Türkiye Cumhuriyeti AKP Elinde Nereye Sürükleniyor!
#çağdaş ve #laik #cumhuriyetimiz

15
Temmuz 2016 tarihinde yaşanan hain darbe girişiminin nedenleri ve sonuçları henüz
bir netlik kazanmamışken!
AKP’nin ve Saray yönetiminin yaratmak bu kaos anlaşılır değildir. Bu
darbe girişimi, iktidarda bulunan AKP eliyle kurulan rejimin temel
niteliklerine karşı bir siyasal hareket değil, tersine “ Hain darbeyi
gerçekleştirenlerle AKP bundan tam 97 yıl önce kurulan cumhuriyetle doğrudan
husumet içinde olması ve mevcut Cumhuriyet yönetiminin değiştirmek isteyen
güçlerin iktidar mücadelesiyle doğrudan ilgilidir.
Ortada Türkiye sermaye sınıfının, AKP eliyle kurulmaya çalışılan
İkinci Cumhuriyet rejiminin büyük bir krizi vardır. Siyasal ve ekonomik anlamda
“istikrar” vaat ve propaganda eden AKP’nin -bırakın istikrarı- yönetmiş olduğu
ülkede devlet kurumları arasında bir iç savaş yaşanması, AKP’nin “istikrar”
yalanını objektif olarak ortaya koymuştur.

Bugün darbe girişimine karşı zafer turları atanlar, AKP’nin yol
açtığı bu zarara ve gelinen aşamaya bu noktadan bakmalıdır. AKP istikrar ve
refah getirmemiş, iktidar olduğu yıllar boyunca uyguladığı iç ve dış
politikanın sonuçları olarak bombalı katliamlar ve şimdi de darbe
girişimleriyle ülkemizin başına fazlasıyla bela olmuştur.
Çünkü yaşanan darbe girişiminin aktörleri ve arkasındaki güçler,
bizzat AKP ile birlikte 1923 yılında kurulmuş Cumhuriyet’i yıkmış yerine yeni
bir rejim inşa etmeye çalışmışlardır. Darbe girişiminin arkasında gösterilen
cemaat, AKP’nin iktidar ortağı idi ve AKP iktidarı, bugün kendisini hedef alan
darbecilerin ortaklığı ile bugünlere gelmiştir. Bu gerçek bütün yurttaşlarımız
tarafından görülmelidir.
Daha dün ordu içerisinde Balyoz, Ergenekon vs. adlarla bir dizi Atatürkçü
ve ulusalcı subayın tasfiyesine imza atanlar, “asker vesayeti ve darbeye hayır”
diyerek bu tasfiyeleri gerçekleştirmiş, bugün ise bizzat darbe girişiminde
bulunarak gerçek niyetlerini ortaya koymuşlardır. Bu darbecilerle dün kol kola
Ergenekon ve Balyoz davalarında savcılık üstelenen Erdoğan, bugün kendisini
iktidara getirenlerin hamlesiyle karşı karşıya kalmıştır.
Bu
darbe girişimini “tek başına” ülke içindeki güç çekişmeleri ile açıklamak
yanıltıcı olacaktır.
Ülke tarihinde yaşanan bütün darbelerin iki temel niteliği asla göz
ardı edilemez. Sermaye düzeninin devamlılığı ve emperyalizme bağımlılık genel
olarak darbelerin ana gerekçeleri olarak değerlendirilmelidir. Yaşanan bu darbe
girişiminin de bu iki olgudan muaf tutulması mümkün değildir. Aynı zamanda ve
bundan daha önemlisi yaşanan darbe girişiminin AKP tarafından uygulanan
işbirlikçi ve mezhepçi dış politikanın yaratmış olduğu sonuçlarla doğrudan
ilgisi bulunmaktadır.

Cihatçı terörün yol açtığı katliamlar ve Kürt sorununda yaşanan
savaş tam da emperyalizmin Ortadoğu politikasının kuyruğuna takılmanın
sonuçları ve sorunları olarak okunmak durumundadır. Bugün bölgesel büyük
fotoğrafa bakılmadan, yaşanan darbe girişiminin nedenleri tam olarak
görülemeyecektir. ABD emperyalizminin Ortadoğu’ya müdahalesinin zemini IŞİD
karşıtlığı üzerinden kurulurken bu müdahalenin aracı olarak ise “Kürt devleti”
kartı devreye sokulmuştur.
Bu
tablonun bir parçası ve oyuncağı olan AKP iktidarı, emperyalizmin çıkarları
adına Suriye’nin ve Irak’ın parçalanmasına büyük katkı sağlamıştır.
AKP’nin ABD’nin kuyruğunda başladığı dış politika yanlışlarının
sonuçları hem bölge ülkeleri hem de Türkiye açısından büyük felaket olmuştur.
Emperyalist stratejinin adım adım örüldüğü bir tablo bir yerden sonra ülkemizi
vurmuş, işbirlikçi sermaye devleti ile emperyalist güçler arasında bir açı
oluşmuştur.
Bugün gelinen durum özetle şudur; Türkiye’nin dış politikasında
yaşanan değişim ve Kürt sorunu noktasında emperyalizm Türkiye’nin elini
zayıflatmak için bir dizi müdahaleyi gündeme getirmekten çekinmemiştir. Yaşanan
darbe girişimi ister başarılı ister başarısız olsun Ortadoğu denkleminde
Türkiye’nin tamamen Amerikancı bir hatta biat eden çizgiye çekilmesi girişimi
olarak da okunmalıdır.
Ortaya
çıkan tablo sonuç olarak sermaye devletinin kurumlarından ordunun, yargının ve
devlet kurumlarının bölünmesi, güçsüzleştirilmesi anlamına da gelmiştir.
Kaldı ki darbe girişiminin aktörlerinin siyasal bir programı,
ideolojik bir söylemi ve toplumsal bir tabanı bulunmamaktadır. Ne istediği
belirsiz bir darbe girişiminin yaratmış olduğu tahribatın kimlerin çıkarına
hizmet ettiği bir kez daha görülmelidir. Bugün darbe girişiminde bulunanların,
geçmiş yıllar da yine benzer bir emperyalist müdahaleyle AKP iktidarının önünün
açılması ve rejim değişikliğinin gerçekleşmesi için Ergenekon, Oda TV, Balyoz
davaları gibi operasyonlarda aldığı rol ve bu operasyonlar sonucu ordu içinde
yükseldikleri, komuta kademelerin de yer tuttukları bilinmektedir.
1923
Cumhuriyet’inin yıkılması, siyasal İslamcılığın önünün açılması,
Ortadoğu’da emperyalist planlar doğrultusunda mezhepçi dış politikanın devreye
sokulması, yurt içinde haksız ve hukuksuz operasyonlar, anayasanın
değiştirilmek istenmesi gibi olgular bu sürecin önemli adımları olarak
hatırlanmalıdır. Bugün gelinen noktada bu karşı-devrim sürecinin ülkemiz adına
bir yıkım anlamına geldiği bir kez daha görülmelidir.
Ülkemiz emperyalist müdahaleye
sonuna kadar açık hale gelmiş, Ortadoğu’daki cihatçı terörü ülkemizi vurmuş,
Cemaat ve tarikatlar üzerinden Türkiye İslami olarak tüm kurum ve kuruluşlarını
dini esaslara uyarlayarak dizayn etmiş 97 yıllık cumhuriyet birikimini de
ortadan kaldırmıştır.
Dün darbe, derin devlet, asker
vesayeti diye diye siyasi iktidarı ele geçiren “ittifakın” birbirlerine darbe
yapması nasıl açıklanacak? Liberallerin yetmez ama evet diyerek bu çizgiyi
desteklemesi bugün büyük bir çelişki değil midir? Daha dün ülkemizin
meydanlarında bombalar patlarken, bugün ülkenin savaş uçaklarının Meclis’i
bombalıyor olması başka nasıl açıklanabilir?
Asker vesayetini yenmekle, istikrar
getirmekle, 2023 vizyonu oluşturmakla, dünya ülkesi olduk söylemiyle, ileri
demokrasi vaadiyle sabah akşam nutuk atan ve övünenler ülkeyi tam bir
istikrarsızlığa sürüklemişken bugün ne diyecekler!
Yaşanan bütün bu gelişmeler ayrıca şunu da göstermiştir: Bir siyasal
hareketin adı olarak ifade edilen İslamcılık ya da bizim deyişimizle gerici
siyasal hareketlerin faşizmle, darbecilikle ve Amerikancılıkla sonuçlanan
siyasal çizgisi kimse için şaşırtıcı olmamalıdır. İslamcılık ülkemize “huzur”
değil kaos, darbe ve bombalı katliamlar getirmiştir.
Batı demokrasinin ilerlemesinde,
parlamenter sistem adı verilen yönetim sisteminin etkisi çok olmuştur.
Parlamenter sistem, ilk önce, İngiltere’nin toplumsal koşullarında,
geleneklerle oluşarak kurumlaşmıştır. Bu sebeple İngiltere, parlamenter rejimin
beşiği sayılır. Parlamenter sistemin
farklı özelliği, seçimle gelen ve temsil niteliği olan parlamentoya karşı
sorumlu bir hükumetin var olduğu, yürütme yasama ilişkisinin esnek erkler
ayrımına dayandığı bir siyasal sistem olmasıdır. Sadece parlamentosu olan rejim
parlamenter sistem olmaz. Bir ülkede meclis olsa bile, her zaman parlamenter
sistem olmaz. Örnek ABD’nde parlamento vardır; fakat parlamenter sistem
değildir.
Parlamenter sistemin
özellikleri
a) Parlamenter sistemde iki başlı yürütme
vardır. Yürütmenin sorumlu başını başbakan, sorumsuz başını da devlet başkanı
meydana getirir.
b) Devlet başkanında siyasal bir sorumsuzluk
vardır. Bu sebeple, devlet başkanının işlemlerine ilgili bakanlar ve sorumlu
başbakan katılır. Devlet başkanı, parlamenter sistemde, uzlaştırıcı ve
uyarıcıdır. Devlet işlerinin yürüyüşünü yakından izler. Gereken hallerde,
hükümeti, izlediği politikadan dolayı destekler veya aksaklıklar görürse
uyarır. Kısaca belirtmek gerekirse, devlet başkanı hükümet etmez.
c) Yürütmenin ikinci kanadını oluşturan
Bakanlar Kurulu, Meclise karşı sorumludur. Başbakan ve bakanları atarken devlet
başkanı tam olarak serbest değildir. Ülkede bulunan siyasal koşullar, Meclis
çoğunluğunu nazara alarak, Meclis çoğunluğundan güvenoyu çıkarabilecek bir
hükümeti görevlendirmekle yükümlüdür. Kuruluşta hükümetin güvenoyu alması
yeterli değildir; görev sırasında Meclisin güvenini de devam ettirmesi gerekir.
Meclisin güvenini yitiren hükümet düşer.
Parlamenter
sistemde, hükümetin yalnız Meclisin çoğunluğunun güvenini kazanması yeterli
değildir; halkın da güvenini kaybetmemesi gerekir. Şu, ya da bu biçimde halkın
güvenini yitiren hükümet, Meclis çoğunluğuna dayansa da, uzun süre iktidarda
kalamaz.
d) Parlamenter sistemde, hükümetin Meclis
çoğunluğuna dayanması, Mecliste çoğunluğu elde eden parti başkanının başbakan
olması, parti mekanizması vasıtası ile yasama ve yürütme arasında uyumun
sağlanmasında etkili olmaktadır. Parlamento dışında ve partiler üstünde bir
hükümet kurulması yolu, parlamenter rejime ters düşen bir yoldur.
Güçlü ve
istikrarlı hükümetler, Mecliste çoğunluğu elde eden parti tarafından kurulan
hükümetlerdir. Bir partinin Mecliste çoğunluğunu sağlayamaması durumunda,
partilerce ortaklaşa kurulan hükümetler, zayıf ve istikrarsız olmaktadır.
e) Parlamenter sistemde hükümet her şeyden
önce, Meclise karşı sorumludur. Hükümet zamanla devlet başkanına karşı sorumlu
olmaktan kurtulmuş ve yalnız Meclise karşı sorumlu olmuştur. Bu sorumluluk,
bakanlar açısından bireysel bir sorumluluk olduğu gibi, Bakanlar Kurulu olarak
ortak sorumluluğu da gerektirir. Ortak sorumluluk aynı zamanda dayanışmalı bir
sorumluluktur. Kusuru olmayan bakan da bu sorumluluğu paylaşır.
f) Parlamenter sistem iki Meclisli
olabileceği gibi, tek Meclisli de olabilir. İki Meclisli olması durumunda,
Bakanlar Kurulu, genel olarak, Meclislerden birine karşı sorumludur; ikinci
Meclise hükümeti düşürme yetkisi tanınmaz.
g) Parlamenter sistemde, yasama ile yürütme
arasındaki ilişki, işbirliği ve karşılıklı etkileme mekanizmasına dayanır.
Yasama,
yürütmeyi çeşitli yollarla denetler ve gözetim altında bulundurur. Meclis
çoğunluğu güvensizlik oyu mekanizması ile hükümeti düşürebilir. Meclisin bu
yetkisine karşılık, yürütme de, Meclisi feshetme olanağına sahiptir. Hükümetle
Meclis arasında çıkan anlaşmazlıklarda, Meclisin yürütme tarafından
feshedilmesi yoluna gidilmektedir. Yürütmenin meclisi fesih yetkisi,
parlamenter rejimde, istikrarın
sağlanmasında önemli bir yeri olan bir sistemdir. Ali Berham ŞAHBUDAK….