29 Aralık 2019 Pazar

İşte Yerli Ve Milli Otomobil !!! HADİ HAYIRLISI!


İşte Yerli  Ve Milli Otomobil !!! HADİ HAYIRLISI!
"Yerli" ve "Milli" kelimeleri özellikle Mavi Marmara olayıyla beraber günümüzde sıkça kullanılmaya başladı ve Google aramalarına baktığımızdan 2014’ten bu yana da gittikçe yükselen şekilde aranılan kelimeler olmuş durumda.
"Yerli" ve "Millî" kısaca “Türk Malı” logosuna bir alternatif olarak “Yerli Üretim” logosu yerli üretim ürün etiketlerine eklendi.
“Yüzde 100 yerli, yüzde 100 milli maneviyatçı bir doktrin”olarak tanımlandığı “Türk Milleti, kendi milli tarihini, örf, adet ve ananelerini kendi milli hasletlerini dikkate alan, modern ilmi ve tekniği önder alan yüzde yüz yerli ve milli bir idare sistemi kurmalıdır” diyen Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyeti kurduktan sonra Tüm milli fabrikaları kurarak demiştir.
Yerli ve milli bir süredir beraber kullanılsa da ayrı ayrı anlamları da önem taşıyor. Yerli; malın fiziki olarak Türkiye’de üretilmesi anlamına geliyor. Anlamını biraz daha açarsak Türk tasarımcı, mühendis, işçiler tarafından üretildiğini çıkarabiliriz.
Milli ise çıkışı itibariyle “milli sporcu” deyimindeki gibi Türkiyeyi temsil eden anlamına geliyor. 
Milli ürün tanımının anlamını açtığımızda, sahibinin Türkiye olması, o mala bakıldığında Türkiye'nin akla gelmesi, malın fonksiyonlarının çalışır lığının tamamen Türkiye'nin garantisinde olması, malın üretme üretmeme kararının tamamen Türklere ait olduğunu çıkarabiliyoruz.
Yani ürünün anahtarının kimde olduğuna göre şekillenen bir tanımdan bahsedebiliriz. Dolayısıyla yerli olmamak dışarıya bağımlı olma anlamına gelirken, milli olmamak da, anahtarın sahibinin başkasında olmasında hareketle, dışarıya bağımlı olma anlamına gelmektedir.
Bir de tersten bakalım. Bir cihaz bir Çin firması tarafından Çin’de Çinliler tarafından tasarlanmış, yazılımları Çin’de üretilmiş ama fiziksel üretimi Türkiye’de yapılmış olsun. Bu durumda bu cihazın yerli olup olmadığı da önemli bir tartışma konusu olacaktır. Maalesef bu şekilde bir truva atı yöntemi ile binlerce dolara satılan Çin ürünleri Türkiye’de yerli malı belgesi alabilmektedir”.
Türkiye’deki yerli malı belgesi mevzuatı, kabaca, malın üretim maliyetlerinde yerli katkıyı ölçen bir yerlilik oranı hesabına dayanıyor. Bu mevzuatta tasarım, yazılım ve üretim aşamasındaki diğer fikri mülkiyet hesaba katılmadığında (yabancı üreticinin işine gelmediği için) Türkiye’de sadece montajı yapılan bir ürün kolayca yerli olabiliyor.
Yine bir ikilem de tamamen Türkiye’de üretilen ama esasen fikrî mülkiyeti yurt dışından alınmış yani lisans-lanmış olan ürünlerde ortaya çıkıyor. Örneğin Atak helikopteri esasen İtalyan tasarımı iken, kritik yazılımları, kritik yükleri dahil olmak üzere Türkiye’de üretiliyor. Motor gibi bazı önemli bileşenleri ise halen ithal ediliyor. 
Buna rağmen bu ürün için tüm yazılımına, satın alınmış da olsa tasarımına ve üretme/satma haklarına sahip olabildiğimiz durumda bu ürünün milli olmasından söz edebilir miyiz bunu cevabını da yine ilerleyen günlerde Türk halkı vermeli!.
PEKİ, ÇOK BÜYÜK BİR ŞÖLENLE AÇIKLANAN BU YENİ YERLİ OTOMOBİLİMİZE BİR BAKALIM!

“Çünkü AKP iktidarlarının en büyük kamuoyunu aldattıkları istismar ettikleri alan olmayan uçakları ve arabaları yıllardır milli olarak her seçimde secim kampanyası yaparak milli ve yerli uçak havada araba karada diyerek her seçimde vilbortları süslediği de ayrı bir gerçek”!

“O nedenledir ki yıllardır  “ AKP zihniyetini siyasetini tanıyan her yurttaş bu milli otomobilde şüpheyle bakmasına neden oluyor? Cumhuriyetle kazanılmış ne kadar milli ve yerli ne kadar fabrika varsa yandaşa ve aile yakınlarına çok düşük bedellerle sattığı için yerli ve milli sözü biraz havada kalmakta!

Gündemin baş konusu milli otomobil… İşin teknik yanından anlamam. Zaten arabam yok, hatta ehliyetim bile yok! Toplu taşıma araçlarının kullanılmasını savunuyorum. Deniz ulaşımının toplam ulaşım içindeki payının artması gerektiğini düşünüyorum.

Deniz ulaşımı deyince, Kanal İstanbul’u desteklediğim sanılmasın elbette… 
Kaldı ki Kanal İstanbul bir ulaşım projesi değil, bir rant projesidir. ÇED Raporu’ndaki gelir kalemlerinin en başına “gayrimenkul geliri” yazılması bile bunun göstergesidir. Cumhuriyet’te konunun güvenlik boyutunu da yazdım:

Kanal İstanbul: Karadeniz'e NATO yoluMilli otomobil de olmalı, uçak da olmalı!

Gelelim Milli Otomobile!Baştan belirteyim: Kategorik olarak milli otomobil destekçisiyim. 
Tıpkı milli gemiyi desteklediğim gibi ki bir Makine mühendisi olarak bu büyük projenin çok küçük bir parçası olmanın gururunu da yaşadım. Milli uçağımız da olmalı. Milli füze savunma sistemimiz de olmalı. Teknoloji transferi sağladığı için o yolu açacak S-400 alımını da destekledim.

Diğer yandan “milli otomobil ”in ne kadar milli olduğu konusuna da çok takılmıyorum.
Nitekim yüzde yüz millilik artık pek söz konusu değil. Genel bakışım, yerlilik oranının mümkün olduğu kadar artırılmasının esas alındığı bir anlayışın, yan sanayiye de katkı yapacağı ve toplamda içeriye daha çok gelir bırakacağı şeklinde…

Milli tarımı-sanayiyi koruma sorunu Evet, milli otomobil yapmak önemli. Fakat yerli ve milli kurumlarımızı korumak da önemli. Tam bu günlerde TEMSA’nın  konkordato ilan etmesi, Kamil Koç otobüs şirketinin Almanlara satılması acı…

Evet, milli otomobil yapmak önemli. Fakat daha önemlisi milli stratejik kurumları (örneğin Tele kom) özelleştirmemek tir, yabancılara satmamaktır! Evet, milli otomobil yapmak önemli. Fakat daha önemlisi Tank Palet fabrikası gibi askeri fabrikalarımızın işletmesini Katar ortaklı özel şirketlere devretmem-ektir!
Evet, milli otomobil yapmak önemli.

Fakat Cargillere karşı milli tarımımızı korumak daha da önemli! Makam araçlarını millileştirme 18 yılda her şeyi özelleştiren, yabancılaştıran; satılacak bir şey kalmayınca artık toprakları satmaya başlayan bir hükümetin “milli otomobil” takıntısı haliyle çoğunuza samimi gelmiyor…

Hatta çoğunuz için AKP’nin “milli otomobil” projesi, iç politikadaki zayıflamasını durdurmaya yönelik bir propaganda işi gibi geliyor… Konuyla ilgili kararnamedeki 22 miyar TL’lik yatırımın süresinin 13 yıl olduğu, bu sürede gerçekleştirilememesi halinde Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının bu sürenin yarısı kadar ek süre vereceği gibi ifadeler de, asıl hedef konusunda kafaları karıştırıyor.

SONUCU OLARAK:

Türk Milleti olarak da hep birlikte göreceğiz…
Bitirirken şunu belirtelim: Kamuda 115 bin makam aracı varCumhurbaşkanından başlayarak herkes o çok pahalı makam araçlarını milli otomobille değiştirirse, bu bile ülkemiz için büyük bir para kaybından kurtulmak demektir…

Görüldüğü üzere söz konusu bir sistem olunca "yerli ve millî" tanımı oldukça karmaşık hâle gelebiliyor. Zaman zaman birbirine çok yaklaşabiliyor, hatta birbirinin yerine kullanılabiliyor. Teşvik, kamu alımları ve tüketici tercihlerinin yerli ve millî ürünlere kaydığı bu dönemde, bu sıfatların tanımlanması için daha basit ama net kurallara sahip olmak gerekli.
Bu kurallara sahip olmak da yetmiyor. Uygulanması esnasında da Truva atı uygulamalara izin vermeyecek netlikte yönetmelikler gerekiyor.  2019 ‘u da böylelikle bu son yazımızı paylaşarak da kapatmış oluyoruz! Ali Berham ŞAHBUDAK...  28 /12 / 2019…

27 Aralık 2019 Cuma

TÜM ULUSUMUZUN YENİ YILINI "EN İÇTEN DİLEKLERİMLE KUTLARIM"


TÜM ULUSUMUZUN YENİ YILINI "EN İÇTEN DİLEKLERİMLE KUTLARIM"

Bugün 27 Aralık 2019 " bundan tam 100 yıl önce cumhuriyetimizin kurucusu ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün Ankara’ya atak bastığın 100 yılı tüm ülkemize kutlu olsun”.

Başkentimiz Ankara bundan tam 100 yıl önce an dolunun ortasında adeta bir köy görünümünde küçük bir kasabaydı bugün yüz yıl sonra Ankara'mıza baktığımızda tam 6 Milyon nüfusuyla Cumhuriyetimizin İstanbul’dan sonra cumhuriyetimizi oluşturan 81 ilimizin en büyü ikinci kentidir " bunu da önderimiz Atatürk'e borçlu olduğumuzu asla unutmamak gerekir. 

Çünkü bugün Atamızın Ankara'ya gelişinin 100 yılı.

Önderimiz in kurarak bize miras bıraktığı çağdaş ve moderni bu cumhuriyette bir yurttaş olarak yaşamak biz Türk milletine bir onurdur!

ANKARA TAM BAĞIMSIZLIĞIMIZIN EN ÖNEMLİ BAĞIMSIZLIK SİMGESİDİR

“Büyük önderimiz dünya dahisi Atatürk'ün 100 yıl önce Ankara'ya gelişi, aynı zamanda da ulusal bağımsızlık mücadelesinde atılan en önemli adımlardan biridir. Atatürk'ün Ankara'ya gelmesi ve Ankara'nın başkent olması bu anlamda anılmalıdır...

İnsan Hakları!

İnsan hakları, kişinin sırf bir insan olduğu için sahip olduğu haklar anlamına gelmektedir. “İnsan hakları dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez haklardır. İnsan hakları üstün kurallar bütünüdür”. Yaşama hakkı, güvenlik hakkı, köle olmama veya zorla çalıştırılmama hakkı, işkence edilmeme hakkı başlıca temel haklardır. 

Anayasamızda 'insan haysiyetine aykırı ceza ve işlem uygulanamayacağı', 'eziyet işkence ve angaryanın yasak olduğu' sürekli olarak vurgulanmıştır.

Günümüzde insan hakları kuralları anlaşmalar, anayasalar ve yasalarla hukuk kuralları haline getirilmiştir. İnsan hakları, 'yeryüzündeki bütün insanların birbirlerine karşı salt insan olmaktan kaynaklanan öd evleridir.' İnsan hakları, birey kadar toplumsal yaşam için de önemlidir.

Özgürlük! : Özgürlük, insanın serbestçe düşünme ve davranma durumudur. Özgürlük, insanın doğuştan sahip olduğu doğal haklardan biridir. Hak, bireyin özgürlükleri kullanabilmesi için yapılan yasal düzenlemedir.

Temel özgürlükler şunlardır: Düşünce, kanaat ve ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, basın ve haberleşme özgürlüğü yerleşme ve seyahat özgürlüğü, bilim ve sanat özgürlüğü.

Eğitim hakki! Eğitim bireylerin gelecekteki yaşamını şekillendirecek davranışları kazandıracak çok yönlü bir etkinliktir. İnsan hakları eğitimi, demokrasinin zorunlu koşullarından biridir. 

“Oysa eğitim demokrasinin ön koşuludur Atamızda cumhuriyeti kurarak çağdaş eğitimi ve modern bir yaşamı Türk milletine armağan etmemiş miydi "2020 yılı tüm ulusumuzu cumhuriyetimizi oluşturan ben türküm diyen yurttaşlarımızın yeni yılını kutlar onurlu bir yaşam sürmelerini temini ederim. Ali Berhan ŞAHBUDAK. ..


19 Aralık 2019 Perşembe

Sahtekar" DİNCİ-DÖNME TAYFASINDA'Kİ ATATÜRK DÜŞMANLIĞI SEBEPLERİNE!


Sahtekar" DİNCİ-DÖNME TAYFASINDA'Kİ ATATÜRK DÜŞMANLIĞI SEBEPLERİNE!


Bu dinci-dönme tayfası, Osmanlı'nın kaymağını yiyordu. Yavuz'un hilafeti Mısır'dan getirip, sun’i Emevi İslam anlayışını, Osmanlı'nın resmi ideolojisi haline getirmesiyle birlikte, ta Cumhuriyete kadar devleti bunlar yönetiyordu.

Zavallı Türk tarlasında kara sabanını boş, yavuklusunu pınar başlarında dul, Ayşe'sini üç, üç buçuk yaşlarında yetim bırakıp cepheden cepheye koşuyordu. Harbe padişahın düğünü diye gidip "Ölürsem şehit, kalırsam gazi olurum" diyordu. Halbuki bu dinci-dönme tayfası, askerlikten de, Cihat’tan da muaftı!..

Osmanlı'da saray mensupları, memurlar, din adamları, tarikat ehli, seyitler, Şıhlar, medrese talebeleri, gayri Müslimler oldum olası askerlikten ve savaştan muaftı. Hatta, "Halife, cihat ilan etse bile, dua ehli cihattan muaftır" diye, Şeyhülislam Molla Gürani'den fetva bile almışlardır!

Herkes çocuğunu askerden kaçırmak için medreseye yazdırıyordu. 8 yıllık medrese, sırf askere gitmemek için, 15-20 yıla kadar uzatılabiliyordu.. Medreselere, malum, kız çocukları değil, sadece Müslüman erkek çocukları gidebiliyor ve fen bilimleri değil, sadece sahte hadislerle uydurulmuş din öğretiliyordu.

Emevi İslam anlayışının şeyhülislamı, Ebu Suudi Efendi, 1560 yıllarında, fetva vererek; "Akılla iman bir arada olmaz, akıl şeytan işidir" diyerek, medreselerde akli bilimleri (fen, astronomi, mantık, felsefe. Gibi) yasaklamıştı. Osmanlı'nın son dönemlerine kadar medreselerde, Fen’le ilgili dersler okutulmadı, kız çocukları okuma imkanı bulamadılar.

Kız çocuklarının da oğlanlarla beraber okumalarına imkan sağlayan karma eğitim ile mantık ve felsefenin müfredata girmesi, İttihat Terakki'nin (Bilhassa Ziya Gökalp'in baskısıyla) ancak,1908 yılında olmuştur!
Aynı Ebu sudu Efendi, o tarihlerde, İstanbul’da salgın olan, veba hastalığını da bahane edetek, takvim ve saatin babası sayılan Uluğ bey ve Takiyuddun beyin gözlem evini (rasathane) "Bunlar, gökyüzünde meleklerin bacaklarını seyrediyorlar, Cenab-ı Hak da bizi cezalandırdı" diye fetva vererek, topa tutturmuştu.

O dönemin nadide aydını Katip Çelebi, "Takvim-t Tevarüh" isimli eserinde, bu konuyu detaylı yazar ve eleştirir. Akli bilimlerin müfredattan kaldırılmasını tenkit eder. Gutenberg matbayı,1438 de buldu. Elin gavuru o tarihten beri matbaayı kullanır ama bizim bu yobaz dinci-devşirme tayfası, 1729 yılına kadar matbaayı Osmanlı toprağına sokmadı. Tam 291 yıl direndiler!..

Bir de derler ki; "Osmanlı'da yüz binlerce kitap varmış da, Mustafa Kemal hepsini yakıp, yok etmiş! Ulan, hem Osmanlı'da matbaa yok, hem de kitap yazacak alim yok!.. Ayrıca kitap yazılıp basılsa bile, onları okuyup anlayacak okur yazar yok!.. Matbaa, 1729 da geldi de ne oldu?.. 50-100 adet Arapça Kur’anlar, uyduruk hadisleri bastılar..

Bunlardan biri de, Ayıntabi Mehmet Efendi isimli Osmanlı uleması!.. "Tıbyan Tefsiri" isimli kitabında; "Dünya'nın öküzün boynunda asılı olduğunu, Venüs Gezegen’inin taşlaşmış bir günahkar olduğunu" yazıyordu!..

Bu Kadir Mısıroğlu gibi, dinci-yobaz tayfasının Osmanlısında manzara buydu!.. Dahası var; Cumhuriyet'in ilanına kadar bile, Osmanlı tebaaları arasında, aynı anda farklı saat ve takvimler kullanılıyordu.

Müslüman tebaa, alaturka saat kullanıyor; güneşin battığı anı, 12 kabul ediyor, gayri Müslim tebaa, alafranga saati kullanıyor; güneşin en tepede olduğu anı,12 kabul ediyordu. Müslüman tebaa, hicri takvimi kullanırken, gayri Müslim tebaa,rum'i yani miladi takvimi kullanıyordu!..

Kimi şubata, kimi aralığa denk geliyordu! "Saat kaç? “diyorsun, bilen yok!," hangi ay, hangi mevsimdeyiz?" diyorsun, bilen yok! Çeki var, okka var, arşın var, kulaç, endaze, fersah var... Ne ağırlığımız, ne uzunluğumuz dünyaya denk!

Mustafa Kemal, sadece Kurtuluş Savaşı'na liderlik yapıp ülkeyi düşmanlardan kurtarmakla kalmadı; çağın gerisinde kalmış, dünyadan kopmuş, 300 yıldır, yerlerde sürünen borçlu, cahil bir devlet ve tebaadan, şanlı, şerefli ve de çağdaş bir devlet ve millet yarattı. Memalik-i Mülkü, Vatan yaptı. Tebaayı, millet yaptı, Kul’u, vatandaş yaptı!..

Avrupa'nın 100 yılda büyük bedeller ödeyerek elde ettiği rönasans denilen aydınlanma hareketini, hiç bir bedel ödetmeden, bir kaç yılda Türk insanına verdi!..

Türk insanına çağ atlattı. Osmanlı'nın gripte mağlup çıktığı ve bütün topraklarının işgal edildiği, Birinci Dünya Harbinin tahribatını, kurtuluş savaşı ve Lozan'la üç, üç buçuk yılda telafi etmiştir. Üç yılda hem dış, hem iç düşmanlarla boğuş, ülkeyi işgalden kurtar; hem de bütün kurumlarıyla birlikte, "Türkiye Cumhuriyeti" diye yeni ve modern bir devlet kur!.. Dünyanın neresinde görülmüş böyle bir başarı?

Bu dinci-yobaz tayfasının derdi, sadece kan bozukluğundan değil, Cumhuriyetin ilanı ile birlikte, birçok avantajlarını da kaybettikleri için Cumhuriyet ve Atatürk'e düşmanlar! Osmanlı'nın ayrıcalık zümresi iken, cumhuriyetin eşit vatandaşı oldular, statülerini kaybettiler. Askerden, savaştan, cihattan muaf iken, askere gider oldular!

Osmanlı'daki, emevi-İslam fıkıhı (şeriat) anlayışına göre, 12-13 yaşındaki sübyan kızlarla nikah kıyıp ayrıca birden çok evlilik yapıp harem kurar iken Cumhuriyetin modern kanunları ile bu haklarını da kaybettiler...

Kalp ve bilinçaltılarında yatan, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığının asıl sebebi bunlardır. A Berham ŞAHBUDAK.


12 Aralık 2019 Perşembe

CHP’YÖNETİMİNE SESLENİŞ!


CHP’YÖNETİMİNE SESLENİŞ!
CHP YÖNETİMİNDEN BİRİLERİ! “Erdoğan’a CHP’nin” ZİHNİYETİ NEYMİŞ ANLATACAK MI?..!

17 yıl önce bugün iktidara gelen AKP, cumhuriyetin birikimi yerli ve milli ne kadar kamu kuruluşu varsa elden çıkardı. Dev projeleri ise yandaş şirketlere yaptırıp Hazine garantisi vererek ülkenin geleceğini ipotek ettirdi ve halen Cumhuriyetimizi kuran CHP zihniyeti bu diyerek her fırsatta da Türk halkı aldatması ayrı bir sorun?

17 yılda Erdoğan'ı aldatmayan kandırmaya kalmadı ifadeleri kendi beyanı!  Bu zafiyetler ortada dururken aynı Erdoğan ve saray ihtiyar heyeti her konuşmasında CHP’nin köhne zihniyeti her yatırıma karşı çıkıyor diye biliyor! Atatürk’ün önderliğinde ve CHP’nin kurduğu bu cumhuriyette 17 yıllık iktidarları döneminde 96 yıllık cumhuriyete ve Türk Milletine dair ne varsa “ yakın aile bireyleri olmak üzere partili yandaşlara hazine garantili birçok yatırım sorgusuz ihalesiz denetimsiz olarak vermeyi normal görüyor!

KISACA CHP ZİHNİYETİNİN “17 YILLIK İKTİDARLARI DÖNEMİNDEKİ HİKAYESİ”! Atatürk’ün önderliğinde ve CHP çatısı altında KURDUĞU BU 96 YILLIK CUMHURİYETE Erdoğan'ın ve AKP Hükumetlerinin her fırsatta söylediği gibi CHP ZİHNİYETİ NELER YAPMIŞ BİR GÖZ ATALIM!

AKP’nin kuruluşu 14 Ağustos 2001’de kurulan, 3 Kasım 2002 seçimlerinden birinci parti çıkan AKP, bugün iktidardaki 17’nci yılını geride bıraktı. O günden bugüne ekonomiden siyasette, adaletten güvenliğe kadar birçok alanda büyük bir değişim yaşandı. AKP iktidarı, Türkiye'nin en büyük şirketlerini, fabrikalarını, otellerini, limanlarını, enerji üretim tesislerini, elektrik ile doğal gaz dağıtım şebekelerini ve arazilerini yerli ve yabancı özel şirketlere sattı.

268 KURULUŞTA KAMU PAYI SIFIRLANDI:  2002 yılından bu yana 273 kuruluşta hisse senedi veya varlık satış-devir işlemleri yapıldı. Bu kuruluşlardan 268'inde kamu payı kalmadı. 1986 yılından AKP'nin iktidara geldiği döneme kadar 8.2 milyar dolarlık özelleştirme yapılırken, 2002'den günümüze toplam 62 milyar dolarlık satış gerçekleştirildi.

ÖNCE ‘FABRİKA KURAN FABRİKALAR’ GİTTİ:  AKP, iktidara gelir gelmez ilk önce ‘fabrika kuran fabrikaları’ elden çıkardı. 2003 yılında iki kamu şirketi, Orta-doğu ve Balkanlar'ın en büyük tezgah üreticisi TAKSAN ile sanayi tesisi imalatı yapan GERKONSAN satıldı. Aynı yıl Türkiye Denizcilik İşletmeleri‘ne ait limanlar, SEKA'nın kağıt fabrikaları ve kamu arazileri de satılarak toplam 187 milyon dolar gelir elde edildi.

PARÇALAYA PARÇALAYA VERDİLER:  Takvim yaprakları 2004 yılını gösterdiğinde özelleştirmelerde vites yükselten AKP iktidarı, 1 milyar 282 milyon dolarlık satış yaptı. 2003 yılında fabrika yapan fabrikaları elden çıkaran AKP iktidarı bu defa parçalaya parçalaya sanayi kuruluşlarını satmaya başladı.

TEKEL'in alkollü içecekler bölümü 292 milyon dolara satılırken, gübre üreten şirketler ve onların fabrikaları özelleştirildi. Eti Bakır 21.8 milyon, Eti Krom 58 milyon, Eti Gümüş 41.2 milyon ve Eti Elektrometalurji 15.3 milyon dolara satıldı. Çayeli Bakır İşletmeleri 49.2 milyon dolara, Karadeniz Bakır işletmeleri Samsun İşletmesi 11.1 milyon BET Kütahya Şeker Fabrikası 23.8 milyon dolara, Amasya Şeker 1 milyon 250 bin dolara özelleştirildi.

THY’NİN YÜZDE 20’Sİ BORSADA SATILDI:  Doğalgaz dağıtım şirketleri ESGAZ 43 milyon dolara, BURSAGAZ 120 milyon dolara satıldı. Sümer Holding bünyesinde yer alan fabrika arazileri de tek tek satıldı. 44 milyon dolara satılan Sümerbank Bakırköy İşletmesi‘ni ve 27 milyon dolara satılan TÜMOSAN izledi. Blok satıştan toplam 402 milyon dolar gelir elde edilirken, 2004 yılında 689 milyon dolar değerinde tesis, varlık ve arazi satışı gerçekleştirildi. Türk Hava Yolları'nın (THY) hisselerinin yüzde 20'si ise 177 milyon dolara borsada satıldı.

TÜRK TELE KOM LÜBNANLILARIN OLDU:  2005 yılında AKP iktidarı toplam 8.2 milyar dolarlık özelleştirme yaparak rekor kırdı. Türkiye'nin en stratejik kurumlarından biri olan Türk Telekom'un yüzde 55'i 6 milyar 550 milyon dolar bedelle Lübnanlı Hariri Ailesi’ne satıldı. Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü'ne ait olan İstanbul Hilton Oteli binası ve arazisi 255 milyon dolara, Ataköy Otelcilik 62.7 milyon dolara, Ataköy Marina ve Yat İşletmeciliği 23.7 milyon dolara, Ataköy Turizm ise 33.5 milyon dolara satıldı.

ETİ ALÜMİNYUM 305 MİLYON DOLARA SATILDI:  2005 yılının bir başka büyük özelleştirmesi ise 305 milyon dolara Eti Alüminyum ‘un satışı oldu. Kıbrıs Türk Hava yolları 33 milyon dolara, Adapazarı Şeker Fabrikası 45.7 milyon dolara blok olarak satılan kuruluşlar oldu. AKP, 2005 yılında Türkiye'nin en büyük sanayi kuruluşlarından TÜPRAŞ ve PETKİM'in bir bölümünü borsada sattı. Bir gece yarısı TÜPRAŞ'ın yüzde 14.76'sı İsrailli iş adamı Sami Ofer'e 453 milyon dolar bedelle devredilirken, PETKİM'in yüzde 35'i 273 milyon dolara halka arz edildi.

TÜPRAŞ VE ERDEMİR ELDEN ÇIKARILDI:  2006 yılı özelleştirme çapı açısından 2005'i bir önceki yılı aratmadı. Türkiye'nin en büyük sanayi kuruluşu olan TÜPRAŞ'ın özelleştirme ihalesi Eylül 2005'te yapıldı ve 4 milyar 140 milyon dolar teklif eden Koç Holding-Shell ortak girişimi ipi göğüsledi.

Birkaç gün sonra ise bir başka sanayi devi Erdemir, 2 milyar 770 milyon dolara OYAK Grubu'na satıldı. Başak Sigorta ve Başak Emeklilikle mayıs ayında blok olarak 268 milyon dolara özelleştirildi. THY'nin yüzde 25'i 207.8 milyon dolara borsada halka arz edilirken, TEKEL'in Ankara'daki genel müdürlük binası da 100 milyon dolara TOBB'a satıldı.

OTELLER PEŞ PEŞE GİTTİ: Emekli Sandığının sahip olduğu oteller de bir bir özelleştirilirken, Büyük Ankara Oteli 36.3 milyon dolar, Büyük Efes Oteli 121.5 milyon dolar, Büyük Tarabya Oteli ise 145.3 milyon dolara satıldı. 2006 yılında toplam 8 milyar dolarlık özelleştirme yapılırken, taşınmaz ve tesis satışından toplam 710 milyon dolar gelir elde edildi.

ARAÇ MUAYENE İSTASYONLARINI VERDİLER:  2007 yılında AKP, hiç kamu şirketi satmadı. Araç muayene istasyonlarını, taşınmazları ve borsada Halkbank hisselerinin bir kısmını elden çıkartarak toplam 4 milyar 258 milyon dolar gelir elde etti. Bugün Zorlu Center'ın yükseldiği İstanbul Boğazı'na nazır Karayolları arazisi 800 milyon dolara, Mersin Limanı 755 milyon dolara, araç muayene istasyonları 613 milyon dolara, Halkbank'ın yüzde 25'i ise 1.8 milyar dolara satıldı.

YERLİ VE MİLLİ PETKİM AZERBAYCAN'IN OLDU:  2008 yılında iki şirket blok olarak özelleştirildi. Birincisi tıpkı TÜPRAŞ ve Türk Telekom gibi Türkiye'nin en stratejik kurumlarından biri olan Petkim Petrokimya Holding'di. 30 Mayıs 2008 günü imzalanan sözleşmeyle Azerbaycan devlet şirketi Socar, Petkim'i 2 milyar 40 milyon dolara satın aldı. TEKEL'in sigara bölümü ise 24 Haziran 2008'de 1 milyar 720 milyon dolara satıldı. Ankara Doğal Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş'nin (ADÜAŞ) sahip olduğu 9 santral ise 510 milyon dolara özelleştirildi.

ŞİRKETLER BİTİNCE TESİS VE VARLIKLARI SATTILAR:  2009 yılında İSE 2 milyar 270 milyon dolar değerinde özelleştirme işlemi gerçekleştirildi. Yapılan satışlarda en büyük kalemi elektrik dağıtım şirketleri oluşturdu. Başkent Elektrik 1 milyar 225 milyon dolara, Sakarya Elektrik 600 milyon dolara, Meram Elektrik ise 440 milyon dolara satıldı. Blok olarak satış yapacak kamu şirketi sayısı azalınca, ilerleyen yıllarda tesis ve varlık satışına ağırlık veren AKP hükumeti, kamu arazilerini, fabrikaları, enerji üretim santralleri ile dağıtım şebekelerini elden çıkardı. Devletin yapacağı yatırımları ise özel sektöre ihale eden AKP, seçtiği işbirliği yöntemiyle de ülkenin geleceğini sayıları iki elin parmaklarını geçmeyecek şirkete adeta ipotek ettirdi.

HAZİNE’DEN 100 MİLYAR DOLAR ÇIKABİLİR:  Üçüncü Hava limanı, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Osman Gazi Köprüsü, Avrasya Tüneli ve şehir hastaneleri başta olmak üzere yap-işlet-devret modelli projelerde işletici firmalarla yapılan sözleşmelerde günlük veya yıllık olmak üzere yolcu, araç ve hasta sayısı garantisi verildi.

‘TİCARİ SIR’ DEYİP HALKTAN GİZLİYORLAR:  Eğer planlan sayıda kullanım olmazsa, kamu-özel işbirliği projelerinde devletin hazinesi 25 yıl boyunca firmalara toplam 100 milyar dolarlık ödeme yapabilir. Ülkenin geleceğini ipotek altına alan bu mega yatırımlar için verilen taahhütler ise “ticari sır” olarak halktan gizleniyor.

KAMU ÇALIŞANI SAYISI YÜZDE 100 ARTTI:  AKP iktidara geldiğinde devleti küçültüp, harcamaları kısarak daha verimli bir yapı oluşturma iddiasına taşıyordu. Kamu şirketleri satılacak işçiler özel sektör tarafından istihdam edilecek, merkezde toplanan yetkiler yerele devredilerek kadrolu memur sayısı azalacaktı.

2003 yılında Türkiye'de kamuda çalışan kişi sayısı 2 milyon 187 bin 599'du. 2019 yılının ikinci yarısı itibariyle kamuda istihdam edilenlerin sayısı 4 milyon 569 bin 916'ya çıkmış durumda. Ekonominin hız kesmeye başladığı yıllarda peş peşe gelen seçimler 2013 yılından bu yana kamuda çalışanlarının sayısı 2 milyon kişi artmasına neden oldu. 2002 yılında iktidar koltuğuna oturduğunda devleti küçültme iddiasını taşıyan AKP, aradan geçen 17 yılda kamuda çalışan sayısını yüzde 100'den fazla artırmış bulunuyor.

10 KİŞİDEN ÜÇÜ EKONOMİK SUÇTAN CEZA EVİNDE:  2002 yılında Türkiye'de toplam 98 bin 955 kişi ceza evindeydi. Hırsızlık, zimmete para geçirme, rüşvet, irtikap, sahtecilik, para ve mal kaçakçılığından hapse girenlerin sayısı ise 13 bin 169'di. Türkiye İstatistik Kurumu'nun konuyla ilgili yakında dönemde yayınladığı son veri 2017'ye ait. Buna göre söz konusu tarihte Türkiye'de ceza infaz kurumuna 215 bin 761 kişi girdi. Hırsızlık, zimmete para geçirme ve benzeri suçlardan hapse giren hükümlü sayısı ise 68 bin 528 oldu. 2002 yılında cezaevine giren her 10 kişiden biri ekonomik suçlardan dolayı hapse girerken 2017 yılında bu oran her 10 kişiden üçü bu nedenle ceza aldı.

CİNSEL SALDIRI HÜKÜMLÜSÜ SAYISI 14 KAT ARTTI:  Uyuşturucu madde kullanma, satma veya satın alma suçunu işleyen 3 bin 450 kişi 2002 yılında cezaevine girdi. Takvim yaprakları 2017'i gösterdiğinde ise bu sayı 22 bin 490'a yükseldi. Cinsel suçtan dolayı 2002'de bin 858 kişi hüküm giyerken bu sayı 2017’de 26 bin 539 oldu. Cinsel saldırıdan cezaevine giren suçluların 14 kat, uyuşturucu hükümlülerinin ise 7 kat artığı görülüyor.

İCRA DOSYALARINDA PATLAMA:  Adalet Bakanlığının verilerine göre; 2002 yılında 8 milyon 613 bin 759 adet icra dosyası bulunuyordu. Yıllar için icra dairelerindeki icra ve iflas dosyaları artarken bu sayı Kasım 2019 itibariyle 21 milyonu aşmış durumda. İşte bütün bunları CHP Zihniyeti yaptı kendi kurduğu cumhuriyette.

İŞSİZ SAYISI: 2002: 2 milyon 464 bin: 2019: 4 milyon 596 bin (Temmuz)
İŞSİZLİK ORANI: 2002: Yüzde 10.3: 2019: Yüzde 13.9 (Temmuz)
TÜRKİYE’NİN BRÜT DIŞ BORÇ STOĞU: 2002: 129.6 milyar dolar: 2019: 446.8 milyar dolar (Ekim)
DIŞ BORCUN GSYH ORANI: 2002: % 54.8: 2019: % 61.9
MERKEZİ YÖNETİM TOPLAM BORÇ STOKU: 2003: 283.2 milyar lira: 2019: 1 trilyon 239 milyar lira (Ekim)
GSYH: 2002: 231 milyar dolar: 2019: 749 milyar dolar (Tahmini)
KİŞİ BAŞI GSYH: 2002: 3 bin 492: 2019: 9 bin 93 dolar (Tahmini)
BÜYÜME: 2002: Yüzde 6.2: 2019: Yüzde 0.5 (Tahmini)
ENFLASYON: 2002: 29.8: 2019: 9.26 (Eylül)

PEKİ, KISACA CHP nasıl kuruldu, kuruluş amacı neydi? ... 

CHP 1924 yılında “Cumhuriyet Halk Fırkası”, 1935 yılında ise “Cumhuriyet Halk Partisi” adını nasıl almıştır. 1927'de Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Milliyetçilik ve Laiklik olarak tanımlanan dört ilkeye, 10-18 Mayıs 1931 tarihlerindeki üçüncü parti kurultayında Devletçilik ve İnkılapçılık ilkeleri eklenerek "altı ok" kavramı benimsenmiştir.

CHP ÖNCESİ DÜNYA DÜZENİ: 15 yüzyıla kadar Batı Avrupa kiliselerin egemenliği ve dünya yönetim sistemine kısa bir göz atalım! 15. yüzyıla kadar Batı Avrupa kiliselerin egemenliği altındaydı. Toplumsal, ekonomik, siyasal ve kültürel yaşama Kilisler yön veriyorlardı.15 yüzyıldan başlayarak Batı Avrupa’da eğitim ve bilimde gelişmeler başladı. Eğitim ve bilimde yaşanan gelişmelerle birlikte, kilise ile bilim adamları arasında çatışma başladı. Bu çatışmalarda çok kan aktı, çok bedeller ödendi. 1789 Büyük Fransız devrimi ile Batı Avrupa’da kilisenin egemenliği sona erdi. Toplumsal, ekonomik, siyasal ve kültürel yaşama akıl ve bilim egemen oldu.

Batı Avrupa’da bilim ve teknoloji hızla gelişmeye başladı. Batı Avrupa’nın önde gelen ülkelerinden İngiltere, Fransa, İtalya, İspanya, Almanya, ileri teknolojiye dayalı üretim yapmaya başladı ve zenginleşti. Anadolu, Arap coğrafyası ve Doğu Avrupa’da hüküm süren, saltanat ve hilafet anlayışına dayalı yönetilen, Osmanlı Devleti, Batı Avrupa’daki bilimsel ve teknolojik gelişmelerle ilgilenmedi.

Batı Avrupa’daki eğitim ve bilimsel gelişmelere ilgi duymayan Osmanlı Devleti süreç içinde geriledi ve yoksullaştı. Bütçesi açık vermeye başladı. Bütçe açıklarını eğitim ve bilimde gelişen ve zenginleşen İngiltere, Fransa ve İtalya’dan borç alarak kapatmak zorunda kaldı. Borçlarını aynı ülkelerden yeni borç alarak kapattı. Süreç içinde borcu ödeme gücünün çok üstüne çıktı. Borç aldığı ülkelerin ekonomik sömürü ve siyasi nüfuz alanına girdi. 

Koca Cihan İmparatorluğu Osmanlı Devleti, borç aldığı ülkelerden bağımsız karar alamayan ve davranmayan bir ülke oldu. Bu arada eğitim, bilim ve teknolojide gelişen, ileri teknolojiye dayalı zenginlik yaratan, üretim yapan, kalkınan ve zenginleşen Batı Avrupa ülkeleri İngiltere, Fransa, İtalya, İspanya, Almanya, Afrika Kıtasını, Avustralya Kıtasını, Güney Amerika ülkelerini, Asya Kıtasının Doğusu ve güneyinde yer alan devletleri işgal ettiler. Bu ülkelerin yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömürdüler. Her geçen gün daha da zenginleştiler.

1900 YILLARDAN GÜNÜMÜZE CHP ZİHNİYETİ!  1900 yılına gelindiğinde dünyanın 3’te 2’si, İngiltere, Fransa, İtalya, İspanya, Almanya’nın işgali ve sömürüsü altındaydı. Osmanlı İmparatorluğu ’dâhil.’ Osmanlı İmparatorluğu’nun Başkenti İstanbul, Batı Anadolu, İmparatorluğun hüküm sürdüğü Arap Coğrafyası İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan tarafından işgal edildi. Birinci Dünya Savaşı’nda Çanakkale’de işgal güçlerini yenilgiye uğratan Mustafa Kemal, 16 Mayıs 1919 tarihinde İstanbul’dan Samsun’a doğru yola çıktı. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a geldi. Erzurum ve Sivas kongrelerinde halkı örgütledi. Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak üzere 27 Aralık 1919 tarihinde Ankara’ya geldi.

Mustafa Kemal’in çağrısı ile illerinde seçilip gelen milletvekillerinin katılımı ile 23 Nisan 1920 tarihinde Ankara’da Büyük Millet Meclisi toplandı. Mecliste yapılan oylamada Mustafa Kemal, Meclis Başkanı seçildi. Mustafa Kemal’in başkanlığında toplumun tüm kesimlerinin temsil edildiği Büyük Millet Meclisi’nde alınan kararlarla, Kurtuluş Savaşı başlatıldı. Kurtuluş Savaşı büyük bir zaferle sonuçlandı. Dünyanın 3’te 2’sini işgal eden, yerüstü ve yeraltı kaynaklarını sömüren emperyalist ülkeler İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan ve onlara destek veren Amerika, Kurtuluş Savaşı’nda, tarihin en büyük yenilgisini yaşadılar.

Büyük bir zaferle sonuçlanan Kurtuluş Savaşı sonrası, Atatürk’ün yönetimde Türkiye Büyük Millet Meclisinde alınan kararla, 29 Ekim 1923 tarihinde, Batılısıyla Doğulusuyla dünyanın önde gelen tarihçilerinin, sosyal ve siyaset bilimcilerinin, Birleşmiş Milletler Eğitim ve Kültür Örgütü UNESCO’nun 20. Yüzyılın en büyük yenilik, değişim ve dönüşüm projesi olarak kabul ettikleri, halk egemenliğine dayanan Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.

Devrimler yapıldı. Devrimlerle insanı merkez alan, insanı önemseyen ve insana değer veren, insanı yüceltmeyi hedefleyen toplumsal, ekonomik, siyasal ve ekonomik değişim ve dönüşümler yaşama geçirildi. Ömrünü cephelerde savaşarak geçiren, Kurtuluş Savaşı’nın başkomutanı Atatürk, sorunların çözümünde savaşı bir çözüm yolu olarak görmedi. “Savaş zaruri olmalıdır, zaruri olmayan savaş cinayettir. Yurtta Barış Dünyada Barış” dedi. Savaşsız bir dünya çağrısı yaptı. İnsanları savaşmaya değil barış içinde yaşamaya davet etti. Cumhuriyetin Dış Politikasını: Komşuların iç işlerine karışmama. Rusya’yı tahrik etmeme. Arap ülkeleriyle tarihi, sosyal, kültürel ilişkilerimizi geliştirme fakat aralarındaki anlaşmazlıklara karışmama, sormadan akıl vermeme. Batı kültürünü benimseme, fakat onların emperyalist emellerine alet olmama üzerine inşa etti.

BARIŞ VE HUZUR BÖLGESİ TÜRKİYE!  Benimsenen dış politika ilkeleri doğrultusunda, 9 Şubat 1934 tarihinde Atina’da; Türkiye, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya arasında, Balkan Paktı (Balkan Antantı) dostluk ve barış anlaşması imzalandı.7 Temmuz 1937 tarihinde Tahran’da Türkiye, İran, Irak ve Afganistan arasında Sadabat Paktı Barış ve Dostluk Anlaşması imzalandı. Komşu devletlerle yapılan bu anlaşmalarla, Türkiye’nin çevresi bir barış ve huzur bölgesi oldu. 

Batılısıyla Doğulusuyla dünyanın önde gelen tarihçilerinin, sosyal ve siyaset bilimcileri, Atatürk’ün düşünce sistematiğini, Atatürk’ün yönetiminde yapılanları örnek alınacak bir model ve sistem olarak kabul ettiler. Örnek gösterdiler. Dünyanın değişik bölgelerinde, emperyalist ülkeler İngiltere, Fransa, İtalya, İspanya, Portekiz ve Almanya’nın işgali ve sömürüsü altına yaşayan ülkeler, Atatürk’ün liderliğini, Atatürk’ün Başkomutanlığında işgal güçlerine karşı başlatılan Kurtuluş Savaşı’nı, örnek aldılar. 

Bu ülkelerde, ülkelerini işgal eden ülkelere karşı kurtuluş savaşı başlattılar. Onlarda bağımsızlıklarına kavuştular. Onlarda ülkelerinde benzer yenilik ve değişimler yaptılar. Bu arada tarihte bir ilk yaşandı. Kurtuluş Savaşı’nda Anadolu’yu yakıp yıkan, sonunda Atatürk’ün karşısında tarihi bir yenilgi alan Yunan ordularının başkomutanı ve Yunanistan’ın önde gelen devlet adamlarından Elefterios Venizelos, o güne kadar tarihte örneği yaşanmamış bir davranış ortaya koydu.

12 Ocak 1934 tarihinde Nobel Barış Ödülü Komitesi bir mektup yazdı. Atatürk'ü, Nobel Barış Ödülüne aday gösterdi. 1938 yılına gelindiğinde Atatürk örnek alınan bir lider, Atatürk’ün yönetiminde Türkiye Cumhuriyeti, dünyada sözü dinlenilen, söylediklerine itibar edilen ve saygı duyulan bir devlet oldu. Dünyanın çağdaş ve medeni ülkeleri arasında, onurlu ve saygın yerini aldı. Tarihi ve sosyal olaylar ve gelişmeler, sonuçlarıyla ölçülür ve değerlendirilir. Atatürk’ün liderliği, Düşünce sistematiği, Askeri ve siyasi başarıları, Liderliğinin, askeri ve siyasi başarılarının,

Kurduğu Türkiye Cumhuriyetinin, Dünyada yarattığı etkileri ve sonuçları, Bir bütünlük içinde ele alındığında:

Dünya, Atatürk’ün örnek alınan ve örnek gösterilen liderliği, düşünce sistematiği, askeri ve siyasi başarıları ile yeniden şekillenmiştir. Bu bağlamda Atatürk’ün dünyada örnek alınan ve örnek gösterilen düşünce sistematiği ve liderliği evrenseldir. Atatürk’ün planlayıp kurduğu, dünyada örnek alınan ve örnek gösterilen Türkiye Cumhuriyeti evrenseldir. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramını bu anlayış ve bakışla kutlamak gerekiyor. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramını kutluyorum. Yaşasın laik demokratik sosyal hukuk devleti Türkiye Cumhuriyeti.

“İşte Sayın Erdoğan Cumhuriyetin hangi koşullardan kuruluşa geldiğini içselleştirmeniz ve CHP zihniyetinin neler olduğunu 1919 kurtuluş savaşında göre bilirsiniz” siz Önce 17 yıllık AKP hükumetleri ve sizin 2014 sonrası Atatürk’ün ve CHP zihniyetinin kurduğu bu cumhuriyette beş yıldır da cumhurbaşkanlığınız süresince ülkenin kuruluş değerlerin Atatürk devrimlerini benimsemeniz ve dünya düzeninin hangi koşullardan geldiğini öğrenmelisiniz gerekmekte! .

Atam inatla birileri CHP zihniyeti işte bu dese de “ aslında yalanına yalan kurduğun cumhuriyeti biraz daha talan etme gayesinde! “Siz ki atam yedi ülkemizi düşman işgalinden kurtarmak için gece gündüz demeden dört yıl cepheden cebeye koştunuz onurlu ve gururlu Türk halkı için Modern ve çağdaş bir cumhuriyet kurmak için işgalci emperyalistlere diz çökerten emperyalistlerin korkulu rüyası dünya dahisi eşi benzeri olmayan bir dünya lidersiniz atam”…

ATAM Kurduğunuz bu cumhuriyete sahip çıkmak için biz, Atatürkçü Kemalist yurtsever devrimci yurttaşlar olarak! her zaman ve son nefesimize kadar kurduğun modern ve çağdaş cumhuriyeti ilelebet müdafaa etmek için hazırız Atam sen il ebet istirahat ettiğin ANIT kabrinde rahat ola atam! Ali Berham ŞAHBUDAK…


ERDOĞAN NASIL YÜKSELDİ ? | Siyaset Gündemi - Levent Gültekin / Gazeteci

Yedi Yıl Sonra Gelen Hesaplaşma: Cumhuriyet, Demokrasi ve Siyasi Sorumluluk 2018 yılında, Türkiye'nin yönetim sisteminde yaşanan kritik ...