31 Temmuz 2023 Pazartesi

BU CUMHURİYET BİR GECEDE KURULMADI AMAM " AKP'İLE 20 YILDA CUMHURİYET REJİM DEĞİŞTİ" // Ali Berham ŞAHBUDAK…

BU CUMHURİYET BİR GECEDE KURULMADI AMAM " AKP'İLE 20 YILDA CUMHURİYET REJİM DEĞİŞTİ"  // Ali Berham ŞAHBUDAK…

Cumhuriyet rejimine giden süreçte, ilk adım, 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılması; ikinci adım, Mili egemenlik ilkesinin 1921 Anayasası’nın birinci maddesi olarak yer almasıdır. Üçüncü adım, Sakarya Meydan Muharebesi ve Büyük Taarruz ’la işgalcilerin hayallerinin yerle bir edilmesidir. Dördüncü adım, 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılmasıdır. Beşinci adım, 24 Temmuz 1923’te Sevr’in yırtılması ve Türkiye’nin tapu senedi Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasıdır. Altıncı adım, 13 Ekim 1923’te Ankara’nın başkent yapılmasıdır. Yedinci adımda, 29 Ekim 1923’te siyasal rejimin adı, şekli açıklanmış ve Cumhuriyet ilan edilmiştir. Sekizinci adımda, 3 Mart 1924’te halifelik kaldırılmıştır.

Atatürk, bu Cumhuriyeti bir gecede kurmadı;  Cumhuriyet, Mustafa Kemal’in kafasında uzun yıllar boyunca şekillenen çağdaş Türkiye projesinin eseridir. Atatürk, gençliğinden itibaren J.J. Rousseau, Montesquieu, Kant gibi yabancı aydınlar ile Tevfik Fikret, Namık Kemal ve Ziya Gökalp gibi yerli aydınları okumuştur.

Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ulaşır ulaşmaz Ordu Müfettişi olarak 22 Mayıs 1919’da gönderdiği raporda yer alan, “Millet, milli egemenlik esasını ve Türk milliyetçiliğini kabul etmiştir. Bunu gerçekleştirmeye çalışacaktır” ifadesi Cumhuriyetin bir işaretiydi. 21/22 Haziran 1919 Amasya Genelgesi’nde, “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” maddesi aslında Cumhuriyetin kendisiydi. Erzurum ve ardından Sivas Kongresi’nde alınan kararlar Cumhuriyete gidişin göstergesiydi.

YAŞASIN CUMHURİYET! 

13 Ekim 1923’te, Ankara başkent yapıldı. Kentin nüfusu 25 bindi. Mustafa Kemal Paşa, “Ankara, hükümet merkezidir. Ve ebediyen hükümet merkezi kalacaktır” dedi. Sıra devletin şeklinin ilan edilmesine gelmişti. Gerçi, açık bir meclis vardı ve yönetim şekli Cumhuriyetten başka bir şey değildi. Ancak, adı henüz konmamıştı. Başbakan Fethi Okyar’dı. Bu dönemde, bir hükümet bunalımı ortaya çıktı ve kriz çözülemedi. 28 Ekim 1923’te, İsmet Paşa, Fethi Bey (Okyar), eski Kolordu Komutanı Kemalettin Sami, Kocaeli Grup Komutanı Halit Paşa, Savunma Bakanı Kazım Paşa, Rize Milletvekili Fuat Bulca, Afyon Milletvekili Ruşen Eşref’le Çankaya’da akşam yemeğindedir. Yemek sonrası hükümet krizi görüşülür.

Mustafa Kemal, planını çok önce kararlaştırmıştı. Ortaya çıkan sorunu kökünden çözecek şu cümleyi söyler: “Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz.” Sonra, İsmet Paşa dışındakiler yemekten ayrılırlar. Atatürk ve İsmet Paşa, anayasa değişikliği üzerinde çalışırlar. Kanun teklifine, “Türkiye Devleti’nin hükümet şekli Cumhuriyettir” kaydı konulur. 29 Ekim 1923 Pazartesi günü saat 20.30’da, anayasa değişikliği onaylandı. “Yaşasın Cumhuriyet” nidaları ve alkışlarıyla Cumhuriyet kabul edildi. 15 dakika sonra 20.45’te, oylamaya katılan 158 üyenin oybirliği ile Ankara Milletvekili Gazi Mustafa Kemal Paşa ilk cumhurbaşkanı seçildi. Atatürk, bunun üzerine bir konuşma yapar: ¨Hep beraber ileriye gideceğiz.

Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır.¨ Türkiye’nin nüfusu 13 milyondu. Okuma yazma oranı erkeklerde yüzde 7, kadınlarda binde 4. 40 bin köye karşılık, diplomalı ebe sayısı 136 idi. Sadece 337 doktor, 434 sağlık memuru, 60 eczacı bulunuyordu. 37 bin köyde okul, posta, yol yoktu. Ülkede 72 ortaokul, 23 lise vardı. 150 ilçede doktor yoktu. Trahomlu insan sayısı üç milyondu; sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgın durumdaydı. Kadınlar ikinci sınıf sayılıyordu.

Türk kadını 1934’te seçme ve seçilme hakkını kazandı. İtalya’da 1946’da, İsviçre’de 1971’de bu haklar verildi. Türkiye, kadınlara seçme seçilme hakkı verilmesinde Avrupa’da yedinci; dünyada 12’nci sırada yer aldı. 1918-1945 yıllarında iki Dünya Savaşı sırasında Avrupa’da beş, Amerika’da beş olmak üzere toplam 10 ülkenin meclisi açıktı. Türkiye, bu 10 ülkeden biriydi. 1938’de dünyada 17 ülkenin seçilmiş hükümeti vardı ve bu ülkelerin içinde Türkiye de vardı. 1944’te ise tüm dünyadaki 64 ülkenin sadece 12’si meclise ve anayasal düzene sahipti. Türkiye, bu 12 ülkenin içindedir. Atatürk Cumhuriyeti’nin mucizesidir bu...

VASİYETNAME: NUTUK Atatürk :  

Hatay’ı tek kurşun atmadan vatan toprağına katmaktır Cumhuriyet...

 Küresel güçlerin baskılarına rağmen, Türkiye’yi İkinci Dünya Savaşı dışında tutabilme başarısıdır Cumhuriyet. ABD’ye, Batı’ya, ambargoya, emperyalizme ve TSK’nin yetersiz donanımına rağmen 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nı başarıyla yapan ve soydaşları zulümden kurtaran rejimin adıdır Cumhuriyet. 

Atatürk’ün eseri NUTUK, Atatürk tarafından 15-20 Ekim 1927’de 6 günde, 36 saat 33 dakikada okunur. Nutuk, Atatürk’ün vasiyetnamesi “Gençliğe Hitabıyla son bulur. İzleyenler, Gençliğe Hitabı okurken, Atatürk’ün heyecanına hâkim olamayarak, sesinin titrediğini, gözlerinden yaşlar aktığını söylerler. “Benim en büyük eserim Türkiye Cumhuriyeti’dir” diyen Atatürk, Cumhuriyeti Türk gençliğine emanet etti.

Kendisinin ölümünden sonra ne olacağı endişesini taşıyanlara da, ¨Mustafa Kemaller artık 20 yaşında” yanıtını vermişti. Cumhuriyette, ırk, din, mezhep, cins gözetilmez. Cumhuriyetle, ümmet millet; kul birey oldu. Cumhuriyet, doğudaki yoksul bir köyden Aziz Sancar’ı Nobel bilim ödülüne taşıyan; Anadolu’nun fakir bir köyünden kimsesizleri Cumhurbaşkanlığı makamına çıkaran rejimin adıdır. Atatürk’ün mucizesidir Cumhuriyet...

AKP’İLE 20 YILDA CUMHURİYETTE REJİMİNİN NASIL DEĞİŞTİĞ.?

1876’dan 2017’ye, Abdülhamid’den Erdoğan’a Türkiye’nin anayasaları. Baştan söylemeliyim; bana göre bu değişiklikte iki görünür hedef vardır: Birincisi “Hedef 2023” öncesinde Cumhuriyet rejimi yerine Kaddafi’nin “Libya İslam Cemahiriyesi” benzeri, bir tek adam rejimi getirmek için mıntıka temizliği yapmak. Onun içindir ki bu değişiklik salt bir hükümet etme sistemi değil, bir rejim değişikliğidir.

İkincisi ise birincisiyle iç içe; tek adama sınırsız yetkilerine karşın, ömür boyu siyasi sorumsuzluk ve adli suçlarından yargılanmama güvencesi sağlamak. Elbette bunlar görünen olanlardır. Bir de bu değişikliği gerektirici ekonomik-politik arka plan vardır. Asıl belirleyici olan da bu değişikliğin üzerinde yükseldiği, iç ve dış ekonomik politik unsurları havi işte o platformdur.


Ülkemizi, ulusumuzu ve onun bileşenleri halklarımızı, tehdit eden çok önemli ve ciddi bir rejim değişikliğiyle karşı karşıyayız.
Yaşadığımız yıllara baktığımızda üzülmemek olanaksız. Kaç askeri, kaç sivil diktatörlük gördük. Sanki bu ülkenin önüne hep beterin de beterine doğru inen bir kaydırak koymuşlar, yuvarlanarak karanlık bir çukura düşmekteyiz.

Önce 1960 darbesini gördük. Askeri darbelerin iyisi olmaz ama, onunla üç politikacının canı, nice politika insanının hapishanelerde geçen yılları pahasına da olsa, anayasa tarihimizin en özgürlükçü, en geniş siyasal temsili olanaklı kılan 1961 Anayasası’na sahip olduk.

Peşinden 15-16 Haziran genel işçi direnişleri, üniversite işgalleri, “Bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz” sözleriyle, 60’lı yıllar geldi. Sonra, 1961 Anayasası’nı kesip biçen ve daraltan, “üçe üç” diye bağrışlarla üç gülfidanının boynunun koparılmasını onaylayan Meclisli, Ziverbey Köşkü adlı işkence haneli ve binlerce insanımıza zulüm yapan zalimleriyle 12 Mart’ı yaşadık.

Sokaklarda yurtsever gençlerin yaşamlarına mal olan çatışmaların yükseldiği 70’li yılları gördük.

Daha sonra idamlar, işkencede infazlar, yüz binleri aşan mahpuslar ve bir o kadar “zor zanaat” sürgünleriyle 12 Eylül. Güçlü yönetim adına parlamenter yönetimi zincire vurulmuş “Anayasa’sıyla”, 12 Eylül hukukunu sırtımıza yükleyen askeri darbe yönetimine, yaşayarak tanık olduk.

Sonrasının faili meçhul cinayetleri, kayıpları ve çatışmalarda yitirilen on binleriyle bir doksanlı yıllarla tanıştık.

Ve geldik bugüne. Bugün OHAL koşullarında 12 Eylül’ün yaralayıp elimize verdiği parlamenter sistemi, tümüyle kaldıracak ve yerine, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da tanımıyla “devletin tüm gücünü tek bir elde toplayacak”, yani tek adam rejimini getirecek bir anayasa değişikliği için referanduma gidiyoruz.


Ülkemiz tarihi bir dönemeçte; gün susup oturulacak gün değil, gün ülkemize, insanımıza vefa ve vicdan borcunun hesap günüdür. İki değerli anayasa hocamızın  milletvekillerine yazdıkları mektuplarındaki “Bugün bizim susmaya hakkımız yok” sözleri, herkes için yaşamsal bir çağrıdır.

Halkoylaması, tek adam rejimine giden köprüden önceki çıkış için son şansımızdır. Umalım bu oylama Hayır’lar vesile olur. 1876’dan 2017’ye, Abdülhamid’den Erdoğan’a

TÜRKİYE’NİN ANAYASALARI

İlk anayasamız 1876 yılında, bir ferman anayasası olarak yürürlüğe girdi. İki kanatlı; Ayan Meclisi ve Meclisi Mebusan’dan oluşmakta; zamanın koşulları çerçevesinde parlamenter bir rejim getirmekteydi. Padişah II. Abdülhamid Han, ancak bir yıl tahammül etti. Bugünden tam 140 yıl önce 1877’de Meclisi Umumi’yi kapattı ve 33 yıl sürecek “tek adam rejimine” döndü.

1908’de ilan edilen II. Meşrutiyet, Abdülhamid’in de sonunu getirdi.

Var olan anayasada değişiklikler yapılarak parlamenter sistem güçlendirildi. İki önemli ilke anayasa tarihimize bu dönemde girmiştir. Biri, devlet başkanının (padişahın), Meclis’te sadakat yemini etmesi, öteki de meclislerin her yıl, padişahın davetine gerek olmaksızın kendiliğinden toplanıp çalışmaya başlamasıdır.

İmparatorluk meclisleri 11 Nisan 1920 tarihinde işgal kuvvetleri tarafından kapatılıncaya kadar çalışmalarını sürdürmüştür.

Bunun üzerine Ankara 23 Nisan 1920 tarihinde TBMM’yi açmış ve 1921 Anayasası’nı imparatorluk sonrasının ilk anayasası olarak kabul etmiştir. İlk maddesinde “Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” diyen bu anayasaya göre, yasama ve yürütme gücünün tek sahibi Meclis’in kendisidir. Kurtuluş Savaşı, mutlak Meclis hâkimiyetini kabul ve tek adam yönetimini reddeden bu anayasa ile yürütülmüştür:


Daha sonra 1924 Anayasası yapılmış, rejimin parlamenter niteliği sürdürülmüştür. Çok partili sisteme de bu anayasa ile geçilmiştir. 1961 Anayasası iki meclisli parlamenter rejimi benimsemiş ve 12 Mart 1971 darbesinde büyük tahribata uğramasına rağmen 12 Eylül 1980’e kadar yürürlükte kalmıştır.

Hâlâ yürürlükte bulunan 12 Eylül Anayasası ise, yürütmenin ve başı olan cumhurbaşkanının yetkileri eskiye göre güçlendirilmiş de olsa, özünde bir parlamenter rejim anayasasıdır. 2007 yılında cumhurbaşkanının doğrudan halk tarafından seçilmesinin kabulü ve bir başka 12 Eylül (2010) referandumuyla bu özden uzaklaşmanın adımları atılmıştır. Özellikle yargı yürütmeye eklemlenmiştir. Ali Berham ŞAHBUDAK… 30.07.2023...

Kaynak “ Mustafa Kemal Atatürk, NUTUK, Hazırlayan: Taha Mazman, Bildik Basın Yayın Dağıtım, 2009. İsmet İnönü, Hatıralar, Yayına hazırlayan: Sabahattin Selek, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2009.  Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, AAM, Ankara, 2015. Hikmet Özdemir, Atatürk’ten Günümüze Cumhurbaşkanı Seçimleri, Remzi Kitabevi, 2007.Özer Ozankaya, Cumhuriyet Çınarı, Ankara, 1994. Hamza Eroğlu, Türk İnkılap Tarihi, Savaş Yayınları, Ankara, 1990. Sinan Meydan, Akl-ı Kemal, İnkılap Kitabevi, İstanbul, 2014.

 

23 Temmuz 2023 Pazar

Kerbela Gerçekleri..


Kerbela olayı nedir, ne zaman oldu? Kerbela olayında neler yaşandı?


Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed'in torunu Hazreti Hüseyin ve 72 kişinin şehit düştüğü "Kerbela olayı", İslam dünyasında asırlardır yüreklerde ki acı hiç dinmedi. İşte Kerbela olayının tarihi ve kısaca özeti...

Peki, Kerbela olayı nedir? 


Kerbela; Irak’ın Küfe kenti yakınlarındaki Kerbela Çölü'nde hicri takvime göre 10 Muharrem 61'de (10 Ekim 680) Emevi Devleti'nin ilk halifesi Muaviye bin Ebu Süfyan'ın ölümünden sonra yerine geçen oğlu, Emesilerin 2'nci Halifesi Yezit bin Muaviye'nin, Hazreti Hüseyin'in kendisine biat etmesini istemesi nedeniyle yaşanan üzücü hadiseler, Hazreti Muhammed'i ve onun ehlibeytini seven müminleri derinden yaraladı.

 

Yezid tarafından Hazreti Hüseyin ve ehlibeytin 1382 yıl önce şehit edilmesi, siyasi hırs ve zulümlerin asırlarca dinmeyecek sonuçlar vereceğini gösteren acı bir örnek oldu. Hazreti Hüseyin ve beraberindekilerin, muharrem ayının 10'uncu günü olan "Aşure Günü’nde şehit edilmeleri nedeniyle bugün, "matem günü" olarak görülüyor.

 

Uzun süren siyasi mücadeleler sonucu miladi takvime göre 661'de halifelik makamını ele geçiren Muaviye, Hazreti Hasan'ın şehadetinden sonra "halifelik" makamının saltanata dönüştürülmesi adına oğlu Yezid için halktan biat almaya başladı. Fakat Hazreti Hüseyin bu durumu kabullenmedi.

 

Muaviye'nin 680'de ölümünden sonra yerine geçen oğlu Yezit, ilk iş olarak Hazreti Hüseyin'in biatını almak istedi. Hazreti Hüseyin biat ettirilmesine yönelik baskılar artınca durumun kötüye gideceğini anlayarak, aile fertleriyle Mayıs 680'de Mekke'ye doğru hareket etti. Mekke'ye gelen Kuleliler ise Hazreti Hüseyin'i şehirlerine davet ederek, Emevilere karşı birlik oluşturmayı teklif etti.

 

SUSUZ BIRAKILMASI İÇİN TEDBİR ALINDI

 

Kufe Valisi Ubeydullah bin Ziyad'ın bin askerle gönderdiği Hürr bin Yezit, kafilenin yola devam etmesine izin vermeyerek, Hazreti Hüseyin'e validen yeni emir gelinceye kadar Küfe ile Medine arasında bir yol takip etmesini söyledi.

Bunun üzerine Fırat Nehri kenarındaki Kerbela Çölü'ne önce Hazreti Hüseyin, sonra Ömer bin Sa'd ulaştı. Küfe Valisi Ubeydullah, Ömer'e, Hazreti Hüseyin'den Yezit adına biat almasını, aksi halde suyla bağlantısının kesilmesini emretti.

 

Biat teklifini kabul etmeyen Hazreti Hüseyin ve yanındakiler, zulme boyun eğmemek için Allah yolunda ölme kararı aldı. Hazreti Hüseyin ile beraberindeki 32 atlı ve 40 piyade, bölgede kurulan çadırda savaş hazırlıklarını tamamladı.

Daha sonra Hazreti Hüseyin ve beraberindekiler ile Yezit taraftarları, Kerbela'da karşı karşıya geldi. Ordusunun isyanından çekinen Ömer bin Sa'd, bizzat ilk oku atınca savaş başladı. Savaş meydanında Hazreti Hüseyin tarafından çok kişi öldü, geriye ehlibeytten başka kimse kalmadı.

 

Babası Hazreti Hüseyin'den izin alarak çadırından savaş alanına çıkan 19 yaşındaki Ali el-Ekber, Kufeliler tarafından mızrak ve kılıç darbeleriyle şehit edildi. Kufeliler, Hazreti Hüseyin'in diğer çocukları Cafer ve Abdullah'ı da şehit etti.

 

KUFELİLER TEKE TEK MÜCADELE EDEMEDİ

 

Kahramanca savaşan ve karşısına çıkan herkesi mağlup eden Hazreti Hüseyin ile teke tek mücadele etme cesaretine sahip olmayan Kufeliler, hep birlikte onun üzerine saldırdı.

 

Aldığı ok ve mızrak darbeleriyle atından yere düşen Hazreti Hüseyin'in başı kesilerek, bedeni atların ayakları altında ezildi. Hazreti Hüseyin ve beraberindekilerin kesik başları Yezide gönderildi, cenazeleri ise Beni Esed mensubu El-Gadiriye köylülerince Hair denilen yerde toprağa verildi. Ali Berham ŞAHBUDAK…

 


Cesitli Sanatcilar - Bugün Matem Günü Geldi


Bugün matem günü geldi Ah Hüseynim vah Hüseynim Senin derdin bağrım deldi Ah Hüseynim vah Hüseynim Şehit düşmüş Şah-ı Merdan Şah Hüseynim can Hüseynim Kerbela'nın önü düzdür Geceler bana gündüzdür Şah Kerbela'da yalnızdır Ah Hüseynim vah Hüseynim Şehit düşmüş Şah-ı Merdan Şah Hüseynim can Hüseynim Şah Hüseynim attan düştü Yezit gelip kanın içti Atı Medine'ye kaçtı Ah Hüseynim vah Hüseynim Şehit düşmüş Şah-ı Merdan Şah Hüseynim can Hüseynim Kerbela'nın yazıları Şehit düştü gazileri Fatma ana kuzuları Ah Hasanım vah Hüseynim Şehit düşmüş Şah-ı Merdan Şah Hüseynim can Hüseynim Kerbela'nın önü yonca Yonca çıkmış diz boyunca Şah Hatayı'm katarınca Ah Hüseynim vah Hüseynim Şehit düşmüş Şah-ı Merdan Şah Hüseynim can Hüseynim

21 Temmuz 2023 Cuma

Asik Perisan Ali Anisina // #ANLAYANA // AŞIĞIN #SÖYLEDİĞİ HER SÖZÜ BİR #ÜNÜVERSİTE.!!


#ANLAYANA // AŞIĞIN #SÖYLEDİĞİ HER SÖZÜ BİR #ÜNÜVERSİTE.!!


Mekanın cennet olsun toprağın olsun kabrin seni sıkmasın "halkın #aşığı Perişan Ali".!!

Elif Ana #Türbesi (Arsiv - 2006)

Erkan Korkmaz ile ''Telden Dile Türküler'' #Perisan Ali Anisina

Hazırlayan: Erkan Korkmaz

Kamera: Uğur Emül - Kenan Ekici - Ercan Ekici

275.583 görüntüleme.!!

ERDOĞAN NASIL YÜKSELDİ ? | Siyaset Gündemi - Levent Gültekin / Gazeteci

Yedi Yıl Sonra Gelen Hesaplaşma: Cumhuriyet, Demokrasi ve Siyasi Sorumluluk 2018 yılında, Türkiye'nin yönetim sisteminde yaşanan kritik ...