31 Mayıs 2025 Cumartesi

Sevr neydi, Lozan ne getirdi? Bu hesaplaşma neden hâlâ bitmedi? | Tüm yö...


#SEVR / Kısaca Osmanlı Devletinin #Paylaşımıdır.


#SEVR / Osmanlı İmparatorluğunun #çöküşüşünün belgesidir…?

#Osmanlı Devleti 1914’de girdiği I. Dünya Savaşı’ndan son

derece ağır şartları içeren 30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması’nı

imzalayarak çıktı. Osmanlı Devleti’ne fiilen son veren bu Antlaşmama ardından hemen İngiliz, Fransız ve İtalyan işgalleri başladı.

Lord Curzon 18 Kasım’da Avam Kamarasında yaptığı konuşmada, “Kürt, Arap, Ermeni, Rum ve Yahudilerin Türk egemenliğinden kurtarılacağını” söylüyordu. Ermeniler de kurdukları alaylarla Mondros Ateşkes Antlaşması’yla onlara bırakılması düşünülen altı vilayeti ele geçirmek üzere Doğu Anadolu’da baskı ve zulme başladılar.

Bu kara günleri Paris Barış Konferansında verilen onaya uygun olarak, Yunan Ordusunun 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkması ve Ege’ye yayılması takip etti. Paris Barış görüşmelerinde Şubat başında kurulan “Yunan ve Arnavutluk Meseleleri Komitesi’nde Yunan heyetinin üyesi ve Dörtler Konseyi'nin danışmam olarak yer alan Harold Nicolson1 şunları yazmaktadır: 24 Mart: “Aşağı indim ve Amerikan delegesi Melez’le görüştüm...

#SERV Antlaşması / #Osmanlı tarihinin yıkım fermanı olarak da bilinen bir antlaşmadır. Bu antlaşma Türk bağımsızlığını tamamen tehlikeye atan ve Anadolu topraklarının başka devletlerce paylaşıldığı bir antlaşmadır.

1. Dünya savaşından sonra dayatılan antlaşmalardan biri olan #SEVR antlaşması mutlaka bilinmesi gereken bir antlaşmadır.

#SEVR antlaşması Osmanlı devleti dayatılan sözde barış antlaşmalarından biridir. Bu antlaşmaya göre #Anadolu'da pek çok bölge diğer Avrupalı devletler tarafından paylaşılacaktır. #SEVR antlaşması İstanbul hükümeti tarafından imzalanmış ve askıda kalmış bir antlaşma olarak bilinmektedir.


#Milli mücadelenin doğmasına sebep olarak bilinen #SEVR antlaşması önemli maddeler içermektedir.

#SEVR Antlaşmasının Kısa Özeti.!

1. #Dünya savaşı ittifak ve itilaf devletleri arasında geçmişti.

1. #Dünya savaşını kaybeden #Osmanlı devleti, savaştan büyük yıkımlarla ayrılmıştı. İtilaf devletleri savaşta kaybeden ittifak devletlerinin her biri için antlaşma yapmak üzere Paris barış konferansında toplandı. #Toplanan itilaf devletleri yetkilileri ittifak devletlerinin her biri için özel antlaşma oluşturdu. #Osmanlı imparatorluğu için ise #SEVR antlaşması oluşturuldu.

Paris barış konferansında yer alan bu antlaşma Osmanlı devletinin çıkarlarına tamamen tersti. Öyle ki antlaşmaya göre Anadolu'nun büyük bir bölümü itilaf devletlerinin eline geçiyordu. Sevr antlaşması İstanbul hükümeti, Fransa, İtalya, İngiltere ve Japonya arasında imzalandı. Antlaşmanın dili ise Fransızca, İtalyanca ve İngilizcedir.

#SEVR antlaşması önemli maddeler içeriyordu. Boğazların egemenliğinden, Osmanlı devletinin toprak bütünlüğüne kadar pek çok maddeyi içeren bu antlaşma neticesinde ise milli mücadele başlamıştır. #SEVR antlaşmasını kesinlikle reddeden Osmanlı devleti, Mustafa Kemal #Atatürk'ün önderliğinde #Milli mücadeleyi başlatacaktı. Mustafa Kemal #Atatürk Samsun'a çıkarak #SEVR'İ reddetmiş ve böylece de milli mücadeleyi başlatmış oldu. Anadolu'da düzensiz bir ordu kurdu. Böylece de #Kuvayı-ı Milliye ordusu kuruldu.

#Kuvayı-ı Milliye ordusu Sevr antlaşmasını reddetti ve Anadolu'da düşmana karşı büyük bir direniş başlattı. Anadolu'da başlatılan bu direniş neticesinde Sevr antlaşması Osmanlı imparatorluğuna dayatılsa da yalnızca İstanbul hükümeti tarafından imzalandı. Daha sonra ise Sevr antlaşması yerine Lozan antlaşması imzalanacaktı. Sevr antlaşması böylece tarihe karışmış ve askıda kalmış bir antlaşma oldu.

#SEVR Antlaşması Tarihi Sevr antlaşması 10 Ağustos 1920 tarihinde imzalanmış bir antlaşmadır.

#SEVR Antlaşması Maddeleri (Şartları) İstanbul, Osmanlı devletinin başkenti olarak kalmaya devam edecektir. Eğer Osmanlı devleti İtilaf devletlerini sunmuş olduğu Sevr antlaşmasına uymazsa İtilaf devletleri İstanbul'u Osmanlı devletinin elinden alacaktır.

Batı Anadolu ve Doğu Trakya, Yunanistan'a bırakılacaktır.

Ege adalarının hepsi Yunanistan'a verilecek. Rodos ve 12 Ada ise İtalya devletine bırakılacaktır. Osmanlı imparatorluğunun Doğu Anadolu bölgesinde bir Ermeni devleti kurulacaktır.

#Irak ve #Musul İngiltere'ye bırakılacaktır.

#Boğazlar bütün devletlere açık bırakılacak.

Savaş esnasında dahi savaş gemileri boğazdan geçirilecek.

#Boğazları kontrol eden bir komisyon kurulacak ve bu komisyonda #Türk üye yer alamayacaktır. #Azınlıklar kendi okullarını açabilecektir.

#Kapitülasyonlar devam edecek. Osmanlı imparatorluğu savaş tazminatı

ödemeyecektir. Batı Anadolu İtalya'ya ait olacaktır. Hicaz bağımsız bir devlet olacaktır. #SEVR Antlaşması Önemi / #Sevr antlaşması Osmanlı imparatorluğunun bağımsızlığına ve toprak kaybına neden olan bir antlaşmadır. Bu antlaşma aynı zamanda milli mücadeleyi başlatacağından dolayı önemli bir antlaşmadır.

#SEVR Antlaşması Özellikleri / Antlaşmanın dili Fransızca, İngilizce ve

İtalyancadır. İtilaf devletleri ve Osmanlı imparatorluğunu kapsayan bir antlaşmadır. Ali Berham ŞAHBUDAK...

24 Mayıs 2025 Cumartesi

ODTÜ’lü öğrencilerden geleneksel Devrim Yürüyüşü…


ODTÜ'LÜ OLMAK GURULARIN EN BÜYÜK GURURUDUR.!
Dünden Bugüne ODTÜ devrimle kurulmuş olan bu cumhuriyette faşizme karşı direnişin en etkin Kalesidir.!

Bu anlamda da gerçek Atatürkçü Kemalist yurtsever bir DEVRİMCİ olarak da ODTÜ ayrıca bir gururdur... ODTÜ, 1967. Bu yıllarda bütün dünya 68 kuşağının eylemleriyle çalkalanırken Türkiye'deki üniversitelerde de devrimci bir duruş hâkim. Ancak ODTÜ...

Türkiye gibi bir ülke bulunduğu coğrafya nedeniyle Ortadoğu ülkeleri başta olmak üzere ODTÜ... Her açıdan birçok ülkenin tam merkezinde, farklı kıtalardan gelen on binlerce öğrenciye yıllardır ev sahipliği yanında eğitimsel olarak da dünyadaki yerini en üst düzeyde korutan bir üniversitedir…

ODTÜ... Orta Doğu Teknik Üniversitesi” adlı bir kurumda, herkesin aynı fikirlere ve görüşlere sahip olmasını beklemek veya herkesten belirli bir görüşe saygı duyup o çerçevede hareket etmesini beklemek en basit tabirle saf bir harekettir.

Bu sadece okulumuza özgü bir durum olmamakla beraber insanın var olduğu her yerde bu böyledir. Dolayısıyla ODTÜ’de de birbiriyle taban tabana zıt fikirler kaçınılmaz ve doğal olarak yer almış; bu görüşler gelişmiş, güç kazanmış ve kaybetmiş, değişmiş ve kimi zaman içinde tarihe karışmıştır.

ODTÜ’de herkesin sol görüşlü olduğu veya bu görüşlere ılımlı yaklaştığı düşüncesine kapılmak bir yanılgı değil gerçeğin ta kendisidir çünkü ODTÜ tarihinde, okuma kültürünü ve mesleki becerilerin en üst düzeyde verdiği nitelikli derslerle kazandıran Ülkemizde k tek ilerici üniversitedir bun nedeni bilimi önceleyerek öğrencilerini nerdeyse tamamına bilimsel gerçekleri göstermesidir…

ODTÜ ‘deki Devrimcilik sol görüşe hakim olmak ta buradan geliyor karşın nesnenin doğası gereği son derece normal ve sağlıklı olarak, yani olması gerektiği gibi, sağ ve milliyetçi ırkçı söyleme karşı oluşu bilimsel görüşü ve içinde bulunduğu çağı bir çok üniversiteden çok önce öncelemesindendir bu deyimi tüm insanlar ve topluluklar entegre olarak iç içe yer almış olmasıdır.

Ne var ki son 20 yılda ODTÜ’de, karşı devrimci, faşist, kafatasçı, ırkçı veya dinci oluşumlar da var olmuştur.

Bunlara yakın geçmişten örnek verecek olursak Atatürk Gençliğine, muhtelif ülkücü gruplar, IŞİD başta olmak üzere İslami tarikatlar ve kimi sağ partiler gibi çağdışı çürümüş düşüncenin de ODTÜ görülüyor olması asla bir tesadüf değildir…

Orta Doğu Teknik Üniversitesi, kurulduğu yıllardan itibaren Türkiye ve dünya tarihine devrimci öğrencileri ve eylemleriyle damgasını vurmuştur. 60’lı yılların ikinci yarısından itibaren ülkedeki devrimci harekete yön veren en etkin devrimci hareketin merkezi olma görevini üstlenen ODTÜ olmuştur.

“ODTÜ ilerleyen yıllarda giderek artan baskılara, kendisini sindirmeye çalışan iktidarlara ve cuntacılara rağmen devrimci ve solcu çizgisinden asla ödün vermemiştir.”

1968 ve sonrasında yaşanan öğrenci katliamları, baskıcı rektörler, rejimler, darbeler, kurumlar, otoriter liderler, doğrudan kampüs bütünlüğüne ve öğrenci yapısına müdahaleler ederek ODTÜ devrimci karakterini kırmak istemişlerdir başara bildiler mi elbette hayır…

Tüm bunlar ODTÜ’ye ve kültürüne büyük tehdit oluşturmasına rağmen hiçbiri ODTÜ’yü tam anlamıyla sindiremedi.

ODTÜ’ Devrimle kurulmuş olan laik sosyal hukuk devleti bu cumhuriyetin de tam bağımsız kalması için mücadele eden öncü karaktere sahip devrimci kampüsleriyle de ülkemizin en dinamik devrimci gücünün temsilcisi ve bilimde ve teknolojide de Türkiye’nin öncü gücüdür.! Ali Berham ŞAHBUDAK…

22 Mayıs 2025 Perşembe

Paşaların Kavgası | Milli Mücadele Sonrası Yol Ayrımları


Millî Mücadele Ve // Kurtuluş Savaşı.
Millî Mücadele, diğer tabirle Kurtuluş Savaşı, Mustafa Kemal Atatürk ismiyle özdeşleşen bir direnişin ve millet olarak var olabilme mücadelesinin adıdır. Büyük devletlerin karşısında yalnız kalan Anadolu halkının esaret belgesini kabul etmeyişinin ve örneği az görülen bir karşı koyuşun hikâyesidir.
Osmanlı İmparatorluğu'nun “Dünya Savaşı'ndan yenik çıkan İtilaf Devletleri'nce işgali sonucunda Misak-ı Millî sınırları içinde ülke bütünlüğünü korumak için 1919-1922 yılları arasında gerçekleştirilen çok cepheli siyasi ve askeri mücadeledir”.
Mustafa Kemal Atatürk'ün Samsun Çıkışı " Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde yapılan Kurtuluş Savaşı'nın en önemli anlarından biri Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarının 1919'un 19 Mayıs'ında ilk adımlarını Samsun'a atmalarıdır".
Türk Kurtuluş Savaşı; ülke bütünlüğünü korumak, ulusal egemenliğe dayalı, tam bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak için tüm ulusca girişilen, çok cepheli bir savaştır. Kurtuluş Savaşı; Osmanlı Devleti’ni yok eden, Türklere yaşam hakkı tanımayan 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Antlaşması sonucu Türk milletinin bir ölüm-kalım mücadelesi olarak başlamıştır.
Mustafa Kemal Paşa tüm bu gelişmeleri yakından takip eden ve Osmanlı İmparatorluğu ve Türk milletinin de büyük bir esaret altın da olduğunun bilincindedir. Mustafa Kemal Paşa, Samsuna ilk çıktığın da Türk Halkının ulusal egemenliğe dayanan, kayıtsız ve şartsız olarak tam bağımsız, yeni bir Türk devleti kuracak güçte olduğunu inanıyordu.
Padişahın ve İstanbul Hükümeti’nin teslimiyetçi tutumu karşısında Mustafa Kemal Paşa kurtuluş yolunun Milli Mücadele olduğunu anlamıştı. Düşman işgallerine karşı bazı bölgelerde gösterilen direniş ve milli teşekküllerin kurulması da onu umutlandırmıştı.
Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçmek için bir fırsat aradığı sırada, Karadeniz’deki Pontus Rum çetelerinin bölgedeki Türklere karşı saldırıları artmıştı. İngiltere asayiş ve sükunun sağlanmaması durumunda bölgeyi işgal edeceğini bir nota ile İstanbul Hükümeti’ne bildirdi. Padişah bölgedeki güvenliğin sağlanması için Mustafa Kemal Paşa’yı 9.Ordu Müfettişliğine atamıştır.
Güvendiği arkadaşlarını yanına alan Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. Bu tarih aynı zamanda Kurtuluş Savaşı’nın fiilen başladığı tarihtir.
Mustafa Kemal, askeri örgütlenmeyi sağlamak için Havza’dan Anadolu’daki tüm komutanlarla temasa geçmiştir. Komutanlara ve Valilere yayınladığı genelgelerle (Havza Genelgesi) halka felaketin büyüklüğünün anlatılmasını ve işgallere karşı da mitinglerin yapılmasını istemiştir. İlk miting, 30 Mayıs 1919’da Havza’da yapılmıştır.
12 Haziran 1919’da Havza’dan Amasya’ya gelen Mustafa Kemal Paşa buradan yayınladığı bildiri ile ülkenin içine düştüğü durumu açıklıkla saptıyor, çözümün bütün güçlerin birleşmesinden geçtiğini vurguluyordu. Mustafa Kemal Amasya’da Anadolu ve Rumeli’de kurulan Müdafaa-i Hukuku Derneklerini birleştirme, kongreler yaparak tüm ulusun kesin kararına dayalı yeni bir yönetim kurma amacıyla Amasya Tamimini hazırlamıştır.
Sivas kongresi (4-11 Eylül 1919) Ulusal direnişi oluşturmada ikinci büyük adım Sivas’ta atılmıştır. Bu kongre, Heyet-i Teşvikiye’nin yanı sıra bazı vilayetlerden seçilmiş temsilcilerle birlikte 38 delegenin katılımı ile 04/11 Eylül 1919’da yapılmıştır. İstanbul Hükümeti’nin Sivas’ta kongrenin yapılmasını önlemek için uyguladığı tüm baskılar sonuçsuz kalmıştır.
Erzurum Kongresinde alınan kararlar kabul edildi. Anadolu ve Rumeli’de kurulmuş olan Müdafaa-i Hukuk dernekleri, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Derneği adı altında birleştirildi. Erzurum Kongresi’nde seçilen 9 kişilik Heyet-i Temsiliye, 6 kişi daha ilave edilerek tüm yurdu temsil etme yetkisiyle genişletildi. Başkanlığına Mustafa Kemal getirilmiştir. Ali Berham ŞAHBUDAK...

"ALEVİLERE KARŞI KATLİAM İTTİFAKI" Merdan Yanardağ'dan Numan Kurtulmuş'a...


#ALEVİLERİ HEDEF ALMANIN HAİN YOLU... #MEZHEPÇİLİKTİR. !

" Bu #cumhuriyetiin aydın cumhuriyetçi yurtsever Atatürkçü onurlu yurttaşları olan #ALEVİLERI hedef alan Alevi düşmanları vatan hainler" sizleri bizler Atatürkçü #Kemalist yurtsever devrimciler olarak bu #cumhuriyette ve #Anadolu topraklarında çok iyi tanıyoruz"? AKP'li Numan Kurtulmuş: "Anadolu topraklarını baştan aşağı zulümle inleten Şah İsmail'e karşı, Yavuz Sultan Selim ile İdris-i Bitlis'inin yapmış olduğu ittifak, Anadolu'daki Müslüman toplulukların birlikte var olmasına neden olmuştur."

ANAYASAL SUÇ İŞLİYORLAR, BU FESAT YUVASININ DERHAL KAPATILMASI GEREKİYOR!... YAVUZ SULTAN VE KÜRT İDRİSİ BİTLİSİ TÜRK KATİLİDİR.. YAVUZ SULTANI NEDEN SEVMİYORUZ DİYE SORAN TÜRKÇÜ ÜLKÜCÜ KARDEŞLER OKUSUN.. OSMANLI ŞİMDİKİ HÜKÜMET GİBİ KÜRTLERLE BİRLİK OLUP TÜRKLERİ KATLETMİŞTİR. OKUYUP PİER LOTİ TEPESİNİN İSMİNİ DEĞİŞTİRMELERİNDEKİ AMACI ANLAYIN. UYUMA TÜRK EVLADI KALK SİLKELEN DÜŞMANINI TANI OKU BİRAZ.

BIRAZ TARİHİ #GERİYE SARALIM!

#TÜRKMEN Katili; İDRİS-İ BİTLİSİ ve YAVUZ SULTAN SELİM işbirliği…?
Nedir biraz irdeleyelim. Bugün Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da Sünni Kürt nüfusun varlığının sebebi olan Türk düşmanı iblistir, İdris-i Bitlis'inin işbirlikçileri kimmiş " tarihin karanlığına gizlenmiş tarihe biraz göz atalım". İDRİS-İ BİTLİSİ VE / YAVUZ SULTSN SELİM İŞBİRLİĞİ VE TÜRK KATLİAMI.? Bölgede hüküm süren Akkoyunlu ve Safililerin Türk dilinin yöreye hakim olmasından rahatsızlık duyan Kürt mollası İdris-İ Bitlisi; Osmanlılar ile işbirliği yaparak Türkmenler ’den intikam alır.

Yavuz Selim’e kadar Doğu Anadolu’da Türkmen hakimiyeti vardır. Yavuz ise, Şafi mezhebinden Nakşibendi tarikatından Kürt mollası şeyh İdris-i Bitlis'inin önerisi ve planlamasıyla doğu ve güney Anadolu’da Türkmenler katledilmişler, kurtulanlar ise Azerbaycan’a kaçmışlardır. Türkmenlerin hakim oldukları idari beylikler ve toprakları, Yavuz’un imzaladığı boş fermanları, İdris-i Bitlisi doldurarak kürt aşiret reisine ve ağalarına vermiştir. böylelikle bugünkü doğudaki feodalizmin temelleri atılmıştır.

İdrîs-i Bitlisi “selim şah-name” adlı eserinde; başta Diyarbakır olmak üzere kürtistan memleketinde “Kürt beyleri ve Kürt taifesinin mülk, millet, mezhep ve irsi bağlarının” nasıl güçlendirdiğini anlatırken, şehir ve yöre adlarını tek tek vererek kızıllaş Türkmenleri de nasıl katlettiklerini “Allah’ın ve Padişah'ın yanında olan bir molla olarak” zevkle ve kana susamış bir vampir edasıyla anlatmaktadır.

Kürtler “dirlik ve birliklerini” İdrîs-i Bitlis'iyle borçluyken, Türkler ise, Yavuz Selim ile İdrîs-i Bitlis'inin yaptıklarını lanetle anmaya devam edeceklerdir.
Büyük bir Türk katili olan İdrîs-i Bitlis'inin bütün eserlerini Türkmen tarihi açısından “Türklük bilincine sahip bir tarihçimiz” tarafından incelenip gerçek anlamda “Anadolu Türk tarihinin bir kesitini ayakları üstüne oturtulması gereklidir.


Yunan mezalimini ağızlarında sakız eden bazı “Türk milliyetçi yazarları” Yavuz ve İdris-i Bitlis'inin Türk katliamlarını görmezlikten gelmektedirler. Yavuz döneminde Osmanlı yönetiminde görev alan İdris-i Bitlisi ve bıyıklı Mehmet paşa ile Kürt aşiret ağalarının durumları için; bugün Kürt gruplarından komkar belgeli olarak şöyle demektedir ki çok ilginçtir: “1535′ler de böyle bir icazet vererek, beylik topraklarının bölünmesini kolaylaştırmıştır. Kanuni Sultan Süleyman fermannamesinde aynen şöyle diyor: -bey öldüğünde, eyaleti kaldırmayıp bütün hududu ile mülkname’yi humayun uyarınca oğlu bir ise, o’na kalacak, eğer müteadit ise, istekleri üzerine kale ve yerleri, aralarında paylaşacaklardır. uzlaşmazlarsa, kürdistan beyleri nasıl münasip görürlerse öyle yapacaklar ve mülkiyet yoluyla bunlara ebediyete kadar ila ebeddevran mutaarrıf olacaklardır. eğer bey, varissiz, akrabasız ölmüş ise, o zaman eyaleti, hariçten ve yabancılardan hiç kimseye verilmiyecek, kürdistan beyleri ile görüşülüp ve ittifak edilip, onlar bölgenin beylerinden veya beyzadelerinden her kimi uygun görürlerse, ona tevcih edilecektir.

(hükmi şerif, Topkapı sarayı müzesi arşivi, e. 11960 sayı-İstanbul) Kürt Osmanlı Antlaşması'nın mimarı Mevlana İdris’tir. Bu anlaşmayı kabul eden ve gerekli bulan Yavuz Sultan Selim dir. Sultan Selim, Mevlana İdris’e; “-Git kürdistan beylerini ve emirlerini topla, kendi aralarında bir beylerbeyi seçsinler” demişti. Mevlana İdris ise, Kürt beylerini çok iyi tanıdığı için kestirmeden bir beylerbeyi Sultan'dan istemiş ve Bıyıklı Mehmet Paşa’yı tavsiye ederek bu işi noktalamış idi.

Diyarbakırlı bir Kürt olan Bıyıklı Mehmet Paşa da çok erken gitti ve bundan sonra kürdistan eyaleti başkentine Makedonlu komutanlar gelmeye başladı. Kanuni sultan Süleyman, bilerek veya bilmeyerek 1533-34′lerde, Bitlis’i Şeref Han’dan alıp, bir fermanla ulame tekelu‘ya veriyor. Direnen Bitlis Beyi’nin üstüne, Diyarbakır Beylerbeyi ve kuvvetleri ile bütün kürdi tan beylerinin kuvvetlerini de katıyor ve ulame’yi başkomutan olarak atıyor.


Aynı sultan, 1535′ler de Bağdat seferini yaptıktan sonra Kürtleri tanımaya başlıyor veya bunlarsız bir şey yapamayacağını anlayarak, babasının Amasya’da imzaladığı anlaşmaya yukarda verdiğim arşiv numaralı hükm-i şerif-i yayınlıyor. Neticeye baktığımızda, Kürdistan hükümdarları, çoğunlukla topraklarını bölmemiş ve statülerini 1850′lere kadar getirmişlerdir.”

Aynı gurubun siyasi örgütünün başı Alevi kökenli Kemal Burkay ve Munzur Çem gibileri; bu iki Osmanlı Kürtünün, Alevileri katletmesini görmezlikten gelerek, Alevi tarihini yok sayarak “öteki tarih” dedikleri uydurma bir “Kürt Tarihi” yaratmaya çalışıyorlar. Tunceli Ovacık’ta “üçlü kürt ittifakı” olan: Bıyıklı Mehmet Paşa, İdris Bitlisi ve Palu Beyi Cemşid’in; on binlerce kızılbaşı kesmesine; aynı bölgenin adamları Kürtlük ideolojileri adına ses çıkarmamaktadırlar.

Yavuz Selim’in önce Erzincan valiliğine atadığı, sonradan da bütün doğu ve güney doğuya bakmak kaydı ile Diyarbakır eyaletine getirdiği Diyarbakırlı Kürt Bıyıklı Mehmet Paşa ve danışmanı Bitlisli Molla İdris, bütün bölgeyi Türker'den temizlerler ve yüz bin Kızılbaş Türk’ü katlederler.


Bölgeden kaçamayan Türkler de kendilerini Kürt olduklarını söyleyerek kalırlar,(bu gün güneydoğuda varlığını sürdüren Karakeçili Aşireti Kayı boyunu oluşturan 5 aşiretten biri olmasına rağmen Kürtleşmiş ve kendini Kürt olarak tanımlar olmuştur.) baskılar sonucu da gerçekten Kürtleşirler.
Doğu sınırlarını Türklere kapatan Yavuz; korumalığını da Kürt aşiretlerine bırakır. 1517’de Yavuz Selim’in Mısır’ı alması ve 74’ncü islim halifesi olması ile Sünnilik resmi ideoloji haline gelir ve İslami devlet kimliği oluşur.

Bu tarihten sonra Araplar, Osmanlı Devleti’nin yaşamı boyunca diğer halklardan üstün ve gözde konumlarına devam ederler. Türk ulusal kimliği, bozkırdaki Türkmenlerde yaşar ve ozanları Türkçeyi geliştirir. Osmanlı sarayı ise giderek soysuzlaşır ve yapay “Osmanlıca” denen yazı dili hakim olur.
Bu nedenle Prof.dr. Faruk Sümer, Safariler için, “Osmanlılardan daha fazla Türk'tür” demektedir.


Kanuni Sultan Süleyman dönemi Osmanlı İmparatorluğu’nun zirvede olduğu bir zamandır. Ama Türkler açısından bir şey değişmez. Yine bu dönemde zulüm, şiddet ve katliamlar devam eder. Kürt kökenli ebussuud Efendi'nin şeyhülislâm olmasıyla ve 30 yılda verdiği fetvalarla “Osmanlı toplum yaşamını” belirler ve Kızılbaş Türkmen katliamı, “Sünni şeriatına göre meşruluk kazandırır.

Yedi kızıllaş öldürene “cennetin anahtarı” verilir. Bugün Sünni din adamları tarafından huşu ile anılarak “evliya mertebesi ”ne çıkarılan Ebussuud Efendi, Türk katliamcısı, yobaz, lanet okunacak bir zalim ve cellattan bir kişiden başka bir şey değildir. Hırvat kökenli ve Nakşibendi tarikatından kuyucu murat paşa sadrazam olduktan hemen sonra Anadolu’da geniş çaplı Alevi katliamı harekatı başlatır.

155 bin Alevi Türkmen'i diri diri kazdırdığı kuyulara gömdürür. Aman dileyen insanlara Kuyucu Murat Paşa’nın yanıtı; “vurun şu pis Türkün başını” olmuştur. Cellatların bile öldürmeye kıyamadığı çocuğu atından inerek öldüren Kuyucu Murat Paşa üç yıl terör estirir.

Köprülü Mehmet paşa (1656-1661) Celali ayaklanmaları bastırmak ve eşkıya tedibi adı altında, Anadolu Türkmenlerini kırımdan geçirmiş sağ kalanlara da zulüm yapmıştır. Osmanlı vak’a-nüvisleri naima ve hoca sadettin efendi gibileri; kitaplarında katliamları ballandıra ballandıra anlatmaktalar ve Türkler için; “nadan” yani “kaba Türk, idraksiz Türk, hilekâr Türk” (bkz: etrak-ı b-idrak) ifadesini kullanmaktadır.

Başka kitaplarda ise; “Türk iti şehre gelince farisice ürür” yazmaktadır.
Osmanlının ünlü şairi Nef’i ise “Tanrı Türk'e irfan çeşmesini yasaklamıştır“ demektedir. Divan-ı hümayun yazarlarından hafız Ahmet Çelebi 1499 yılında yazdığı şiirinde Türk’e ve Türklüğe şu şekilde saldırmaktan geri kalmamıştır; Sakın Türk’ü insan sanma . Bir an bile olsa Türk’le birlikte olma Türk eline şeker alsa o şeker zehir olur. Türk’ün başını kesenken sakın gam yeme Baban da olsa Türk’ü öldür.


Geçtiğimiz yıllarda Melis'e önerge verip İstanbul’un en mutena yerlerinden biri olan Piyer Loti tepesinin adının İdris-i Bitlisi tepesi olarak değiştirilmesini öne süren AKP'nin Bitlisli Kürt milletvekili Vahit Kiler’de sanırım İdris-i Bitlis'inin böyle bir azılı Türk düşmanı olmasından gurur duyuyordur. İşte Türk evladı uyursa, Kürt gelir, İstanbul’un en nadide yerine bir Türk düşmanının ismini koymayı düşünür ve hatta teklif eder. 20.05.2025..

TARİHİ BİLEREK VE İSTEYEREK HALKI ALDATMAK TAM BİR AHMAKLIKTIR.? Uyuma Artık #Türk evladı… Düşmanını bil… #Düşmanın kardeşi olamaz....? Ali Berham ŞAHBUDAK

19 Mayıs 2025 Pazartesi

Atatürk'ün 1936 Yılı TBMM Açış Konuşmasının Tamamı


#Atatürk Ve Kurduğu #Cumhuriyet.

#Cumhuriyetçilik devlet yönetiminde ve düzeninde millet iradesinin egemen olmasıdır. Devletin biçimini belirleyen yönetim tarzıdır şeklinde de tanımlanabilir.

Bu açıdan devlet hayatında kişisel otorite ve keyfiliği önlemenin güvencesini oluşturur. #Hürriyet, eşitlik ve adaletin dayanağı milli egemenliktir.

#Cumhuriyetin ilanı, hukukî olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinin 29 #Ekim 1923 günü gerçekleşen oturumunda Mustafa Kemal'in hazırladığı anayasa değişikliği teklifinin kabul edilmesiyle #Türk devletinin yönetim şeklinin cumhuriyet olarak belirlenmesidir.

#Kurtuluş Savaşı'nın #Türk milletinin zaferiyle sonuçlanmasının ardından ortaya çıkan yönetim boşluğunun kaldırılması amacıyla yeni bir yönetim biçiminin belirlenmesi şarttı.

Mustafa Kemal ve arkadaşları yaptıkları çalışmalar sonucu #Türkiye'ye yakışır yönetim şeklinin cumhuriyet olduğuna karar verdi.

Cumhuriyet'le #Gelen 10 Temel Hak
• Yaşama Hakkı ...
• Sağlık Hakkı ...
• Eğitim Hakkı ...
• Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkı ...
• Düşünce, Toplantı ve Gösteri Özgürlüğü ...
• Dilekçe Hakkı ...
• Konut Dokunulmazlığı ...
• Basın Özgürlüğü

#Cumhuriyet, çelişkiler yerine dengelemeyi, uzlaşmazlıklar yerine barışı, ayrılık ve farklılıklar yerine birliği, parçalanmak yerine bütünleşmeyi hedef almış ve Anadolu Türk toplumunun tarihsel niteliklerini kaynak kabul ederek bu topluma her şeyden önce iç ve dış barışı önermiştir. Ali Berham ŞAHBDAK...

Ülkücülerin Şenol Ablası Meclisi İnletti "Eyy Cumhur İttifakı Bu Yaptığı...


PKK KENDİNİ #FESHETTİ YALANLARI.?

"PKK #TÜRKİYE’YE CUMHURİYETİ DEVLETİNE KARŞI ( MHP VE AKP DESDEĞİLYLE ) LAİK #CUMHURİYETİMİZE YENİ BİR TUZAK #KURULUYOR".?

PKK terör örgütünün açıklamasında #Türkiye'nin tam bağımsızlık belgesi olan Lozan'ın doğrudan hedef alınması Türkiye Cumhuriyeti Devletine alenen meydan okumaktır.? Bu da emperyalizmin savaş cephelerinde kazanamadığı SERVİ #PİLANLARINI " İçeride bulunan Emperyalist maşalarıyla birlikte PKK terör örgütüyle iş birliği içinde olan piyonlara yaptırıyor olmasıdır.?

PKK’nın fesih tartışmaları hakkında “barış süreci” yalanlarıyla bu süreç ile ilgili olarak PKK terör örgütü aşağıdaki açıklamaları yapmıştır. Eli kanlı PKK Terör örgütü Ülkemizde 'binlerce' masum ve savunmasız #kişinin katili, uyuşturucu baronu ve #bebek katili bir emperyalistlerin maşası olmuş kirli bir yapıdır.

#Meşru bir siyasi yapıymış, hatta devletmiş gibi topladığı "#kongre" ve açıklamalarının tartışılması aşağılayıcıdır beyanları! Devrimle kurulmuş olan #Türkiye Cumhuriyeti Devletinin düşürüldüğü en utanç verici ve manzaralarıdır! #Teröristlerin etkisiz hale getirilmesine “şehit” diyenler, öğretmeni, polisi, sivili katledenleri “#kahraman” ilan edenler bilmelidir ki Devleti yok sayanlarla "biz Türk Milleti olarak asla sizden #değiliz"!

Bu dili kullanan #siyasetçileri, medya organlarını ve onların destekçilerini açıkça bir yurttaş olarak lanetliyorum. PKK’nın fes olması bir anlam ifade etmiyor, KCK (Kürdistan Topluluklar Birliği) altındaki birçok yapı yerinde duruyor. PKK ‘fesholdum’ der ama #KCK altındaki #PYD, #YPG, #HPG, #PJAK, #PCDK gibi kirli yapılar yerinde duruyor! Neden sadece “PKK” adı kâğıttan silinip #KCK yapısı aynen bırakılıyor! Bunun kim açıklayacak bu büyük #Türk Milletine. PKK’nın gerçek çatısı #KCK’dır!

#Kongresi var, yasaması var, yürütmesi var, yargısı var. Adeta bir devlet gibi yapı oluşturmuşlar. PKK diyerek tüm yapı gizleniyor! Bu bir aldatmacadır! “PKK feshedildi” dersek, PKK ile aynı yapı olduğunu bildiğimiz, ama farklı isimlendirilen ve sınırlarımızda ve hatta İstanbul’da dahi birçok kanlı saldırı gerçekleştiren Suriye ‘deki YPG’yi ne yapacağız? Nasıl mücadele edeceğiz?

Bölgedeki oyun federalizm tuzağıdır. PYD'nin “güçlendirilmiş yerel yönetim” çağrısı, “demokratik kon federalizm” hayali… Hepsi APO’nun planıdır! Dört devlette ( #Irak, #Suriye, #İran ve #Türkiye ) parça parça “#Kürdistan” kurma hayalinin adımlarıdır! #Türkiye’de duyacağınız bu kavramlara dikkat edin! “Güçlendirilmiş yerel yönetim” demek, federasyon demektir!

Uyan ey büyük Türk Milleti uyan #Lozan'ı hedef alanlar unutmayın Türkiye Cumhuriyeti Devletinin " ULUS YAPISININ hedef alınması DEMEKTİT. ! PKK feshedildi” yalanıyla #Türkiye’ye karşı büyük bir tuzak kuruluyor!

PYD, YPG, SDG, PJAK… Bu yapıların tümü, yani KCK tümden tasfiye edilmeden bazılarının dediği barış olmaz! Devletin muhatabı terörist olamaz! Barış teröristle değil, savaşılan başka bir Devlet ile yapılır! Türkiye ne savaş ne de iç savaş halindedir. Devletimiz PKK terörü olmak üzere Ülkemiz içinde faaliyette olan diğer terör örgütlerini de zaten bitirmiştir. Türkiye zaten, şehitlerin canları, gazilerin kanları ve Devletimizi yönetenlerin iradesi ile,“ zaten Türkiye Cumhuriyet Devleti bir TERÖRSÜZ #TÜRKİYE’DİR ”..!

Eşsiz önderimiz ve ebedi başkomutanımız Gazi Mustafa Kemal #Atatürk'ün gece gündüz demeden o cepheden o cepheye koşarak işgalci emperyalizmi postalları altın da ezdikten sonra bin bir mücadele vererek kurduğu #Türkiye'yi parçalamak ve emperyalizmin güdümün de önce özerklik sonra " Kurdistan" dan söz edilen #SERV özlemini dışa vurumumdur PKK terör örgütünün yaptığı açıklama.! Ali Berham ŞAHBUDAK...


ERDOĞAN NASIL YÜKSELDİ ? | Siyaset Gündemi - Levent Gültekin / Gazeteci

Yedi Yıl Sonra Gelen Hesaplaşma: Cumhuriyet, Demokrasi ve Siyasi Sorumluluk 2018 yılında, Türkiye'nin yönetim sisteminde yaşanan kritik ...