktan yoksun yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır. Bu ulusu ben değil içimizdeki ruh, damarımızdaki kan kurtarmıştır. Efendiler biz hayat ve istiklal isteyen bir milletiz. Ve yalnız ve ancak bunun için hayatımızı yok etmeyi göze alırız. Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir. Ey Türk gençliği! Birinci vazifen Türk istiklal ve cumhuriyetini ilelebet korumak ve müdafaa etmektir. Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur. Her Türk ferdinin son nefesi, Türk Milletinin nefesinin sönmeyeceğini, onun ebedi olduğunu göstermelidir. Milletimi şimdiye kadar söylediğim sözlerle ve hareketlerimle aldatmamış olmakla gurur duyuyorum. Milletin sevgisi kadar büyük mükafat yoktur. Ne mutlu Türk'üm diyene! Türk budur: Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir. Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır. Türk! Öğün! Çalış! Güven!.. Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur. Türk kuvvet ve zekasının yenmediği ve yenemeyeceği güçlük yoktur. Beni olağanüstü bir kişi olarak yorumlamayınız. Doğuşumdaki tek olağanüstülük Türk olarak dünyaya gelmemdir. Ülkeniz sizindir, Türklerindir. Bu ülke, tarihte Türk'tü bugün de Türk'tür ve sonsuza dek Türk olarak yaşayacaktır. Mustafa Kemal Atatürk… PEKİ, yıllardır bu Türk yurdunu yalan ve talanla yöneten Erdoğan'ın Türklerle ilgili söylediği sözlerini hatırlayan var mı? Peki, ya Türk yurdunda yaşayıp ’da Türk olmaktan utandığını söyleyen AKP’lileri hatırlayan var mı? Ey büyük Türk Milleti sen büyük bir milletsin bundan asla vazgeçme ve Türklüğü yüceltmek için yaşa. Türk'e kılıç kaldıran eli kır! Türk çocuğu öksüz kalabilir de asla yurtsuz kalamaz. Bir bak tarihe, Türk'e başkaldıranların sonu ne olmuş! Bilge Kağan Türk olmayı her omuz, her baş, her yürek kaldıramaz. Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslümanız. Alparslan Türkeş Göklerde ülkücülük, ne mutlu Türk'üm diyecek herkes! Türklük bedenimiz, İslamiyet ruhumuzdur. Ruhsuz beden ceset gibidir. Türk milletinin yaratılış nedeni cihana hakim olmasıdır. Türk olduğumuzu söyledik vurup durdunuz, bizi vurarak bizden hesap sorabildiniz. Hüküm sürerdi Türk töresi, gerek duymazdı günlere kadınların hiçbiri. Bu dünyada Türklük le hesabı olanlarla biz Atatürkçü Kemalist yurtsever devrimciler olarak onlarla bizim hesabımız var! Çünkü bizim en büyük Türk ATATÜRK'ÜMÜZ VAR! Ali Berham ŞAHBUDAK...

ERDOĞAN NASIL YÜKSELDİ ? | Siyaset Gündemi - Levent Gültekin / Gazeteci

Yedi Yıl Sonra Gelen Hesaplaşma: Cumhuriyet, Demokrasi ve Siyasi Sorumluluk 2018 yılında, Türkiye'nin yönetim sisteminde yaşanan kritik ...