31 Ekim 2021 Pazar

ERDAL İNÖNÜ KİMDİR! Ali Berham ŞAHBUDAK…


ERDAL İNÖNÜ KİMDİR! Ali Berham ŞAHBUDAK…


İşte Erdal İnönü’nün hayatı… Erdal İnönü, 6 Haziran 1926 tarihinde Ankara'da doğdu. Türkiye Cumhuriyeti ikinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün oğlu olan Erdal İnönü, 31 Ekim 2007 tarihinde kan kanserinden hayatını kaybetti. 

İşte "Erdal İnönü kimdir" sorusunun yanıtı ve Erdal İnönü'nün hayatı... Erdal İnönü bir Bilim insanı olmasının yanı sıra siyasetçi kimliği ile de tanınan Erdal İnönü, 1991–1993 yılları arasında Başbakan yardımcılığı görevini üstlenmiştir. İşte Erdal İnönü...

PEKİ, ERDAL İNÖNÜ KİMDİR? 

Erdal İnönü (d. 6 Haziran 1926, Ankara – ö. 31 Ekim 2007, Houston), Türk bilim insanı ve siyasetçi. 16 Mayıs ve 25 Haziran 1993 tarihleri arasında yaklaşık 1.5 ay süreyle başbakanlık görevine vekalet etmiştir. Ayrıca 1991–1993 yılları arasında Başbakan yardımcılığı görevini üstlenmiştir. 1986 –1993 yılları arasında Sosyal Demokrasi Partisi ( SODEP) genel başkanlığı görevini sürdürmüştür.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci #cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün oğludur. İnönü 1983 yılında 12 Eylül Darbesi’nin ardından siyasi faaliyetler serbest bırakılınca bütün öğretim ve yöneticilik görevlerinden ayrılmıştır ve aynı yıl Haziran ayında SODEP’i kurucu üyeleri arasında yer almıştır ve ilk genel başkanı olmuştur.

Kurucu üyeliğinin Güvenlik Konseyi’nce veto edilmesine karşın, Aralık 1983’te yeniden SODEP genel başkanlığına seçilmiştir. 1984 Türkiye yerel seçimlerinde partisi % 23.4 oy alarak 2. sırada yer almıştır. 1985 yılında SODEP Halkçı Parti ile Sosyal demokrat Halkçı Parti ( SHP) adı altında birleşmesinin ardından 1986 yılında partinin genel başkanı olmuştur.


Partisi 1986 Türkiye milletvekili ara seçimlerinde % 22.6 oy alarak 3. sıraya düşmüştür ve İnönü İzmir milletvekili olarak meclise girmiştir. 1991Türkiye genel seçimlerinin ardından SHP Süleyman Demirel’in genel başkanlığını yaptığı Doğru Yol Partisi (DYP) ile bir koalisyon hükümeti kurmuştur ve İnönü Başbakan yardımcısı olmuştur.

1993 Türkiye cumhurbaşkanlığı Seçim’inde Demirel Cumhurbaşkanı seçilince Başbakanlık görevine başlamıştır. Tansu Çiller DYP’nin genel başkanı seçilince ve hükümet kurunca İnönü, başbakan yardımcılığı görevini üstlenmiştir. 1995 yılında aktif siyasetten ayrılana kadar Dışişleri Bakanlığı görevini sürdürmüştür.

ERKEN YAŞAMI: Erdal İnönü, İsmet ve Mevhibe İnönü’nün üç çocuğunun (Ömer ve Özden) ortancası olarak 6 Haziran 1926 tarihinde #Ankara’da dünyaya geldi. İlk, orta ve lise öğrenimini Ankara’da tamamladı. 1943’te Ankara Gazi Lisesi, 1947’de Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Fizik-Matematik Bölümü’nü bitirdikten sonra ABD’ye gitti. California Teknoloji Enstitüsü’nde (Caltech) fizik dalında yüksek lisans (1948) ve doktora (1951) dereceleri aldı.

Bir süre Princeton Üniversitesi’nde araştırma yaptıktan sonra 1952’de Türkiye’ye döndü.


Asistan olarak girdiği Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi’nde 1955’te doçent oldu.1957’de Sevinç (Sohtorik) İnönü’yle evlendi. 1958 - 60 arasında Princeton Üniversitesi’nde ve Oak Ridge Princeton National Laboratory’de konuk araştırmacı olarak bulundu. 

Ardından kuramsal fizik profesörü olarak Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ne (ODTÜ) girdi. ODTÜ’de Teorik Fizik Bölüm başkanlığı (1960-64), Fen ve Edebiyat Fakültesi dekanlığı (1965-68) yaptı. 1968’de ABD’ye giderek Princeton ve Columbia üniversitelerinde bir yıl süreyle konuk profesör olarak ders verdi. 1969’da yurda dönerek ODTÜ rektör vekilliğine, 1970’te de rektörlüğüne seçildi. Mart 1971’de rektörlükten ayrılarak yalnızca öğretim ve araştırma görevlerini sürdürdü. 1974’te fizik dalında TÜBİTAK Bilim Ödülü’nü kazandı.

Aynı yıl altı ay kadar Princeton Üniversitesi’nde konuk araştırmacı olarak çalıştı. 1975’te Boğaziçi Üniversitesi’ne geçti. Bir yıl sonra aynı üniversitenin Temel Bilimler Fakültesi dekanlığına getirildi. Altı yıl süren bu görevden sonra 1982’de, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu’nun (TÜBİTAK) İstanbul’da kurulan Temel Bilimler Araştırma Enstitüsü (Feza Gürsey Enstitüsü) müdürlüğüne atandı.

SİYASİ YAŞAMI

Mayıs 1983’te, 12 Eylül Darbesi’nin ardından siyasi faaliyetler serbest bırakılınca bütün öğretim ve yöneticilik görevlerinden ayrıldı ve 6 Haziran 1983’te Sosyal Demokrasi Partisi’nin (SODEP) kurucu üyesi ve ilk genel başkanı olarak siyasal yaşama atıldı. Kurucu üyeliğinin Haziran 1983’te Millî Güvenlik Konseyi’nce veto edilmesine karşın, Aralık 1983’te yeniden SODEP genel başkanlığına seçildi. SODEP ile Halkçı Parti’nin (HP) birleşmesinde yapıcı bir rol oynadı. SODEP’in 2-3 Kasım 1985’te Halkçı Parti ile Sosyal demokrat Halkçı Parti (SHP) adı altında birleşmesinden sonra, SHP genel başkanlığını partinin ilk genel kuruluna kadar Halkçı Parti genel başkanı Aydın Güven Gürkan’a bıraktı.

Haziran 1986’daki kurultayda genel başkanlığa getirildi. 28 Eylül 1986’da yapılan ara seçimlerde İzmir’den Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) seçildi. Haziran 1987’deki SHP kurultayında yeniden SHP genel başkanlığına, 30 Kasım 1987’deki erken genel seçimlerde de ikinci kez İzmir milletvekilliğine seçildi.


İnönü liderliğindeki SHP, iktidardaki Anavatan Partisi’nin (ANAP) ağır bir hezimete uğradığı 1989 yerel seçimlerinde oyların yüzde 28.7’sini alarak birinci parti konumuna yükseldi; SHP, başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere 67 il merkezindeki belediye başkanlıklarının 39’unu elde etti. İnönü, parti içinde Deniz Baykal, İsmail Cem ve Ertuğrul Günay’ın başını çektiği muhalefet grubuna karşı, kurultayları (Haziran 1988’de İsmail Cem’e, Aralık 1989, Eylül 1990 ve Ocak 1992’de de Baykal’a karşı) kazanarak genel başkanlık görevini sürdürdü.

Kasım 1991’deki erken genel seçimlerinde oyların yüzde 20’sini toplayabilen SHP üçüncü parti olunca parti içi muhalefet yitirilen oyların sorumluluğunu İnönü yönetimine yükledi. Ama seçimlerden birinci parti olarak çıkan Doğru Yol Partisi’nin (DYP) SHP ile koalisyon hükümeti kurması, hükümette başbakan yardımcılığını üstlenen İnönü’nün parti içindeki durumunu güçlendirdi. 25-26 Ocak 1992’deki 7. Olağanüstü Kurultay’da İnönü’ye karşı bir kez daha yenilen ve parti yönetimini ele geçirme umutlarını kaybeden Deniz Baykal ve muhalefet grubu “Yeni Sol”, SHP’den ayrılarak Cumhuriyet Halk Partisi’ni (CHP) yeniden kurdu (Eylül 1992)

Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ani ölümü ve ardından Süleyman Demirel’in cumhurbaşkanlığına seçilmesinden sonra yaklaşık 1.5 ay süreyle başbakanlık görevine vekâlet etti. 12-13 Haziran 1993 tarihlerinde gerçekleştirilen DYP kongresinden önce, 6 Haziran tarihinde sürpriz bir kararla SHP’nin de DYP gibi lider değişikliğine gitmesi gerektiğini açıklayarak partisinin yapılacak ilk kurultayında aday olmayacağını açıkladı. 11-12 Eylül 1993’te yapılan SHP 4. Olağan Kurultayı’nda genel başkanlığa Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Murat Karayalçın seçildi.

18-19 Şubat 1995’te SHP ile CHP’nin birleştiği kurultayda CHP’nin “Onursal Genel Başkanı” seçildi. Kurultaydan hemen sonra DYP-CHP koalisyon hükümetinin CHP kanadında yapılan atamalarda dışişleri bakanı oldu. 1995 yılının ekim ayında, hem koalisyondaki görevinden, hem de aktif siyasetten ayrıldı. Nisan 2001’de CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın bazı uygulamalarına tepki göstererek CHP’den istifa etti. Son yıllarında sosyal demokrat çevrelerden yapılan tüm ısrarlara rağmen aktif siyasete dönmedi. Üç kez milletvekili seçilen İnönü, 17. (ara seçim), 18. ve 19. dönemlerde İzmir milletvekilliği yaptı. Sosyalist Enternasyonal başkan yardımcılığı görevinde bulundu (1992-2001).

BİLİMSEL ÇALIŞMALARI : 

TÜBİTAK Bilim Kurulu, Atom Enerjisi Komisyonu, UNESCO Yürütme Konseyi üyeliği ve Türk Fizik Derneği başkanlığında bulunan Erdal İnönü’nün fizik alanında önemli çalışmaları vardır. Uluslararası bilim dergilerinde de yer alan araştırmalarının en önemlisi, 1951’de Macar asıllı Amerikalı atom fizikçisi Eugene Wigner ile Princeton Üniversitesi’nde ortak yaptığı çalışmadır. Grupların İndirgenmesi ve Gösterimi Üstüne” adlı bu çalışma gruplar kuramında genel bir yöntem niteliği kazanarak, matematiksel fiziğin temel yöntemleri arasına girmiştir. İnönü-Wigner Grup İndirgenmesi” adıyla bilinen çalışması (1951), çağdaş matematiksel fiziğin temel kavramlarından biri kabul edilir.

Erdal İnönü, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu’nun (TÜBİTAK) kuruluşuna katkıda bulundu ve TÜBİTAK Temel Araştırmalar Enstitüsü’nde kurucu müdürlük görevini yürüttü. 2004 yılında, fizik alanında Nobel'den sonraki en önemli ödül olan Wigner Madalyası'nı alan İnönü, bu ödülü Feza Gürsey'den sonra alan ikinci Türk oldu. İnönü ayrıca Türkiye Cumhuriyeti ve Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki bilimsel çalışmaları ile bilinir. 2002’den tedavisi başlayana kadar Sabancı Üniversitesi ve TÜBİTAK Feza Gürsey Enstitüsü’nde görev yaptı.


ÖLÜMÜ:
 

Nisan 2006’da kan kanseri teşhisi konan Erdal İnönü, Amerika Birleşik Devletleri’nde bir süre tedavi gördü. Başarılı geçen ilk tedavinin ardından Türkiye'ye dönen İnönü, kanser hastalığına bağlı zatürre teşhisi ile 20 Ağustos 2007 tarihinde yeniden hastaneye kaldırıldı. Tetkikler sonucunda, ilk tedavi döneminde kontrol altına alınan lösemi hastalığının tekrar ortaya çıktığı belirlendi ve yine ABD'ye götürüldü.

31 Ekim 2007 günü kan kanseri tedavisi gördüğü hastanede, 81 yaşında yaşamını yitirdi. Cenazesi 2 Kasım Cuma günü akşam saatlerinde Türk Hava Yolları'nın tarifeli uçağıyla Ankara'ya getirildi. Definin ilişkin ilk tören 3 Kasım Cumartesi günü saat 11.00'de TBMM'de yapıldı; cumartesi gününe dek cenazesi Gülhane Askerî Tıp Akademisi’nde (GATA) korundu. İnönü'nün naaşı devlet töreninin ardından, doğduğu Pembe Köşk'ün bahçesine getirildi. İnönü için burada da bir tören gerçekleştirildi.

Daha sonra eşi Sevinç İnönü'nün isteği doğrultusunda İstanbul'a götürülen İnönü'nün cenazesi, 4 Kasım Pazar günü Teşvikiye Camii'nde kılınan cenaze namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki aile kabristanında toprağa verildi. Saygın ve karakteri sağlam bilim adamı olmanın yanında sağduyulu yurtsever siyasetçi yol büyüğümüz Erdal İnönü’yü rahmet ve saygıyla bir kez daha anıyorum! Ali Berham ŞAHBUDAK…

 

 

 

 

 

 

 


28 Ekim 2021 Perşembe

BİZ BU CUMHURİYETİ KANLA KURDUK! KANLA YIKILIR!


BİZ BU CUMHURİYETİ KANLA KURDUK! KANLA YIKILIR!

Bundan tam 98 yıl önce çok uzun süren ülkemizin dört bir tarafı emperyalist işgalcilerce işgal edilmiş dört yıl süren kanlı kanlı bir savaş sonrası kazanılmış bir cumhuriyettir bu cumhuriyetin kurucu lideri dünya dâhisi ebedi Başkomutanımız ulu önder Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarıyla birlikte cephelerde göğüs göüse düşmanla savaşan Büyüktürk milletidir...

Mustafa Kemal Atatürk sadece düşman işgalinden bu yurdu kurtarmanın yeterli olmadığını düşmanla çarpışırken biliyordu ve kuracağı ülkenin cağa uygun yeniliklerle donatılmış yeni bir çağa uygun bir ülke olmasını hedefliyordu o yenilikler ise modern ve çağdaş bir ülke olmasıydı.

"Bunlardan en önemlisi Türkiye için öncelikli olan tam bağımsız bir cumhuriyetin ilanı sonrası ikinci hedefi olan modern ve çağdaş uyarlılığa ulaşacak bir ülke olmasıydı"!

29 Ekim'den bir gün önce dünya dâhisi Mustafa Kemal Atatürk bir toplantı yaparak, oradaki bulunan tüm misafirlere ve halk önderlerinden olan insanlara seslendi ve "Efendiler yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz “dedi.


PEKİ, CUMHURİYETE GİDEN BU SANCILI YOL NEYDİ!

Anadolu ağır işgal altındaydı. Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919'da Samsun'a adım attı, kurtuluş ateşini yaktı ve işgalci emperyalistler karşısında Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Atatürk zafer üstüne zafer kazandı. Bir yandan da Cumhuriyet'e giden yolun temel taşlarını kanla döşedi.

Bunun ilk adımı ise 23 Nisan 1920'de TBMM'nin açılışı oldu. Yeni bir anayasa hazırlandı. 1923'te ise sıra; Tam bağımsız Cumhuriyet'in ilan edilmesine gelmişti.

EBEDİ BAŞKOMUTANIMIZIN CUMHURİYET MÜJDESİ!

Tarih: 28 Ekim 1923… Türkiye Devleti, bir hükümet kriziyle karşı karşıyaydı. Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Fethi Okyar ve Kazım Özalp'i Çankaya Köşkü'nde yemeğe davet etti. “Efendiler, yarın Cumhuriyet'i ilan ediyoruz” dedi.

Yemekten sonra İsmet İnönü ve Mustafa Kemal sabaha kadar Meclis'e sunulacak taslak üzerinde çalıştı. İki arkadaş, Cumhuriyet için baş başa vermişlerdi. O gece Türkiye'nin kaderi ve yönetim biçimi şekillendi… Atatürk, metnin ilk maddesine şunu yazdı: “Türkiye Devleti'nin hükümet şekli Cumhuriyet'tir.” Cumhuriyetin ilanına artık sadece saatler vardı.

Tarih: 29 Ekim 1923… Meclis, saat 18.00'de toplandı. Genel Kurul sıralarında 158 milletvekili oturuyordu. İnönü, Meclis'e Anayasa'nın birinci maddesinin değiştirilmesi teklifini sundu. Bu öneri, Genel Kurul'da büyük tartışmalara neden oldu. Kanun teklifi oy birliğiyle kabul edildi. Bütün milletvekilleri ayağa fırlayıp dualar eşliğinde üç kez “Yaşasın Cumhuriyet” diye bağırdı…


Fatih Rıfkı Atay, o anda Meclis'te yaşanan heyecanı şöyle anlattı: “Oylamada yanımda bulunan Osmanlı'nın dahiliye vekili Kazım Bey'i hatırlıyorum. ‘Kabul edenler' diye sorulunca iki elini birden kaldırdı”.

Saat 20:45'te Cumhuriyet ilan edilmişti. 

Sıra Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı'nı seçmeye gelmişti. Kapalı oylama yapıldı. Aslında aday da yoktu. Oturuma katılan 158 milletvekilinin aklında tek bir isim vardı: Ülkemizi düşman işgalinden kurtaran ve tam bağımsız cumhuriyeti kuran ulu önder Mustafa Kemal Atatürk vardı.

Oylama sonrası, Atatürk 158 oyla Cumhurbaşkanı seçildi. Alkışlar arasında kürsüye çıkan Atatürk, şu konuşmayı yaptı: “Sözlerini şöyle bitirdi: Daima milletin sevgi ve güvenine dayanarak hep birlikte ileri gideceğiz.

Türkiye Cumhuriyeti mutlu, başarılı ve galip olacaktır.” Dualar okundu, oturum sona erdi…

O an ilk meclis etrafında bulunan Türk milletinin büyük bir coşkusu sarmış ve adeta gece karanlığında anakarayı ayağa kaldırıyordu ve dışarıda ise çok büyük bir coşku sürüyordu. Saat 22:00 olmuştu… Meclis'in önünde toplanan vatandaşlar Mustafa Kemal'i büyük sevgi gösterisiyle karşıladı. Yurdun dört bir yanında 101 pare top atışı yapıldı. Bağımsızlığın simgesi Cumhuriyet, milletin en büyük bayramı oldu.

“Bu onurlu ve gururlu BAYRAMI ne yazık ki AKP’nin çürümüş çağdışı zihniyeti ve Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı vatan haini bazı emperyalist işbirlikçisi piyonlar cumhuriyet bayramını unutturma çabalarına ve kısıtlamalara rağmen 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı her yıl artan bir coşkuyla Türk Milleti ve KKTC tarafından coşkuyla kutlandı ve ebedi olarak da sonsuza kadar kutlanacak”.

ATATÜRK CUMHURİYETİ ANLATIYOR!

Atatürk, Cumhuriyet'i işte bu sözlerle anlattı: Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. (1933) Çağdaş bir Cumhuriyet kurmak demek, milletin insanca yaşamasını bilmesi, insanca yaşamanın neye bağlı olduğunu öğrenmesi demektir.

(1931) Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti sonsuza dek yaşayacaktır. (1926) Türk Milleti'nin tabiat ve adetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir. (1924) Az zamanda çok büyük işler yaptık.

Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir.

(1933) Cumhuriyet, Türk Milleti'nin refah ve yükselmesi yolunda asırların görmediği başarılara erişti. Asla şüphe yoktur ki Cumhuriyet'in gelecek evlatları, bizden daha çok refaha kavuşmuş ve bahtiyar olacaklardır.

(1933) Kuruluşunun 98.Yılında, Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun, Egemenlik kayıtsız, şartsız Milletindir. Sevgiyle kalın yolu yol bilen aydın Atatürkçü Kemalist yurt sever Atatürkçü aydın devrimciler…  Ali Berham ŞAHBUDAK..


21 Ekim 2021 Perşembe

TARİHTE BUGÜN;NELER OLDU?

TARİHTE BUGÜN;NELER OLDU?

Libya lideri Muammer Kaddafi kendi Halkı tarafından linç edilerek KATLEDİLDİ? Kaddafi'nin son sözleri ise bir ders niteliğindeydi yapmayın evlatlarım, oyuna gelmeyin ben sizin babanızım, bu yaptığınız haramdır.

 

Libya, Kaddafi'den sonra bir daha hiç istikrar göremedi. 

Halk açlıkla cebelleşiyor. Onlara söylendiği gibi Demokrasi 

Libya'ya hiç gelmedi.

 

9 YIL ÖNCE BUGÜNDÜ. Libyalı onu hasretle anıyor! Kaddafi ’deli diktatör’, saray bahçesine çadır kuran ‘Meczup Arap’, ‘yok edilmesi elzem Libyalı’ İşte batı basınında bu sözlerle tanındı.

 

Ve Arap Baharı denen katliam serisinde en kanlı müdahale onun ülkesine yapıldı.!

9 yıl önce bugün batının kiralık orduları tarafından linç edilerek öldürülmüştü.! 

Yakın tarihin en kanlı müdahalesidir Libya.! Tıpkı Suriye örneği gibi..! Libya yakın tarihte bir millete yapılmış, uluslararası hukukun ‘guguk’ olduğunu ispatlayan bir saldırı örneğidir.!

 

Obama ve Hillary, iktidarda oldukları süre içinde terör şirketlerinin kiralık orduları ve Pentagon CIA müdahalesiyle 7 ülkede- kan akıtmıştır.! Petrolün ve gazın vatanı Libya kan kokulu sırtlanların eline düşmeden önce Afrika’nın incisidir. Bütün hataları bir yana, 41 yıllık iktidarı sırasında Kaddafi, Libya çöllerini su kanallarıyla bezemiştir.

 

Libya’yı parasız sağlık hizmeti ve parasız eğitimle- tanıştırmıştır. Yurtdışında eğitim görmek isteyenlere devlet bursu vermiştir.

 

Onun zamanında Tarım işletmecilerine ve hayvancılık yapanlara bedava arazi ve hayvan stoku verilmiştir. Doğum yapan her Libyalı kadına 5000 dolar verilmiştir. Libya’da elektrik bedava dağıtılmıştır. Petrol Libya vatandaşlarına litresi 14 çente satılmıştır. 1969’da yüzde 25 olan okuma yazma oranı o öldürüldüğünde yüzde 87 idi.

 

Bunların yüzde 25’i üniversite mezunu. Kaddafi Libas’ında bir devlet bankası vardı ve vatandaşlarına sıfır faizle borç veriyordu! Libya’nın yurtdışına hiç borcu yoktu.

 

Ve Kaddafi’nin en büyük suçu; Tüm Afrika için geçerli olacak, altına endeksli bir Afrika parası için çalışma yapıyordu! Bu dünya para babalarını çılgına çevirmişti.

Ve işte bu nedenlerle eli kanlı dünya haydutları onu kiralık ordularına linç ettirdi ve memleketi Sertel’de, işkenceyle can verdi. Sahra çölünde kimsenin bilmediği bir yere gömüldü.


Şimdi, sırtlanlar ve çakallar yaptıklarını yok etmekle meşguller" Libya gazı ve petrolünün paylaşımı ise 4 rakip petrol şirketi arasında en büyük savaş sebebi". Kiralık orduların çoğu da ‘ Mahşerin 4 atlısına bağlı olarak orta doğuda katliam yapmakta " masum ve savunmasız halkların kanlarını akıtmakta sivil halkı katletmekte.


Bu kanlı şirketler. Bati ve Amerika, Rusya Senin ülkene hiçbir zaman  Demokrasi 

ve Barış İçin gelmez o yüzden Akili olup; Bir Afganistan, Irak, LibyaSuriye olmamak için Ülkemize ve Bizi biz yapan değerlerimize sahip çıkmalıyız. BilgiGüçtür Saygı ve sevgiyle kalın. Ali Berham ŞAHBUDAK...

ERDOĞAN NASIL YÜKSELDİ ? | Siyaset Gündemi - Levent Gültekin / Gazeteci

Yedi Yıl Sonra Gelen Hesaplaşma: Cumhuriyet, Demokrasi ve Siyasi Sorumluluk 2018 yılında, Türkiye'nin yönetim sisteminde yaşanan kritik ...